@nagisa örtmenim, dahi anlamındaki -de/-da için bir öğrencilerinle paylaştığın, akılda kalıcı ipuçları var mı ?
Bir Türkçe öğretmenine danışalım dedim.
@nagisa örtmenim, dahi anlamındaki -de/-da için bir öğrencilerinle paylaştığın, akılda kalıcı ipuçları var mı ?
Bir Türkçe öğretmenine danışalım dedim.
Aynı şekilde “herkes” ve “şey” konusu da var. Geçen bir televizyon kanalının web sitesinde "her şey"iy birleşik yazıldığını görmüştüm mesela.
Bu gerçekten önemli. Ben de dil bilgimi hikaye yaza yaza geliştirmiştim, ciddi katkıları oluyor.
Evet, başka örnekler de var. De ve da eklerine gelene kadar ondan kolay yazım kurallarının öğrenilememesi bence daha önemli bir konu. De ve da eklerinin nerede bitişik nerede ayrı yazıldığı kafa karıştırıcı olabilir. Belki bu yüzden öğrenilemiyor.
Peki duruma göre değişmeyen kurallar neden öğrenilemiyor? Herkes sözcüğü her zaman herkes diye yazılır. Herkez diye bir şey yok. Değil sözcüğü de öyle. Türkçede deyil diye bir şey yok.
Yakında foruma üye olmak için bir test yapılacak bu gidişle.
Kayıp Rıhtım forumuna üye olmak için belli bir seviyenin üstünde Türkçe bilgisi gerekmektedir. Lütfen aşağıdaki soruları cevaplayınız.
A. Değil B. Hadi C. Herkes D. Bir şey E. Yalnış mıdır?
Sorunu kökünden çözebiliriz aslında: Ebeveynlik ehliyeti şart olmalı bütün gezegende. Ancak öyle rahatlarız. Behold new world!
Aslında ben anlayabiliyorum. Yeni nesil çok pervasız ama bir önceki nesil yaş olarak belli bir olgunluk ve bilince ulaştığından daha itinalı. Her yeni nesil beraberinde negatif ve pozitif şeyler getiriyor. Okuma-yazma bilen ama Türkçe bilmeyen çok fazla büyüğümüz var. Aileler bilmeyince çocuklar da uyarılmıyor haliyle. Televizyonun çok fazla dili zedelediğini düşünüyorum. Üstüne bir de sosyal medya var ki gözleriniz kanar. Doru mu? Öle mi? Böle mi? Deyil mi? Etrafta bir virüs gibi kol geziyor bunlar. Kişi ne görürse o zihnine kazınır. Gördüğünü de uygulamaya başlar. Eğitim sisteminde dil bir ders olarak verildiği için öğrenciler önemsemiyor. Ben her zaman bunları düşündüğümde aynı sonuca varıyorum. Bilinç lazım. Önce bilinçleneceğiz sonra gerisi gelecek. Biraz ögrenme aşkı olmalı insanda. Bunu kendisini geliştirmek olarak görürse ilerleyebilir yoksa ne yapsa boş. Etrafta çok fazla kötü örnek var. Yeni çıkan anlamsız kitaplar, sosyal medya, televizyon, izlenilen dizilerdeki konuşma dili… Liste gün geçtikçe uzuyor.
Bir şeylere ulaşımın kolay hâle gelmesi de öğrenmektense hedefe doğrudan ulaşmayı tetikliyor.
Dediğiniz gibi etrafta bunca mecra varken doğruyu yakalamak çok zor. Ancak suç kesinlikle mecralarda değil, bu topluluklardaki insanların bilinçlenmesi gerekiyor.
Örneğin televizyon reklamlarının, programcıların ve bu işi yapan herkesin, yaptıkları işin günlük dil kullanımına bir etkisi olduğunu anlaması gerek. Hoş, büyük ihtimalle biliyorlar zaten ama bunu dili geliştirmek ve doğru kullanmak yerine kendi amaçları doğrultusunda kullanmayı tercih ediyorlar.
