“Böylesine çifte sadakat,” dedi Geralt, o akşam ilk kez Triss’in gözlerinin içine bakarak, “felaket zor bir iştir. Bunu başaran pek olmaz, Triss.”
Elflerin Kanı - Andrzej Sapkowski
“Böylesine çifte sadakat,” dedi Geralt, o akşam ilk kez Triss’in gözlerinin içine bakarak, “felaket zor bir iştir. Bunu başaran pek olmaz, Triss.”
Elflerin Kanı - Andrzej Sapkowski
“Hepimiz şu ya da bu biçimde deliyiz zaten…”
Veronika Ölmek İstiyor - Paulo Coelho
Mükemmel bir alıntı olmuş. Günümüzün özeti şeklinde.
People are quick to judge, but slow to correct themselves.
Gerçi “slow” olmasalar, yargılama konusunda bu kadar hızlı da olmazlar ya neyse…
“Hayatta en tehlikeli şey, gerçekleşmiş hayallerdir. Artık hayal edecek hiçbir şeyim kalmadı.”
Momo-Micahel Ende
Bugün de ruhumuzu arındırdık çok şükür.
“Sevgili kardeşim şu anda bir hiçsin. Fakat genç iken insan zaten bir hiç olmalı çünkü hiçbir şey erken, çok erken bir anlam kazanmak kadar yıkıcı olamaz. Elbette, senin kendin için bir anlamın var. Bravo. Harika. Fakat dünya için henüz bir anlamın yok, bu da en az o kadar harika.”
Jakob von Gunten, Robert Walser
Ancak șimdiye kadar hiç gideremediğim bir ihtiyacım var ve șimdi bunun yokluğunu en kötü bela olarak hissediyorum. Hiç arkadaşım yok, Margaret: başarı tutkusuyla yanarken, sevincime katılacak kimse yok; başarısızlığa uğrarsam, can sıkıntımı hafifletmeye çabalayacak kimseler olmayacak. Düşüncelerimi kâğıda dökeceğim, doğru; ama bu bir duygunun iletilmesi için zayıf bir yol. Gözleri benimkilere yanıt verecek, bana yakın birinin eşliğine ihtiyacım var. Beni romantiklikle suçlayabilirsin, sevgili kardeşim ama bir arkadaşım olmayışını acı bir şekilde hissediyorum. Planlarımı onaylayacak ya da düzeltecek, benimki gibi beğenilere, yetişmiş aynı zamanda kapasitesi yüksek bir akla sahip, kibar ama
cesur biri yok yakınımda. Zavallı kardeşinin hatalarını nasıl da düzeltirdi böyle birisi! Uygulamaya fazla hevesli, zorluklar konusunda da çok sabırsızım.
Frankenstein - Mary Shelley
İçimize böylesine düşmanca ve haince bir ip koyup, bizi o iple tutan ve normalde adımımızı atmayacağımız tehlikeli ve uğursuz yollara çeken karanlık bir güç varsa eğer, içimizde bizim şeklimizi, benliğimizin şeklini alıyor olsa gerek; çünkü ancak bu şekilde ona inanır, gizli işlerini tamamlaması için ihtiyaç duyduğu alanı ancak bu şekilde açarız.
E.T.A. HOFFMANN - Kumadam
Bilinçliliğimiz…Bizi hayvanlardan, sadece en yakın çevrelerini algılayabilen o zeka yoksullarından ayırdığını iddia ettiğimiz sınırsız ruh. Bavulumu her toplayışımda köpeğim nasıl da huzursuzlanmaya başlar. Ona böyle mahzun durmasına, bahçe kapısına kadar ağlaya ağlaya arkamdan gelmesine hiç de gerek olamadığını anlatamamak beni nasıl da üzer. Ertesi gün döneceğimi ona anlatabilmemin bir yolu yoktur, her ayrılıkta aynı üzüntüyü tekrar tekrar yaşar. Fakat bize gelince durumun değişik olması beklenecektir. Öyle ya, biz neyin ne olduğunu biliriz, bilmediklerimiz de arar dururuz.
S.Lem, İnsanın Bir Dakikası
Beden teslim olur. diye düşündü.Sonsuzluk kendine ait olanı geri alır.Bu suları kısa süreliğine dalgalandırmış bedenlerimiz,hayata ve kendilerine karşı besledikleri sevgiyle sarhoş olup dans ettikten ve birtakım tuhaf fikirler düşündükten sonra Zaman’ın araçlarına teslim olur.Buna ne diyebiliriz ki ? Ben belirdim.Yokum… ama yinede belirdim.
Dune Mesihi
Ne önemi var ki benim mutluluğumun? Yoksulluktan, pislikten ve sefil bir huzurdan ibarettir o. Oysa benim mutluluğum, varoluşun kendisini haklı çıkarmalı!
