Bugün Ben Şunu Öğrendim

Tsundoku isminde bir tür kitap hastalığının varlığını ögrenmez olaydım😀

3 Beğeni

Şey, her zaman ayrı yazılırın 40-50 senelik bir tdk yeniliği olduğunu duydum. Aradım ama bir kaynak göremedim. Eski yazarlarımızın kitaplarında ayrı yazılmadığına denk gelmiştim aslında. Aramızda kırk sene önce öğrenci olan var mıdır acaba bu konuya netlik getirebilecek :sweat_smile:

4 Beğeni

Her şeyin bitişik yazıldığını duymamıştım ama sen eski yazarlar deyince Yakup Kadri’nin kendi kitabına yazdığı bir önsöz aklıma geldi. Yüz yıl kadar önce bazı imla kuralları gerçekten de farklıymış galiba. :slight_smile:

Reyiz tam aksine her şeyi ayrı yazıyormuş: Bir kaç, hiç bir.

Diğer gözüme çarpan imla: Türkçeyi küçük harfle yazması, “Avrupanın”.

4 Beğeni

Bu imla kurallarının çoğu 80 darbesi sonrası değişmiş diye hatırlıyorum. Darbe yönetimi TDK’nin içindeki çoğu kişiyi kovmuş ve kendi adamlarını atamış. Yeni gelen çok da liyakatlı olmayan kişiler de bazı kuralları değiştirmiş. Aşağıya kovulan TDK üyeleri tarafından kurulan Dil Derneği’nin konuyla ilgili bir yazısını bırakıyorum.

4 Beğeni

Bu başlık altında biz seksenlerde bitişik yazıyorduk diyen çok kişi var ama ekşiye güven olmaz xd Forumda da kimse yaşını açık etmek istemiyor sanırım :PP

@Akahige link bende açılmadı. ://

En son tehlikeli oyunları okuduğum için onu kurcaladım şimdi. Başka yerlerde de denk gelmişti diye hatırlıyorum ama kitaplığa ctrl+f yapılmıyor xd (belki de baskıda gözden kaçan hatalardır bu arada. )

Hem ayrı hem bitişik xd

Bir şey hep ayrı yazılmış bu arada. Sıkıntılı olan her şey sanırım. Rahatlık olsun diye hepsini ayrı yazın demişlerdir belki de xd

4 Beğeni

Haklısınız link bozukmuş. Düzelttim şimdi. Benim asıl vermek istediğim link en altta dosya geçen bölümdeki linkti ama direkt onu veremiyorum sanırım.

2 Beğeni

Elimdeki eski bir kitaba baktım.



5 Beğeni

ATM’ den üç kez yanlış şifre girildiğinde kartlar bloke oluyor ama bu üç hak genel mi yoksa günlük vb. mi? Nasıl oluyor bu durum? Bugün bunu öğrenmek istiyorum. :slight_smile:

3 Beğeni

Ben günlük olduğunu biliyorum

2 Beğeni

Ben de öyle duymuştum ama tersini söylediler. Birkaç gün önce iki kere yanlış şifre girdim. Aradan birkaç gün geçti. Şimdi bir hakkım mı kaldı yoksa yine üç hakkım mı var? diye düşünüyorum. :slight_smile:

1 Beğeni

Ben de bunu yazacaktım aslında. Türkçe için mutlak referans olarak TDK’nın kabul edilmesi bana biraz sıkıntılı geliyor. Dil derneğinin yorum ve açıklamaları çoğu konuda daha mantıklı.
Dil canlı yaşayan bir olgu, zamanla kendi kuralları dahilinde değişiyor evrimleşiyor. O yüzden bana TDK kaymaklı hemşehri değil, Dil Derneği kaynaklı hemşeri daha doğru geliyor.

3 Beğeni

İnternette dolaşırken bulduğum bir bilgiyi izlerle paylaşmak istiyorum
Hoba;
Dünya’da tek parça kalmış en büyük meteoridin adıdır. Namibya’da bulunuyor. Üstü açık olmasına karşın düştüğü yerden kaldırılmamıştır. Ağırlığı 60 tondur. Dünya üzerinde en yoğun demir bileşimine sahip kütledir. Bu bilgileri vikipedi den aldığımı belirtmeliyim.

Hoba_meteorit

11 Beğeni

Bir kez daha elde etmek için can attığım bir şeye ulaşınca aslında o kadar da önemli bir şey değilmiş dedim. Şimdiye kadar hiç değişmedi, değişeceğini de düşünmüyorum.

4 Beğeni

Tecrübeyle sabit. Biraz düşününce o elde etmek istediğimiz şeylere ulaşamayınca, küçüklüğü ve büyüklüğü fark etmeksizin, hayal kırıklığına uğruyoruz. Tabii sonra toparlanıp yeni şeyler elde etmek istiyoruz… Bu yüzden kendimi bazen çıkmaz bir döngüde hissediyorum. :face_with_diagonal_mouth:

2 Beğeni

İsteklerimiz, yani bizi bir şeylere çeken o içimizdeki talepler bize ait değil. Bize ait olan bizim kontrolümüzde olan şeylerdir. İradeden bahsetmiyorum şu an. Günlük konuşmalarda bile “canım istedi” “canım sıkıldı” “canım çekti” deriz. Bu cümlelerin öznesi neden biz değiliz? İçimizde etrafımıza göre değişen bir şey var ve taleplerde bulunuyor, bizi bir yerlere çekiyor. Bizse kendi isteklerimizi yapıyormuş gibi onun taleplerini yerine getiriyoruz. En son ne zaman canınız dondurma çektiğinde bu sizin iradenizle oldu? Bu gibi sorular olayı daha anlaşılır kılıyor.

