Bir Türlü "Milli" Olamamamız

Evet dostlar başlık belli, konu belli. Millet olarak milli kültürümüze ait şeyleri bir türlü ortaya çıkaramama, ön planda tutamama gibi bir huyumuz var. Misalen yazılan fantastik romanlarımıza bir bakalım. Çoğunun baş karakteri Richelle, Jack. Konu Türkiye’de geçmiyor, geçse bile ortamların Türkiye’yle alâkası yok. Sanki fantastik yazarlarımız Türkiye gerçeklerinden, şehirlerinden, insanlarından kaçıyor. Liseli çocuklar kitaplarda 'lanet olsun dostum"lu konuşuyor, mekânlar Amerikan film veya kitaplarından aşina olduğumuz köhne hangar ve limanlar.

Açıkçası burada sadece yazarları suçlamıyorum, okurlarımızın birçoğu da aynı görüşte. Yarın bir gün birisi çıkıp “Sivaslı vampir Sezai’yi” yazacak olsa sosyal medyada, forumlarda dalga konusu olur.

Sizce bu durumun sebebi nedir? Nasıl bir çözüm bulabiliriz gençlik edebiyatımızdaki yozlaşmaya?

Ekleme: Arkadaşlar yorumlarda “milli” sözcüğünden oldukça farklı çıkarımlar mevcut. Kimi Ötüken milliğinden bahsetmiş, diğeri Türk diyemediğim için milli dediğimden. Şunu kesin olarak söyleyebilirim ki iki çıkarım da son derece yanlış.

Benim bahsettiğim şeyi yaşayış milliliği olarak adlandırabiliriz. Diyaloglardan tutun da okullara, yemeklere kadar yabancı bir kültürü taklit etmek bize bir şey kazandırmaz. Ciddi ciddi şu durumu savunanlar var. Arkadaşlar, fantastik eserlerde Türk kültürünü yansıtmamamızın en büyük sebebi zaten fantastik türünü kendimize yakıştıramamamız. Hep diyoruz Türkler neden dünya çapında bir şey yazamıyor, çekemiyor diye. Nasıl çekelim? Daha okuyucumuz bile yabancı kültürün taklidini destekliyor. Yahu biz fantastik edebiyatta yabancıları taklit ederek nasıl yükselebiliriz? Adamların hayatını onlara anlatırsak zaten okunmaz Türk eserleri ya da onların yazdıklarının birer benzerini yazarsak ancak ikinci sınıf bir fantastik edebiyata sahip olabiliriz. Türk yazarların eserlerinde milli yaşayış, söylem ve isimleri görmek istemenin ve bunların eksikliğini eleştirmenin neyi yanlış?

3 Beğeni

Bence yerli ve milli de güzel eserler var. Sadece bu eserler bazı durumlardan ötürü gölgede kalıyor.
Bunlardan birisi için watpadd i örnek gösterebilirim. Amerikan tarzının benimsenmesi veya mekanların yabancı olmasının ana sebebi bilmediğimiz alanda atıp tutma özgürlüğümüz. Osmanlıda bir eser için tarih çalışmak gerek. Ama İskoçya’da lorda aşık liseli kız için yazınca kim çıkacakta İskoçya’da öyle bir yapısal durum yok diyecek? Bir de belli öğeler tutuyor. İtalyan erkek, liseli kız, zengin malikane ve insanların görmek istediği ülke bir araya gelince satış rakamı yakalıyorsun. Bu durumun uzun vadeli çözümü okur kalitesinin artması. Burada salt yayın evi suçlayamam. Kitle kaliteli yayın istedikçe onlar da arayışa girip basacaklardır. Bunun haricinde, düşündüğünün aksine yolu Tr den geçen çok hikaye var sadece bunun için biraz çaba gerekiyor.

İhsan Oktay Anar eserleri bunun başlarında geliyor.
Çok bilinenler arasında Erim Şişman’ın Ottomania sı da var. (Bana göre berbat ötesi bir eser ama her nasılsa bu alanda bu kitabı bastırmayı başarmış. Senin lanet olsun dostum vurgun bu eserde sıklıkla var)
Can Toraman’ın Malik -i Mevt i var ki bilinmeyenler arasında üst düzeydir. Zamanında Ankara’nın en iyi Vampire the Masqurade DM di kendisi.
Üçü de Anadolu’da geçen hikayeler.

