Şu an Kratos;
Outer Worlds bitti… Bence bir Deus Ex değildi… Şuan project xcloud’daki oyunlara bakıyorum biraz ama genel anlamda ne oynasam bilemiyorum… Dizisi gelmeden yeniden witcher’a mı dalsam
Disaster Day of Crisis
Kısa Ön Hikâye: Geçenler, akrabaların düğünü vesilesiyle İstanbul’a uğramıştık. Hazır gelmişken de diğer akrabaları ziyaret ettik. O ziyaretler esnasında bir de ne göreyim, Nintendo Wii. Akrabamızın eski iş yerinden getirmiş, çocuklar biraz oynadıktan sonra öyle köşede unutulup gitmiş. Dedim, oynamıyorsalar ben alayım. Onlarda da, al al, dediler. İstanbul’dan Wii’yle döndüm.
Ana Konuya Bağlanan Bir Başka Ön Hikâye: Ve… Yıllardır oynamak için yanıp tutuştuğum oyun, Disaster Day of Crisis’i oynuyorum. Bu oyunun varlığından, Playstation 2 oyunlarından Zettai Zetsumei Toshi (seri Amerika’da Disaster Report ismiyle pazarlanmıştır) 1 ve 2’ye duyduğum merak sayesinde haberdar olmuştum. ZT serisi hayatta kalma ve macera teması üzerineydi. Her oyun deprem sonrası felakete dönmüş şehirlerde geçer. Senaryolar seri ilerledikçe ufak serüven çizgisinden (1. oyun video piyasası için çekilmiş filmleri anımsatan bir hikâyeye; 2. oyunsa birden fazla karakterin hafif gizem, bolca kişisel drama içeren hikâyelerine odaklanmıştı) deprem sonrası sıradan hayatlara odaklanmaya başlamıştı.
Wii’ye özel Disaster Day of Crisis da ruhen ZT serisinin Wii’deki karşılığı. Evet, birebir karşılığı değil. Fakat ZT’de öne çıkan bazı nitelikler(etrafı karıştırma, acil duruma göre değişen oyun dinamikleri, klişelere bulanmaktan kaçınmayan macera) bu oyunda biraz daha rafine biçimde oyunculara sunulmuş. Elbette wii remote sisteminin nimetlerinden faydalanarak.
Ana Konu: Wii’nin kontrolcüsünün hikmeti olsa gerek, oyundaki rail shooter dinamiklerinden bile keyif alıyorum. Oyun iki kısımdan oluşuyor:
Birinci kısım, ZT’vari; ana karakterimizle kıyıda köşede yardım bekleyenleri bulup, remote+nunchuck ikilisini farklı kombinasyonlarda kullanarak tedavi etme, taşıma, yemek veya ilaç verme, belli alet edevatla kurtarma ya da istekleri (kayıp babayı oğluyla kavuşturma gibi) yerine getirmek vb. faaliyetler yapıyor, etraftaki bidonları kutuları wii remoteumuzla kırarak(!) erzak, ilaç, cephane topluyoruz. Bazı vatandaşlar çok izbe yerlerdeler. Onları daha rahat bulabilmek için Z butonuna “Kimse var mı?” özelliği eklenmiş. Karakterimiz doğruca vatandaşın olduğu yere yöne dönerek çağrıda bulunuyor. Bize de o yönü klavuz edinip vatandaşı bulmak kalıyor.
İkinci kısım, rail shooter dinamikli silahlı çatışma. Klasik saklan, doğru anda siperden çıkıp ateş et. Tabanca standart silah. Bir onun cephanesi bitmiyor; sadece tek şarjörde altı mermi sınırlaması var. Şarjör boşaldığından nunchucku sallayarak silahı doldurmak gerekiyor. İleriki bölümlerde silah çeşidi artıyor. Toplamda dört silah taşınabiliyor. Shooter dinamiği, yeni düşmanlar ve saldırı biçimleriyle çeşitleniyor, daha da zorlayıcı oluyorlar.
Bölüm sonlarında alınan puanlarla karakteri ve silahları geliştirmek mümkün. Karakteri, yapılan yardımlar ve toplanan ek puanlar sayesinde, silahlarıysa çatışmada gösterilen performans ve comboya göre toplanıyor.