Sosyal medyada iş daha zor çünkü herkes kullanıyor ve doğal olarak bir kontrol mekanizması yok.
Bilinçlenmek kesinlikle şart. Beğinlerimizi ezberlenmiş kalıplar ve sınavlarla öldürmektense bir şeylerin gerçekten neden gerekli olduğunu, hayatımızda ne işimize yarayacağını özümsediğimizde ortada sorun kalmayacak.
Ekşi kurallarına da baktık ne olmuş ki? Ortada ne format var ne adam var.
Yürüttüğünüz mantığa göre, kendiniz de dahil, bu platformda paylaşımda bulunan herkes kale alınmayacak kimseler oluyor. Yani bu platform üzerinde size yardımcı olmaya çalışan, anlayışla yaklaşan, ellerinden geldiğince cevap sunan insanlar da sizin için birer hiç, önemsiz, değersiz…
Yönetimce uyarılana kadar inatla cümlelerin başını küçük yazmayı sürdürdünüz…
Bazen içinde bulunduğunuz tartışmalarda bu platformu ne kadar sevdiğinizi, onu önemsediğinizi belirtiyorsunuz…
Belli konularda potansiyeliniz, kendinizi anlatmak için çabalarınız var. Fakat amacınızı anlamıyorum. Bazen sırf yazmak için yazıyor gibisiniz. Karşınızdakiyle iletişim kurmak gibi derdiniz yokmuş gibi davranıyorsunuz.
Tekrarlıyorum, başkalarınca nasıl yorumlanacağını önceden ölçüp biçerek görüşlerinizi ifade edin. Yönetim elinden geldiğince anlayışlı davranmaya çalışıyor ve siz bunu suistimal ediyorsunuz. Yetmezmiş gibi o anlayışı gösterenlere dolaylı yoldan hakarette bulunuyorsunuz.
Lütfen, mesajlarınızın sorumluluğunu alacak biçimde paylaşımlarda bulunmaya özen gösterin. Lütfen, görüş bildirmeniz için ellerinden geldiğince esnek davranmaya çalışan platform sahiplerinin kararlarına pişman etmeyecek kalitede ve üslupta tutumlar sergileyin.
Lütfen ama lütfen.
Demek istediğim dışardan birinin eleştiri yapması neyi değiştirir yani? Ekşide’de bir sürü kural var içerden de dışardan da herkes eleştirebilir ama ne değişebilir ki, süregelen alışkanlıklar var. Eleştirilemeyecek dünyada tek bir olgu var mı? Bunu neden belirtme gereği duyuyorsunuz yani. Biri bir şeyi eleştirdi diye onu savunmaya geçmemiz veya değiştirmemiz mi gerekir? Bazı kurallar başka sonuçlar yaratır bazılarıysa başka.
Elbette eleştirinin mahiyetine göre tavır alınır. Ama burada sorunumuz eleştiri ve doğası değil, İletişim ve o iletişimin nasıl sağlıklı sürdürüleceği. Bireylerin başkalarına ifade etmek istedikleri kadar, o ifade edilmek istenenleri taşıyan aracın niteliğinin de dikkat edilmesi gerektiği gerçeği.
Sizin mesajınızdan çıkardığım sonuç örneğin. O mesajdan “Forum kuralları kimin umurunda?!” anlamı çıkıyor. Şimdiki mesajınızdaki anlamlar çıkmıyor. Niye? Çünkü o anlamları çıkarmamı sağlayacak ifadelerden yoksun. Sözlü veya yazılı iletişim olsun, kimse bir başkasının zihninden geçeni, ne ima ettiğini anında anlayamaz. İletişimde tarafların hangi konuda, hangi ayrıntıları, hangi biçimde ilettiği bu yüzden önemli. Bu başlığın amacı da sade buydu zaten.
