Yeşilçam İsmi Üzerine
Pek çok ülkede sinema endüstrisinin yoğunlaştığı bir yer ya da bir kuruluş vardır. Bunun sonucunda o yerin adı o ülkenin sinemasıyla özdeşleşmiştir. Mesela adını Los Angeles’ın bir mahallesinden alan Hollywood’u deyince Amerikan sinemasını anlıyoruz. Hindistan’da Bollywood, Güney Kore’de Hallyuwood, Fransa’da Cannes, Almanya’da Babelsberg, İngiltere’de Pinewood aklıma gelen örnekler. Hatta bir ülkede bunlardan birden fazla da var olabilir.
Türkiye’de ise bunun bir örneği var ve o da Yeşilçam’dır. Yeşilçam aslında İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan bir sokağın adı. Bir sürü film yapımcısı, yönetmeni ve stüdyosunun ofisinin burada bulunması nedeniyle Türk sineması, Yeşilçam adı ile anılır hâle geldi.
Fakat günümüzde Yeşilçam sözcüğünü bütün Türk sinemasını kapsayacak şekilde kullanmıyoruz. (benzer durumlar Hollywood ve Bollywood için de geçerli.) Yeşilçam denilince genellikle aklımıza Türk Sinemasının 60’lar, 70’ler ve 80’ler dönemi gelir. Yani Türk Sinemasının Yeşilçam’dan öncesi ve sonrası da var ve o dönemlerde de dikkate değer eserler var. Ama bu yazının konusu Türk Sinemasının Yeşilçam dönemi. Bu nedenle 90’lar ve sonrasındaki filmleri bu yazıda yazmayacağım.
Yeşilçam Film Türleri
Yeşilçam’dan her türde film çıkmış olsa da filmler ağırlıklı olarak üç türdeydi:
- Melodramlar
- Komediler
- Aksiyon ve macera filmleri
Bu türdeki filmlerin ağırlıklı olarak sevildiğini ve üretildiğini görüyoruz. Öte yandan romantik komedi, tarihî filmler gibi yukarıdakilerin alt kategorisi de denilebilecek filmlerin başarılı örnekleri var.
Aslında Yeşilçam; bilimkurgu, fantastik ve süper kahraman gibi farklı film türlerini denemiş ama bütçe ve teknik zorluklar nedeniyle başarılı olamamıştır. Yeşilçam’ın en önde gelen bilimkurgu filmleri Dünyayı Kurtaran Adam (1982) ve Turist Ömer Uzay Yolunda (1973). Tarkan ve Karaoğlan serileri ise kısmen fantastik filmlerdir. Yeşilçam’da denenmiş olan başlıca süper kahraman filmleri ise Süpermen Dönüyor (1979) ve Kızıl Maske ve Kaptan Swing (1968) filmleridir. Kling ise bir anti-kahraman filmidir ve zaman zaman bilimkurgu olarak da sınıflandırılır.
Fakat bu filmlerin çok azı başarılı filmlerdir. Çünkü bu türlerde filmler üretmek teknoloji ve bütçe gerektiriyordu ki bunlar Yeşilçam’da pek bulunmayan şeylerdi. O konuya da geleceğim.
Korku filmleri ise gördüğüm kadarıyla o dönemde daha az yer tutuyordu. Türk Sinemasının korku türünde eserlere daha çok yer vermesi 21. yüzyılda olmuştur.
Halkın Yeşilçam’a Olan İlgisi ve Dönemin Sinema Kültürü
60’lar, 70’ler ve 80’lerde Türkiye’de sinema halkın çok büyük bir ilgisine mashar olmuştu. Her büyük şehirde onlarca sinema vardı ve bazılarında bu sayı yüzlerceydi. Küçük ilçelerde ve beldelerde bile sinema salonu görmek mümkündü.
O yıllarda Türkiye’de sinemaya gitmek çok yaygın bir sosyal etkinlikti. Eğer o dönemin seyirci sayısı size düşük görünüyorsa şunu unutmayın ki o dönemin genel nüfusu günümüze göre daha düşüktür ve o dönemdeki seyirci sayısı günümüze kıyasla çok da sağlıklı hesaplanamamıştır.
