Bilim Gelecekte Din Olabilir Mi?

Çok doğru bir yorum getirdiniz. Her cümlesine katılıyorum dediklerinizin :slight_smile: Ne yazık ki bizim gibi ortadoğu ülkelerinde din hayatın ana karakteri, benim dediğimin aksine maneviyata küçümsenecek bir şey değil.

Dediğiniz gibi dinin hayatın akışında bu kadar büyük bir yere sahip olması da toplumsal refah düzeyiyle ilişkilendirilebilir. Seküler ülkelerde din yan karakter gibi, insanların hayatında olan ve renk katan, orada boşluk dolduran bir yardımcı oyuncu. Bizlerde ise hayatın iplerini çeken bir kuklacı konumunda.

3 Beğeni

Hayır.
Kalaşnikof ve cihad, yani dünya var olduğu sürece her din yıkılsa sarıklı cübbeli adamlar inandıkları din kisvesi altında Allah diyerek kimseyi bulamasalar birbirlerini katletmeye devam edecekler dünyevi idealler için.

1 Beğeni

Hazır din ve bilim aynı başlık altındayken aklıma bir video geldi ve paylaşmak istedim. Konuyla alakasız gelirse kaldırılabilir sorun değil:)

2 Beğeni

İlişkilendirdiğiniz şeylerin dogma kavramı ve bilimin temel işleyiş biçimiyle bağı yok. Verdiğiniz örnek reklamcılıkla, ticaretle, bilim kisvesi altında doğru dürüst araştırma yapmamak vs. açıklanacak şeyler.

Bilim ve din beraberliğiyle umduğunuz ahlaki erdemliliğe ulaşamaz.

Hem zaten ikisi de kendi metotları ve felsefelerine göre bu zamana kadar ayrı ayrı var olabilmişler. Zaten apayrı şeyler.

Hem şunu da anlamadım. Hatalı bulduğum örneklemenizden itibaren bilimin zararlılığı iddiasında bulundunuz. Bilimi paranın kölesi olarak nitelediniz. Son cümlenizdeyse tek kalırlarsa din ve bilimin insana zararlı olduğunu belirttiniz.

Bu mantığa göre, din tek başına zararlıysa, bilimin olmadığı zamanlarda dinin insanlığın sonunu getirmesi gerekirdi. Bilimi zaten parasal güçle ilişkilendirdiniz; insanları başkalarının arzusu doğrultusunda yanıltan bir şeyden asla faydalanamamamız gerekirdi.

Yani mesajınızdaki vurgular ve mantıksal tasarıya göre, tek başına insanlara zarar veren bu iki şeyin birleşerek insanlara fayda sağlayacağı çıkarımında bulunuyorsunuz. Tek başlarına insanlara zarar veren iki şeyin birleşince yararlı olmasını beklemek mantıklı değil. Varsayımınıa göre bu ikisinin zararlı yönlerinin birbirlerini besleyerek insanlar için daha da zararlı olması gerekir.

Niyetiniz iyi olabilir, ama, yapmaya çalıştığınız ahlaki birliktelik çıkarımı, vermiş olduğunuz örnek, kıyaslama, tanım, tarihçe, vb. pekçok bilginin niteliği gereği kendi içinde çok fazla hata ve tutarsızlık barındırıyor.

Bu ikisi, kendi felsefeleri, işleyişleri ve amaçları itibariyle birlikte olmaz. Zaten yine bu sebeple, birlikte olmayı gerek görmemişlerdir.

Din, inkâr edilemez tek hakikat, anlayışı etrafında yapılanır.

Bilim, devamlı kendi kendisini yanlışlamak için uğraşarak bilgi üreterek hakikatler yığını oluşturur.

Bunlar farklı mı farklı algı ve beklenti dünyaları.

5 Beğeni


En son cümlenize katılmasam da bu yazdığınıza imzamı atarım. Çin, WHO’nun başındaki komunist Tedros’a parayı bastırınca böyle tweet atmışlardı. Tweette Çin makamları tarafından yapılan ön soruşturmaların insandan insana bulaş olmadığını söylüyor.

