Beğendiğiniz Kitap Alıntıları

“Aynı şekilde Ozu’nun filmleri ‘amaçsız, kendine yeten sonsuz şimdiyi’ (ekaksana) tasvir eder. Richie bu durumu şöyle ifade eder: ‘Karakterleri… şimdide yaşar ve geçmişleri yoktur… Ozu’nun dünyasında bir insan öldüğünde (sık sık olur) o sadece ve aniden gitmiştir. Ozu’da Resnais ve Bergman’da olduğu gibi hayaletler yoktur. Ozu’da geçmiş hemen hemen hiç yoktur.’ Bir Güz Öğleden Sonrası filminde babanın, ölmüş olan eşine benzeyen garson kızın çalıştığı bara geldiğinde olduğu gibi Ozu filmlerinde ‘Nostalji’ Batı’da olduğu şekliyle geçmişe duyulan özlem şeklinde değil, Zen sanatında olduğu gibi şimdinin ‘genişlemesi’ şeklindedir. Ozu duvar saatine odaklandığında saniyelerin beyhude bir şekilde akıp gittiğini izlerken, Milne ve Richie’nin de söylediği gibi film zamanı ve psikolojik zaman arasında karşıtlığı kısmen göstermektedir, fakat aynı zamanda Zen sanatının ayrılmaz bir parçası olan tam bir zamansızlık ruh halini de yaratır. Saat acizdir; mekanik zaman sonsuz şimdide yaşayanları etkilemez. ‘Saate karşı bir yarış’ yoktur. Saatin çekimleri bir vazonun çekimiyle aynı amaca hizmet eder; saatin hareketleri zamanın hareketleri değil, düşünceye dalmış zihnin görülemeyen hareketleridir. Ozu, kodalarında saat çekimlerini bulundurmayı önemser; zaman mu’nun bir parçasıdır, zaman hiçliktir.”

Sinemada Aşkın Üslûp: Ozu - Bresson - Dreyer / Paul Schrader

3 Beğeni

Değişmekten korkma Nermin! Bana kalırsa sen kabuk değiştiriyorsun! Bu huzursuzluklar bundan! Gülünç olmaktan korkma, gülünç olmaktan korkmamak insan olmaya başlamanın ilk adımıdır! Bütün hayatını İngiltere Kraliçesi gibi yaşayamazsın.

Murathan Mungan - Yüksek Topuklar

8 Beğeni

Söyle, anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı, bacını mı, yoksa kardeşini mi?
“Ne anam var, ne babam, ne bacım, ne de kardeşim.”
“Dostlarını mı?”
“Anlamına bugüne dek yabancı kaldığım bir sözcük kullandınız.”
“Yurdunu mu?”
“Hangi enlemdedir, bilmem.”
“Güzelliği mi?”
“Tanrıça ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.”
“Altını mı?”
“Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.”
“Peki, neyi seversin öyleyse, olağanüstü yabancı?”
“Bulutları severim… işte şu… şu geçip giden bulutları… eşsiz bulutları!”

Paris Sıkıntısı ~ Charles Baudelaire

5 Beğeni

Shakespeare / Tüm Soneler

2 Beğeni

Ursula K. Le Guin’den, kişiselden kitlesele kadar uzanan kimlik krizlerinin çıkışı noktasını, tüketimsel imajların peşinden gidilmesinin ve bunların üretilip pompalanmasının ardındaki gerekçelere, yani günümüz medeniyetinin açmazlarını tahlil etmeye yarayabilecek bir pasaj:

Her kültür hikâyeler aracılığıyla kendini tanımlar, çocuklarına nasıl insanlar olacaklarını ve kendi halklarının bir ferdi olabilmeyi öğretir…

Şairlerin ve hikâye anlatıcılarının betimlediği dünyanın merkezinde yaşamayan bir halk, çok zor durumdadır. Dünyanın merkezi sizin dolu dolu yaşadığınız, işlerin nasıl yürüdüğünü, hayatın nasıl doğru ve iyi şekilde idare edildiğini bildiğiniz yerdir.

Merkezin nerede olduğunu -yuvasının neresi olduğunu, nerede olduğunu- bilmeyen bir çocuk, çok ama çok zor durumdadır.

Yuvası aslında anne, baba, kız ve erkek kardeş değildir. Yuva içeri girmenize izin veren yer değildir. Aslında bir yer bile değildir. Yuva hayal ürünüdür.

Hayal edilen yuva, öylece oluverir. Gerçektir, diğer tüm yerlerden daha gerçektir; fakat parçası olduğunuz halk kim olursa olsun size o yuvayı nasıl hayal edeceğinizi göstermediği müddetçe oraya ulaşamazsınız. Bu kişiler sizin akrabalarınız olmayabilirler. Dilinizi hiç konuşmamaış bile olabilirler. Tam bin yıldır öli olabilirler. Kim bilir, belki yalnızca kâgıt üstünde kelimelerden, ses hayaletlerinden, zihin gölgelerinden ibarettirler. Ama size yuvanıza giden yolu gösterebilirler. Onlar sizin insan topluluğunuzdur.

