Portal 2 var. O da nefistir.
Cake is a lie…
Portal 2 var. O da nefistir.
Cake is a lie…
Ona da başladım. Test aşamasının 12. bölümüne kadar geldim. Daha nefis bir oyun olmuş birinci oyuna göre.
İlk oyunun sonunda gerçek gibi duruyordu.
Oyungezer için Terminator Resistance oynuyorum.
Hiç beklemediğim kadar iyi çıktı. Sıradan bir film oyunu beklerken kendimi Fallout: New Vegas’ın kilit açma, hackleme ve crafting öğelerini ödünç almış, yarı-açık dünya bir Wastleland’de buldum. Tek farkı içinin mutantlarla ve haydutlarla değil de Terminatörlerle dolu olması.
Oyun gelecekte, Skynet’in yerle bir ettiği dünyada geçiyor. Her yer harap. Bizse insanlığın son umudu olan direniş örgütündeki sıradan bir askeriz.
Yapay zekâ biraz kıt. O yüzden en az Hard’da oynamak en iyisi. Grafikler de epey eski. Ama hikâye, atmosfer yan karakterler müthiş. Müziklerin Terminatör 2’den alınmış olması da insanı ayrı bir havaya sokuyor. İlk iki filme göndermeler de cabası.
Ne yazık ki biraz pahalı. İndirime girerse kaçırmayın.
Filmin ekmeğini yemeye çalışan saçma sapan oyunlardan diye tanıtım videolarını bile izlememiştim. Siz böyle yazınca merak ettim şimdi.
Keşke hafızamdan silip tekrar oynama imkanım olsa.
Agh! Bird! Bird! Kill it! It’s evil!
Ama asıl güzel olan limonlarla evlerini başlarına yıkma olayıydı. Tekrar mı oynasam napsam en baştan.
Ahahha bu ne ya, reklama bak
Disco Elysium 'a başladım ve hayran kaldım. Her ne kadar zaman zaman ingilizcesi ağır gelsede, elimde sözlükle oynamaktan inanılmaz keyif aldım. Metin tabanlı rpg sevlerimin bayılacağımı düşünüyorum.
Wandersong’u deneyeyim dedim, 3-4 saat oynamışım çok enteresan oyunmuş, henüz bitmedi… Gamepass’i olanlar denesin…
Şaşırtıcı gelecek ama sims 2 oynuyorum.
Rust oynuyorum ama bayağı zaman istiyor.
Ben de 45dk falan oynadım, sonra dayanamayıp kapattım. Fikir güzel ancak diğer herşeyi kötü buldum. Özellikle çizimler.
Bu oyun daha çok kişi tarafından bilinip oynanmayı kesinlikle hak ediyor. Sürpriz bir şekilde, beklediğimden çok çok daha iyi çıktı.
Figment ilk bakışta basit bir çocuk oyunu gibi görünüyor. Demosunu oynadığınızda da benzer bir hisse kapılıyorsunuz. Ama aslında alakası yok. Çünkü çok daha derin, hatta karamsar bir konusu olan, enteresan bir yapım Figment.
Oyunun hemen başında trafik kazası geçiren bir anne, baba ve çocuk arasındaki kısa bir konuşmayı işitiyoruz. Ardından kendimizi masal kitaplarından fırlamış gibi görünen, renkli ve acayip bir yerde buluyoruz. Yönettiğimiz karakter yarı kedi görünüşlü, huysuz mu huysuz biri. Ona bir de konuşan bir kuş eşlik ediyor. Çok geçmeden bu diyarı kâbusların bastığını öğreniyoruz ve kahramanımız Dusty mecburen içlerinden birinin peşine takılıyor. Ama bunu kahraman olmak için değil, kâbuslar kitabını çaldığı için yapmak zorunda kalıyor. Diyarların içinde bulunduğu tehlike zerre umurunda değil.
Oyunda biraz daha ilerledikçe içinde bulunduğumuz dünyanın aslında bir “beyin” olduğunu anlıyoruz (Spoiler değil, korkmayın). Beynin her bölümü farklı farklı bölgelere ayrılmış. Örneğin matematiğe basan kısmı dişli çarklarla, saatlerle ve çeşitli mekanizmalarla dolu. İşitme duyusuyla ilgili kısmındaysa bir sürü müzik enstrümanı görüyoruz. Buralarda borazan bitkiler, saz şeklinde çiçekler falan var. Ve her bölümde bu şekilde ilginçlikler bulunuyor. Yapımcılar insan beynine öyle bir bakış açısı getirmiş ki durmadan gülümsüyor, acaba şimdi neyle karşılaşacağım diye düşünüyorsunuz.
Ama en güzeli bölümleri geçtikçe dünyanın giderek karamsarlaşıp kararması. Siz de bu esnada neyin ters gittiğini, neden beynin bu tür düşüncelerle dolu olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. Her şeyi anladığımız “aydınlanma anı” ise kesinlikle çok çok etkileyici. Yönettiğimiz karakterin aslında “ne” olduğunu kavradığımızdaysa bütün taşlar yerine oturuyor ve oyuna duyduğunuz saygı ve sevgi katbekat artıyor.
Figment’in bol miktarda bulmaca ve savaş içerdiğini de belirtmeden geçmeyeyim. Hiçbiri çok zor değil, ama kolay da değiller. Ne yapmanız gerektiğini bir bakışta anlayabiliyorsunuz, yine de başarmak için biraz uğraşmanız da icap ediyor.
