Anılarımızı Anlatıyoruz

Yok ama aynı sistem. Modern Combat 5 miydi neydi.

2 Beğeni

Aslında ben neden direkt olarak Pubg dedim bilmiyorum. Bu tarz oyunlar da çoğaldı zaten.

3 Beğeni

resim

Şu tip lazerlerin Kırtasiye-Oyuncakçı karışımı yerlerde yeni yeni satıldığı yıllardı. Mahalledeki arkadaşlar ile akşam arabaların arkasına, apartman bahçelerine vs. saklanıp rasgele evlere tutardık. Bir gün Ankara Çankaya’da tuttuğumuz bir ev Ankara emniyet şube müdürünün evi çıktı. Adama suikast yapılıyor sanmışlar 10 15 dk sonra baya zırhlı birkaç araç ile bi dolu polis çıkagelmişti bir anda. Önce birilerini gördünüz mü diye sorguya çektiler bizi fakat sonra lazer tutan yaşça daha büyük arkadaşın cebinde lazeri bulunca işin rengi değişti. Ben ve bikaç arkadaşım daha küçük olduğumuzdan birşey yapmadılar ama yaşça bizden büyük olanlazeri tutan 2 arkadaşı alıp emniyete götürmüşlerdi.

Bir de yine aynı yıllarda mahallenin elektrik trafosunda torpil atmıştık. Trafo patlamış mahallenin tüm elektriği gitmişti akşam akşam. 2 gün sonra yapabilmişlerdi.

20 Beğeni

Bugün benim bir anım oldu.Kütüphaneye gidiyordum.kütüphanenin önünde bir köpek vardı.Kendi kendime dedim, acaba geri döndüm mü?ve sonra bir köpek bana ne yapabilir?deye kendime dedim.Kendimi topladım ve kütüphaneye gittim.köpek bana sanki beni yiyecekmiş gibi baktı :joy: Korktum ve geri adım attım.köpek bana geldi ve korktum ve hemen uzaklaştım. Eve ağlayarak geldim.Gerçekten korkmuştum. Bugün benim için sinir bozucu bir gün oldu :frowning:

6 Beğeni

Yaşım 13-14 filan, çiçeği burnunda bir ergenim. O sıralar mahallenin çocuklarıyla camiiye giriyoruz zırt pırt ama amaç oyun oynamak. Orta okuldan arkadaşlarla bile arada sırada gelir güreşirdik.

2011 yaz ayı olması lazım, yine bir gün mahallenin bebeleriyle camiiye girdik içinden su içeceğiz. Bebelerden biri suyu yanlışıkla döküyor, benim de adım çıkmış camii de oynuyor diye çocukluktan bu yana. Camii hocası içeriye bir girdi baktı yerde su var. “Camii’ye mi pisliyorsunuz?!?” diye kovalamışlardı beni. Adamlardan teki, o da bizim binadaydı kapıcılığını yaptığımız bina. Arabaya bindi onunla kovaladı aşağıya kadar. İlginç zamanlardı.

Bu arada camii hocası da bina yöneticisi.

8 Beğeni

Ortaokul 3. sınıfım, okulların tatile girmesine yaklaşık 1 ay kalmış. Arkadaşlarım Emin hadi ağaçlara dalmaya gidelim dedi. Sanki fakiriz, alacak durumumuz yokmuş gibi koştura koştura okuldan kaçtık. Mahalleyi karış karış turluyoruz. Gözümüze bir kiraz ağacını kestirdik. Sanırım 7-8 metre büyüklüğünde kocaman bir ağaçtı. 4 kişi ağaca tırmandık, ellerimizde poşetler var. Bir yandan dalından yiyoruz, bir yandan da poşete dolduruyoruz. Sokaktan geçen bir adam bağırmaya başladı. Ağaca dalan vaaaaar diye. Durmuyor da sürekli bağırıyor…