Hepimiz hayatlarımızı nasıl inşa edeceğimizi, uyduracağımız, tasavvur edeceğimizi öğrenmek zorundayız. Bu becerilerin bize öğretilmesi gerek, bize yol gösterecek rehberler gerek. Onlar olmazsa hayatlarımızı bizim adımıza başka insanlar yaratır.

İnsanlar en iyi şekilde nasıl yaşanacağını hayal etmek ve birbirlerinin tasarılarını gerçekleştirmeye yardımcı olabilmek için daima bir grubun parçası olmuştur. İnsan topluluğunun esas işlevi, neye ihtiyacımız olduğuna, hayatın nasıl olması gerektiğine, çocuklarımızın neler öğrenmesini istediğimize dair bir nevi mubakata varmaktır. Böylece doğru istikamet olduğunu düşündümüz yola, hem bizim hem de çocukların devam edebilmesi için öğrenme ve öğretmekte işbirliği yapabiliriz.

Güçlü gelenekleri olan küçük topluluklar, yönelmek istedikleri istikamet konusunda çoğunlukla nettir, bunu öğretmede de iyidir. Fakat gelenekler hayal gücünü alıp bir dogma olarak taşlaşacağı noktaya kadar kristalleştirebilir, yeni fikirleri yasaklayabilir. Şehirler gibi daha büyük toplumlar ise insanların alternatifleri hayal etmelerine, farklı geleneklere bağlı insanlardan bir şeyler öğrenmelerine ve kendi hayat yollarını bulmalarına uygun bir alan yaratır.

Gelgelelim, alternatifler çoğaldıkça öğretme sorumluluğunu üstlenenler ne öğretmeleri gerektiği, neye ihtiyacımızın olduğu ve hayatın nasıl olabileceği hususunda toplumsal ve ahlaki fikir birliğine daha nadir ulaşabiliyor. Bugün, ticari ve siyasi fayda için kullanılan yeniden üretilmiş seslere, görüntülere ve kelimelere sürekli maruz kaan devasa kitleler çağında, baştan çıkarıcı ve muktedir medya aracılığıyla bizi yaratmak, bize sahip olmak, bizi şekillendirip kontrol etmek isteyen ve bunu yapabilen çok fazla insan ortaya çıktı. Tüm bunların ortasında, bir çocuktan yolunu tek başına bulmasını istemek biraz aşırıya kaçmak olur.

Sözcüklerdir Bütün Derdim (Hayat ve Kitaplar Üzerine Yazılar) - Ursula K. Le Guin, Hep Kitap, Çeviri: Damla Göl, Kullanma Talimatları Makalesi, Sayfa: 21-22 arası

10 Beğeni

Yokuş gördük düzünde
Karanlık gündüzünde
Kedi aslanı boğdu
Neler var şu yeryüzünde

Tatar Ramazan / Kerim Korcan / syf:5 Ararat Yayınevi

1 Beğeni

:sweat_smile: Bu Ölümsüz

“Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz?’ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…”
Sabahattin Ali ~ Değirmen

9 Beğeni

Hani koltuğun ucuna oturursun her an kalkacak gibi, arkana yaslanıp rahat ettiremezsin ya kendini. Aynen öyle her seferinde yeni bir hayatın ucuna oturdum ben de. Her an çekip gidecek gibi.

Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz, Melisa Kesmez

Müzik, ezelde ebede giden suskunluğu yırtma çabasıdır. Ama sessizliğin sesinden daha güzel bir müziği yazamadı kimse şimdiye kadar.

Orta Zekalılar Cenneti, Zülfü Livaneli

9 Beğeni

Bugün Van Gogh, ona yemek vermeyecek restoranların duvarlarını, onu akıl hastanesine kapatacak doktorların muayenehanelerini ve onu hapse tıktıracak avukatların yazıhanelerini süslüyor.

Eduardo Galeano-Aynalar

18 Beğeni

Yıldızlar titriyordu. Deniz dingince iç çekiyor ve çakılları yalıyordu. Bir ateşböceği, karnının altındaki sevdalı , altın sarısı- yeşil renkli fenerciğini yaktı. Gecenin saçlarından çiy damlıyordu. Yüzükoyun uzandım yere; hiçbir şey düşünmeden, öylece, sessizliğin içine daldım. Geceyle, denizle bir oldum. Sevdalı fenerciğini yakıp ıslak kara toprağın üzerine uzanmış bekleyen ruhum, bir ateşböceğiydi. Zorba/Nikos Kazancakis

6 Beğeni

“Fakat kitapla birlikte cehennemime geri döndüğüm an, ne andı! Sonunda yalnızdım ve bir daha asla yalnız olmayacaktım!”