Dini metinleri bu şekilde yorumlamak çok sakıncalı.

Dini metinler kişinin hayatı boyunca nasıl bir yol alması gerektiğine dairdir. O sebeple ayetleri felsefi, tarihi, psikolojik, sosyolojik vs. dallara göre yorumlamak daha mantıklı.

Ayetleri doğa bilimleriyle incelemek dini metinleri amaçları dışındaki konulara taşımak olur. Bu da farklı yönlerden istenmeyen çıkarımlara sebebiyet verebilir. Örneğin, dini metinleri kehanet metinleri gibi kullanmak, sözde bilim için kaynak gibi kullanmak gibi. Bu tutum ayrıca metnin geçerliliğini veya doğruluğunu sorgulatmaya kadar gidebilir. Eksik ve hatalı bilgilerle yapılan çıkarımlar bu gibi sonuçlar doğurabiliyor.

Örneğin, bu videoda bahsi geçen, dünyanın yuvarlak oluşunun bilim çevrelerince keşfedilmeden çok önce haber verilmesi mevzusu. Videodaki yorumcu genel bir yanlış kanıya göre bu yorumda bulunmuş. Dünya’nın yuvarlak olduğunu M.Ö. 500’lerde Pisagor ortaya atmıştı. M.Ö. 350’lerde Aristo ekvatora olan uzaklık gibi ölçümlerle Dünya’nın küre olduğunu açıklamış. M.Ö. 270’lerde Eratosthenes yaptığı hesaplamalarla Dünya’nın çevresini 46.250 km olarak ölçmüş (Modern yöntemlerle bulunan ölçü 40.100 km). 9. YY’daki İslam bilginleri onların çalışmalarını devralarak Güneş ışınlarının açısını hesaplamıştı. Hatta İbn Hazm yaptığı hesaplamalarla Dünya’nın çevresini 40.253.4km olarak bulmuştur.

Ayrıca aynı videoda İslam İmparatorluğu’ndaki astronomi bilgisinin gelişi mi de Kur’an’a bağlanmış. Aksine, bu ve diğer alanlardaki atılımlar, Yunan ve Roma bilginlerin eserlerinin çevirilmesiyle elde edilen bilgilerin üstüne daha yeni araştırmalar yapılmasıyla olmuştur.

Videodaki yorumcu doğa bilimlerine göre Kur’an’ı doğrulamak için uğraşırken, değindiği konulardaki uzmanların yanlışlayabileceği bilgilere göre yorumda bulunmuş. Yorumcu, hatalı ve eksik bilgiyle yola çıkarak, niyetinin tam aksine hizmet edecek yeni yorumların yapılmasına sebep olabilir.

Dini metinler incelenecekse, bunun yolunun doğa bilimleri olmaması gerektiği kanısındayım.

5 Beğeni

Bu, dinin genel işlevi olarak doğru, ancak kutsal metinlerde, en azından Kur’an’da sadece bundan bahsetmez, aynı zamanda kendini ispatlama çabası içindedir de çünkü yapılması zorunlu olan, zekat gibi oruç gibi kişiye fiziksel olarak zorluk çektirecek ve zarara uğratacak şartlar koşar. Ve sonuca göre bir ödül veya ceza vadeder ve bunu da her bir birey için kişisel olarak yapar. İnsan gerçekliğinden şüphe edeceği birşey uğruna neden gönüllü olarak zarara uğrasın? Elbette bunun doğruluğunu araştıracak, kendisine sağlam dayanaklar bulmak isteyecektir. Bunu yapmanın yolu o metinlerde geçen, ulaşıp ispatlayabileceği bilgilerin doğruluğunu kanıtlamaktan geçmiyor mu?