Çocuksu bir oyun diye başlayıp, başından büyük bir takdirle kalktığım, çok güzel bir oyun Figment. Mutlaka şans verin.
8/10
Death Stranding
45 saat kadar oynadım ve bitirdim. Bu süre içerisinde en çok etkileyen kısmı oynanış oldu. Beklediğimden daha detaylıydı. Eğlenceli olup olmadığı göreceli bir şey ama oyunun yarısından sonra açılan ekipmanlarla oynamak bağımlılık yapar derecesine getiriyor. Üstüne Kojima öyle müzikler yerleştirmiş ki haritada yeni yerlere yapılan yolculuklar çok güzel bir hale geliyor. Mekan çeşitliği az, yada mekanların narrative hikaye anlatımı zayıf ama atmosfer her zaman kalitesini koruyor. Kojima denilince aklıma ister istemez ilk gelen hikaye oluyor. Ben bu oyunun hikayesini beğenmedim.Yaklaşık 1-2 saat oyundaki topladığım tüm verileri okumama rağmen beğenmedim. Hikayesi ve karakterleri hayal kırıklığı yaşattı. Hikayenin vermek istediği mesajiar için fazla gösterişli anlatıldığını düşünüyorum. Hatta sosyal ağları övmek gibi verdiği bazı mesajları da çok tartışılabilir şeyler. Mesajları bir kenara bırakıp oyunun dünyasına ve mantığına bakarsak temeli çok zayıf ve tutarsız bir dünya var. Higgs karakteri zorla eklenilmiş gibi hissettiriyor ve Mads Mikkelsen’ın oyunun son saati haricinde harcandığını düşünüyorum. Özellikle de boss olarak çok zayıf yapılmış. Mads dışında oyundaki tüm bosslar aşırı zayıf. Çizim olarak iyiler ama derinlikleri sıfır. 2-3 taneden fazla saldırı çeşitleri yok ve oyunu zorda oynasanız bile aşırı kolaylar. Hikayenin ciddi bir noktasında size saldırmayan bir şeyle karşılamak tüm ciddiyeti bozuyor. Neyseki Yoji Shinkawa çok iyi çizmiş. Grafikleri çok iyi, normal PS4’de oynamama rağmen. Yağmur yağarken fps düşmesi ve kaplama gecikmesi yaşadım fakat oynayışımı pek zedelemedi.
7.2/10
Bu aralar Quantum Break’e fena olarak sardım. Bayağı bir zaman önce steam indiriminden almıştım ama öylece duruyordu.
Sıkılmıştım dedim bari buna başlayayım. İyi ki başlamışım.
Ben fazla multiplayer tarzı oyunlar oynamayı sevmiyorum, genellikle benim için hikaye en önemlisidir. Başlar başlamaz da oyunun hikayesi beni içine çekti.
Genel olarak bahsedecek olursam baş karakterimiz Jack, arkadaşı Paul tarafından çağrılıyor ve Paul’un zaman makinesini çalıştırıp zamanda yolculuk yapmak istediğini öğreniyoruz fakat bu sırada zaman kırılıyor ve daha sonra zamanın sonunun çok yakın olduğunu öğreniyoruz ve olaylar ilginç şekilde gelişiyor. Eğer zamanın yapısına ilgiliyseniz daha da sizi çekecektir oyunu. Ayrıca hikayeyi daha da kavramak istiyorsanız oyun içinde topladığınız belgeleri okumakta da fayda var. Karakterlerin birbiriyle detaylı ilişkilerini kavramanızı sağlıyor. Ha derseniz ben direk ana olayı kabaca anlayayım o zaman okumadan da geçseniz bir şey kaybetmezsiniz.
Mekanikler konusunda gelirsek de keşke biraz daha esnek olsalarmış. Bazı şeyler çok kısıtlı. En basitinden koşarken nişan almadan ateş bile edemiyorum. İlla ki nişan alacağım. Vuruş hissini de çok beğendim diyemem. Silah çeşitliliği de az. Onun dışında karakterimizin zaman ile ilgili güçleri dövüş anlarında güzel oluyor ama daha çok çeşitli kullanım görmek ister miydim ? Evet.
Özetleyecek olursam hikayesi gayet ilgi çekici fakat mekanikler açısından en fazla orta diyebileceğim bir oyun. Fakat oyunu tam olarak bitirmedim. Eğer oyunun sonunda fikrim değişirse yine yazarım.
Red Dead Redemption 2 oynadım iki gündür. Hikaye kısmının yüzde altılık bölümünü sıkılmaktan zor bitirdim. Yaşlanmışım demek ki artık lak lak çekemiyorum. Yüzde altı bittikten sonra kafama göre takılmaya başladım. Ondan da sıkıldım.
Paladins oynuyordum son zamanlarda. Oyuna girip çoğunlukla ölmek gibi bir hobim var da…
Bak ben yara gibiyim, gönlünde bir yara gibiyim
FM 20
Sal beni gideyim, ömründe bir kara meleğim
FM 20
XCOM’un strateji katmanı hep sıkıcı gelirdi bana. Sadece taktiksel görevler yaparak ilerlediğimiz bir mod eklemişler legacy missions diye, birkaç gündür onu oynuyorum.
Şimdi kuzenle Driver 1 oyununu oynuyoruz. Bir oyun bu kadar mı zor olur. Ama zamanına göre güzel bir oyun.