Bir iki pencere sesi gelince biz ağaçtan betonun üstüne atladık. Çağakan, Tolga ve Mehmet betona çakıldılar ama kalktılar bir şeyleri yok. Bende en sonuncu olarak atladım. Sanırım hepsinden yukarıdaydım. Yere çarpar çarpmaz bizimkiler çığlık attılar. Kolum mosmor olmuş, ezilmiş yani etim. Babamı aradılar, adam işi gücü bıraktı geldi beni kaldırımdan aldı. Direkt mahallenin polikinliğine götürdü. Film çektiler hiçbir şeyi yok dediler, ama ben kolumu tam olarak açamıyorum, kapatamıyorum. Buna rağmen pastaneden dondurma aldım. :joy: Eve gidince, ağabeyim kolumu gördü ve direkt teşhisi koydu. Sağ kolum dirsek yerinden kırılmış. :joy: Ben hiçbir şey hissetmiyordum. Zaten canımın acımadığını o gün öğrendim. Hemen apar topar Dışkapı hastanesine gittik. Doktor koluma bastırıyor, acıyor mu diye. Hayır diyorum, annem bağırıyor yalan söylüyor. Bastırın iyice diyor. :joy: Kolumu görseniz sizde yalan söylediğimi düşünürdünüz, vişne çürüğü gibiymiş. Doktorda sağ olsun, çocuk yalan söylese anlarım dedi. Hemen alçıya sardılar, kırk gün sonra gelin alçıdan çıkartalım dedi. Ancak doktorun söylediği sürenin daha henüz yarısındayken kolum iyileşmişti.

Acı eşiğim çok yüksekmiş bu yüzden acıları pek hissetmiyorum.

13 Beğeni

Geçen gün bizim apartmanda yavru kedi bulmuştuk sevmek için dışarda onu aradım bulamadım sonra kargom geldi o sırada kapıyı açık unutmuşum kedi evin içine girmiş bir yarım saat sonra miyavlama sesi geliyo bir yerden odanın kapısını açtım koridorda bizim kedi sonra o korkuyla bağırdım biraz kediyi de korkuttum kedi her yere tırmanmaya başladı. Lavabonun içine girdi manyak kedi bir ara. Sonra çıkarmaya çalışırken koridorda merdiven vardı onun arkasına saklandı orda kaldı asla çıkmıyo korkudan. Evde de kimse yoktu sonra babamı aradım geldi dedim ki kedi agresif dokunma babam dinlemedi tabi kediyi çıkarmak için tuttu kedi elini ısırdı olan babama oldu sonra benim üzerime koştu ben yine çığlığı basınca yönünü değiştirip kapıdan çıktı gitti Allahtan. Kedi hala apartmanda besliyoruz, artık insanlardan eskisi kadar korkmuyo.

6 Beğeni

Fazla realist ve trajikomik olacak.
Sivil görevde iken izbe bir kör noktada örgüt ün yol çevirmesine girdik, beklediğimiz bir durumdu kontrol sonrası yola devam edecektik.
Yolu tutan elemanlar jandarma nın örgüte sızmış elemanlarıymış oradan geçeceğimiz bilgisi sıkıntı çıkmaması için kendilerine evvelce verilmiş lakin bize verilen bilgiyi arkadaş bize iletmeyi unutmuş :man_facepalming:
Bu vatandaşlarda bizden aga biz geliyoruz diye haber çıkmayınca ayıkıp şaka yapmak istemişler. Kimlik aldılar sonra araçtan inin kim olduğunuzu biliyoruz ellerinizi bağlayıp diz çökün dediler.
İnerken silahıma davranmak üzereydimki gülüşüp durumu açıkladılar.
Şakayı 1dk daha uzatsalar mazallah :scream:

8 Beğeni

Fıkra gibi bir anı ama o ortamı nasıl buldun demeyin. Yüzyıl düşünsem ben de bilemem bunu. :joy:

[Bir doktor, bir pilot ve bir öğretmen beraber film izler. :joy:]