3 Beğeni

Paylaşılan videoda Kur’an astronomi, fizik vs. alanlarda bir kaynak olarak kullanılıyordu. Eski bilgiye göre yorum yapılırsa ve yeni bilgiler doğrultusunda eski bilgi yanlışlanırsa, o yorum da ortada kalır.

O açıdan doğa bilimleriyle yola çıkılmasının sakıncalı olabileceğini vurgulamak istemiştim.

1 Beğeni

Kuran kaynak olarak kullanılmıştır değil de Kuran bilime karşıdır denilmemesini savunuyor bence. En basitinden oruç tutma vakitleri ya da aylar bile bilimle alakalıdır ki videoda birsürü örnek geçiyor. Yunus suresi 101. Ayette De ki: Göklerde ve yerde neler var, bakın (da ibret alın!) geçer. Allah bakın diye emrediyor ki insana düşünme ve akledebilme özelliği verilmiştir. Bilim de düşünme ve araştırmaya yönelik değil midir?
Kuran bilim kitabıdır demeye getirmiyorum sözü yanlış anlaşılmasın. Videoda bahsedilen şeyleri Kuran’ın mucizelerinden biri olarak görüyorum.

Videoyu daha sonradan örneklediğiniz için yazdıklarınızı temel olarak iddia ediyorsunuz zannettim.

Yine de Kur’an Allah kelamı olarak yanlış olamayacağı düşünülerek bilimsel temel alınmış olamaz mı?

(Video içeriğini bilmeden söylediğinizden çıkarım yapıyorum)

Şimdi konu nefis, yazmadan duramadım. Ama giriş için belirteyim, herbokolog durumu olmasın. Dini bir eğitimim yok, bununla birlikte daha akademik ailede büyüdüm. 3 Kutsal Metnin tamamını da yakın bir süreçte okudum. Aşağıda yazacaklarım bu okumalar doğrultusunda şahsi görüşlerimdir.
Genel olarak herkes birşeyler yazmış bir iki fikir belirterek başliyim:

Yanlış… Orada oku kelimesi kültürel bir farkdan yanlış anlaşılıyor. Kastedilen olayda birisine bize bir türkü oku, şarkı söyle gibi bir anlam var. O kişinin de ben türkü bilmem dediğini düşün. O cümledeki kasıt oku, sorgula değil sana inen vahileri bildir anlamında kullanılıyor. Ancak 3 kitap içinde sorguya ve okumaya teşvik eden senin dediğin anlama gelen bölümler var. Murat demiş ki:

Tevrat-İncil ve Kuran sorgu ile doludur. Sorgulamayı ve düşünmeyi de yöneten niteliktedir. Kuran’ı kerimde sürekli olarak " Onlar görmüyorlar mı ki, onlar bilmiyorlar mı ki?" şeklinde ifadeler yer alır. Hatta ve hatta “dünyayı gezin ve sizden önce helak olan kavimleri görün” şeklinde ifadeler de vardır. Kutsal kitaplarda sorgulamamayı öğreten bir şey var çok iddalı bir laf zira ben okuduklarım içinde bu şekilde bir ifadeye hiç rastlamadım. Ancak kitaplar çok çabuk çarpıtılabilen sözlerle doludur. X,Y,Z olursa Tanrıyı anmayın kısmının başını atıp, Lucas 4-5 Tanrıyı anmayın diyor diye paylaşım yapılırsa iş farklı hale gelir.

Kesinlikle katılıyorum. Bu da yetmez, o dönem o bölge kültürünü de bilmek gerekiyor. Bu konuyla ilgili uzun bir metin yazmıştım onu da aşağıda paylaşıyorum…

Yoruma katılıyorum… İlave olarak şunu belirtmek isterim. Kutsal kitaplarda 100 ü bulduktan sonra sayamadığım derece de hırsızlık yapma ifadesi var. Öte yandan kurban kesin, namaz kılın (namazı dosdoğru kılın diye geçerki yoruma açıktır) ifadeleri toplasan 20 yi geçmiyor. Cami kelimesi hiç yok, mescid kuranda 2 kere geçer.Buna rağmen bu ülkelerde hırsızlık çok rahat cezası düşük önemsizken, Cuma günü camiye gitmemek hırsızlık ve zinanın ötesinde korkulan bir davranış.