Affına sığınarak kendi reklamımı da yapmak isterim, bu da benim Diyarbakirli Yerli ve Milli devşirme vampirim;

Sonuç: Korkmadan yazılıyor. Yazma konusunda bir yozlaşma yok bence.

5 Beğeni

İyi bir yazar olmak için iyi bir okur olmak gerek, denir. Çünkü yazar gözlemlerinden, iç düşüncelerinden ve okuyup izlediklerinden beslenir.

Genç yazarlar ve yazar adayları, genelde Amerikan kökenli dizi film ve kitaplardan beslendiği için yazıları da bu yönde oluyor. Yabancı kökenli eserleri okuyup izlemekte yanlış bir şey yok. Fakat yerelleştirememek sorun. Bu da bana göre gözlem eksikliğinden kaynaklanıyor. Ülkemizin kültürü, yaşayışı, tarihi, gidişatı üzerine düşünmüyoruz, aksine bunlardan bıkıp kaçıyoruz. Nereye? Popüler kültürün kollarına.

Bu başlık altında Polat Onat’ın kitaplarını önermek isterim. Türk kültürünü, Anadolu’daki taşra yaşayışını gözlemleyen ve kitaplarına işleyen başarılı bir yazardır. Bilimkurgu türünde kitapları var.

3 Beğeni

Kahramanın, hikayenin, hatta formatın illa bu topraklardan olması neden bu kadar önemli olsun ki? Ta Tanzimat döneminde Finten diye romanımız var, en ünlü edebiyatçılarımızdan biri Frank Morrison Spillane kadar çok Mike Hammer romanı yazmış biri, en ünlü şairlerimizden biri haiku (Japon kısa şiir sanatı) kullanarak eser vermeyi seçmiş, en ünlü çizgiroman çizerlerimizden biri Superor Iron Man ve Conan The Barbarian gibi Marvel çizgiromanlarında çalışıyor, Fransa’da ve İtalya’da yabancı kahramanlar üzerine verdikleri eserler ile kendi ülkesinde görmediği ilgiyi görmüş çizgiromancımızdan hele hiç bahsetmeyeyim. Tsushima adasında Moğol istilasını durdurmak için sabotaj ve suikastler yapan bir samurayı anlatan Ghost of Tsushima oyununun ne yazarları ne yönetmenleri Japon değil. 16. yüzyıldaki hayali bir Türk devletinde genç bir Paşa’nın serüvenlerini anlatan Shokoku no Altair’in ekibinde tek bir Türk yok. Sadece bir örnek, benim en heyecanlandığım, içinde en çok kendimi bulduğum hikayeler Güneş Sistemi’nde kolonileşme ve savaşlar üzerine bilimkurgu hikayeleri, iyi de ben bu hikayeler illa ülkemizi yansıtsın diye karaktere illa ince belli bardakta çay içirip kaytan bıyık bıraktırıp saz çaldırıp dayı-yeğen muhabbetleri mi yazmak zorundayım? Zorla düğüne götürülüp de oyun havası denen garabete maruz kaldığımda baygınlık geçiriyorum, yılda içtiğim çay sayısı taş çatlasın 5-10, hayatımda içtiğim kahve sayısı anca 3-4, ulan kahvaltıda bile ice tea içiyorum ben, bu halimle uzayda Türk aile modelinden diyaloglar mi yazacağım? Yazsam benim yazdığımı -eger siz de benim gibi doomer degilseniz- ne kadar inandırıcı bulacaksınız ki? Daha yurtdışından 150 euro’luk ürün almama bile ticari ürün kategorisine konulup engel çıkarılmasını geçtim, 50-100 euro’luk kargom bile gümrükte bir hafta inceleniyor, bilim fuarlarında “papaz eriğini imama eriği yapan” dönüştürücüler sergileniyor, tek odalı dairelere 3000 lira kira isteniyor, iyi de bu ülkenin geleceği konusunda niye ümitli olayım, kahramanımı niye bu süreçle düze çıkıp da dünya lideri olduğumuz türden kendimi bile inanadıramayacağım türden şeyler yazarak bu topraklardan seçeyim? Legend of Galactic Heroes, Mobile Suit Gundam gibi 40 küsür yıllık mazisi olan bilimkurgu eserleri Japonlar tarafından yazıldığı halde karakterlerin %10’u bile Japon değil, hele Armored Trooper Votoms gibi hikayelerde ulusallık diye bir kavram yok. Hadi biz bu işi bilmiyoruz diyelim, Japonlar da mı bilmiyor?

