Beğendiğiniz Kitap Alıntıları

5 Beğeni

4 Beğeni

2 Beğeni

2 Beğeni

Son günlerde sıklıkla andığım bir alıntı. Dust of Dreams - Steven Erikson.

3 Beğeni

‘‘İyilik, yola düşen, yoldan toplanan bir şey değildir. Tesadüfen ele geçen bir şey değildir. İnsan iyiliği ancak başka bir insandan öğrenir.’’

[Cengiz Aytmatov - Toprak Ana]

3 Beğeni

HATIRATLARLA KARŞILAŞTIRMALI NUTUK - M. KEMAL ATATÜRK

9 Beğeni

bu dünyada sadece benim doldurduğum bir boşluk var mı? bakıyorum sadece kendi içimdeki boşluğu görüyorum. bir boşluğun sahibiyken, hattâ koca bir boşluktan ibaretken, nasıl başka bir boşluğu doldurabilirim? ölümümle ancak mezar çukuru dolar. dünyada doldurabileceğim başkaca boşluk yok.

her insan kendi söylediği yalanlarla tamamlanan bir gerçektir.

"ışığa tutulmuş, pudrayla bezeli, sakızlı bir lokum gibi çocukluğum. iki parmakla kavranabilen, esnek bir kütle. böyleyken çocukluğum dediğim o sürenin tükeniş düşüncesini tüketen çevik bir hamleyle temas etmenin ötesine geçip onu neredeyse bütünüyle kapladığı şu an hayatımla ilgili bir yargıya varıyorum: köpekler ve allah’la geçirilmiş güzel zamanlarım olmasaydı dünyada görüp geçirdiğim çirkinliklere de katlanamazdım. "

ismail pelit, köpekler ve allah

1 Beğeni

2 Beğeni

6 Beğeni

…. gazino, bar, pavyon, kulüp, diskotek hepsi bir yana, Türkiye’nin eğlence tarihinin kitlesel seçeneği, motoru, lokomotifi düğünlerdir.

Herkes sınıfına, kültürüne, kişiliğine, yöresine, töresine, kesesine göre farklı biçimlerde dünya evine girebilir, ancak müzikal repertuar şaşırtıcı biçimde ortaklaşır. 2000’li yılların düğünlerinde aniden yükselen “Kolbastı” havası giderek yerini "Ankara’nın Bağları"na bırakmış, sonra o da nöbeti "Erik Dalı’na terk etmiştir.

"Ankara’nın Bağları"nın dillere dolanmasının ardından, hangi bağlardan bahsedildiğini bir türlü çıkaramayan, üzüm bağlarını bugünün Ankara’sına pek yakıştıramayan, tanınmış şarap markalarını unutup sosyal medyada safça “allahın bozkırında bağ ne arar lan?” diye soran genç kuşaktan insanları da bir merak almıştır. Oysa başkent Ankara’nın tarihi biraz da bağların, bağ evlerinin, bostanların yitirilmesi pahasına şehirleşmenin tarihidir. 20. yüzyıl başlarında merkezi çepeçevre kuşatan, içlerinde Türk, Ermeni, Rum tüccarların yaşadığı evler bulunan bu bağ ve bostanlar şöylece sıralanabilir

Güneyde ve güneybatıda Çankaya Bağları, Araplar Deresi, Cevizlidere, Kirazlıdere, Balgat Bağları, Karabiberler Çiftliği Bağı, Söğütözü Bağları, Çaltaklı Bağları, Kavaklıdere Bağları, Lakfos Bağları (Seyranbağları), Frenközü (Türközü) Bağları, Küçükesat Bağları, Yukarıöveçyatağı ve Aşağıöveçyatağı, Dikmen Bağları, Ömürpınarı Bağları, Çaltepe Bağları, Yukarıayrancı, Ortaayrancı ve Aşağıayrancı Bağları; kuzeyde Kurtini, Incirlik, Etlik, Kuşcağız, Deliktaş, Danişment, Cevizlikuyu, Çoraklık, Zülfazıl (Solfasol), İğdelidere, Kubbeli, Aktepe, Hacıkadın, Keçiören, Kalaba (Karabağ), Mecidiye, Aşağıeğlence, Yukarıeğlence ve Ayvalı Bağları; doğuda Karacakaya, Samanlık, Kayaş, Mamak ve Balkehriz (Balkiraz), Tuzluçayır, Davulcu ve Cebeci Bağları…

Ankara’nın Bağları başlığından.