Ayrıca şunu da unutmamak gerek: Türkiye’de Yeşilçam döneminde 3 film bir arada mantığı da oldukça yaygındı. Günümüzde bir bilet alıp bir film izleyip salonu terk ediyoruz. O zamanlar bir bilet alıp gün boyu ardı ardına üç film izlemek mümkündü.
Bildiğimiz sinema salonlarının yanı sıra Türkiye’de yazlık sinema olgusu da çok yaygındı. Kapalı bir salon değil de açık bir alanda faaliyet gösteren bu sinemalar yaz aylarında büyük ilgi görüyorlardı. Bu tür sinemalarda seyirciler genellikle tahta sandalyelerde otururlardı.
Günümüzde sinemada genellikle patlamış mısır ve kola tüketilir. O yıllarda ise çekirdek ve gazoz daha çok tercih edilirdi. Günün sonunda görevliler sandalyeler arasına girip çekirdek kabuklarını süpürürlerdi.
Bu sinemalar ağırlıklı olarak yerli filmleri yayınlıyorlardı. Zaman zaman yabancı filmler de görülüyordu ama yabancı filmlerin Türkiye’ye birkaç yıl gecikmeli geldiğini söylemek mümkün.
Günümüzde sinema salonunda konuşanlardan pek hoşlanmıyoruz. Ancak o yıllarda salonda konuşmak daha normal kabul edilirdi. Ancak arada bir fark var: O zamanlar insanlar salonda film hakkında konuşurlardı. Hatta perdede gördükleri karaktere laf atabilirlerdi. Bu durum, insanların sinemayı ne kadar gerçek gibi gördüğünün örneğidir.
İşini Ciddiye Alan Oyuncular
Hatta ilginç bir örnek vereyim: Kötü adam rollerinin en önemli oyuncularından biri Erol Taş’tır. Kötü adam rollerini o kadar gerçekçi oynamıştır ki insanlar onun gerçekten kötü bir insan olduğunu düşünmüşler. Gerçekteyse kendisi son derece kibar bir beyefendi ve iyi kalpli bir insandı. Bir gün bir sinema önünde insanlar gerçekten de kötü bir insan olduğunu düşünerek Erol Taş’a saldırırlar, ona taş atarlar. Bu aslında Erol Taş’ın başarısının ifadesidir. Kendisi de bunun farkında olacak ki kalabalığa “bana taş değil, ekmek atıyorsunuz” demiştir.
Yeşilçam hakkında bunun gibi bir sürü örnek verilebilir. Dönemin oyuncularının işlerini ne kadar ciddiye aldığı hakkında örnekler verilebilir.
Mesela Cüneyt Arkın, bir aksiyon filminde dublör kullanmak yerine işi kendisi hâlletmeye çalışmış ve atının kontrolünü kaybederek uçurumdan yuvarlanmıştır. Neyse ki ciddi bir yaralanma olmamış.
Kemal Sunal ise Çöpçüler Kralı filminde bir temizlik işçisini oynamadan önce rolüne hazırlanmak için Beyoğlu Belediyesi’ndeki bir temizlik işçisinin evinde bir süre yaşamış ve onu gözlemlemiştir. Hatta filmde kullandığı temizlik ekipmanları da o işçinin ekipmanlarıdır.
Teknik Yetersizlikler, Yaratıcı Çözümler ve İlginç Hikâyeler
Yeşilçam bir fabrika gibi çalışıyor ve her yıl yüzlerce film üretiyordu. Bazı oyuncuların kariyerindeki film sayısı yüzleri bulmuştu. Aynı zamanda salonlar da mümkün olduğunca çok filmi yayınlıyorlar ve halktan büyük ilgi görüyorlardı.
Buna rağmen Yeşilçam aslında bütçe sorunları ve teknik olanaksızlıklarla boğuşuyordu ama bu sorunların üstesinden yetenekli oyuncular, iyi senaryolar ve yaratıcı çözümlerle geliyordu ve bazen de çok ilginç şeyler yaşanıyordu. Birkaç örnek vereyim:
- Maliyeti düşürmek isteyen bazı yapımcı ve yönetmenler oyuncuya çaktırmadan oyuncuyu aynı anda birkaç filmde oynatmayı başarıyorlardı. Zafer Algöz’ün anlattığı bir hikâye: Öztürk Serengil, bir filmde oynarken sahneleri birkaç defa çekiyorlarmış ve yönetmen ondan her defasında farklı bir şey yapmasını istiyormuş. Öztürk Serengil başta bunun nedenini anlamamış. Sonradan öğrenmiş ki yönetmen ondan habersiz onu farklı bir filmde daha oynatıyormuş. Birkaç filmi bir arada çekiyorlarmış.
