Atatürk’ün 1927’de meclis kürsüsünden verdiği nutkun yazıya dökülmüş hali olan elinizdeki eser, 1934 baskısının tıpkıbasımı olarak hazırlandı.
Bu kitap daha önce o dönemki adıyla Banabi’nin bedava verdiği kitap.
Atatürk’ün 1927’de meclis kürsüsünden verdiği nutkun yazıya dökülmüş hali olan elinizdeki eser, 1934 baskısının tıpkıbasımı olarak hazırlandı.
Bu kitap daha önce o dönemki adıyla Banabi’nin bedava verdiği kitap.
Can, mayıs ayında bir Borges kitabı basacakmış. Umarım Evaristo Carriego’dur.
https://www.instagram.com/p/CqqedrhsOUY/?igshid=YmMyMTA2M2Y=
Daha önce paylaşıldımı görmedim. Martıdan Tolkien Evreni’nden Yemek Tarifleri Kitabı geliyormuş
(Uruk Hailerin. YİAA NİDDEEEN ETYİYEMİYOZZ repliği geldi aklıma )
Harry Potter lı yemek kitabıyla tufalamışlardı beni, demek taktik işliyor hala böyle ıvır zıvır basıyorlar Hannibal Lecter dan özel tarifler de gelirse seri tadından yenmez artık .
Bu ay GEB çıkacak diye gözüm hep Alfa’nın üzerinde… Kapagı paylaşıp totem yapayım yeni bir aksilik daha çıkmasın.
Türk Basınında Yahudi Mülteciler: 1938-1945
“Başkaları Tarafından Arzu Edilmeyen İnsanlar”
Türkiye’nin 1940’lardaki Yahudi mülteci krizine bakışı, dönemin Başbakanı Refik Saydam’ın mecliste sarf ettiği "Türkiye başkaları tarafından arzu edilmiyen insanlar için vatan hizmeti göremez. Bizim tuttuğumuz yol budur” cümlesinde somutlaşır.
Yahudi mülteci gemileri dendiğinde ilk akla gelen, 24 Şubat 1942’de, 769 yolcusuyla Karadeniz’de batırılan Struma olsa da, öncesinde ve sonrasında da irili ufaklı onlarca gemi, soykırımdan kaçan Avrupalı Yahudileri Karadeniz üzerinden, “yasadışı mülteci” olarak Filistin’e götürmek için çıktıkları seferlerde Türkiye karasularında yol alır ve bazen de Türk limanlarına sığınmak zorunda kalır.
Limanlarda beliren her bir gemi, Türk basınında 30’lu yıllardan itibaren yükselişe geçmiş Yahudi-karşıtlığının kendine ifade alanı bulması için bir vesile olur. Türk limanlarını bir an önce terk etmeye zorlanan ya da Karadeniz’e geri itilen bu gemilerden Salvador ve Mefkûre de, tıpkı Struma gibi yüzlerce Yahudiye mezar olacaktır.
Gazeteci ve yazar Serdar Korucu, Yahudi mülteci gemileri üzerine dünya literatürünü ve Türkiye’de yayımlanan gazete ve dergileri tarayarak Türkçedeki en kapsamlı çalışmayı kaleme aldı.
Ölü Lagün
Bir Komiser Zen Macerası - 4
Amerikalı milyoner Ivan Durridge ortadan kaybolunca Aurelio Zen soruşturmayı yürütmek üzere Venedik’e döner ve bir kez daha elini taşın altına sokar. Ancak olaylar hiç de göründüğü gibi değildir; nitekim burası yürüyen ya da içi doldurulan cesetler ile takım elbiseli iskeletlerin dünyası. Zen bu yeni karanlıkta kendini gizemli ağlarla sarmalanmış halde bulduğunda ne hissedecek ve hangi yollara başvuracaktır?
“Şaşırtıcı ve kışkırtıcı… inanılmaz bir sır perdesi ve hikâye.”