“Ama onlar da öyle böyle!” gibi şahısları hedef alarak, başkalarını ve yaptıklarını gerekçe göstererek görmezden gelinebilinecek bir konu değil. Çünkü forumların varoluşu iletişime dayanır. İletişim bir araçtır. Amaçlar ve söylemlerin niteliği, niceliği ve sahibi baz alınarak yapılacak değerlendirmelerden muaftır. Çünkü adı üstünde araçtır. Araç. Yanı taşıyıcıdır. Kalitesi ve ihtiyaçları, taşıdığı fikirlerden ve fikir sahibinden bağımsız değerlendirilmesi gereken başlı başına bir yapıdır.
Sözlü veya yazılı, iletişim bir araçtır. Ve o aracın kurallarına ve sağlıklı işlemesi herkes için elzem. Hem sorarım size, bu konu ve başkalarının fikirleri önemsizse (Bu durumda kendi fikirlerinizi de önemsizliyorsunuz.) kuralına göre yazmaktasınız? Niye yorumumu kale almaktasınız?
Ben cevaplayayım, çünkü sağlıklı bir iletişim bunu gerektirir. Çünkü iletişim bir araç olarak taşıdığı içerikten ayrı bir tartışma konusudur. Ve bunca laf anlatma çabası hep bunun için.
Aracın kullanımı üzerine getirilen eleştiriler bireylerin fikirlerine yönelik olmadı. Ama niyeyse tartışma hep bu yöne yorumlanarak uzadıkça uzadı.
Tekrar ediyorum, burada aracın kendisi üzerine taleplerde bulunuluyor. Şahıslar değil! O araçla taşınan fikirler değil! Düşünceleriniz bir yere ulaşmasını istediğiniz şeyler diyelim. İletişim olan sözlü veya yazılı dil de o şeyleri kayıpsız biçimde hedefine ulaşmasını sağlayan taşıt. Rahatsız olunan şey, o aracın asgari ölçekte kullanılmaması sebebiyle hedefine tam parça ulaşamaması ya da hiç ulaşamaması.
Umarım kendimi ifade edebilmişimdir.
Kullanımında şüphe duyduğum kelimeler olunca Google’ladığım oluyor
Kayıp Rıhtım’da veya diğer sitelerde, kendimi en iyi şekilde temsil etmek ve karşı tarafa derdimi en açık şekilde anlatmak için yazıma, sözcük seçimime, imla kurallarına dikkat etmeye çalışırım. Edebiyat bölümü okumamış olduğumdan ötürü dilimin inceliklerini tam anlamıyla yansıtamıyorum yazdıklarıma. Olsun, uğraşmaktan zarar gelmez.
Aynı titizliği çok yakın birkaç dostuma gösterdiğim pek söylenemez. Beni tanıdıklarımdan ve ne hakkında konuştuğumu bildiklerinden ötürü - aynı muamele benim tarafımdan onlar için de geçerli - pek sorun teşkil etmez. “Dicez” ler, “gidicez” ler, "deyil"ler doldurur ekranı.
Önemli anlaşmak, anlaşırken de kalp kırmamak. Kanımca fikrim budur.
Forumda genel olarak takındığınız tavırdan oldukça rahatsızım ve verdiğiniz cevapların -bu da dahil- düzgün bir tartışmak başlatmak yerine insanları provoke etmek amacı taşıdığını düşünüyorum. Bu tamamen benim kuruntum da olabilir tabi ancak eminim forumda bu şekilde düşünen tek kişi değilim, dolayısıyla siz tavrınızı değiştirmediğiniz sürece -ki muhtemelen olmayacak bu- sizinle bir tartışmaya girmeyeceğim. Yazdığım mesajı alıntıladığınız için cevap vermiş olayım istedim. İyi forumlar.