Katılıyorum. Aslında çoğu yorumuna katılıyorum. Ben meseleyi bir bütünleyici olarak görmeye başaldım. Bana göre din ve bilim Raistlin ve Caramon gibi. Artık bu budur bu da şudur diye kalıba koyamıyorum. İkisini yok sayamıyorum da. Daha çok birbiriyle iç içede geçmiş yapışık ikizler gibi… Tanımlaması zor.Ama birlikte yürüyebiliyorlar. Örneğin dini metinler insan çamurdan geldi diyor. Ama aradan geçen süreç için bir yorum yok. Çamurdan zınk diye çıktı demiyor. Evrim teorisine karşı kitaplar özellikle de Kuran’da bana kalırsa en ufak bir çelişki yok. Tanrının yaratımı övülecekse, evrimsel bir geçiş çamurdan zınk diye çıkmaya kıyasla çok daha destansı ve uygun duruyor. Çünkü kitapların hiç birinde Tanrı gücünü bir anlık göstermiyor. Her olay her şekillenmede işleyen bir süreç ve aşamalar var. Bu yüzden kavramsal olarak ayırmak yerine her ikisini de ikiz çocuklarmış ve birbirinden ayrı düşemiyorlarmış gibi benimseyip, yaşamayı seçtim. Ahlaki erdeme de bunlardan medet umarak değil de bunları doğru yerde kullanarak ulaşabileceğimizi düşünüyorum. Düzgün bir eğitim sistemi, bununla gelişen farklı düşünce yapıları, düzgün öğrenen gelişen sorgulayan bir toplum ve bu toplumdan çıkacak olanların ahlaki erdemi olabilir diye düşünüyorum.

Daha detaylı bilgi isteyen arkadaşlar ve özellikle okumamış arkadaşlar için de, okurken dikkatimi çeken konularda rehber hazırlamıştım onu paylaşmak istiyorum :

4 Beğeni

Din denilince aklımıza semavi dinler geliyor ancak Japonya’daki Şintoizm de bir din ve merkezinde tabiyata tapmak var diyebiliriz en kaba haliyle. Doğayı merkezine alan dinler hep ilgimi çekmiştir.

1 Beğeni

Bu teoride Adem ile Havva kıssası tam ne olarak nereye oturuyor? Adem’in yaratılması, ondan zevcesinin yaratılması, Şeytan’a uyarak yasak meyveyi yemeleri, Cennet’ten kovularak dünyaya gönderilmeleri vesaire?

Bu konular başka konuları ve tartışmayı açıyor. Yazdığımı tekrar okursanız zaten sorunuzun cevabı orada var. Rehber yazsında da bu tip konulara ilişkin ben kendi düşüncelerimi paylaştım. Ama neticede kendi fikirlerim tabi…

Ben dinlere inanmıyorum. Allah, tanrı adına ne derseniz deyin sonuçta insanların oluşturduğu bir meta. Dinlerin Allahı değilde bilmediğimiz yada tahmin edemeyeceğimiz başka bir yaratıcı olabilir. Buna daha gelişmiş dünya dışı toplumlar deyin yada başka bir şey.

2 Beğeni

Ah dostum ergenlik yıllarımın başında ben de böyle düşünüyordum. Şimdi geriye dönüp bakınca çok saçma geldi. Yazdığına saçma demek istemiyorum ama çok farklı düşünce kapılarını açmalısın. Umarım açarsın, inanıyorum.

2 Beğeni

Tekrar okudum ama bir cevap bulamadım. Adem Kur’an’da bize ilk homo sapien olarak tanıtılıyor ve tek başına bir birey olarak var olduğu Habil ve Kabil kıssası anlatılırken kesin olarak bildiriliyor. İlk yaratılanın o olduğu ve dünyaya sürülmelerine kadar geçen olaylar ise diğer ayetlerde anlatılıyor. Bu teoriye göre Adem kimdir? Daha da mühimi Havva kimdir?