–Washington Post Book World“Dibdin’in ince elenip sık dokunmuş zarif kurgusu, Venedik’teki kanalların örgüsünü andırıyor.”
–Newsday“Yazar hikâyeyi çelikten bir yapıya büründürerek o görkemli işçiliği de aşıyor.”
–The New York Times Book Review
Yeni versiyon derken?
Roma Tarihi kitapları ile ilgili iki sorum var, bilgisi olan arkadaşlar yardımcı olursa sevinirim.
Say Yayınları’nın bastığı Theodor Mommsen’in kitaplarını okuyan var mı? Varsa bilgiler doyurucu mu? Genel olarak kitaplar nasıl, tavsiye edilir mi?
Bir de Edward Gibbon’ın Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi isimli serisi nasıl? Adından da anlaşılacağı üzere sadece Roma’nın gerileyiş ve çöküşünü mü anlatıyor yoksa en başından beri Roma tarihini mi anlatır. Bir de seriyi hem İndie hem de Liberus basmış. Sanırım bağlantılı yayınevleri. Hangisi tavsiye edilir?
Konuyla ilgili yardıma ihtiyacım var.
Satranç’ın çevirmeni değişmiş. Daha öncede çevirmeni değişin bir kitabın sayfa sayısında farklılık olmuştu. Bunda da aynı durum olabilir.
Gönderiyi buldum.
Gibbon asıl olarak Commodus’un iktidarından itibaren başlıyor. Ama her ne kadar roma’nın gerileyişi ve çöküşü dense de daha sonra Bizansa geçip 1453 e kadar anlatıyor.
Teşekkür ederim.
Diğer arkadaşların da yorumlarını bekliyorum.
Altar’ın oğlu Tarkan olsaydı keşke.
Kronik Yeniler.
İNSANLIK TARİHİNİN GÖRDÜĞÜ EN KANLI SAVAŞ…
Fransız Mareşal Ferdinand Foch, Birinci Dünya Savaşı’nı sonlandıran Versay Antlaşması hakkında karamsar bir edayla, “Bu bir barış antlaşması değil, 20 yıllık bir ateşkes,” demişti. Tarih Foch’u haklı çıkaracaktı. Zira Ian Kershaw’ın da belirttiği üzere, Almanya’yı intikam arzusuyla dolduracak kadar sert fakat onu intikam alabileceği vasıtalardan mahrum bırakmayacak kadar yumuşak ve kusurlu bir antlaşma olan Versay’ın, yeni bir savaşa zemin hazırlaması neredeyse kaçınılmazdı.
Almanya’da 1918 sonrasında yaşanan ekonomik ve toplumsal huzursuzluklar, Büyük Buhran’la doruk noktasına ulaştı. Adolf Hitler ve ırkçı Nazi Partisi’nin 1933 yılında iktidara gelmesiyle sonuçlanan bu süreç, Avrupa’da ikinci bir felaketin taşlarını döşedi. Müttefiklerin Avusturya, Sudetenland ve Çekoslovakya’nın geri kalanına yönelik Nazi saldırganlığı karşısında izledikleri “yatıştırma politikası” ise ters tepti. Hitler’in Stalin ile beklenmedik bir antlaşma yapıp Polonya’ya taarruz etmesi ve çatışmanın kaçınılmaz olduğunu nihayet fark eden Müttefiklerin Almanya’ya savaş ilan etmeleriyle, İkinci Dünya Savaşı 1 Eylül 1939’da nihayet başlamış oldu. Alman ordusu, ağırlık noktasını zırhlı ve motorize birliklerin teşkil edeceği yarma taarruzları ile onlara yakın hava desteği sağlayacak hava kuvvetlerinin eşgüdümüne dayanan “yıldırım savaşı” doktriniyle Polonya’yı üç haftada mağlup edecek, akabinde ise yetenekli komutanları, çağdaş doktrinleri ve modern silahlarıyla Avrupa’yı adım adım işgal edip Moskova kapılarına kadar ilerleyecekti. Bu sırada Asya’nın yükselen gücü Japon İmparatorluğu ise, Avrupa’daki savaşı fırsat bilip Avrupalıların bölgedeki sömürgelerini ele geçirmeye yönelik yayılmacı bir politika izledi. Bu politikanın, ABD’nin Japonya’ya petrol ambargosu uygulaması ve neticede Pearl Harbor Baskını’na yol açmasıyla, Avrupa’da başlayan savaş Asya ve Pasifik’i de pençesine aldı.
