Yeni Kitap Haberleri

Ben etiket fiyatı 100 üzeri olur diye tahmin ediyorum.

2 Beğeni

140-150tl etiket diyorum başka bişey demiyorum.

Daha da ne diyeceksin, 140-150 TL diye diyeceğini demişsin :grinning:

1 Beğeni

Tüfek mikrop ve çelik 600 sayfa 84tl,çöküş’de 750 sayfa 110-120tl kesin olur.Etiket fiyatı %45-50 indirim ile 60-65tl olur internet fiyatı.

2 Beğeni

Umarım daha pahalı olur, hazır dolar da 1 ayda 60 kuruş zamlandı. Haftaiçi borsalar da açılınca 75-80’e kadar yolu var.

Böyle kitapları herkes alıp okuyamasın mesela en başta da 1984 felan olsun. Alırken sınavdan felan geçirilsin insanlar. Okuduktan sonra da geçirilsin hatta.

1984 için çok geç. Seneye George Orwell’ın (Ölüm tarihi 21 Ocak 1950) telifi düşüyor.

Tüh şimdi telifi düşünce “kapakçılar” toplanır, seneye zor bir zaman geçireceğiz demekki.

Hem bence toplatıp yakılmalı bu kitap.

Ben hala bu kitabın ülkemizde nasıl yasak olmadığına şaşırıyorum. Resmen ülkemizi anlatıyor.


Yani şöyle bir kapakla çıksa Kötümü olur?Dış görünüşte az çok önemli bu hayatta.

4 Beğeni

Bu çok uzun bir konu, bunu konuşmak istemiyorum.

1 Beğeni

Neden ki?

Bu da çok uzun bir konu mesela.

Şöyle özetleyeyim o zaman bugün aktif internet bağlantısına sahip 2 milyar insanın yüzde kaçı “internet” gibi büyük bir nimeti hakediyor ve bunun için şükrediyor?

Bilgi ve teknoloji bu kadar kolay ulaşılabiliyor olmamalı. Bugün 3-5 bilim adamı ve mühendis bir şeyleri icat ediyor, geri kalan milyarlarca asalak ise onların suyundan yararlanıyor.

(Şu anda aksine bütün bunları herkese ulaştırmayı misyon edinmişler, sözde…)

Anladım. Ulaşım kolaylaşınca değer düşer diyorsun yani kısaca. Bilinçlenmek yerine tam aksi yönde etki yapıp asalak hale getiriyor bir nevi.

Benim bir fikrim yok bu konuda.

1 Beğeni

Değerinin düşüp düşmediği tartışılır bir konu işte. Herkese her şey ulaşmalı mı ulaşmamalı mı? Kapitalizm ve sosyoloji içerisinde (daraltmak gerekirse bu ikisi) değerlendirilmeli.

Yani sadece parası olduğu için herhangi bir nesneye ulaşmış insanların o “şeyi” de dibine kadar eleştirmesine de imkan veriyorlar böylelikle.

En yoğun denk geldiğim ve kusma raddesine geldiğim tartışmalardan bazıları: Telefon, araba karşılaştırmalarıdır mesela. Sen o “putlaştırdığın” eşyalarına sadece paran sayesinde ulaşabildin ve sahip oldun. Çoğu zaman bu eşyalardan nasıl yararlandıklarını konuşup, şükretmek yerine ve nasıl daha çok yararlanabileceklerini veya nasıl acaba “biz bunu nasıl üretiriz?” demek yerine bağnaz karşılaştırma muhabbetleri içerisinde insanlar hamaset yapıyor. Bu yüzden de bir “akıllı telefona” veya “internete” vb. (artık sizin için her neyse) onlara insanlar ulaşamamalı. Haketmediklerinde ellerinden alınıp suratlarına çarpılmalı. Buna kitaplar da dahil…

Seneye George Orwell için yayınevi kuralım o zaman. Madem telifi doluyor… Sabahattin Ali ile peşpeşe basarız.

@AeroKnight-sama,

:thinking: Bilgiye erişimden ziyade, burada asıl sorun edilen ulaşılan bilginin bireylerce nasıl değerlendirildiği değil mi?

Hem, öneriniz pek çok soruyu beraberinde getiriyor. Kim karar verecek? Devlet mi? Şirketler mi? Vakıflar mı? Kurumlar mı? Ve bu bağlamda hangi bilgilere kimin, nasıl ve ne biçimde ulaşması da çeşit çeşit soru içermekte. Bunları düşündünüz mü?

1 Beğeni

Düşündüm ama düşünmek için geç kaldım. O kısmı zaten benim yerime düşünmüşlerdi.

Kendi inceleme sürecinizde kendi kendinize verebildiğiniz en net cevap neydi?

Bir “netlik” oluşturamadım. Bütün her şey bulanık ve bilincimi aşıyor. Kendimde bu eleştirdiğim düzenin içerisinde bir “piyon”um sadece.