- Bildiğiniz üzere pek çok filmdeki hamilelik ve doğum sahneleri gerçek değildir, rol gereğidir. Ama dünya sinemasında bunun bir istisnası var: Yılmaz Güney’in Arkadaş (1974) adlı yapımındaki doğum sahnesi tamamen gerçektir. Böylece gerçekçilik probleminin üstesinden gelinmiştir.
- Yeşilçam bir fabrika gibi üretim yaptığı için filmlerin adı da afişi de bazen son dakikada belirlenebiliyor ve hatta filmlere yanlış isimler verilebiliyormuş. Gora’nın meşhur sahnesinde Erşan Kuneri’nin filmlere apar topar nasıl isim verdiğini ve hatta telefonda bir adama “sen bastır afişi, ben filmi gönderiyorum” dediğini görmüşsünüzdür. Yeşilçam’da durum gerçekten de böyleydi. Mesela Kemal Sunal’ın Atla Gel Şaban filmindeki karakterinin adı Şaban değil, Niyazi’dir. Çünkü filmin afişini yapacak olan kişi kendisinden istenen ismi unutur ama işi hemen yapması gerektiğinden bir isim de bulması gerekir. Filmde Kemal Sunal oynadığı için de filmin adını Atla Gel Niyazi değil, Atla Gel Şaban olarak belirler. Çünkü filmi izlemeye zamanı olmadığından filmdeki karakterin adını bilmiyordu.
- Bu arada aynı filmde atın geriye doğru koştuğu sahnede aslında görüntüyü geri sarmışlar. Efekt ve animasyon teknolojisinin kolay bulunmadığı bir dönemde teknik bir zorluğu böyle aşmışlar.
- Dünyayı Kurtaran Adam filmi Türk Sinemasındaki en önemli bilimkurgu denemelerinden. Ancak bu işe başladıktan sonra anlaşılmıştır ki bilimkurgu çekmek öyle kolay bir iş değil. Uzay savaşı sahnelerini çekecek imkânlar elde yok. Bunu çözmek için 1977’deki ilk Star Wars filminin uzay savaşı sahneleri kullanılmıştır.
- Yeşilçam’daki pek çok filmde seslendirme sonradan yapılırdı. Çünkü filmin çekildiği mekânda gürültü olurdu ve o dönemin ses kayıt teknolojisiyle bunun üstesinden gelmek mümkün değildi. Bu nedenle çekimlerden sonra yeniden dublaj yapılırdı.
Yeşilçam’ın Çöküşü
Ne yazık ki Türk Sineması 80’lerden sonra bir çöküş dönemi yaşadı. 90’lı yıllar Türk Sinemasının en karanlık dönemidir. Elbette bu dönemde de ciddiye alınması gereken filmler yapıldı ama artık bir fabrika gibi üretim yapan Yeşilçam yoktu.
90’larda Türk filmlerin sayısı azaldı, kaliteli filmlerin sayısı daha da azaldı. Sinemaların sayısı azaldı, başta yazlık sinemalar olmak üzere sayısız sinema kapandı. İnsanların sinema salonlarına olan ilgisi düştü.
Bunun birden fazla nedeni var.
- Ekonomik nedenler. Türkiye ekonomisi 80’lerden itibaren yüksek enflasyonla ve ekonomik krizlerle mücadele etmeye başladı. Bu da hem düşük bütçelerle ayakta kalmaya çalışan Yeşilçam’ı hem de geçim sıkıntısı yaşayan seyirciyi doğrudan etkiledi.
- Televizyon ve video kasetler de çok etkili oldular. Günümüzde dijital platformların sinemaları bitirdiğini konuşuyoruz. 30-35 yıl önceyse aynı şeyi TV kanalları ve video kasetler yapıyordu. 80’lerden itibaren Türkiye’de TV çok yaygınlaşmış ve hemen hemen her eve girmişti. 90’larda çok kanallı yayın dönemi de başlamıştı ve rekabet hâlinde filmler yayınlıyorlardı. Aynı zamanda TV dizileri de çekilmeye başlanmıştı. Ayrıca önce video kaset, sonra da VCD ve DVD ile insanlar istedikleri filmi alıp evlerine getirebilir oldular.