Owen Booth ve John Walton tarafından kaleme alınıp 20’den fazla dile çevrilen İkinci Dünya Savaşı Tarihi, tarihin en büyük ve en trajik savaşının başlıca kişilikleri, hadiseleri, cepheleri ve muharebelerinin hikâyesini anlatıyor. 300’den fazla fotoğraf, harita ve görselle desteklenen metin, askerî ve siyasi hadiselerle sınırlı kalmayıp, cephe gerisindeki toplumsal olaylardan Yahudi soykırımı ve savaş suçlarına, kadınların savaştaki rolünden teknolojik gelişmelere kadar birçok konuyu ele alıyor. Detaylara ve teknik ifadelere boğulmadan yalın, akıcı ve genel bir anlatım sunan İkinci Dünya Savaşı Tarihi, okuru görselleri ve sürükleyici diliyle çarpıcı bir yolculuğa çıkarıyor.
Kutulamışlar.
KÜÇÜK BİR KABİLEDEN SÜPER GÜCE DÖNÜŞÜN HİKÂYESİ…
“Çin’in dev tarihini on beş bölümde anlatmak hiç de kolay değil, fakat Linda Jaivin büyük bir ustalıkla bunu başarıyor. Özlü, anlaşılır ve ayrıntıları keskin bir gözle yakalayan bu kitap, Çin tarihi için vazgeçilmez bir başlangıç kitabı.” - Louisa Lim, Çin araştırmacısıDünyanın en eski ve büyük medeniyetlerinden biri, Çin…
Binlerce yıllık tarihi, insanlığa katkıları, azameti ve bilinmezliklerle dolu olmasıyla dünya çapında merak uyandıran Uzak Doğu’nun ejderhası, kung-fu’dan tofuya, çaydan ipeğe kadar pek çok şeyi dünya mirasına kazandırdı. Binlerce yıldır bütün insanlığın mutfağını, ticaretini, askerî stratejilerini, estetiğini ve felsefesini etkiledi.
Kahramanlar, kötü adamlar, refah çağları, şiddetli isyanlar, asiler, sadıklar, muhalifler ve dehalarla dolu olan Çin’in tarihi, kendisi gibi büyük ve aynı zamanda ilgi çekici. Tarihçi Linda Jaivin, Çin’de yaptığı araştırmalar ve güncel bilimsel yayınlar nihayetinde uzun yılların birikimini damıtarak bu kısa ve sürükleyici Çin tarihiyle okurların karşısına çıkıyor.
Kâğıdın icadından Çin Seddi’nin inşasına, Ming Hanedanı’nın yükselişinden çöküşüne, Moğol Çin’ine, Afyon Savaşları’ndan Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşuna ve nihayetinde Xi Jinping’in Çin’ine kadar geçen binlerce yılı kapsayan bu eserle Çin’e dair aklınızdaki pek çok soruya yanıt bulacaksınız.
Jaivin’in sürükleyici anlatımıyla Çin’in verimli ovalarından Gökkuşağı Dağları’na, Yasak Şehir’den modern Pekin’e büyüleyici bir yolculuğa çıkacaksınız. Kronik Kitap’ın yeni başladığı Kısa Tarih Dizisi’nin ilk kitabı Kısa Çin Tarihi, Çin ve Uzak Doğu coğrafyasını merak edenler için keyifli bir giriş kitabı.