10 Beğeni

Bence olmasın zaten. Okuduklarım ve izlediklerimle bu coğrafyadan uzaklaşmak isterim her zaman.

4 Beğeni

Durumun bu kadar kötü olduğunu sanmıyorum, belki de sizi tatmin etmeyen yerli yüksek fantezi eserlerin yeterince el üstünde tutulmaması ve piyasanın bahsettiğiniz kötü nitelikli kitaplarla dolup taşmasıdır. Özellikle son on yılda Türk mitolojisi ile fanteziyi birleştiren çok fazla öykü yazıldı, romanlar da basılmaya çalışılıyor. Okur olmaması ve maliyet gibi durumlar yeni romanların çıkmasında sıkıntı yaratıyor olabilir. Kendim için söyleyeyim en başından beri yerli yüksek fantezi alanında bir patlama beklemiyordum ancak yavaş yavaş bu türün yükseleceğine de eminim.

1 Beğeni

Gündelik hayatta kullandığımız isimlerin Fantezi türündeki eserlerde havalı olmadığı ve tuhaf durduğu düşünülüyor genelde. Bana da bazen okurken tuhaf geliyor, ama elbette yedirmek de yazarın elinde.

Eski Türk isimleri hariç tabii onların yine belli bir aurası oluyor.

Ha, bir arkadaşımın bana Türk eserinde yabancı isim kullandığımdan dolayı tuhaf bulduğunu da söylemişti. Ancak bu ikinci durum çok nadir oluyor.

Bence milli olamamakla pek ilgisi yok.

“Milli” olmak ne demek ki? Hogwarts’ı Kartal İmam Hatip, Harry’yi Bilal yapıp Ayet-el Kürsi ile Yecüc Mecüc kovalatsak Milli mi olmuş olacak? Adamlar kendi anlatılarını kendi mitolojik motiflerinden ve folklorlerinden uyarlayıp kendince milli olurken biz nereden uyarlayacağız? Topluma virüs gibi yayılmış ve malesef benimsenmiş Türk-İslam ideolojisinde, Türklerin islamiyeti kabulünden önce “Türk Folklörü, Türk Kimliği, Türk Adetleri” diye birşey yok ki. Türk Mitolojisini temel alsan ortaya çok çok güzel işler çıkar fakat hiçbiri toplum tarafından Türk ve haliyle Milli olarak kabul görmeyeceği için o “Milli” arayış yine devam eder.

Öte yandan tüm bilim kurgu yazarlarına saygım sonsuz yaptıkları iş kötüdür gereksizdir demiyorum kesinlikle fakat teknoloji geliştirmeyen, bilim yapmayan bir toplumda geçen “Milli” bir bilim kurgu romanını okumanın polis teşkilatı olmayan bir ülkede geçen polisiye romanı okumaktan gram farkı yok. İnsanların 20.000 yıl önce yaptığı tarımı bile doğru düzgün yapamayan bir toplumun uzayada koloni kurduğu hikayeleri okumak bana vakit kaybı olarak geliyor. Aşağıda tam da bunun güzel bir örneği olan Milli bir bilimkurgu animasyonu var. Sadece ilk 20 saniyesinde durumun tüm absürdlüğü gün gibi belli oluyor, gülmeden izleyebiline helal olsun…

6 Beğeni

Dediğin gibi, şunun ilk 20 saniyesine bir bakayım dedim:

“Başkanlık sistemiyle yönetilen Türkiye, doğru yönetim anlayışı ve yatırımlar sayesinde dünyanın 3. büyük ekonomisi ve teknolojide önde gelen ülkelerden biri haline gelmiştir”

şeklindeki zırvayı duyunca gerisini izlemeye gerek bile görmedim. Besbelli ki devamında da bir sürü zırva var… Çekilecek dert değil…

Videonun altındaki yorumlara şöyle bir göz attım da, millet bu komik siyasî propaganda filmiyle haklı olarak dalga geçmiş…

3 Beğeni

Milli kültürümüzden kastınız ne çok merak ediyorum? 85 milyonluk ülkedeki en az 70 milyon kişinin ismi arapça (mehmet, osman, ayşe, zeynep vs vs) Bunlar milli mi yoksa dini mi? Dini dimi, aslında hayır dini de değil. Şu an dini kabul edilen bir çok şey aslında islamiyetten önce de arap toplumunda olan onların kültürel unsurları. Bundan yerli kültür diye bahsetmek mümkün değil.

