Yerdeniz Sohbetleri

Kesinlikle. Benim de karakteri sevmemin sebebi basitliğiydi. Kitaplarda her zaman yan rolde olan nispeten ‘‘önemsiz’’, kendi halinde olan karakterler başrol karakterlerine göre daha çok ilgimi çekmiştir

1 Beğeni

LOTR’da da Hobbitleri sevme sebebim bu. Halk olarak pek önemli görülmezler ve Silmarillion’da da onlara pek değinmez ama Tek Yüzük’ü yok eden Frodo onlardandı.

2 Beğeni

Evet galiba Tolkien de bizim gibi düşünmüş, ama onun bu düşüncesi hobbitleri baş role ittiği için benim Lotr daki en sevdiğim karakter Tom Bombadil.

2 Beğeni

İlk önce filmleri izlediğim için kitapaları okurken Tom Bombadil ismine rastlamak beni şaşırtmıştı ve okurken baya sevmiştim, filmde olmamasına çok sinir olmuştum… Ve karakterin orijinal adının da Tom Bombadil olduğunu öğrenmem ona olan merakımı bine katlamıştı.

2 Beğeni

Klube hoş geldin diyelim o zaman :smiley: . Zaten Tolkien’in amacı da Bombadil hakkında bir merak oluşturmakmış. Hatırlarsınız replikleri ''Ben neyim biliyor musun, en yaşlı olanım. Lafıma mim koyun dostlarım: Tom, nehir ile ağaçlar henüz yokken buradaydı; Tom ilk yağmur damlasıyla ilk meşe palamudunu hatırlıyor. O Büyük Ahali’den önce patikalar açtı ve Küçük Ahali’nin gelişini gördü. O, Krallardan, mezarlardan ve Höyüklü Kişiler’den önce de buradaydı. Denizler eğrilmeden elfler batıya geçtiklerinde, Tom çoktan burada vardı. Yıldızlar altındaki karanlığın, korkunun bilinmediği zamanları gördü o - Karanlıklar Efendisi Dışarı’dan gelmeden önceki zamanları."

Şimdi bunlar ne demek ? Her neyse başlığa uygun konular hakkında konuşmalıyız baya Lotr sohbetlerine döndü bizimkisi. Teşekkürler cevaplarınız için.

2 Beğeni

Aynen :joy: En iyisi bu konuşmalara LOTR ile alakalı bir konu altında devam etmek.

Tolkien Bombadil’i okura Orta Dünya tarihi ile alakalı bir şeyler anlatmak için eklemiş olabilir. Ve karakter eğlenceli, bilgili biri olunca da ona gayet de uygun gibi gözükmüştür.

Rica ederim. Hoş sohbetti. Bana Kızılağaç’ı hatırlattın. Unutmuştum resmen.

1 Beğeni

Yerdenizle Lotr diyarını kıyaslamak bence çok yersiz olur. Ama Yerdeniz kesinlikle begenilmeyecek bir eser değil benim açımdan dinlendirici ve kendimi bulduğum bir baş yapıt.
Hani hep biliriz masallar mutlu sonla bitmeli ana karakter her zaman tahtında oturmalı 30 kurşun yese de adama bana mısın demediği şeyler var.
Işte Ursula da bu yok acımıyor fantastik edebiyat yada bilim kurgu edebiyatında bile bir realite, felsefe var. Tabi bu benim nacizane fikrim.

5 Beğeni

Katılıyorum sana @_Ged Yerdeniz’i sevme sebebim realist olması ve bizim dünyamızda da önemli olan bazı konuları işlemekten çekinmemesi. Le Guin’in yazım tarzını beğeniyorum. Tolkien ve Le Guin farkı tarzlara sahip… Dediğin gibi LOTR ve Yerdeniz kıyaslanmamalı.

1 Beğeni

Yerdenizin isminde bile Tolkiene bir saygı var :)) Ursulanın kadim dilinde “Tolk” yer “İnien” ise deniz olarak geçiyor:) öyle düşündürmüyor mu size de arkadaşlar :slight_smile:

4 Beğeni

Tabiki Ged :smiley: Miyazakinin oğlunun filmiyle tanışmıştım bundan heralde 9 10 yıl önce :slight_smile: kitaplarıyla da nirvanaya çıkardım. O dönemde filmi baya beğenmiştim ama şimdi olayları bilince Miyazakinin oğluna birkaç çift diyecek lafım var.

