Kapaktaki tencereden falan o anlaşılıyor. Gandalf’ın gücünü borçlu olduğu, Gri Gandalflıktan Beyaz Gandalflığa kavuşmasında etkili olan yiyecekler. Frodo’nun yaptığı uzun yolculukta gücünün hiç tükenmemesini ve küçük boyuyla koca yüzüğü taşımasında ona kuvvet veren yiyecekler Şaka bir yana ama Tolkien Dünyasından Tarifler olarak çevirdi translate. Sanıyorum Harry Potter tariflerinin benzeri bir kitap olacak.
Lembas bread tarifi varsa ben alırım. Bu ara kendimi yorgun hissediyorum, ilaç gibi gelir.
Şimdi denk geldim. Bu rastlantı olamaz.
https://www.instagram.com/reel/ChxP_qcuvRv/?igshid=YmMyMTA2M2Y=
Kitaba gerek kalmamış bile
Amazonda içinden sayfalar vardı.
Tam olarak Harry Potter yemek kitabı gibiymiş, almamıza gerek yok.
Lembas kesin böyle tatsız tutsuz kuru bir şeydir.
Bence bundan daha sert ve daha tatsız. Eti Form’un kalın bir versiyonu.
Öyle bir şeyi hayal etmek istemiyorum xd
Eti Form’un bir kepekli sade olanı var. Direkt o. Yoksa bu mahlep, çörek otlu olanların gene tadı var. Kepekli olanın tadı tuzu yok, sadece yiyorsun öyle.
Bunu yediğimde kendimi direkt olarak bir rus romaninda gibi hissediyorum, direkt olarak kasvet ve sefalet tadı veriyor. Ben sadece sadesini yedim galiba diğerlerini gördüm ama tatları hepsinin aynı sanıyordum.
Bitter çikolatalının tadı güzel. Zaten bi’ o güzel. Başka da yok
Zehirli Dalga
Kayıp dünyayı bulduktan ve Güney Amerika seyahatinden döndükten sonra Profesör Challenger çalışmalarına devam eder ve yeryüzündeki yaşamla ilgili rahatsız edici bir gözlemde bulunur. Profesör Summerlee, Lord John Roxton ve muhabir Ed Malone’u evine davet eder ve dünya zehirli bir dalganın etkisine girerken hep birlikte bununla mücadele etmeye çalışırlar. Hazırladıkları oksijen odasına sığınarak pencereden gezegendeki hayatın yok oluşunu izlerler. Kuşlar gökyüzünden yere düşer, trenler çarpışır, yangınlar çıkarken evrendeki olasılıkları ve insanın varoluş amacını tartışırlar.
Profesör Challenger’ın Kayıp Dünya’dan sonraki ikinci macerası olan Zehirli Dalga 1913 yılında yazılmış ve Arthur Conan Doyle’un bilimkurgu türünde de ne kadar usta olduğunu göstermiştir.
Kaptan Antiferin Harikulade Maceraları
1799’da Napoleon Bonaparte’nin Akka Kalesi kuşatmasından birkaç ay önceki bir savaşta ölümcül bir yara alan genç bir Türk askeri bir Fransız kaptan tarafından kurtarılır. Mısır’ın belki de en zengini olan bu genç asker, yani Kamil Paşa, açgözlü ailesinden ve ailesinin kışkırttığı Kavalalı Mehmed Ali Paşa’dan kaçırdığı mirasını bilinmeyen bir adaya gömer. Ancak kurtarıcısını unutmamıştır. Yıllar sonra, hazinenin saklı olduğu adanın enleminin belirtildiği mektubun mirasçısı gözüpek Saint-Malolu Pierre Antifer, yeğeni Juhel, dostu Gildas Trégomain’le birlikte hazinenin peşine düşer. Onlara, miras hükümlerinin yerine getirilmesiyle görevlendirilen İskenderiyeli noter İbni Ömer ve Kamil Paşa’nın mirasından mahrum ettiği yeğeni Murad’ın oğlu kötü niyetli Sauk da sahte bir kimlikle katılınca grup tamamlanmış olur…
Babamın Bağlaması
Beni bir ömür sekiz köşeli şapkasının gözünde taşıyan babamı başımın üstünde taşımak için yeniden uzun ve karlı yollara düştüm.
Yirmi beş yıl sonra bir gece yarısı kapısını çalıp ona üç günlük bir yolculuk ve ömürlük sorular bırakan Heves Ali’yi âşıkların bayramına yetiştiren Yusuf, arabasının bagajında babasının eski bavulu, ön koltuğunda üç telli bağlaması ve port bagajında tabutuyla bu kez toprağına, evine, kendine doğru yol alıyor… Babamın Bağlaması’yla Âşıklar Bayramı’nın ikinci perdesi açılıyor, Yusuf o derin kuyudan çıkıyor: Upuzun bir yolda, geçmişin sırlarıyla, geleceğin belirsizliğiyle ve hevesinden arta kalanlarla yüzleşen Yusuf, aşka, ayrılığa, ölüme ve yalnızlığa yakılmış yepyeni bir türküye kulak veriyor.
Cevdet Kudret Roman Ödülü, Attilâ İlhan Roman Ödülü, Fransa-Türkiye Edebiyat Ödülü ve Sait Faik Hikâye Armağanı sahibi Kemal Varol, sinemaya da uyarlanan romanı Âşıklar Bayramı’nın devamı olan Babamın Bağlaması’nda, merhaba ile hoşça kal arasındaki derin vadide yankılananlarla yine akıllardan çıkmayacak bir yolculuğa çağırıyor.
Çünkü ayrılık, sadece bir insandan değil, artık içinde olmadığımız bir hikâyeden de mahrum kalmak demekti.
Tolstoyevski Muamması
Rus yazar Leon Fyodor Tolstoyevski’nin adını herkes biliyor, değil mi? Ama aynı kişi nasıl Anna Karenina ve Karamazov Kardeşler kadar farklı eserler yazmış olabilir?
Okumadığımız Kitaplar Hakkında Nasıl Konuşuruz?, Önceden İntihal ve Peki, Ya Eserler Yazar Değiştirseydi? kitaplarının yazarı psikanalist, akademisyen ve denemeci Pierre Bayard’ın yaklaşık yirmi yıllık çalışmasının ürünü olan Tolstoyevski Muamması, iki büyük Rus yazarı tek isimde bütünleştirip eserleri arasında özgün bir bağ kuruyor.
Edebi tarzını “teorik kurmaca” olarak tanımlayan Pierre Bayard, Freud’un çabasını devam ettirerek büyük Rus edebiyatının psikanalizini yapıyor. Çoklu kişilikler teorisinden yola çıkan Bayard, okuyucuya “Ben neden birçok kişiyim?” sorusunu yöneltiyor. Tolstoyevski Muamması, hem ciddi bir şaka hem de zekice yazılmış grotesk bir deneme. Edebiyata, özellikle de 19. yüzyıl Rus yazınına özgün bir perspektifle, bir kez daha bakmak isteyenler için!
Alfa’dan Asteriks yayın haklarını aldıktan sonra hiç ses çıkmadı.
Boşver çıkmasın zaten.
Alıyoruz bir dert almıyoruz bir dert.
Ben umutluyum ülke ekonomisi 3-4 yıl sonra normaleşirse kaldığımız yerden devam ederiz.
Alfa üç aydır bandrol alıp duruyor ama basımları çok yavaş.