Nietzsche - Böyle Buyurdu Zerdüşt
“Neyi bekleyeceğiz, Zeze?
Gökyüzünden güzel bir bulutun geçmesini.”
Şeker Portakalı-Jose Mauro de Vasconselos
Bir insan demek, her şeyden önce yaşayan bir ruh, üzerinde dört işlem yapılamayacak bir varlık demektir. Ruhun ölçülüp biçilemez, istatistiksel rakamlara indirgenemez oluşu, yazarın, insanlığın bir portresini yaratma iddiasını boşa çıkarır. (s.32)
Stanıslaw Lem, İnsanın Bir Dakikası
İnsanın yapmış olduğu şeyleri devam ettiremediğimiz için onu yüceltmeye çalıştık, insanı taçlandırdık… Yok olup giden bütün
güzel şeyleri yüceltip taçlandırdığımız gibi.
Clifford D. Simak - Kent
Berke, dünde ne vardı diyor? Namık Kemal niçin feda edilmesin? “Sefiller” ve “Cezmi”… Hugo yanında Kemal’in ne değeri var? Kemal bir başlangıç, bir fecir. Hugo, Juvenalle, Job’la, Homer’le başlayan bir kitabın son mephası. Dante’yi, Milton’u, D’Aubigne’yi çıkarın, ne kalır Hugo’dan? Kemal, granit bir temel. Kabiliyet olarak, heyecan olarak, hatta kelime olarak boy ölçüşemeyeceği Avrupalı tanımıyorum. Berke, sıfırdan başlamalı diyor, her şey Avrupa’da, biz yokuz. Bu tekerlemelerde kendi günahlarımın dile geldiğini duyar gibi oluyorum. Yeni ufukları fethe teşvik için her başbuğ etrafindakileri sefaletlerine inandırmak ister. Kaybedecek nemiz var? Zincirleriniz. Tiers-Etat nedir? Hiç.
Peyami, Namık Kemal’le başlayan kitabın son mephası. Yahut son mephaslarından biri. O kitap Avrupalıyı pek ilgilendirmez. Peyami romancı olarak Sartre’dan, gazeteci olarak Roger Caillois’dan daha mı küçük? Sanmıyorum. “Kovadis”i almanak gibi Batının bütün kulübelerine uçuran rüzgâr: konusu. Yani Batı “Kovadis”te kendi resmini alabildiğine güzelleştirilmiş olarak bulduğu için “Kovadis” milyonlarca satıldı. Peyami, Pierre Emmanuel için bir rakiptir. Daha metotlu, daha derine inen, daha nüanslı bir zeka. Yaşar Kemal bir Afrikalı. Etiyle ihsaslarıyla yazan bir ilkel. Ve bir sirk hayvanı gibi enteresan. Baü “İnce Memet’i bizi küçük görmek için çevirdi. Haçlı seferlerinden beri, “Binbir Gece”den beri kendine göre bir Şark yaratmıştır Batı. “İnce Memet” o imaja uyduğu için hoşuna gider. Yaşar Kemal Batı‘da hiç kimsenin rakibi değildir. Nebatat* bahçesinde tatsız tutsuz bir ot. İbni Haldun hâlâ karantinadadır. Şöhretin terkibi de bazı yemeklerinki gibi tiksindirici. Mutfağa girince iştihanız tıkanır. Yaşar’ı üniversel yapan reculiyeti.(erkek olması) Yahudi kızı “İnce Memet’i İngilizceye çevirmese dünya edebiyatı bu şaheserden ebediyyen mahrum kalacaktı. Neden Orhan Kemal milletlerarası olamadı? Köy romanını Yaşar’dan önce, Yaşar’dan güzel yazdığı halde. Cevap basit: felek karşısına bir Yahudi kızı çıkarmadı. Peyami’yi kim çevirecekti Fransızcaya? Peyami üsluptur, nüanstır.
Benim trajedim şu birkaç satırda. Sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşanlarla konuşulacak lakırdım yok. Yani dilimle zevklerimle, heyecanlarımla, yarımla Büyük Doğu kadrosundanım. Düşüncelerimle, inançlarımla Yön’e yakınım. Bu bir kopuş, bir parçalanış. Başka bir trajedi de şu: yabancı dil bilenler Türkçe okumuyor, ben yabancı dil bilmeyenlere hitap edemiyorum. Daha doğrusu yabancı dil bilmeyenler kendi dillerini de bilmiyorlar. Hinti kim okur? Nesteren okur mu? Hayır! Avcıoğlu? Hayır! Necip Fazıl? Hayır! Her dergi bir tekke. Bir akademi bile değil. Aydın, Osmanlı şairinden daha köksüz, daha dalsız budaksız. O devrin vezirleri okuyordu. Bu devrinkiler okumuyor. Bir şiir kitabının okuyucuları, yazma bir divanınkinden daha kalabalık değil. Berke ne zararı var diyor? Namık Kemal’i okuyacağız da ne olacak?