3 Beğeni

Yerdeniz kadın, cinsiyet, feminizm, olgunlaşmak, ölüm gibi kavramları ele alıyor ve kurgusunu bu alanlarda geliştiriyor. Ve Le Guin’in melankolik tutumuyla birlikte bu konular iyice yoğunlaşıyor, elle tutulur hale geliyor. Felsefe yapıyor… LOTR’da da felsefe var ve bu konuyla ilgili bir kitap bile yazılmış Hobbit ve Felsefe adında…

Yerdeniz’i okuduğumda hikâye adım adım açılıyor, yazar sana ne anlatmak istediyse seni ona hazırlıyor. Ama LOTR’da hazırlık yok, en başından beri sana anlatıyor anlatıyor ve hikaye öyle ilerliyor. Mesela bir hobbitin böyle öbemli bir görevde asıl kişi rolünde olması herkesi şaşırtır, vay be dedirtir ve sen de görünürde zayıf görünülse bile kimseyi hafife alma, ummadık taş baş yarar mesajını alırsın… İkisinin de tekniği farklı ve içerdikleri felsefe de farklı. Bu yüzden LOTR mı Yerdeniz mi? kıyaslaması yapmaya gerek yok.

@_Ged Olabilir. Ama yazar bir açıklamada bulunmadıysa evet demek yanlış olur bence… Acaba Le Guin bilerek mi öyle isimlendirdi? :thinking: Şimdi düşün düşün düşün dur :joy:

2 Beğeni

@Med ben uzun süredir düşünüyorum bence oluru var. Le Guinde Tolkinseverdi. Ki sormakta mümkün değil :confused:

2 Beğeni

Benim seride en sevdiğim kitaplar Yerdeniz Büyücüsü ve Öteki Rüzgar oldu. İlk kitapta Ged’in çocukluktan çıkıp olgunlaşması, kendisiyle barışması beni çok etkilemişti. Kitabın sonunu hatırladıkça hala tüylerim tüylerim diken olur. Keza Atuan Mezarları da -en azından benim için- serinin değeri sonradan anlaşılan kitabıydı. Bunda biraz Öteki Rüzgar’daki Tenar’ın da katkısı oldu. Ayrıca En Uzak Sahil ölümle ilgili olmasına rağmen Atuan Mezarları’nı okurken daha çok tedirgin olmuştum.

Güzel bir seriydi. Ursula ablamızı zaten seviyoruz, Öteki Rüzgar’ın son satırlarını okurken gözlerimde yaşlarla veda ettim, Tenar’ın gökyüzünü seyredişi gibi seyrettim.

3 Beğeni

Seriyi düşününce aklıma gelen ilk şeylerden biri o kısım oluyor. Dur, gitme! diyemedim. Böyle bitmeliydi ve bitti.

Benim favorim Yerdeniz Büyücüsü. Hem seride okuduğum ilk kitap olduğu için hem de Le Guin’i tanıdığım ilk kitap olduğu için.

4 Beğeni

Çünkü ölüm korkutucu, kaosvari bir şey değil Le Guin’in gözünde. Ona göre ölüm tutarsızdır ve eksiktir. “En Uzak Sahil ölüm hakkında. Onun diğerlerinden daha zayıf kurgulu, daha tutarsız ve eksik olması da bu yüzden.” demişti Le Guin.
Atuan Mezarları ise bir kadının kendine çizilen rolü red etmesi, zincirlerini kırması ve özgürlüğünü elde etmesi gibi eylemli konular işlediği için hareketlidir, tedirgin edicidir. Ve güçlenen, gücünü fark etmeye başlayan bir kadın hep heyecan yaratır, merak ettirir, umut verir… Tenar’ın olgunlaşmasını okumak Ged’in olgunaşmasını okumaktan daha keyif vericiydi diyebilirim. Çünkü Ged peşine isimsiz bir gölgeyi düşürerek kendi problemini kendisi yartmıştı. Ama Arha, isimsiz, olan Tenar doğuştan kısıtlanmış, sorunların içine atılmıştı ve tekrar ismine sahip olmak için bu sorunları alt edip büyüdü. O güçlü bir kadındı. Tıpkı Le Guin gibi.

3 Beğeni

1987’de kendisinden “Synergy: New Science Fiction, Volume 1” (Sinerji: Yeni Bilim Kurgu, 1. Cilt) isimli George Zebrowski’nin derlediği, mevcut ve gelecek yazarların bilimkurgu öykülerini içeren yeni dört ciltlik bir antolojinin tanıtım metnini yazması isteniyor. Ancak Ursula K. Le Guin’e göre, kitap içindeki öyküler nedeniyle değil, kadınlara hiç yer verilmemiş olmasıyla dikkat çekiyor. Le Guin, kendisine teklifi sunan yayınevi editörüne bu kısa mektupla yanıt veriyor:

John Radziewicz Kıdemli Editör Harcourt Brace Jovanovich 111 5th Ave New York NY 10003
Sevgili Mr. Radziewicz, Kendimi, Brian Aldiss’ın tahmin edilebileceği gibi işimi küçümsediği bir kitabın tanıtım metnini yazarken hayal edebiliyorum, çünkü bu sayede yüce gönüllüğüme çekidüzen verebilirim. Ama kendimi yeni bir serinin ilki ve dolayısıyla da muhtemelen serinin örneği niteliği taşıyacak, hiçbir kadın yazını içermeyip aksine çok benmerkezci, sanki bir kulüpte ya da soyunma odasındaymışsınız gibi bilhassa erkek tonuyla yazılmış bir kitabın tanıtım metnini yazarken hayal edemiyorum. Bu yüce gönüllülük değil, aptallık olur. Beyler, kısacası ben buraya ait değilim. Saygılarımla, Ursula K. Le Guin

  • Mektup Shaun Usher tarafından derlenen, birçok ünlü ismin mektuplarından oluşan More Letters of Note isimli kitaptan alıntıdır.

Le Guin’in kitaplarında belki de o coşku, kılıç-kalkan-yiğitlik kavramlarıyla pek karşılaşmamızın nedeni onun bunu fazlasıyla erilce bulması ve bir kadın yazar olarak bunları işlemenin feminist anlayışına ters düşmesi olabilir. Le Guin kadın ruhunu kitaplara uygulamaktan çekinmedi ve gelecek nesile örnek olması için bunu bir mecburiyet olarak görüyordu. Bir kadın yazar bir şey yazdığında “Bu olay fazla yuşak olmuş biraz serleştireyim. Şuraya da bir nara ekleyeyim de insanlar okurken sıkılmasın, bunu kesin bir kadın yazmıştır demesinler.” dememeliydi… Dünyada kadınlar da var ve yazabiliyorlar, hem de bir kadın gibi… Filmlerde, kitaplarda gereksiz yere çığlık atan, kaçışan değildi kadınlar. Onlar işe el atan ve savaşarak değil de uzlaşarak çözüm bulanlardı… Erkekleri tamamlayandı kadınlar. Onlara şarap sunan veya gece eve yorgun gelen kocasının ayağını yıkayan değil onunla sokakta dolaşabilen, istediği konuda konuşabilendi kadın… Le Guin’den bir şeyler öğrendim. Öğrenmeye de devam edeceğim.

3 Beğeni

Herkes sevdiği bir yerdeniz alıntısı yazabilir mi?

Sanat bu, öyle değil mi? Neyi, ne zaman söyleyeceğini bilmek. Geri kalan da sükûnet.

Yerdeniz Öyküleri

(Aslinda elimden gelse kitabi alintilarim ama bununla baslamak istedim)
İlk benden gelsin o halde :blush:

3 Beğeni

Benim bütün bildiğim şey karanlıktır, yeraltındaki gece. Ve gerçekten varolan tek şey de budur. Sonuçta, bilmen gereken tüm gerçek de budur. Sessizlik ve karanlık. Sen her şeyi biliyorsun büyücü. Ama ben bir tek şey biliyorum – tek gerçeği!

Atuan Mezarları - Büyük Hazine Odası

3 Beğeni

“Tılsımlar yapmak istiyorsun,” dedi Ogion, büyük adımlarla yürürken. “O kuyudan çok su çektin. Bekle. Erkeklik, sabretmek demektir. Ustalık ise dokuz kez sabretmek demektir. Yolun kenarındaki o ot nedir?”
“Samançiçeği.”
“Ya bu?”
“Bilmiyorum.”
“Ona dörtyaprak derler.”
Ogion asasının bakır ucunu cılız otun dibine batırarak durmuştu, böylece Ged bitkiye yakından baktı; bitkiden kuru bir tohum zarfı kopardı ve Ogion başka bir şey söylemediği için sonunda sordu: “Ne işe yarar Usta?”
“Bildiğim kadarıyla hiçbir işe.”
Yola devam ederlerken Ged tohum zarfını elinde tutuyordu, sonra fırlattı attı.
“Dörtyaprağı her mevsimde, yaprağıyla, çiçeğiyle, köküyle, kokusundan, görünüşünden ve tohumundan tanıyacak hale gelince, o zaman gerçek ismini öğrenebilirsin; varlığının ne olduğunu kavradığın için. Bu da kullanımını bilmekten daha önemlidir. Sonuç olarak, sen ne işe yarıyorsun? Ya da ben? Gont Dağı bir işe yarar mı? Ya da Açık Deniz?” Ogion yarım mil daha gittikten sonra nihayet “Duyabilmek için susmak gerekir,” dedi.

Yerdeniz Büyücüsü - Gölge

3 Beğeni

"Güneşe karşı dönen yer, günleri ve geceleri yaratır ama kendi içinde gün yoktur.”

4 Beğeni