Şu an Türk yemeği olarak tanımlanan yemeklerin tamamı da Türklerin anadoluya göç etmesinden sonra burada yaşayan haklardan (rum, süryani, ermeni, arap vs) öğrendikleri yemekler. Herhalde Orta Asyada zeytinyağlı sarma olduğunu iddia etmeyecektir kimse.

Bunda bir sorun var mı bence yok, bir toplum çeşitli sebeplerle farklı kültürlerden öğeleri benimseyebilir. Türk Kültürü denilen şey de büyük ölçüde bundan ibaret, eğer orta asyadaki kültürde olmayan bir öğeden bahsediyorsak diğer toplumlardan aldığımız öğeler bunlar. Bunları sonuna kadar sahiplenip, artık yeni bir şey almayalım kendi kültürümüzün öğelerini yansıtalım demek bana saçma geliyor. Arapların ismini kültürünü sonuna kadar benimseyince milli oluyorda batıdan bir öğe alınca milli olmuyor mu? Bence saçma.

Bu bana biraz Osmanlı’da fesin modernleşme adımı olarak getirilmesi ve o dönemki “yerli millicilerin” fese karşı çıkması ve modernleşme adımları atan padişaha gavur padişah demesi ama günümüzde fesin “gericilerin” sembolü haline gelmesi gibi.

4 Beğeni

Haddim olmayarak söze giriyorum, ama başlık sahibinin kastettiği durumun kültür tutuculuğu olduğunu düşünmüyorum. Daha çok şundan bahsediyor gibi…

Mesela Rus romanları okuduğumuzda, 19. yüzyılda Rusya’daki yaşayış hakkında fikir sahibi oluruz. Romanların hiçbirinde ana konu Rus kültürünü övmek değildir ama “Rus tadı” yakalanmıştır. Fransız edebiyatı için de öyledir, İngiliz edebiyatı için de öyledir, Japon edebiyatı için de. Sözün gelimi bir Fransız sanat filmi izlediğimizde her yerde Fransız bayrağı yoktur ama yine de Paris sokaklarını, Fransızların yaşayışını görürüz.

Bilimkurgu ve fantastik türdeki eserlerde gerçek hayatın atmosferi daha az olsa bile yine de “Türk bilimkurgu/fantastik edebiyatı” olarak adlandırabileceğimiz özgün bir tad yakalamak mümkün. Bunun için yukarıda bahsi geçen komik kısa film gibi Türk astronotları uzaya çıkarmak, her yere Türk bayrağı asmak, uzaylılara çay içirmek gerekmiyor. İyi gözlem ve ufak dokunuşlar yeterli.

Son söylediğime örnek olarak Sinem Ataklı’nın 2417 serisini verebilirim. Çay içmiyorlar. Dayı yeğen muhabbeti de yok. Hamaset, içi boş milliyetçilik, kırsal ögeler de yok. Ancak karakterlerden, kurulan askeri yapıya, olayların geçtiği mekânlara kadar özgün bir Türk bilimkurgusu.

2 Beğeni

Rusların, İngilizlerin, Fransızların veya Japonların kendilerine has bir kültürleri olduğu için olabilir mi acaba bu? Yukarıda bunu anlattım ama okumadınız sanırım. Bizde böyle bir şey yok, büyük oranda Arap kültürüyle yaşıyoruz. Seküler olanlar da daha global bir kültürde yaşıyor.

Örneğin “Avrupa Yakası” dizisi yerli mi? Büyük oranda seküler insanları ve kültürlerini çok güzel yansıtıyor ama toplumun büyük kesimiyle alakası yok. Biz toplum değiliz ki bir ortak kültürümüz olsun.

Kendi tarihi binalarına şu soytarılığı yapan bir ülkeyle fransayı karşılaştırmanız oldukça absürt bence.

Ahmet Ümit, Orhan Pamuk vs bence Türklerin nasıl yaşadıklarını oldukça iyi anlatıyor. Eminim ki dindar yazarların romanları da o grubun yaşantısını anlatıyordur. Yaşantıyı anlatma konusunda bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Bu yaşantının ilgi çekici olduğunu düşünmüyorum sadece.

