“Doğrudur, kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik.”
Zülfü Livaneli - Serenad
“Doğrudur, kitap okumak karın doyurmuyor. Ancak karnı tok, beyni boş adamlardan çektiğimiz kadar hiç kimseden çekmedik.”
Zülfü Livaneli - Serenad
Bana Metin Altıok’un bir şiirini hatırlattı bu defa.
Ve evin yüzü burkuldu
Bir kıpırtı vardı şakaklarında.
Yıkıcılar geldiler, çatıdan başladılar.
Kiremitleri topladılar birer birer.
Tahtaları söktüler, kanırtıp çivileri
Ellerinde keserler.
Anımsar mısın denize karşı oturmuştuk.
İkimizde arkamızı dönmek istememiştik kıyıya.
Susmuştuk uzun bir hesaplaşmayla.
İki sevgili vardı yan masada;
Umurlarında bile değildi deniz,
Alınları birbirine değecekti az daha.
Yıkıcılar geldiler,
Çıkardılar kapı ve pencerelerin pervazlarını.
Kör gözleri ve açılmış ağzıyla
Kaldı temelleri üstünde umarsız ev.
Sıra balyozlardaydı artık,
Çelik iskeletini evin ortaya çıkarmak için.
Benim göğüs kafesimde bir iskete,
İskeletimin bekçisi, içten bağlı kemiklerime.
Sıçrayıp duruyordu ordan oraya,
Duyuyordum kıpırtısını içimde.
Bir bulut geçiyordu senin gözlerinden.
Oturuyorduk; ben kızgın çölüm, sen yıldızsız göğünle.
Yıkıcılar geldiler;
Düştü gürültüsüyle yüzü köhne evin,
Göründü bazı odaları ve iç duvarları.
Aynı renklerle boyanmış sofası, isli mutfağı.
Bir kesit kalmıştı geriye şimdi o evden
Eski bir yaşantıyı simgeleyen
Çıkıp yürümüştük kıyı boyu
Benim sıvası dökük yüzüm, senin çocuk gözlerinle.
Oysa sen yürümeyi sevmezsin.
Nasıl da değişmişti görünüşü
Yıllardır görmediğimiz kentin
Yürümüştük anısıyla eski cumbalı evlerin.
Yıkıcılar geldiler, yıktılar bütün duvarları.
Yalnız temel kaldı geriye ve birkaç tuğla kırığı.
İş araçlarında artık,
Bir canavar ağzıyla deşmek için toprağı.
Ve temizleyecekler kazılan yerlerde
Bizden kalan balçığı.
Kum Tefrikaları’na ait bu giriş. Sevdiği ve ondan etkilendiği çok belli. Benim de aklıma bu şiir geldi, harika
“Sence ben Allah’a inanıyor muyum” diye soruyorum.
“Sen inanıp inanmadığını bilmiyor musun” diye karşılık veriyor.
“Bilmiyorum” diyorum.
Sakalını sıvazlıyor. “Sen inanmasan da olur”, diyor, “iyi adamsın.”
Labirent - Burhan Sönmez
(…) Başlangıçta Allah’ın bir emaneti varmış. Onu göklere ve dağlara teklif etmiş. Onlar emaneti yüklenmekten çekinmişler, korkmuşlar. O emanete insan talip olmuş. Doğrusu insan daha o zamandan cahilmiş, çok zalimmiş. Taşıyamayacağı yükün altına girmiş. Yalan söylemiş. Cana kıymış. Dünyayı zindana çevirmiş. Sonunda, emanetin ne olduğunu da unutmuş. Unutulan o emaneti şimdi kimin taşıdığını bilemeyiz. Belki sen taşıyorsundur.
Labirent - Burhan Sönmez
“Bir bilge, dünyaya hükmeden üç güç vardır diyor çok haklı olarak; bunlar akıllılık, güçlülük ve şanstır. Sanırım bu sonuncusu dünyaya en çok hükmedendir. çünkü yaşam yolumuz bir geminin rotasına benzetilebilir. Yazgı, iyi ya da kötü talih, bizi hızla ileri götürmekle ya da çok yana savurmakla bir rüzgar rolünü oynar; kendi çabalarımız ve çalışmalarımız ise buna karşı çok az etkilidirler.”
“İnsanların genellikle yazgı dedikleri şey çoğu kez sadece attıkları aptalca adımlardır.”
Arthur Schopenhauer - Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
Bu kitaptan ikinci paylaşımım, beğendiğim her şeyi yazmaya kalksam kitabın %80’ini yazmak zorunda kalırım.
Bazı arkadaşların şu an eli ayağı titriyor
‘‘Zalimde korku egemendir daha çok. Gösteriş, alçaklığın gösterisidir, böyle bu.’’
‘‘Tabii nefret öyle bir şeydir ki, keyfin usulca, iyilikle yayılması gibidir, ama tersidir onun. Karabasan gibidir, sokulur her yana, eşyaya siner, kapı aralıklarına, pencerelere. Sonra da sızar ordan, yayılır sokağa. Kalabalık çeşmelere varır, ağaç kovuklarına, yıkıldı yıkılacak evlere. Bu yüzden dağınık, hiçbir şeye benzemeyen, hiçbir şey olmayan, dahası, bu biçimsizliği ile yine değişen, bir suret olarak bile akılda kalmayan iğrenç bir yaratıktır nefret. Ve kendi biçimini verir insana.’’
‘‘Biraz uyu. Uyku, itaat etmeyi öğretir insana.’’
‘‘İnsan hiçbir şey olamıyor tek başına.’’
NAR KİTABI - FARUK DUMAN
“Yaşın büyüdüğü zaman hayatının her gününde beyaz adamların siyah adamları aldattığını göreceksin ama sana bir şey söyleyeyim ve bu söyleyeceğim şeyi hiç unutma; beyaz bir adam siyah bir adamı aldattığı zaman, o beyaz adam kim olursa olsun, ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar iyi bir aileden gelirse gelsin, beş para etmezin tekidir.” Atticus Finch, Bülbülü öldürmek s: 278
“Benim için bir siyahinin cehaletinden yararlanan beş para etmez adamdan daha mide bulandırıcı bir şey yoktur. Kendimizi kandırmayalım; fatura kabarıyor ve bu günlerde o faturayı ödeyeceğiz. Umarım o faturayı ödemek siz çocuklara kalmaz.” aynı kitap aynı sayfa
(Beyaz adam yerine, aydın, zengin, politikacı vb. kelimelerini koyarak da okuyabilirsiniz. Tabii Siyah adam yerine de cahil, fakir, seçmen vb. demek şartıyla.)
“İnsanlar, sayıları milyarlara varan, beş kıtaya yayılmış, devasa bir ölüm topluluğundan başka bir şey değil.”
Sarsıntı - Thomas Bernhard
Bir fındık kabuğunun içinde bile kainatın kralı sayabilirim kendimi…Gördüğüm kötü rüyalar olmasa.
Shakespeare - Hamlet
“Henüz birkaç aydır yaşayan herhangi bir bebeğin, yüksek sesle ağlayarak anne ve babasının kesintisiz olarak yarım saatten fazla dinlenmelerini engellemek için sabahın köründeki o hep aynı ânı yanılmaz bir İçgüdüyle belirleyebilmesi bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir.”
Cennet Mahkumu, Carlos Ruiz Zafón
“Benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim - kayıtsız kalınacak bir yanım yoktur. Ve ben söylemek isterim ki, her şeye ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.”
Kambur, Şule Gürbüz