BİR SOLUKTA DÜNYANIN VE UYGARLIĞIN TARİHİ…
Yazdığı yirmiden fazla kitap ve aldığı çok sayıda uluslararası ödülle adından söz ettiren, Dünya Tarihi kitabı Türkçenin yanı sıra pek çok dile tercüme edilen usta tarihçi William H. McNeill, okurlarının karşısına bu kez oğluyla birlikte kaleme aldığı Kısa Dünya Tarihi’yle çıkıyor.
İnsanlık olarak daima geçmişimizi merak ederiz. İnsan türünün nasıl ortaya çıktığına, dünyayı nasıl etkilediğine ve dünyanın insanı nasıl etkilediğine dair sorular sorarız. Kimimiz bu soruların üzerinde pek durmazken, kimimiz ise ciddi araştırmalar yapar, yoğun şekilde çalışır ve cevaplar üretir. Ünlü tarihçiler William H. McNeill ve John R. McNeill da bu sorulara ciddi araştırmalarla cevap vermek isteyenlerden.
İlk uygarlıklar nasıl, ne zaman ve nerede ortaya çıktılar?
Yahudilik, Hıristiyanlık, Budizm ve İslam, doğdukları coğrafya ve ötelerinde nasıl birleştirici güç haline geldi?
Neden tarım yedi kez, buhar makinesi ise bir kez icat edildi?
Ticaretin ve etkileşimin artışı insanlığı nasıl geliştirdi?
Baba-oğul iki önemli tarihçi, dünyaya batı odaklı bakmak yerine bu sorulara daha geniş pencereden özgün cevaplar bularak okuru Japon Takımadaları’ndan Meksika Körfezi’ne, Afrika savanalarından Sibirya’nın donmuş tundralarına eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor. Kısa Dünya Tarihi, Gılgamış gibi antik krallardan Napolyon gibi şanlı imparatorlara, mucitlerden bilim adamlarına, Mezopotamya’dan Roma’ya, Rönesans’tan Fransız Devrimi’ne, Yüz Yıl Savaşları’ndan İkinci Dünya Savaşı’na insanlığın bugüne dek göçlerle, savaşlarla, büyük kıyımlarla, ticaretle ve devrimlerle etkileşime girdiği uygarlık noktalarına odaklanıyor ve yoğun bir okuma deneyimi sunuyor.
Çevresel veya kültürel her türlü kalıptan kaçınan Kısa Dünya Tarihi, zengin, canlı ve sürükleyici anlatımıyla bizi dünya ve insanlık tarihinde keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Kısa Dünya Tarihi, insanlığın binlerce yıllık tarihini merak eden herkesin okuması gereken bir kitap.
TÜM FELAKETLER BİR BAKIMA İNSAN YAPIMIDIR
“Işıltılı, kışkırtıcı ve eğlenceli. . . . [Kıyamet] fikirler ve malumat kırıntılarıyla dolu. . . . [Ferguson] müthiş seviyede bir okuyucu ve kültürel merakı da hayli yüksek.” —Peter Frankopan, Prospect
“Kıyamet iyi araştırılmış, iyi argümanlara sahip ve her alana dokunan bir kitap. Ferguson bilgisinin derinliğini ve genişliğini kullanarak felaketlerin yeni bir anlayışla ele alınması gerektiğini savunuyor. . . . William H. McNeill’in Plagues and Peoples kitabını anımsatan [Kıyamet], önemli ve acil bir konuda çok ihtiyaç duyulan bir kitap. Ferguson argümanlarına bolca destek sağlıyor, disiplinler arası bir yaklaşım kullanıyor ve yeni içgörüler ve açıklamalar sunuyor. Ünlü bir yazardan hayal kırıklığına uğratmayacak örnek ve düşündürücü bir çalışma." —Library Journal
“Kıyamet, tarihin etkileyici bir bölümünü canlı bir anlatımla ele alıyor ve birbirinden farklı pek çok konuyu bir araya getirerek ilgi çekici bir tablo oluşturuyor.” —The Guardian
“Tam zamanında ve canlandırıcı… Bilgilendirici, eğlendirici ve düşündürücü bir okuma; bu sıkıntılı zamanlar için sağduyuyla dolu.” ―Peter Neville-Hadley South China Morning Post
“Yoğun bir araştırmanın ürünü … eğlenceli bir üsluba sahip. . . . Büyüleyici.” —Kirkus
“Kıyamet, gerçekten geleceğimizle ve geleceğimizden nasıl emin olacağımızla ilgili. Niall Ferguson, usta bir tarihçi ve aynı zamanda günümüzün dert ve sıkıntılarının da keskin bir gözlemcisidir. Neden bu noktada olduğumuzu ve işleri nasıl yoluna koyacağımızı anlamak için Kıyamet’i okuyun.”