“Kimin yaşayacağına kim karar veriyor? Kimin öleceğine kim karar veriyor? Bu savaş anlamsız.”

The Thin Red Line filminden bir replik.

Şu an üzerimize giydiğimiz kıyafetlere kim karar verdi? Elimizdeki telefona kim karar verdi? “Zorunlu eğitim” adı altında gittiğimiz okullarda alacağımız bilgileri biz mi seçtik? Okuduğumuz kitapların yayınlanıp yayınlanmayacağına kim karar verdi?

Bütün bunlara kendi “özgür irademizle” mi karar verdik yoksa biz bunlara erişmeden bunları tamamen kendi özgür irademizle yapıyormuşuz gibi hissettik? Yoksa bizim öyle düşünmemizimi istiyorlardı? Bence öyle istiyorlardı.

Bir “özgür irade” altında yaşadığımızı düşünmüyorum. Özgür irademiz bile belli bir bağlamda özgür ve sınırlar çok hassas her an özgürlüğünün dışında kalabiliyorsun.

“Düşünce özgürlüğü”nün bile bir sınırları var ve buna toplum karar veriyor. Hem kendi öz bilincinle “acaba yanlış bir şey mi söyledim/düşündüm” de diyebiliyorsun hem de özgürlük altında şekillendirilmiş bir kafeste, onların izin verdiği kadar özgürlüğünü kullanabiliyorsun.

Sahte bir özgürlük içerisinde önceden çizilmiş bir yolda ilerliyoruz. Halüsinasyon görüyormuşuz gibi. Belki de yanılıyorumdur.

Bizleri zerre umursamayan kozmik kaos içerisinden idrakımız kadarınca kopartabildiğimiz şeylerce “güvenli” alanlar tasarıladığımız ve hayatlarımızı onlara göre biçimlendirip yönlendirdiğimiz görüşü uyarınca cevaplarsam:

Evet, bakış açınız itibariyle “özgürlük” fikri yanılsama. Ancak onu yanılsamaya dönüştüren etkenler anlamsız veya önemsiz değil. Başkalarının bizden çok önce, aynı çare arayışıyla geliştirilmiş stratejilerle vermiş oldukları kararlar uyarınca icat edilmiş soyut ve somut nesneler sistemi (insanla ilişkili hemen hemen her şey) içerisindeki her şey, etki-tepki sebebiylen kaotik düzendeki türlü olasılık uyarınca hem olumlu hem de olumsuz şeylere sebebiyet verebilir. İcat edildikleri zamanda olumlu etkilerinin olumsuza göre yüksek olması onları nesneler sistemine katmış. Yani olumsuz yönü de olumlu yönü gibi insan doğasında bir karşılık bulmakta. İnsanlar mevcut duruma göre “olumlu” veya “olumsuz” olarak nitelenen etki-tepki-sonuç süreçlerinde, şimdi ve ilerisi için neyin “iyi” neyin “kötü” olduğunu kavramada zorlanabilir. Çünkü o anda eksikliği hissedilmiş şeyin nesne aracılığıyla karşılanması keyif vericidir. Alınan keyfin nasıl ve ne biçimde tesirler gösterdiği bu yüzden güdüsel olarak kolayca fark edilemez. Bazen insan bir şeyden sebebini anlamadığı halde keyif duyabilir. O yüzden bu nesnelerin nerede ve ne durumda yararlı ama önemsenmez, nerede zararlı ama vazgeçilmez olduklarını üzerine eğilmek önemli. O yüzden üstlerine gidilmeli, sahte, uydurma etiketiyle bir kenara atılmamalılar. Bilişsel ve güdüsel doğamızın hangi ihtiyacını karşılıyor da kabul görüyorlar? Hangi ihtiyaçlara karşılık üretildiler? Doğaları başka ne gibi amaçları haricinde ihtiyaçları karşılayabilme potansiyeli taşıyorlar? Diğer nesnelerin varlığını etkilemekteler? Nasıl ayakta kalmayı başarıyorlar ya da başaramadılar? Gibi gibi soruların peşinden gitmek, onlarla ne yapacağınız hakkında size ipuçları sağlayabilir.

Yani değişen durumlara göre, neyin, nerede ve nasıl olumlu veya olumsuza dönüştüğüne dikkat ederek kararlar almaya çabalamak daha yararlı olabilir. Bunun sonsuz saadetin formülü olduğu ya da sürecin harikulade “huzurlu” geçeceği iddiasında değilim. Kendiliğinizi keşfetmek üzerinden hayatı anlamlandırma arayışınızdaysanız, neyi nasıl, ne zaman ve ne biçimde kabul edip etmeyeceğiniz hususunda daha berrak düşünmenize yardımcı olabilir… Belki… :man_shrugging: :sweat:

Neyse, bu kadar soyutluk yeterli :roll_eyes:

4 Beğeni