Bugün Ben Şunu Öğrendim

Kanunlar, kurallar ve dinler güçsüzlere var sadece. Diğerlerine her şey yalan dolan. Bir de Türkiye’de yaşadığımız için daha neyi savunduğunu bilmeyen yobazlar her şeyi kılıfına uydurmayı beceriyor.

1 Beğeni

VR, kişisel ütopyalar oluşturma anlamında çığır niteliğinde. Kullanmaya çok yanaşmasam da çoğumuz bu teknolojiyi ileride kendine safe haven lar kurmak için kullanacaktır. Gerçi, ne yapar eder onda da zehirlerler bizi.

İşyerinde canını sıkan bir yönetici mi var? Boşver, tak VRını ve anında kral ol. Westeros stili. (Berbat bir oyun reklamı gibi oldu :confused:)

Netflix’te dizisini yapmışlar: Osmosis :d

Fragmanını görünce aklımdan şunu geçirdim: Buglardan ne haber? Duvara takılan, yönettiğimiz karakterlere gülüyoruz da ya biz onların yerinde olsaydık?

Kızıl N’yi görünce iki kez düşünüyorum.

2 Beğeni

Zeytinyağı olayı ve margarin olayı biraz içiçe aslında.

Şöyle ki zamanında Amerika’dan alınabilecek bir yardım pakedinin önkoşulu olarak Amerika’dan mısır yağı alma şartı vardı. Bu yardım pakedini alabilme amacıyla, mısır yağını satın alıp ülkede satabilmek adına da zeytin ağaçlarını azaltıp, yerine Amerikadan gelen mısır yağı ile yapılan margarin fabrikası açıp halka margarin yedirilmeyi çalışılmıştır zamanın hükümeti tarafından.

Zeytinyağı yüksek sıcaklıkta kanserojen oluyor (gerçekte diğer yağlardan çok daha fazla ısıya dayanabilen ve daha zor yanan bir yağ) diye yalan haberler yaymışlardır. Hatta insanlar zeytinyağını kötü bellesinler diye “Zeytinyağlı yiyemem aman, basmadan fistan giyemem aman” türküsünü meşhur etmişlerdir.

Daha sonrasında zeytinyağı aklanınca bunun yerine tereyağını sokmuştular zaten.

9 Beğeni

Saklı Seçilmişler’de yer alan bölüme çok benziyor bu oradan mı yazdınız?

Ha bir de o türkünün devamı var…

Yok hayır, başka bir yerden okumuştum zamanında diye hatırlıyorum. Forumda benzerinin yazdığını bilmiyordum. :blush:

Yok, forumda değil de kitapta yazıyor doğrudan sizin yazdığınız şekilde. Başka forumlarda da bahsi geçmiş olabilir tabii ki.

Yetkili birinin yazısıydı diye hatırlıyorum. Biri açıklama yaptıysa bu konuda ondan benzer şeyi yazmış olabilirim. :smiley:

1 Beğeni

O kadar uzağa gitmeye gerek yok, tereyağ sağlıklı diyenlere karşı nasıl medya kampanyası yürütüldüğü birkaç sene öncesinde de görülebilir.

1 Beğeni

Ya zaten böyle haberlere karşı çıkanlar ya body buildingçi (tek marifeti sabah 5 yumurta yemek) olanlar ya da Tıp fakültesinde okuyanlar ya da doktorlar oluyor. Tartışma ortamı yaratmak yerine karşındakini bastırmaya veya ad hominemlere başvuruyorlar. Fanatizm işte budur daha ilerisi var mıdır bilmiyorum. E sonuçta doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ve burası Türkiye.

Yılların profesörleri de televizyonlara çıkıp yumurta ve tereyağın zararlarını, GDO lu ürünlerin faydalarını anlattı yıllarca. Ne zaman Times eat butter diye haber yaptı hepsı boy boy fotoğraf çektiler tereyağlı yumurtaya ekmek banarken.

Benim gibi 80 doğumlu nesiller (şehirde büyüyenler özellikle) bu yanlış gıda propagandasından nasibini aldı. Hala devam ediyor denetimsizlik ve plansız uygulamalar.

Fındık yağı da zeytin yağı kadar faydalı. Teşvik edilmesi gerekirken ekonomik veya başka nedenlerden dolayı fındık üreticileri yavaştan sera işine girmeye başladı.

Ekleme: Bebeklere mama olayı için de geçerli bu yazdıklarım. 15 günlükken doktora rutin kontrol için götürdüğümüzde bebek kilo kaybetmiş mamaya başlayın dedi. Halbuki ilk günlerde kilo vermesi normal. Anne sütü yeterliyken mama tavsiye etmesinin nedenini anlayabilmiş değilim hala. Doktoru değiştirdim, mamaya falan gerek kalmadı.