3 Beğeni

Sadece edebiyat için değil, klasik ve çağdaş sanat için bunlar doğru olsa da belli toplumların kültürel öğelerini, mitolojilerini, folklörik anlatılarını hayal gücü ile harmanlandığı fantastik edebiyatta malesef her zaman geçerli olmayabilir. Örneğin Dune okurken elegorik de olsa ortadoğu insanının yaşamı ile karşılaşmamız Dune’u “Ortadoğu fantastik edebiyatı” diye nitelendirmeye olanak vermez. Tıpkı Sümeyye isimli ana karakterin Konya ovasında elinde büyücü asası ile modern fantastik edebiyatta gördüğümüz çoğunluğu anglo-sakson folklörüne ve germen mitolojisine dayanan büyüleri yapması onu Milli bir fantastik roman yapmaması gibi. İlla milli olsun derseniz Şamanizm-Budizm öğelerini kullanmanız gerekir ki o da dediğim gibi toplum tarafından Milli karşılanmaz.

4 Beğeni

Evet… Çünkü ülkemizde bir yerlerde var olan, yaşanan bir hayatı yansıtıyor. Yerli olmanın koşulu Türkiye Cumhuriyeti sınırları içindeki bütün kesimleri kapsayan bir anlatım değil ki böyle bir şey sizin de dediğiniz gibi mümkün değil.

Katılıyorum. Yakındığımız durum ise bilimkurgu ve fantastik türlerde Ahmet Ümit, Orhan Pamuk seviyesinde bir (tanınmış) yazarın olmaması.

Ayrıca konu dışı olacak ama…

Arap kültürüyle yaşadığımız fikrine katılmıyorum. Aksine, dini yaşantıyı eski Türk inançlarıyla harmanlamış bir halkız. Örneğin kırkı çıkmak, nazar boncuğu, kötü bir haber alınca tahtaya üç kez vurmak direkt şamanizmden. Bu konuda birçok örnek verilebilir.

Dindarlık = Arap kültürü değil. Arap coğrafyasına bu kadar yakın olup da Arap kültüründen en az etkilenmiş halklardan biriyiz.

1 Beğeni

Kaçış edebiyatı olduğu için belki de insanlar fantastik sıradışı şeyler görmek-okumak, bu dünyadan kaçmak istiyordur. Bence hiçbir fantastik eserin milli olma kaygısı yoktur. Hatta esinlendiği mitlerden, kültürlerden hayal gücü ile ne kadar sıyrılmayı başarmışsa o kadar başarılıdır. Fantastik edebiyatın iyi yazarları genellikle filolog, dilbilimcidir. Yeni bir dil, yeni bir ırk, yeni bir dünya yaratma konusunda bence bu yüzden iyiler.

Ayrıca bu teknolojik dönemde artık hangi kültürel birikim, insan tabiatına daha yatkın ve eforsuz bir şekilde özümseniyorsa, dünya ona meyleder. On tane manga okuyan arkadaşınız olsun kaçı japonca öğrendi? İngilizce bile öğrenmiyorlar, bedava çeviri geç gelince on saat beddua ediyorlar.

Milli olma kavramı da bana hep boş gelmiştir ayrıca ne yalan söyleyeyim. Bugün asimile olmasın diye uğraşılan kimlikler, geçmiş birkaç yüzyılda yakın çevresiyle karşılık etkileşimle, kültürel alışverişle (yani asimile oluyoruz denen şekilde) oluşmuş şeyler. Bir insan ömrü bunu algılamaya yetmiyor tabii ama vakti zamanında Ötükende bir Türk ile şimdiki zamanda Ankarada bir Türk’ü hayal etmek yeterli olur herhalde.

Velhasıl kelam bana göre insanların kimliği yoktur, zamanın kimliği, zihniyeti ve siyasal sınırları vardır.

7 Beğeni

Hocam 20 saniye sınırını geçtim. Gülmekten zor oldu gerçi. Roketin kıçında atom patlattılar, bravo. Bence devam bölümünde gökte kocaman muska çıkacak.
Bu arada bunlar olabilir hocam. Tüm insanlık 2050 gibi ulaşır bunlara. Biz de her zamanki gibi 20 yıl geriden gidiyor oluruz.
Bunun kanal İstanbul versiyonu vardı yanlış hatırlamıyorsam.