Oyunda bazen araba kullanmak gerekiyor. Onun için de remoteu direkson gibi tutup kullanmak gerek. Alışması ilk başta zordu. Oyunda araba sürme olayını pek sevmem. Ama böyle olunca da hafiften alıştım gibi.
Oyunda bazen tercih yapmak gerekiyor. Bir bölümün sonunda 15 kişiyi mi, yoksa yardım etmek için şehri terk etmeyen belediye başkanını arasında seçim yapmam istendi. Yani, ingilizcemden ben öyle anladım. Dikkatli bakmadığımdan birini seçti ama, hangisi emin olamadım. Bu tür tercihlerin oyunun gidişatına etki edip etmeyeceğini şimdilik bilmiyorum.
Disaster Day of Crisis’ta günü kurtaran kahraman rolünde edindiğim tecrübeler özetle böyle.
Böyle bir oyunun varlığından bile haberdar değildim. Yazdıkların aksiyondan çok simülasyon oyunu gibi bir izlenim bıraktı bende. İlginçmiş gerçekten, merak ettim ne yalan söyleyeyim.
Bu keyifli ve ön hikayelerle bezenmiş yazı için de ayrıca teşekkür ederim. Akrabalarda ne yedin peki ondan bahsetmemişsin. İyi yemişsindir sen şimdi.
Bazı oyunlar ya çıktığı platform ya da fazla yapısı itibariyle niş kaldığından fark edilmekte zorlanabiliyor. Eh, bu oyun hem Wii’de hem de tarzı gereği kendine has olunca iki de iki yapmış.
Zaten Zettai Zetsumei Toshi’den haberim olmasa bu oyundan da asla haberim olmayacaktı
Simülasyon tadı pek yok. Teması gereği gerçekçiliğe göz kırpıyor. Ama oyun işte, yumrukla varil kırıp içinden çıkan karpuzu afiyetle yiyoruz Tabii, ileriki bölümlerde yeni dinamikler veya görev çeşitleri sunulmazsa oynanış bir süre sonra sıkmaya başlayacaktır. Benim için şimdilik keyifli gidiyor.
Not: Kendi aldığımız kuru pastaları götürdüm
Outer Worlds çok ham bir oyun gibi geliyor bana. Obsidian eski halinden eser kalmadı artık.
Rpg konusunda umudum Larian ve bir kaç bağımsız yapımcıda.
Bu arada Wasteland 3 fiyatının da uçuk olmuş.
Kuru pastaya kadar iyi gidiyordun aslında. Ama kuru pasta kısmı tam bir hayal kırıklığı oldu benim için. Maalesef bu oyun ile kuru pastayı bağdaştırdığım için bu saatten sonra yüzüne bakamam ben bu oyunun.
Shenmue 3
İlk birkaç saatini oynadım, Yu Suzuki bolca nostalji yaşatacak anlar koymuş. Ryo’nun Senhua’ya anılarını anlatmaktan tutun, yerde forklift oyuncağı bulmaya kadar. 2.oyuna başladığımızda 1.oyunun fotoğrafları envanterde bulunuyordu. Aynı onun gibi 3.oyuna da başlar başlamaz ilk iki oyundaki çekildiğimiz fotoğraflar envanterimizde bulunuyor. 18 yıldır bekleyenlere eminim duygusal anlar yaşatmıştır.
Bu mevsimde kitap okumak gerçekten çok zor. Çıkan oyunları oynamaktan kitaplara vakit ayıramıyorum.
Dayanamadım FM20’yi aldım. Yine 1-2 ay bütün vaktim kariyer yapmakla geçecek. Geçen serilere göre daha güzel olmuş, yaptığımız antremanlar ve taktikler sahaya direkt yansıyor. Oyuncular isteğim taktiği oynamaya özen gösteriyorlar. Maç motoru gerçekten iyi olmuş. Geçen senelerde biraz daha ezbere goller oluyordu, santraforuma gol attırmakta zorluk çekiyordum. FM20 kariyerimde küme fark etmeksizin oynattığım santraforlar en az 20 gol ile sezonu tamamlıyor.
Yanlış hatırlamıyorsam forumda benim gibi FM bağımlısı çok arkadaş vardı, FM20 başlığı açsak güzel olmaz mı?