(Tartışma yaratmak için sormuyorum bunu, merakımdan soruyorum)

Siz sormuyorsunuzda cevap verince tartışma çıkıyor.
Zaten soru da konu başlığını tutmuyor.

  • Bak şimdi ben orada evrim (bilimsel kısım) ve yaratılış (dini kısım) arasında asslında birbirini bir dışlama yok uyumlular demek istedim. Teoriye göre adem kimdirin benim yazdığım konuyla bir ilgisi yok varsa ben anlayamadım.
    -Sorun evrim varsa o zaman adem nasıl yaratıldı , yaratılış öyküsü bilimle çelişiyor ise, çelişmediğini söylemeye çalışıyorum. Dini metinler tasvire dayalıdır. Kuranda bir savaş için 3000 melek indi der. Halbuki savaş kazanmak için 3000 meleğe ihtiyaç yoktur. Bu tip kavramlar tasvir için kullanılmıştır. Özellikle de o dönemin insanı için. Şimdi çamurdan gelme ve cennetten kovulma hikayeleri de bu tasvirsel bakışta değinilmiş olabilir. Çamurdan bir hayat başlayıp bunun sonucu döngülerle milyonlarca yılda ilk insan ortaya çıkmış olması ile Adem çamurdan geldi arasında bir ayrım yoktur. Hava’nın da Ademden gelmesi benzer bir tasvirdir. Arapçayı bilmiyorum-uz. Ademden geldi ile Adem’in çamurundan/kaburgasından geldi gibi bir benzeteme farklı anlama gelir. Benzer şekilde tek bir birey diyorsun bu bireylik Hominoidea, Hominidae, Homininae, Hominini, Hominina ve Homo (sapiens) grubu içindeki aslında evrim sonucu oluşmuş bir çok insandan SAPIENS’e ait ve günümüz özelliğini taşıyan ilk insan olması nitelikli olabilir.

Yani hem ilk insan olmasını reddetmiyor hemde beraberinde yaşayan bir çok insan olduğunu ve evrimi gösterebiliyor. Neyi ne kadar okudunuz bilmiyorum ama bir çok yorumda bu tanımlamaların sadece insan aklına yönelik netlik olsun diye olduğu açıklaması var.

1 Beğeni

@_ikircikli

O zaman yöntemi amacıyla uyuşmuyor. Videoya o niyetle başlayıp, Kur’an’dan bunun tam aksi yönde nitelemeler barındıran örneklemeler sunuyor.

Dini metinler, onu okuyan/dinleyen kişinin kendi hayatı üzerinden içselleştirmesine imkan tanıyacak yapıdadır. Bu sebeple yoruma açıktırlar. Felsefi düşünsellik için gereken esneklik böyle sağlanır. Örneğin, felsefi olarak sunulan “Önemli olan yolun sonu değil, yolculuğun kendisidir.” cümlesi, bilim insanı için de sıradan bir işe koyulan kişi için de farklı konularda oldukça teşfiklendirici olabilir. "Göklerde ve yerde neler var, bakın da ibret alın!"da da o an onun üstünde düşünen farklı biri için farklı bir aydınlanma yaratabilir. Siz şu an ilgili video ve bilim çerçevesinde bilime yordunuz; başka biri, başka bir durumda, başka bir şeye yorabilir. Mesela, kederlenir, zihninden "Göklerde ve yerde neler var, bakın da ibret alın!"ı geçirir ve kederine merhem olacak ibretlikleri düşünerek rahatlar.