Bu arada gitmeden bu başlıkla ilgili de bir şey söyleyeyim. Önceki cevaplara bir göz attım da genel kanı insanların imla kurallarını bilmediği için hata yaptığı şeklinde galiba. Ben ise farklı düşünüyorum; forumda imla kurallarına dikkat etmeyen kullanıcılar bunu bilgisizlikten dolayı yapmıyorlar, sadece umursamıyorlar. Yani saygı duymuyorlar. O yüzden burada sayfalarca imla kurallarını da anlatsak, hatta herkesi bir araya toplayıp saatlerce ders de versek hiçbir şeyin değişeceğini sanmıyorum. Bir süredir kendilerini ve yazdıkları şeyleri görmezden geliyorum ve çok daha mutluyum.
Çok üzgünüm sizleri provoke ettiğim için (:
Bu yabancı kelimelere getirilen ekler neden okunuşuna göre yazılıyor? Herkes o kelimenin hangi dilde nasıl okunduğunu nasıl bilebilir de öyle yazabilir. Hadi bilen insan yazar fakat bilmeyen nasıl yazacak? Okurken bir şekilde okur eki getirirsin ama bu kural nasıl kabul edilmiş bana hiç mantıklı gelmiyor.
Örnek; “Camus’nün”. Mesela bu. “Kamü”yü çok sevip, okuyan insanlar bile bazen bakıyorum “Kamüs, Camus(düz)” gibi okumalar yapabiliyor. Ben niye bir şeye kesme işaretinden sonra bir ek getirmek için o dilde nasıl okunduğunu bilmek zorundayım?
Düzeltme: Ben ilkokuldaykenki kurala göre kelime ne olursa olsun Türkçe okunur ve ona göre ek getirilirdi. Ne zaman değişti ki bu? Evet bazı kelimelerin de Türkçe okunuşu yok ve telafuzlara göre oldukça değişebilir . Örneğin: “Hymn(okunuşu yok), Swan, Requirem”
Ben Kamü olduğunu biliyorum ama kendimi Kams diye okumaktan alamıyorum veya Foucault’a Fuko demek canımı yakıyor.
Bu son derece haklı bir serzeniş. Yabancı sözcüklere getirilen ekler okunuşa göre getirilecekse okunuşu nereden bileceğiz?
Aslında eskiden bu bir sorun değildi.
Ben de ilkokuldayken yabancı sözcükler, özel isimler de dâhil olmak üzere okunduğu gibi yazılırdı. Mesela o zamanın kurallarına göre Donald Trump’ı Danıld Tıramp şeklinde yazmamız gerekirdi. Ders kitaplarında da pek çok yabancı isim öyle geçerdi. Günümüzde buna sadece Latin alfabesi kullanmayan dillerdeki sözcükler için devam ediyoruz. Dolayısıyla o zamanlar isimlere gelen ekler de sıkıntı yaratmazdı.
Bu eski sistem göze biraz mantıksız gibi görünebilir ama bir avantajı da vardı: Latin alfabesi kullanan bütün ülkelerin alfabesi aynı değil. Mesela Türkçedeki altı adet harf İngilizcede yok ve İngilizcedeki üç harf de Türkçede yok. Eski sistem işte bizi dilimizde olmayan bu harfleri kullanmaktan kurtarır ve böylece dilimizin asimile olmasını önlerdi. Peki ya şimdi? Alfabemiz güya 29 harf ama uygulamada bal gibi de 32 harf oldu.
TDK’yi pek çok konuda referans alıyorum ama TDK de bir süredir çok da iyi işler çıkarmıyor.
Hepimiz az çok ingilizce bildiğimizden kelimelerin okunuşlarını tahmin ediyoruz ama fransızca kelimelerin telaffuzunu nasıl bilebiliriz.
Champs-Elysees mesala.
Fransızcanın kurallarını bilmeyenler için yazılış ile okunuş arasında derin bir uçurum var. Mesela Champs-Elysees bildiğim kadarıyla Şanzelize diye okunuyor. Değil mi?