İnsan ancak kendi dilinde düşünebilir. Namık Kemal’i okumadığımız için hödük kalıyoruz. Abdullah Cevdet tek başına bir Edebiyat Fakültesi. Fransızcayı Nesteren’den iyi yazar, Farsçayı Ali Tarlan’dan iyi çevirir. Eğinli, Abdullah Cevdet ve göz doktoru. Bir “İctihad” koleksiyonu 1938’ten bu yana yayımlanan dergilerin topundan daha değerli. Hepimiz biraraya gelsek bir “Sis” yazamayız. Bir günde Avrupa olunmaz. Beyin ameliyatları tehlikeli. Tahsin Yücel 64’ün Ahmet Mithat’ı. Ahmet Mithat’ın pabuçları Tahsin Yücel’den değerli. Ahmet Mithat, fakülte değil, üniversite. Ben onun çocuğuyum. Kabil olsa, yabancı dilde okuduğum bütün kitapları hafızamdan söküp atabilsem. Kalanıyla da birkaç tane Tahsin Yücel’i ebediyyen dinleyici kalmaya mahkûm edebilirim sanıyorum. Yani Osmanlıca diye istihkar ettiğimiz dil bir kültür dili idi…
Cemil Meriç Jurnal
Tuzağa düştüm. Batıyorum. Kendim olamıyorum. Diğer insanların beklentileri tarafından şekillendirildim. Herkesin kaderi mi bu? Büyük bireyler dost olarak büyük bireye sahip olmak isteyen dostlarının bir eseri miydi?
Büyük bireyler yalnız olmak zorundadırlar. Herkesin onların dokunulmaz olduğunu düşünmesi gerekir. Nihayetinde diğer herkese nazaran daha az insan muamelesi görürler. Var olamayacak bir şeyin sembolleri muamelesi görürler. Yalnız olmak zorundadırlar.
Yalnız.
İşte İnsan - Michael Moorcock
"Herkesin bir şarkısı vardır. Şarkısını duymak için kimse sabırsızlık göstermez. Çünkü o nasıl olsa gelecektir. Ya çığlık çığlığa, başınızın tam üzerindeki yükselticiden yayılacak ya da ışıklarla ağarmış gökyüzüne doğru tırmanan çınarların, atkestanelerinin üzerinden inecektir. O zaman çay kaşıklarının şangırtılarını, çocuğunu azarlayan kadınların bağırtılarını, öteki şarkıları, tren düdüklerini, klakson seslerini unutup açık havaya yayılmakta olan kendi şarkınızı dinlersiniz… Aşk şarkıları…Yüz yıl önceki, elli yıl, yirmi yıl önceki ya da şimdiki sevda sözleri… Bir saçın dökülüşü, bir elin kucağa düşüşü, yerlerde sürünen etekler, bir çift karanfil dudak, gülendamlar, yeşil yeşil bakan gözler… Bu kadarcık da anlatılsa kadındırlar ya hepsi. Sonra düşkırıklıkları, ayrılıklar, doğanın ve bahçelerin türlü görünüşlerinde simgelenen öyküler, ölüm…
Aşklardı hepsi de… İnsanlar, tatmadıkları bir duyguyu, bu duygu onmaz acılarla birlikte de duyulsa, bir şarkı boyunca dinleyerek avunuyorlardı. Sevmek, ayrılıklara katlanmak, görkemli bir felâketi tatmak hoşlarına gidiyordu. Hüzünlenerek, gözleri yaşararak avunuyorlardı. Ne gariptir, böylece mutlu da oluyorlardı."
Bozkır Çiçekleri | Selçuk Baran, Sayfa 84
Bir güzele ne sorulabilir? Kör olası kafa… Öyle zamanlarda durursun ki!.. Aklıma sormak için ancak șu sual geldi. Soramazdım ya:
“Demokrat Partiden mi, Halk Partisi’nden misiniz?”
Sait Faik Abasıyanık - Tüneldeki Çocuk
Sait ://
Başını iki yana salladı. “Düşmeden önce epey ilerledin. Şikayet etmedin. Zihninin bedeninden daha güçlü olduğunu gösterdin. Bu iyi bir şey. Zihnin vücudu kontrol etmesi Lethani’dir. Ama sınırlarını bilmek de Lethani’dir. Mecbur kaldığın zaman durmak, koşup da düşmekten iyidir.”
Bilge Adamın Korkusu, Patrick Rothfuss