Evet, bilim düşünme ve araştırma şevki barındırır. Kur’an da düşünülmek için tutulması istenilen öğütler vardır. Bilimin düşünme kısmı araştırmayla bağlantılıdır. Kur’an’daki düşünme öğüdün niteliğiyle sınırlanmıştır; düşüncenin yine Kur’an’a müracat etmesi gerekir (Her dinde de olması gereken bu). Bilimdeyse öğüt yerine konulabilecek varsayım, hipotez, teori, kanun vs. vardır. Bunlar da düşünme ve araştırmanın hem sonucudur hem de çürütülmek için hedef tahtasına oturtulmuştur.

Yani, bilimin ve dinin düşünceye ve araştırmaya yaklaşımı farklı.

@OldFatGil-Galad

Evet, başlarda niyet öyle değilmiş gibi başlasa da, uygulamada bilim referans alınmaya çalışılmış. Aldığı bilimsel temeli yorumlarken hatalı veya eksik bilgiler sebebiyle tartışmaya açık tümevarımlar yapıyor.

Verdiğim örnekte, ilgili bilimsel temel, tarihi sürecinin hatalı konumlandırılmasına göre ilişkilendirilip yorumlanmıştı.

Dini metinler, insan idrakını zorlamamayacak anlaşılırlıkta, bahsedilen mevzunun sıra dışılığı ve yüceliğini vurgulayacak meziyetyedir. Örneğin, yeniden dirilmeyi örneklemek için parmak izini örneklemek hem anlaşılırdır hem de etkileyicidir. Ölmüş insanları parmak uçlarına kadar geri getirmek, gerçekten büyük ve yüce bit gücün eseri olabilir. Ama bunu videodaki gibi “Eski insanlar parmak izlerinin farklı olduğunu bilmiyordu. Bilim bunu yeni keşfetti.” demek, ayette vurgulanmak isteneni ıskalamaktır. Ayet ilk indiğinde onu dinleyenlerin, parmak izi kadar minik bir ayrıntının bile geri gelebilmesi üzerinden, ölüm ve diriliş hakkında etkileyici ve akılda kalıcı imgeler elde etmesini, vizyon edinmesini sağlar. Ki o insanlar da az çok parmak izi ve farkı konusunda az çok bilinç sahibiydiler.

Güney Afrika’daki Cape Point’te tuzlu ve tatlı suyun karışmadan akması, ayetteki gibi (Furkân, 53: “Biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acı olan iki denizi karışacak şekilde salıveren ve ikisi arasına bir engel, aşılmaz bir perde koyan O’dur.”). Evet, mucizevi. Ancak CP keşfedilene kadar, ayetteki “deniz” kelimesi “ırmak” olarak da yorumlanarak deniz ve ırmakların bütün gibi birleşip birbirlerine karışmaması olarak da yorumlanmış. Bu ayetteki manası değiştirmiyor. İkisinde de mesaj ve nitelenen aynı; karışması beklenen iki şeyin karışmamasına şahit olunuyorsa bunun tek sebebi Allah. CP varolmasaydı bile ayetin anlamı ve vurgusu değişmeyecekti.

Ancak her surenin her ayetinde bilimsel olarak da ispatlanabilen CP’imsi örtüşmeler aramak, Kur’an’ı yeryüzündeki doğal olaylara/sistemlere entegreliğine göre “kanıtçı yorumlak”, parmak izi örneğindeki gibi ayetin asıl vuruculuğunu ve maksadını ıskalayan yorumlar demek. Bu da Kur’an’ı (ve herhangi bir başka inancı) varoluş amacından ve doğal olarak da ait olduğu manevi ve felsefi düzlemden koparmak demek. Sanılanın aksine, dini metinlerin manasını “katı maddi dünyada aramak” ruhaniyetle beslenenin ruhani kaynağını dünyeviliğe yönlendirir. Bu durumda dini metin önce anlamını, sonra önemini, sonra da varlığını kaybedebilir.

Kısaca, bilim üzerinden onaylanma/tasdiklenme çabası beklenenin tam aksi istikamette sonuçlara yol açabilir.

@erce’nin bahsettiği bütüncüllük üzerinden hareket edilmesi herkes için daha hayırlı olacak gibi.

3 Beğeni
2 Beğeni