100. Yılında Cumhuriyet’in Popüler Kültür Haritası 3 (1980-2023) – ‘Yollar Bize Memleket’

3 Beğeni

Kemal Tahir’in romanından senaryoya iyice altı çizilerek aktarılan sahne özetle şuydu: Kaçak pozisyondaki “yorgun savaşçı” Yüzbaşı Cemil, sığınacak bir yer ararken, Ayasofya’yı koruyan birliğin komutanı olan teğmen arkadaşının çadırına uğrar. İkisi birlikte yürüyüp Ayasofya’ya girerler. Teğmen cemaatle saf tutar, Cemil bir grup Fransız askerinin peşinden kendini üst katta, kubbe altındaki balkonda bulur. Fransızlar İsa, Meryem, Vaftizci Yahya mozaik tasvirlerinin önünde, müezzinlerin aşağıdan yükselen sedası eşliğinde, istavroz çıkarır. Aynı işgal kuvvetlerine mensup Hintli ve Senegalli Müslüman askerler Türklerle birlikte aşağıda namaza durmuştur. Cemil, ruhen kaybolmuşcasına, ne onlarla yan yanadır ne diğerleriyle, ne aşağıdadır ne yukarda. Bir anlamda halkından kopuk, ama aynı zamanda anti emperyalist milliyetçi bir aydındır. (S.34)

Cehennem Yüzbaşının o durumunu hiç böyle düşünmemiştim.

10.15- 14.40 arası:

100 . Yılında Cumhuriyet’in Popüler Kültür Haritası 3 (1980-2023) – ‘Yollar Bize Memleket’

5 Beğeni

" Peki siz neden sadece normal ve müspet olmanın, kısacası sadece erdemli olanın insanın çıkarına uygun olduğundan bu kadar büyük bir ciddiyetle ve kesinlikle eminsiniz? Akıl, çıkarları konusunda yanılamaz mı? Ama belki de, insan sadece refahı sevmiyordur. Belki de, insan bir o kadar da ızdırap çekmeyi sevmektedir. Belki de ızdırap en az refah kadar onun çıkarına uygundur. Üstelik, insanoğlu bazen ızdırabı kuvvetle arzular ve bu gerçek bir olgudur. Burada dünya tarihini işin içine katmaya da gerek yok, eğer insansanız ve az çok bir ömür yaşadıysanız kendi kendinize sorun yeter. Benim şahsi görüşüme gelince, sadece refahı sevmek biraz ayıp gibi. İyi de olsa, kötü de olsa bazen bir şeyleri kırmak pek hoştur. Ben burada ızdırabı savunmuyorum, evet, ama refahı da savunmuyorum. Benim savunduğum… kaprisim ve gerektiği zaman onu kullanabilmemin garanti edilmiş olması. "

Yeraltından Notlar, F. M. Dostoyesvki

1 Beğeni

Çehov’la yaşadığımız zaman arasında çok büyük bir uçurum var. Aslında Çehov, olmayan Rus demokrasisini omuzları üstünde yükseltmiştir. Çehov’un yolu, Rus özgürlüğünün yoludur. Biz başka bir yol izledik. Bir deneyin, onun bütün kahramanlarını anlarsınız. Belki bir tek Balzac bu kadar büyük insan kitlelerini toplumun bilincine sokmuştur. Ama o da sokmamıştır! Düşünün, hekimler, mühendisler, avukatlar, öğretmenler, profesörler, büyük toprak sahipleri, tezgâhtarlar, fabrikatörler, mürebbiyeler, uşaklar, üniversite öğrencileri, her sınıftan memurlar, toptancılar, kondüktörler, profesyonel çöpçatanlar, papaz yardımcıları, piskoposlar, köylüler, işçiler, ayakkabıcılar, modeller, meyve üreticileri, zoologlar, aktörler, han sahipleri, avcılar, fahi- şeler, balıkçılar, küçük rütbeli subaylar, astsubaylar, ressamlar, aşçı kadınlar, yazarlar, kapıcılar, rahibeler, askerler, ebeler, Sahalin sürgünleri…
“Yeter yeter” diye bağırdı Sokolov.

“Yeter mi?” diye komik bir tehditle sordu Madyarov "Hayır, yetmez! Çehov, bizim bilincimize koskoca Rusya’yı, onun bütün sınıflarını, bütün katmanlarını, bütün çağlarını soktu… Bu kadar da değil! O, bu milyonları demokrat olarak soktu bilincimize, anlıyor musunuz, Rus demokratı olarak! Ondan önce hiç kimsenin, hatta Tolstoy’un bile söylemediği şeyi söyledi: Hepimiz her şeyden önce insanız, anlıyor musunuz, insan, insan, insan! Kendisinden önce hiç kimsenin söylemediği şeyi o Rusya’da söyledi. En önemli şey, insanın insan olmasıdır, insanın piskopos, Rus, tezgâhtar, Tatar, işçi olması daha sonra gelir, dedi. Anlıyor musunuz, insanlar, piskopos ya da işçi, Tatar ya da Ukraynalı oldukları için iyi ve kötü olmazlar, insanlar insan oldukları için eşittirler. (S.391-392)