İnterstellar ilk izlediğimde pek sevmemiştim. Açıkçası sonu tatmin etmemişti beni. Neyse işte 30-40 kişinin olduğu bi yerdeyim. Saat 23’e doğru çoğu gitti. Kalanlar film izlemek için kaldı. İnterstellar varmış. İyi dedik izleyelim. İzlemek için kalan 8 kişi var. Şimdi unuttum onları ama hatırladığım bir tanesi ingilizce öğretmeni. Bir tanesi f16 pilotu. Bi tanesi doktor. İngilizce öğretmeni ile aram iyiydi. Kendisi kültürlü ve film izlemeyi seven biri. Öyle ki imdb top250’de olan siyah beyaz filmler hariç hepsini izlemiş. Pilot olan da evinde ev sinema sistemi olan biri. Doktor da film konusunda baya bilgili. Hatırladığım kadarıyla biz kalan 8 kişi içinde aslında İnterstellar izlemeyen ya yoktu ya da 1-2 kişiydi. Yine de beraber izledik. İzlerken bazı yerlerde, konuşma sahnesi olmayan yerlerde birbirimiz ile bilgi alışverişleri yaptık. Böylece filmde anlamadığım pek çok noktayı anlamış oldum ve şaşırdım. Vay canına dediğimi hatırlıyorum. Kara delikler hakkında teoriler falan tartıştık. Film uzundu ama hepimiz sonuna kadar izledik. Bu sefer sevdim. Kimdi hatırlamıyorum şöyle demişti: “Bu filmi sevmeyenler aslında anlamayanlardır.” :slight_smile:

10 Beğeni

Sbs’ye üç ay kalmış ve yedinci sınıfa gidiyordum. Bir gece ne hikmetse kuzenlerim bizde kalmaya karar verdiler. Benden iki yaş büyük kuzenim ile ben bir odada uyuyacaktık. Herkes odasına geçti, uyuyor. O sıralar amerikan güreşi programlarından yeterince nasibini almış kuzenimi uyku tutmuyor. Sürekli hır gür peşinde. Daha fazla dayanamadım tuttum bunu duvara çaldım, yarın okula gitcez hadi dedim yorganı başıma çektim. Bu aklı evvel kuzenim bu tavrım yüzünden biraz içerlemiş olacak ki bilgisayar masasına çıkıp oradan üzerime atlmaya karar vermiş.

Çıtırt diye bir ses duydum. Yorganı sağ elimle üzerimden kaldırmaya çalıştım ama bileğim acıdı. Diğer elimle üzerimden çektim. 7. Sınıf öğrencisi olarak insan anatomisi bilgilerime ve elime doğru gitmesi gereken kemiğin başka yöne kıvrılmış olmasına dayanarak kolumun kırıldığına karar verdim. Kuzenim o görüntüyü görünce benden daha beter bir şok geçirdi. Ne yapalım diye düşünmeye fırsat bulmadan aklıma babamın tepkisi geldi. Çok asabi bir insandır, öyle bi anda kuzenimi tuttuğu gibi balkondan aşağı atışını hayal ettim. O korkuyla odadan çıkamadık. Şansımıza babam nakliyeciydi o sıralar ve sabah erkenden şehir dışına gidicek bir ay dönmeyecekti. Geriye sadece sabaha kadar idare etmesi kalıyordu. Hayatımı karartmaya araç olan bilgisayar masasının çekmecesini açtım. On ikili kuruboya takımını, para bandını ve bir kaç a4’ü koluma destek olacak şekilde sardım etrafına. Kırık kolumu yastığın önüne, başımı da yastığa koyup öylece sabah olmasını bekledim.