1 Beğeni

Ben maalesef bu görüşünüze katılmıyorum çünkü zaten Arap toplumu ile neredeyse iç içe yoğrulmuş müziğimizden tutun ki, ülkemizde bir döneme damga vuran müzik türünün adı bile Arap kelime kökeninden geliyor.
Yemek kültürü desen ha keza tamamıyla diyemem ama kebabından lahmacununa yine aynı şekilde. Tabi bunlar kültürel etkileşimdir bir şey diyemeyiz ama zaten Arap ve müslüman kültüründe Avrupa sınırında ki son ülkeyiz bizden başka daha yakın olan İspanya var ve ne kadar etkilendikleri ortada.

Ayrıca müslümanlığı Türk inanışları ve Türk şaman gelenekleri ile harmanladığımız konusuna ise katılıyorum ki çok çok fazla inanışın kökeni araştırıldığında Türk şaman gelenekleri ile harmanlandığı ortaya çıkıyor.

Ayrıca @Howl hocama katılıyorum zaten fantastik denilen olay realiteden bir kaçıştır. Farklı olan bir evren, ister içine büyü koy ister yer çekimini kaldır orası sana kalmış.
Yapabiliyorsun bu evrende yap ama bu kaçış olayı burada başlıyor, çünkü bilinmeyene adım atıyor yeni bir kapı aralıyorsun kendine. Ayrıca @Onur_Calcali olay zaten Türkiye’de geçirebilecek kadar özgün bir kitap yazılabildikten sonra neden olmasın mesela Saygın Ersin’in Yedi Kartal Efsanesi serisi buna çok güzel bir örnek olabilir, her şey Türkiye’de geçiyor ve karakterler de Türk.

Bu konu ile yukarıda örnek verdim bakın bakalım Sivaslı vampir Sezai ile kaç kişi dalga geçmiş?

Hatta size bir konu da vereyim, Osmanlı’da Karadenizli Kamil reis isimli bir denizciyi İstanbul’dan yola çıkarıp Güney Amerika’nın büyülü dünyasına sokun. Yolda deniz canavarlarıyla, vardığı yerde jaguar savaşçılarla mücadele etsin. Haiti taraflarında kaptana vodoo büyüsü yapsınlar falan filan.
(İyi konuymuş aslında, yazma yeteceğim olsaydı ben yazardım.:face_with_hand_over_mouth:)

Son söz olarak; çıkın yazın değerli dostum dalga da geçilebilir ki geçen de çok olacaktır. Güzel bir eser meydana getirin ve o eseri çıkarıp masaya vurun, eğer eser yeterli yetkinlikte ise kimler dalga geçebiliyor görelim bakalım.

3 Beğeni

Doğru söylüyorsunuz, bunlar aklıma gelmemişti.

Bu söze bayıldım hocam, haklısınız.

Bu seriyi duymamıştım, bakacağım. Öneri için teşekkürler. :sparkles:

1 Beğeni

Rica ederim, bu tarz örnekler var gözden kaçabiliyor veya aklımıza gelmeyebiliyor. Umarım beğenirsiniz.

Ayrıca kitabın yazarı Saygın Ersin kitaplığına buradan ulaşabilirsiniz.

1 Beğeni

Bu milli lafını da çok seviyorum. Bir de bunun ufak kardeşi var, yerli.
Eskiden yoktu böyle kelimeler. Türk derdik. Yerli edebiyat değildi o, Türk edebiyatıydı.

Arap aşığı siyasal islamcı iktidar Türk kelimesinden rahatsız olduğu için böyle bir algı oluşturuyor. Siyasal islam Türkiye Cumhuriyeti devletinin dibine koyulmuş dinamittir. Zaten bakın hiç şaşmaz, nerde pkklı, siyasal islamcı var Türk diyemezler.

Son olarak işim gereği yurtdışına birçok defa çıktım. Öyle araplar da bize anlatıldığı gibi değil. Zaten tarihte aynı bizi arkamızdan vurdukları gibi şimdi de bizi nasıl gördükleri ortada.
Arap milliyetçileri, Baas gibi adamlar müslümanlığı Arapların diğer devletlere egemen olmasının bir yolu sayarlar. Arap milliyetçilerin Türklere bakış açışı bizim araplara bakış açımızdan 10 kat beterdir

12 Beğeni