—Eric Schmidt, Google’ın eski CEO’su ve İcra Kurulu BaşkanıFelaketleri tahmin etmek işin doğası gereği zor hatta kimi zaman imkansızdır. Depremler, orman yangınları, mali krizler ve savaşlar gibi salgın hastalıklar da normal dağılım göstermez; bir sonraki felaketi öngörmemize yardımcı olacak bir tarih döngüsü yoktur. Ancak felaket gelip çattığında, Vezüv patladığında Romalıların ya da Kara Ölüm vurduğunda Orta Çağ İtalyanlarının olduğundan daha hazırlıklı olmalıyız. Ne de olsa bilim bizim yanımızda, değil mi?
Niall Ferguson bu yeni kitabında geçmişin büyük felaketlerini inceleyerek devletlerin ve toplumların bunlara nasıl tepkiler verdiğini ele alıyor, felaket tecrübeleri altında daha derin patolojilerin iş başında olduğunu ortaya koyarak geleceğe yönelik ne gibi dersler çıkarabileceğimizi gösteriyor. Kıyamet’te benimsediği multidisipliner yaklaşımla Ferguson bize afetlerin niteliklerine dair eleştirel içgörüler sağlıyor. Bürokratik ve politik yapıların analizini yaparak politik hayal gücü eksikliğini, sosyal ağların etkilerini irdeleyerek, ileride yaşanabilecek felaketlere karşı eyleme geçirilebilir müdahale önlemleri sunuyor.
Kıyamet, bir sonraki krizle daha iyi başa çıkabilmek ve geri dönüşü olmayan çöküşün nihai felaketinden kaçınmak isteniyorsa alınması gereken bir tarih dersi sunuyor.
Alfa:
Bilimin Ucunda
Arka kapağı çevirdiğinize ya da internette bu cümleyi okumaya başladığınıza göre kitap ilginizi çekti ve karar aşamasındasınız. Instagram’ın en büyük bilim hesaplarından olan Bilimin Ucunda içeriklerini beğeniyorsanız muhtemelen kitabı sepete eklediniz bile! Aşağıdaki paragraflar Bilimin Ucunda üslubuna aşina olmayanlara geliyor. Dünya’nın deli dolu geçmişinde kartopuna döndüğü, volkanlarla cayır cayır yandığı ve bahtsız tiranlar dinozorların makus talihlerine yenildiği zamanlara yolculuk edeceğiz. Depremlerin yerkabuğunu nasıl şekillendirdiğine bakıp faylarla örülü ülkemizin hareketli jeolojik geçmişine ışık tutacağız: fay anasını be! Canlılık ve türleşme konusuna bir ucu Bağcılar, diğer ucu Natal, Brezilya’dan gireceğiz. Dünya’nın ve canlıların nasıl bir etkileşim içinde değiştiğini, Everest’in zirvesinde deniz kabukları arayarak hep birlikte göreceğiz.
Başlayalım mı?Bilimin Ucunda, doğa algımızın bilimsel devrimlerle dolu evrimini temel olgulara değinerek ve teknik dilden arınmış bir şekilde okuyucuyla paylaşıyor.
Dr. Tansu Daylan (Astrofizikçi)Olmaz olsun böyle üslup! Edebi bir facia.
M. Akif Coşkun (Yazar)"