Sabah babam evden çıkınca, annemlere olayı anlattık. Ama bizim saf azar yemesin diye uyurken tekme falan attı herhalde bilmiyoruz dedik. Hastaneye koştuk. Film çekildi, doktordan fırça yendi, kırık; damarları veya siniri kesse bir daha elini kullanamazdın diye nasıl bi salaklık ettiğimizin altı çizildi. Yine de kuzenim ahmaklığı yüzünden kırdı demedim. Doktor yerine oturtmak için kırık kolumu balon parçası gibi çekiştirene dek. O an döküldüm her şeyi. İşin kötüsü sınava üç ay vardı. Sağ elimi kullanıyordum. En iyi ihtimalle 1.5 ay alçıda kalacaktı elim. Yanlış kaynadığı için doktor bir daha kırıp bir daha düzeltti. Sınava iki hafta kala alçıdan kurtuldum. Sınavda da klimanın altına geldiğim ve ne yaparsam yapayim gözetmene klimayı kapattıramadığım için de rahatsız olup erkenden(fen kısmının yarısını çözemeden) sınavdan çıkmam icap etmişti. Olmuyorsa olmuyorcu oldum. Kaderci oldum. Boş vermeyi oluruna bırakmayı huy edindim bu zincirleme talihsizlikler yüzünden. :dd

16 Beğeni

Kol kırılma mevzusunda aynı kaderi yaşamışız. :slight_smile: Ben kolumu okullarda bulanan sallanma direklerine atlarken kırmıştım. Devlet hastanesinde hemen alçı. Bilmem kaç ay sonra alçı çıktığında kemiğin yanlış kaynadığı ortaya çıktı. Yolumuz bundan sonra kırıkçı çıkıkçıya düştü. Tekrar kırdılar kolumu. Öyle böyle atlattıknişte. :slight_smile:

6 Beğeni

Aklıma bir arkadaşım geldi sen böyle deyince. Futbol oynuyordu ilçenin kulübünde. Sakatlanmıştı üstüne bir daha yerinden çıkmıştı omzu. O kadar iflah olmazdı ki bi senede yedi kere çıkmıştı kolu. Artık yalama olmuştu. Hapşırmadan önce kolunu duvara dayar öyle hapşırırdı. Yoksa yerinden çıkıyordu ://

5 Beğeni

Böyle bir başlık vardı :slightly_smiling_face:

6 Beğeni

Konu tasolardan açılmışken kısacık bir anımı anlatmak isterim.

Tasoların her yaştan çocuk ve gençlere hitap ettiği bir dönemde 8 ya da 9 yaşındaydım. Henüz taso sayımın iki elin sayısı geçmediği günlerde çocukluğumun tadını çıkarıyordum işte. Bir gün yan mahallenin bir abisi -sanırım yirmili yaşlarındaydı- tasolarını dağıtmaya karar vermişti. Bu abimiz de çevrenin en çok tasosuna sahip olma ünvanını elinde bulunduruyordu. Bir çuval tasosu vardı diye zihnimde yer etmiştir kendisi. Neyse, bu abimiz tasoları yarın şu saatte damdan tarlaya atacağım dedi. Tüm çocukları ve benle kardeşimi bir heyecan aldı götürdü. Gece o heyecandan eminim dört beş mahalledeki tüm çocuklar uyuyamamıştı. Ben ve kardeşim bu güzel haberin heyecanıyla uyumuşuz. Sabah oldu saatleri saymaya başlamıştık. Kardeşimle kapıdan çıkmak için hazırlandık. O ne? Kapı kilitli. Annem bizi dışarı salmıyor. Yalvar, yakar, ağla, debelen nafile. Açmöyor annem kapıyı. Kardeşimle beraber gözümüz yaşlı pencereden dışarıya tasoların dağıtıldığı tarlaya baktık artık. O gün tüm gün evdeydik. Sonraki gün tarlaya bir umut gittik ama elimiz boş dönmüştük. :frowning: :frowning:

6 Beğeni

O hayal kırıklığını buradan hissettim. Bu anı kesinlikle unutulmaz bir anı olmuş. Anne babalar o zamanlar da böyle şeylere karşıydılar. Benim bir avuç tasomu babamın kandırması ile hareket eden arabanın camından atmam daha dün gibi…

2 Beğeni

Birkaç sene önce tek başıma Romanya’ya gitmeye karar veriyorum. Neden Romanya diye soran olursa bir gece bilgisayarı açıp baktığımda en ucuz uçak biletinin Bükreş’e olmasından başka bir nedeni yoktu. Normalde kafasına esip uçak bileti alan bir yapıda da değilim, ama nedense öyle denk gelmişti.