Yaşam ve Yazgı - Vasili Grossman

6 Beğeni

Bu kitaplarda hoşuna giden, onlardaki bolluk ve ölçülülük duygusuydu. İyi bir polisiyede gereksiz hiçbir şey olmaz; önemsiz ne bir cümle ne de bir sözcük vardır. Önemli olmasa bile önemli olma olasılığı vardır ki bu da aynı kapıya çıkar. Kitabın dünyası canlanır, olasılıklar, sırlar ve çelişkiler kaynaşır bu dünyanın içinde. Görülen ya da söylenen her şey, hatta en ufak, en sıradan şey bile hikâyenin sonucuyla bağlantılı olabileceği için hiçbir şey göz ardı edilmemelidir. Her şey öze dönüşür; kitabın merkezi, kendisini ileriye iten her olayla birlikte yer değiştirir. Demek ki merkez her yerdedir ve kitabın sonuna gelmeden o merkeze dayanarak hiçbir daire çizilemez. (S15)

Cam Kent - Paul Auster

1 Beğeni

Hikâyeler ancak onları anlatmasını bilenlerin başına gelirler… (S.35)

Her hayat açıklanmazdır, diyordum durmadan kendi kendime. Kaç tane gerçek anlatılırsa anlatılsın, kaç tane ayrıntı verilirse verilsin, işin esası anlatılmak istenmez. Şu adam burada doğdu, şuraya gitti, şunu ya da bunu yaptı, şu kadınla evlenip şu çocukları oldu, yaşadı, öldü, arkasında şu kitapları ya da şu savaşı ya da bu köprüyü bıraktı demek… Bunların hiç biriyle pek ilgilenmeyiz. Hepimiz hikâyeler dinlemek isteriz, tıpkı çocukken olduğu gibi dinleriz anlatılanları. Gerçek hikâyeyi sözcüklerin içinde hayal ederiz, bunu yapmak için de hikâyedeki kişinin yerine koyarız kendimizi, kendimizi anladığımız için onu da anlarmış gibi yaparız. Bu bir kandırmacadır. Kendimiz için varızdır belki, zaman zaman da kim olduğumuzu anlar gibi oluruz, ama yine de asla emin olamayız, hayatlarımız sürerken kendimize karşı gitgide daha fazla saydamlaşırız, kendi tutarsızlığımızın daha çok farkına varırız. Hiç kimse bir başkasının sınırından içeri giremez, nedeni de basittir: Hiç kimse kendine ulaşamaz da ondan. (S.65)

Genellikle insan hayatı ansızın yön değiştirir, oraya buraya toslar, sıkışır, kıvranır. Bir yöne doğru giden biri yarı yolda döner, durur, sürüklenir ve yeniden başlar. Neler olacağını bilemeyiz ve sonunda ilk hedefimiz olan yere hiç benzemeyen bir yere varmamız kaçınılmazdır. (S.75)

Kilitli Oda (New York Üçlemesi 3) - Paul Auster

3 Beğeni

“ Yani insanların değişmediğini mi yoksa gerçek anlamda hiç değişemeyeceğini mi düşünüyorsunuz? diyorsun.
Bence insanlar değişir, diyor, elbette, ama esasen daha da fazla kendileri olurlar sadece.
Bu düşünce rahatlatıcı mı yoksa müthiş üzücü mü bilemiyorsun.

O zaman umut nerede, diyorsun, hiçbir zaman gerçekten yeni baştan başlayamayacaksak, ne bileyim, başka bir şeye ya da daha iyi bir şeye dönüşemeyeceksek?

Omuz silkip gülümsüyor. Her bir dakikada, herhalde, diyor, Her bir dakika, burada şimdi, sahip olduğumuz tek şey.
Sahip olduğumuz tek şey mi, yoksa sahip olduklarımızın hepsi mi?

Belki her ikisi de… ”

Yakınlıklar Lucy Caldwell
sayfa 116

8 Beğeni

Eğer dolaşıma yeterince yanlış bilgi sokabilirseniz, herkesin gerçeklikle bağını ortadan kaldırabilirsiniz, muhtemelen kendinizinkini de.

Timothy Archer’ın Ruhgöçü - Philip K. Dick

15 Beğeni

…sonunda geçti. Yağmur dindi, kara gökyüzü çatlayarak açıldı, arkasındaki mavi, sıcak ve şanlı altından güneş göründü. Öyle ısındı ki hava cehennem kadar sıcak, Arap kumları gibi kuruydu; çamurlar katılaştı, toprağın üstünde iyileşen yara kabukları gibi topaklandı.

Gece gökyüzünü tutan kara çuval patlayıp açılıyor, içinden yıldızlar fışkırıyor ve siyah kadife semalarda ürkek hayvan gözleri gibi ışıldıyordu.

Nehrin kükremesi geçti, yerini bir mırıltıya bıraktı, karnı mısır ekmeği ve fasulyeyle dolu, hâlinden memnun, uyuyan bir adam gibi. Toprak kıyıdan nehre akmaz oldu, tekrar katılaştı ve nehir yeni sınırları içinde rahat rahat akmaya başladı. gökyüzü ona hiç kötü davranmamış gibi mesuttu. (S.246)

Ormanın Derinliklerinde - Joe R. Lansdale

3 Beğeni