Stefan Zweig - Satranç

3 Beğeni

Bana tek başına bir kadın veya erkek göster, sana bir aziz göstereyim. Sayıları ikiyi bulursa aşık olurlar. Üç olursa, "topluluk adını verdiğimiz şirin oluşum meydana gelir. Dört kişi olurlarsa bir piramit inşa ederler. Sayıları beş olursa biri dışlanır. Altı kişi olduklarında önyargıyı tekrar icat ederler. Yedi kişi olurlarsa yedi yılda savaşı tekrar icat ederler. İnsan, Tanrı’nın yeryüzündeki yansıması olabilir, ama insan toplumu, şeytanın yansımasıdır ve daima eve dönmeye çalışır.

Stephen King - Mahşer

11 Beğeni

Sadece özgürlük geleneği önemli. Sıradan insanlar ondan vazgeçecektir, ah evet. Daha sakin bir hayat uğruna özgürlüğünü satacaklar.

Otomatik Portakal - Anthony Burgess

7 Beğeni

Dünyayı bugünkü durumuna getiren nedir, bilirmisin? Yarım işler, yarım konuşmalar, yarım günahlar, yarım iyiliklerdir. Sonuna kadar git be insan! Zorba- Kazancakis

4 Beğeni

Şimdi iş kavramının -yani her gün sabahtan akşama kadar süren ağır çalışma hayatının- gerçek yüzünü görünce anlıyoruz ki bu; aklın, arzuların ve bağımsızlık isteğinin gelişmesini güçlü bir şekilde engellemeyi bilen, herkesi dizginleyen bir tür çok etkili polistir. Zira iş, ciddi miktarda sinir gücü harcıyor ve düşünmekten, derin dalmalardan, hayal etmekten, sevgiden ve nefretten alıkoyuyor; göz önüne hep kıymetsiz bir amaç koyup, düzenli ve basit tatminler sağlıyor. Böylece sürekli ağır çalıştırılan bir toplum, daha güvenli bir toplum olacaktır; ki günümüzde güvenliğe en yüce tanrı diye tapılıyor…

Friedrich Wilhelm Nietzsche

4 Beğeni

“Bir atın umudu yoktur. Onu, sırtında şakıyan kamçının umutsuzluğu yürütür. Bizim hikayemiz de biraz böyle.”

Bahman Ghobadi

11 Beğeni

''Nen var Zeze?”
"Hiç. Şarkı söylüyordum.”
"Şarkı mı söylüyordun?”
"Evet.”
"Öyleyse ben sağır olmalıyım.”

İnsanın içinden de şarkı söyleyebildiğini bilmiyor muydu yoksa? Bir şey demedim. Bilmiyorsa bunu ona öğretmeyecektim.
Şeker Portakalı, José Mauro De Vasconcelos

Zeze’nin sevdiğim sözlerinden biri. Onu atmasam olmazdı. :blush:

“Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun.” dedi Baba. “Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığını zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Anlıyor musun?”
Uçurtma Avcısı, Khaled Hosseini

Bir ara bana, mutluluk dış sebeplere değil, bizim bu sebeplere bakışımıza bağlıymış gibi geldi; ıstırap çekmeye alışmış bir insanın mutsuz olması gerekmezdi.
Gençlik Yıllarım, Tolstoy

11 Beğeni

Bunca kötülük de nerden çıktı biz mutlu mesut yaşarken dediğimiz her kötülük, engel olmadığımız bir kötüden sadır olsa gerek! Ya da ihmal ettiğimiz bir iyilikten! Peki neden iyiler bu kadar ihmalkâr iken, kötüler bu derece çalışkan?..Şer şerri doğuruyor çünkü, şer çoğalmaya meyyal. Her kötülük diğerini cesaretlendirirken ve bütün kötüler birlikte hareket etmeye bu kadar hevesliyken iyiliğin boynu bükük kalıyor…İyiliğin kendisinin değil resminin paylaşıldığı zor zamanlara tanıklık ediyor insanlık…

Kuş sesleriyle uyanırken biz kendi dünyamıza, her şey olağan bir şekilde yolunda giderken, keyfimize diyecek yokken, kendimizi şımartırken, kendimize yatırım yaparken, kendimizi muhkem kaleler hâline getirip sadece onun içinde yaşarken, yaşam kalitemizi yükseltip konforumuza konfor katarken, zevkimizi inceltirken, inceliğimizle övünürken, güneş sayısız kez tüm bunların üzerine doğup batarken, çocuklar sessiz sedasız dünyamızı terk etti. Üstelik kimseye hissettirmeden yaptılar bunu. Vicdanlarımızı rahatsız etmemek için ayaklarının ucuna basarak, içimizde uyuttuğumuz duygularımızı uyandırmadan, usulca gidiverdiler.

Hikmetin 40 Kapısı

5 Beğeni

Hayır, özgür değilsin. Senin bağlı bulunduğun ip, öbür insanlarınkinden biraz daha uzun; hepsi bu kadar! Zorba- Kazancakis

7 Beğeni