Başkent Bükreş’te birkaç gün geçirdikten sonra tren yolculuğuyla Braşov’a gitmeye karar veriyorum. Trene biniyorum. Şehirden uzaklaştıkça ortaya çıkan manzara görülmeye değer. Ufak tefek kasabaların, köylerin yakınından geçiyoruz. Elimde geçeceğimiz durakların listesi olmasına rağmen bir karışıklık sonucu yanlış durakta iniyorum. Fark ettiğim anda tren çoktan gardan uzaklaşmış olduğu için büyük bir paniğe kapılıyorum. Elim ayağıma dolanıyor.

O kadar küçük bir kasaba ki iki-üç tane İngilizce bilmeyen görevlinin olduğu bir yerdeyim. Bir sonraki treni soruyorum. Bana şeffaf duvarın ardından zaman çizelgesini gösterip ‘‘Yok, yok.’’ işareti yapıyorlar. En azından kalacak bir yer bulup geceyi orada geçirip yarın gideyim diyorum. Kendimi ne kadar anlatmaya çalışsam da görmezden geliyorlar. Anlamamak değil, umursamıyorlar adeta. Tam o sırada telefonum da kendiliğinden kapanıyor. Endişem iki katına çıkıyor, dokunsanız ağlayacağım.

Benle beraber trenden inen yaşlı teyze Rumence bir şeyler söylüyor. Anlayayım diye bağıra bağıra konuşuyor ama nafile. Teyze gidiyor, arkasından bakakalıyorum. İki dakika sonra yanında 11-12 yaşındaki torunuyla dönüyor. Meğer torunu az da olsa İngilizce biliyormuş. O yaşlardaki çocuğa yarı sulu gözlerle derdimi anlatıyorum. Küçücük çocuktan medet umduğum için çok çaresiz hissediyorum.

Sonuç olarak yaşlı teyzeyi karşılayan ailesi beni arabayla Braşov’a bırakmayı teklif ediyorlar. Hiç bilmediğim insanların arabasına binmekten çok korkuyorum. Ama gardaki tecrübemden sonra bir alternatif düşünüp uygulamak daha korkutucu geliyor. Kabul ediyorum.

Yol boyunca ne zaman arabayı köşeye çekip bana zarar vereceklerini kestirmeye çalışıyorum. Neyse ki böyle bir şey hiç olmuyor. Sağ salim Braşov’a varıyoruz. Beni bırakıp geri dönüyorlar. Yanlışlıkla indiğim istasyondaki görevlilerin umursamazlığını ve tek kelime İngilizce bilmemelerine rağmen beni Braşov’a kadar bırakan ailenin iyi niyetini düşünüyorum.

Hikayeyi niye bu kadar uzattım, bilmiyorum. Ama başlığı okur okumaz aklıma bu anı geldi. Belki şu an yaşasam o kadar korkmazdım, ama o gün tüm aksilikler üst üste geldiği için soğukkanlılığımı koruyamamıştım.