Ben de dayanamayıp aldım geçenlerde. 19 da güzel bir kariyer yapmıştım Tokatspor ile. Süper ligde üst üste şampiyon yapıp Real Madrid ile anlaşmıştım. Real ile de ilk sezon CL alıp süper kupada sürpriz bir şekilde Tokatspor ile eşleştim. Güzel bir duyguydu. Bakalım şimdi 2020 ile ne yapacağız.
Ben genelde editör ile Karşıyakayı ikinci lige alıyorum, UCL şampiyonu yaptığım zaman takımı bırakıyorum. Takımı bıraktığım an dökülüyorlar. 2-3 sene içerisinde direkt küme düşüyorlar. Oyundaki yapay zeka kötü transferler yapıyor
Death Stranding oynuyorum ve ,ilginç olacak ama, bayağı da keyif alıyorum. Getir götürcülük çok monoton gelmiyor, saatlerdir aynı yolları kullanarak birçok kargo götürdüm. Oyuncuların kargolarını çokça taşıdım. Pek beğenmediğim tek kısım çatışma ve dövüş mekanikleri. 30 saati aşkındır oyunuyorum, bitecek gibi değil.
İnşa ettiğiniz yapılarla diğer oyunculara yardım etmek güzel bir his. Aynı şekilde onlar da bana yardım ediyor. “Bağlanıyoruz” açıkçası.
Ölüm ve öbür dünya temalı hikayesi beni içine aldı. Kojima oyunun içinde sosyal medya göndermelerinin varlığını söylemiş olsa da ben daha çok bu iki tema üzerine yoğunlaşıyorum.
Lütfen kargocu olun. Daha geçen gün Yurtiçi Kargo sırf üşendiği için evde yoktunuz mesajı attı. Sonra arayıp çağırınca ziliniz bozuk dedi (Tabiki yalan). Sizin gibilerine ihtiyacımız var.
İthaki BKK’deki Postacı geldi aklıma. Acaba benziyorlar mı?
Tekrar Tales of Majeyal 4’e başladım. Infinite Dungeon diye zindandan zindana atladığınız oyun modu gelmiş, campaign ile uğraşmıyorsunuz artık. 10+ ırk, 20+ sınıf ve onlarca mod seçeneğiyle harika bir rpg oyunu.
Şu an oyun 6,5 tl. Tüm DLCleri ile birlikte 20 TL.
Tavsiye olarak aldım ve çok minnettarım. Tam aradığım oyun tipi. İnternette gördüğüm ve çok uzun süre oynadığım İnishie Dungeon’a benzettim. İlk fırsatta oynayacağım.
Bu da sevdiğim bir tasarımı.
Roguelike deniyor bu türe.
Origin bir aylık Access Basic paketi hediye etti. Madem öyle ben de bir süredir bir ara alıp oynarım dediğim Mirror’s Edge: Catalyst’i oynayayım dedim. Oyunun atmosferi, mekanlar ve grafikler gayet güzel ve iç açıcı. Koşma ve dövüşme dinamikleri de güzel olmuş. Ana hikayesi biraz kısa geldi bana. Hikaye yerine bolca koşu yarışı ve paket teslimatı görevleri var. Paket teslimatı görevleri fazla zor yapılmış gibi geldi bana. Aynı parkuru 15-20 kere koşmak biraz sıkıyor, o yüzden teslimat görevlerini yapmayı bıraktım.
Oynamaya değer bir oyun.
Bundan sonra Unravel’ı oynamayı düşünüyorum. Üyelik bitimde de Assassin’s Creed: Unity ile seriye devam ederim. Bu sefer önce kitabı okuyum sonra oyunu oynayacağım.
Portal
Dün indirim döneminde aldım. Onca oynadığım oyun arasından beni en çok eğlendiren ve düşündüren oyun oldu Portal.
Makine adlı Youtube kanalı Source motorunu çokça övüyordu ve dedikleri kadar varmış. Tek sıkıntısı Koşma gibi bir özelliğin olmaması. Elim klavyede sürekli shift tuşuna kaydı.
1,85 TL gibi bir fiyata çok iyi. Diğer Valve oyunlarını da aldım, hepsini tek tek oynamayı planlıyorum.
Oyunun açıklamasında saatlerce oynanacak bir oyun demesine rağmen 3-4 saatte bitti oyun. Acaba bilmediğim bir DLC’si falan mı var?
Yok dostum, normal oyun süresi o kadar zaten. Sanırım özel bölümler var, onlardan bahsetmiş olabilirler.