- Yabancı filmlerin etkisi. Yabancı filmlerin de yerli filmler üzerinde etkisi oldu. Yüksek bütçeli Hollywood yapımlarıyla Yeşilçam filmleri rekabet edemiyordu. Ki 90’lar da Hollywood’un altın çağlarındandı.
- Tabii ki siyasi iklim ve sansür gibi nedenlerin de etkisi var.
1996’da Şener Şen’in başrolü oynadığı Eşkıya adlı film bu durumu değiştirdi. O zamana kadar görülmemiş bir gişe başarısı elde etti. Türk Sinemasının, üzerindeki ölü toprağını atması büyük bir mutluluk kaynağıydı.
Ancak ayağa kalkan şey eski Yeşilçam kültürü değildi, Modern Türk Sinemasının doğumuna şahit olunuyordu. Eski Yeşilçam kültürü tarihte kalmıştı. Böylece Türk Sineması günümüze kadar gelebildi. Pek çok kötü filmin yanı sıra pek çok iyi film de yapıldı. Yine de eski Yeşilçam kültürü tamamen unutulmadı. Günümüz film ve dizilerinde Yeşilçam’a saygı duruşunda bulunulduğu görülmektedir.
Yeşilçam ve Youtube
Beni en çok sevindiren şeylerden biri eski Yeşilçam filmlerini restore edilmesi, HD kalitesine yükseltilmesi ve Youtube’da ücretsiz olarak yayınlanması. Her film olmasa da Yeşilçam filmlerinin çok sayıda örneğini Youtube’da kabul edilebilir bir görüntü kalitesiyle izlemek mümkün oldu.
Böylece hem eski filmler unutulmamış oluyor, hem biz seyirciler ücretsiz faydalanabiliyoruz, hem de bu filmlerin telif haklarına sahip olanlar Youtube’dan reklam geliri elde edebiliyorlar.
Aşağıda Yeşilçam filmlerinin bilinen örneklerinin Youtube bağlantılarını paylaşıyorum. Aslında bir sürü film var ama hepsinin Youtube’da yayını yok, ayrıca her filmin linkini burada paylaşmam mümkün değil. Bu nedenle bildiğim bazı örnekleri paylaşacağım. Eğer sizin de eklemek istediğiniz filmler varsa Youtube bağlantılarını aşağıda yorumlarınızda paylaşabilirsiniz.
Bu arada sizlerin de Yeşilçam hakkındaki yorumlarınızı, bildiklerinizi, en sevdiğiniz filmi ve oyuncuyu öğrenmek isterim. Benim en sevdiğim oyuncu Kemal Sunal. En sevdiğim film ise Hababam Sınıfı. Bu nedenle aşağıda ilk paylaştığım Youtube bağlantısı da bir Kemal Sunal filmi.
Seri olan filmlerin sadece ilkini paylaştım. Devam filmlerini de Youtube’da bulabilirsiniz.
Tosun Paşa
Susuz Yaz
Yol
Hababam Sınıfı 1
Selvi Boylum Al Yazmalım
Sürü
Kapıcılar Kralı
Çöpçüler Kralı
Tatar Ramazan
Çirkin Kral Affetmez
Neşeli Günler
Şekerpare
Gülen Gözler
Bir Yudum Sevgi
Ah Güzel İstanbul
Kanlı Nigar
Vesikalı Yarim
Tarkan: Mars’ın Kılıcı
Turist Ömer 1
Sezercik 1
Züğürt Ağa
Banker Bilo
Değirmen
Canım Kardeşim
Bizim Aile
Çiçek Abbas
Mavi Boncuk
Ah Nerede
Menekşe Gözler
Ateş Böceği
Son Hıçkırık
Battal Gazi 1
Malkoçoğlu 1
Kara Murat 1
Dünyayı Kurtaran Adam
Şaban Oğlu Şaban
Klink 1
Şaşkın Gelin
Hep O Şarkı
Korkusuz Korkak