8 Beğeni

Ağabeyim lise yıllarında hoşlandığı kız arkadaşına kendini, hislerini açamamıştı. Çekingen yapısı onu hep uzaktan bakan bir meczuba dönüştürmüştü.:smiley: Babam ve annem çok kez durumun farkına varıp, onun ilgisini bambaşka şeylere çekmeye çalıştılar; basketbol, maket uçak yapımı vesaire. Fakat gönül işte, ne yapsalar içindeki Ümit aşkını bastıramadı. Sonunda sempatik kızımız ağabeyim ile aynı sınıftan bir çocukla çıkmaya başladı; yıkım. :smiley:
Şimdi gülüyorum anlatırken bile ama, o dönemlerde bizim evin jönü epeyce hırpalandı. Ağladığını çok görmezdi bizimkiler ama aynı odada kaldığımız için ben bilirdim. Sabahları kahvaltıya açamadığı amfibia gözleriyle oturunca, bu defa babam karşısına beni de alıp çok yerinde güzel bir konuşma yaptı. Bu tarz konuşmalar sonradan sıklaştı; ben anladım, ağabeyim anlamadı. :smiley:
Ağlama nöbetleri kesintiye uğramadan dolu dizgin giderken, bir gün babam yine bizi yanına çağırdı. ‘‘Bir kere daha ağlarsa ağabeyin bana gelip söyleyeceksin,’’ dedi. İspiyonluk benim yaşıma en uygun meslekti o zamanlar. O günden sonra yepyeni bir oyunun temelleri bizim evde atıldı esasen.
Ağabeyim, benim yanıma sokulup:
‘‘Deniz seninle bi oyun oynayalım mı? oyunun adı, AĞLAMA YARIŞI’’ dedi.
Günlerce oynadık; aklıma kötü kötü şeyler getirsem de ağabeyimin her defasında kazanmasına engel olamadım tabii. Oyuna geldiğimi de anlamadım. :smiley:

12 Beğeni

Baktım kaç gündür bu konuya yazmamışım. Lise yıllarımda sınıflar arası turnuva olayını anlatayım bari.

Lise birdeyim o zamanlar. Okulun futbol oynanılan yeri çakıldı taştı demeden top oynardık. Neyse ben sınıfla kaynaştıktan bilmem kaç ay sonra dediler ki sınıflar arası halı daha turnuvası olacak. Ben de kadrodayım. İlk maçın tarihi belli olunca oynanılacak halı saha da birlendi. Bana bulabilir misin dediklerinde ‘tabii ki dedim’. Sonuçta o halı sahada daha önce maç yapmıştım.

Maç günü geldi çattı. Ben elimde Samsung E250 ve kulaklığımla Sagopa’nın Beyaban şarkısını dinleye dinleye halı sahaya gidiyorum. O da ne sokaklar aklımı karıştırmasın mı. Bulamıyordum bir türlü sahayı. Bir 15 dakika geciktikten sonra buldum sonunda. Girdim sahaya 3-0 yenik durumdayız. İlk yarı bittiğinde ise 5-3 gerideydik. İkinci yarı başladıktan beş dakika sonra kaleye geçtim. Aut vuruşu kullanacağım tabi. Topa bir vurmuşum. Vuruş o vuruş hooop karşı kaleye girdi. Hayatımın en mutlu ikinci günüydü. :slight_smile: (ilki de orta okuldayken turnuvada orta sahadan attığım golde olmuştu) Neyse herkes üstüme koşuyor. Beraberce sevindik sevinmesine de sonu hüzünlü bitti. :slight_smile: Yenilmiştik. Yapacak bir şey de yoktu.

11 Beğeni

Resim dersinde çizdiğim ve boyadığım Atatürk resmim koridordaki duvara asılmıştı. Uzun bir süre de orada kalmıştı. Bu kadar. :smiley:

9 Beğeni

Lise ikideyken beden eğitimi salonunda yakın arkadaşım sigara içecekti. Bana da hoca gelirse söyle diyerek gözetleme görevi verdi. O ve diğer arkadaşları konuşuyorlardı ben de beklemeyi seven biri değilimdir. Canım sıkıldı şaka amaçlı hoca geliyor dedim. Bir anda sigarayı attı sonra baktı kimse yok kızdı. Tabii ben gülmekten ölüyordum o sırada.:sweat_smile: Sonra bir baktım hoca gerçekten geldi, hoca geliyor at şunu dedim inanmadı hoca sigarayı elinden alıp disipline yollamıştı. :joy::joy:

8 Beğeni