2 Beğeni

Bebek mamalarında GDO çıkmıştı bir ara Milupa mı ne baya ceza ödemişti. Ee sağlık önemli mi parası neyse veririz dediler ödediler hala satışa devam. Geçen de ismini hatırlamadığım bir ilaç, şirket de aklıma gelmedi şimdi, Türkiye’de de ünlü, bir kolestrol hapı. Amerika’da bunun hiçbir işe yaramadığı kanıtlandı. Basın toplantısı felan yaptılar onların da sözcüleri bir güzel kılıfını uydurdu. Uyumaya devam…

Türkçesini burdan bulabildim: Skandal açıklama! O haplar işe yaramıyor!

1 Beğeni

Saklı seçilmişleri okumayı, almayı hep erteledim, Yukarıdaki mesajlarda kitap bir kez daha geçince sizin okuduğunuzda yaptığınız paylaşımları anımsadım şimdi, kısa sürede edinip, okuyacağım.

Umarım en kısa süre içerisinde okursunuz. Her ne kadar şu an Soner Yalçın ne yapmak istemektedir, neler karıştırıyor çözemesem de elimizde bir avuç kalan araştırmacı gazetecilerden birisi olduğu gerçeğini yadsıyamam.

1 Beğeni

1950’li yıllarda Amerika ile gerçekleştirilen ikili anlaşmaları araştırmanızı tavsiye ederim. Özellikle tarım ve eğitimde neden bu halde olduğumuzu daha iyi anlayabiliriz.

1 Beğeni

Biz de şu an yaptıklarımızla tarihe geçer miyiz?

Gene Wolfe’un dün öldüğünü öğrendim. Henüz çevirisi olmadığı için okuyamadığım ama merak ettiğim bir yazardı.

1 Beğeni

Doğruluğuna çoktandır kanaat getirdiğim olgulardan birinin en ama en budalaca sebeplerle yüzünü gösterebileceğini öğrnedim. Nasıl derler “Ben öyle bir ifadeyim ki, inanır mısın, neyi savunduğum, neye karşı geldiğim, kimi hedef aldığım umurumda değil!” mantığında kurulmuş cümlelerin, alakasız sebeplerle destek görebildiğini öğrendim. Aşağıdaki alıntı o tip destekçilerin tuhaf bakış açısını daha iyi özetleyecektir. Yani derdimi açıklamada işe yarayacağını umut ediyorum:

Alıntı, Lanetlenme Oyunu - Clive Barker

"Hırsız, Kutsal Meryem Tabyası’nın yıkıntıları arasında kazılmış kaba bir amfiteatrda adsız bir aktörün Goethe’nin Faust’unun birinci ve ikinci bölümlerini tek başına oynadığını görmüştü. Hırsızın Almancası kusursuz olmaktan çok uzaktı ama yine de aktörün performansı onu derinden etkilemişti. Öykü olup bitenleri izleyebileceği kadar tanıdıktı: Meohisto’yla yapılan anlaşma, tartışmalar, büyü numaraları ve sonra, söz verilen lanetlenme yaklaşırken umutsuzluk ve korkular. Tartışmaların çoğu anlaşılmazdı ama aktörün ikiz rollerini oynayış biçimi-bir an Baştan Çıkaran, bir sonraki an Baştan Çıkarılan- öyle etkileyiciydi ki hırsız çıkarken karnının ağrıdığını hissetti.

İki gün sonra oyunu tekrar izlemek ya da en azından aktörle konuşmak için geri dönmüştü. Ama oyun bir daha oynanmayacaktı. Oyuncunun Goethe’ye olan tutkusu pro-Nazi propagandası olarak yorumlanmıştı; hırsız onu bulduğunda bir telgraf direğinde, neşesini yitirmiş bir halde asılı olarak duruyordu. Çıplaktı. Çıplak ayakları yenmiş ve gözleri kuşlar tarafından oyulmuştu. Gövdesi kurşun delikleriyle doluydu. Bu görüntü hırsızı sakinleştirdi. Bunu aktörün uyandırdığı hislerin kötü olduklarının bir kanıtı olarak algıladı. Eğer sanatının onu getirdiği durum buysa herif köpeoğlunun, sahtekârın teki olmalıydı mutlaka. Ağzı ardına dek açıktı ama kuşlar gözleriyle birlikte dilini de yemişlerdi. Bir kayıp değildi bu."

Rap müziği sevmediğimi, hatta ve hatta nefret ettiğimi, onu da gecenin bu yarısında dinleyen görgüsüz komşular yüzünden öğrenmiş bulundum. :expressionless:

4 Beğeni