3 Beğeni

Değerli forumdaş Waker;

Yanlış hatırlamıyorsam bu soruları daha önce başka bir iletide daha sormuştunuz. Önüme geldiğinde tanıdık bulunca anladım ki hakikaten cevap arıyorsunuz. Elimden gelirse ben bir deneyeyim.

Canınız dondurma çektiğinde bunun iradenizle gerçekleşmiş olması teknik olarak mümkün değildir çünkü arzu, iradenin tetiklediği bir şey değildir. Gereksinimleri doğrultusunda bedenin tetiklediği bir şeydir. Bedeniniz, dondurmanın içinde bulunan gıda maddelerinin eksikliğini duymaktadır. Hatta sıcak bir yaz günü ise serinliği de parametreler arasında bulunuyor olabilir. Dondurmaya yönelik isteğiniz, ilgili beyin bölgelerinizin o tarafa yönelin diye üst bilincinize yaptığı baskıyı hissetme biçiminizdir sadece. Susuzluk gibi yani…

Can çekmesi, canın istemesi, canın sıkılması; bunlar deyim. Hepsi aslında beyninizin ihtiyaçlarınıza dair yaptığı hesaplamaları size hissettirme biçimi kısacası.

İrade ise tamamen üst bilinçte gerçekleşen etkileşimlerin sonucu ve anlattığım sebeplerden dolayı arzudan başka bir şey. Zaten biyokimyasal sıralamada arzudan sonra gerçekleşen, onu tartan işlemlere irade diyoruz. Yine dondurmadan gidecek olursak, şimdi dondurma almanın zamanı olup olmadığını işleyen ve sonuçlandıran nöral fonksiyonlarınızın toplamıdır iradeniz. Ekonomik durum, hormonal durum, ihtiyacın şiddeti, sonuçlarla yüzleşmeye dair deneyimleriniz ve daha sayısız parametre ile parmak izi gibi özelleşir ve sizi belirler. İşte irade de budur ki özgürlüğü sonsuz tartışmaların konusudur ama sizin kafanızı kurcalayan kavram kargaşasındaki gibi değil. Sayısız parametrenin kombinasyonundan ibaret olması sebebiyle. İkisi çok farklı.

Anlatmayı becerebildim mi hiç bilmiyorum. Dilim döndüğünce yardımcı olmaya çalıştım. :blush:

5 Beğeni

Evet bu konuyu açtığım “Düşünce Denizi” başlığında da anlatmıştım ancak daha sonra başlığın düşündüğüm kadar faydalı olmayacağına karar verdim. Bir cevap aramıyorum, aklımdaki bir düşüncesi ifade etmeye çalışıyorum.
Ben zaten iradeden bahsetmediğimi söylemiştim. Ben iradeden bahsetmiyorum peşinden koştuğumuz o arzudan, şehvetten bahsediyorum. Biyolojik olarak bir şeyler oluyor bunu biliyoruz, yani bizim irademiz dışında bir şeyler oluyor demek bu. Ben “bunu iradeniz ile yapmaya çalışın” demiyorum “içinizdeki isteklerin kaynağı siz değilsiniz” diyorum. (Tabi burada “ben” kelimesini “irade” olarak ele aldım) İnsanın hayatını bu isteklerin peşinde koşarak geçirmesi ile bunu kendisi için yaptığını düşünmesi arasındaki uyuşmazlığı ifade ettim yani. İşte bu deyimlerin bu arkaplanı taşıdıklarını düşündüğüm için onları delil getirdim. Ben meramımı iyi ifade edemediğim için yanlış anlaşılmış.
İnsanın hayat amacı bu istekleri yerine getirmek olmamalı. İnsanın aklını bir kralın meclisine benzetirim ben. Bu mecliste birçok vezir vardır; mantık, duygu, şehvet veya arzu vs. Ancak her zaman son kararı verecek kişi akıl ya da diğer bir ifadeyle iradedir. Bu vezirlerin hepsi bir işe yarar, mesela şehvet ihtiyaçlarımızı bize fark ettirir, mantık ise olayları düzgünce ele alabilmemizi sağlar. Bu vezirler hep akıla baskı yaparlar. Bazen insanın duygularına karşı koyması çok zor olur, bazen de şehvetine karşı gelmesi. Ama ne olursa olsun son kararı hep akıl verir. İnsanın iradesini determinist bir zemine oturtmayı çok sağlıklı bulmuyorum. Bu yüzden insan eğer bu meclisin kralıysa, vezirlerinin hakimiyeti altında olmamalı. Onların her isteğini onaylarsanız onları güçlendirirsiniz.
Tabi bu mantıkla insanın “amaç problemi” ortaya çıkıyor. Ne diyeyim onu da amacı olmayanlar düşünsün.
Çok tiyatral bir anlatım olsa da bu sefer biraz daha açtığımı düşünüyorum.

1 Beğeni

Ben daha önce okumuştum başlığı görünce paylaşmak istedim.

Turgay Fişekçi’nin Ağustos 2012 Perşembe tarihinde Cumhuriyet Kitap’ta yayımlanan bir anısı.

"Adam Yayınları’nda çalışırken, Yaşar Kemal "Bir Ada Hikâyesi"nin ikinci kitabı olarak “Karıncanın Su İçtiği"ni getirdiğinde kitap yaklaşık bin sayfalık hacmiyle tek cilt olamayacak bir kalınlıktaydı. Patronumuz Nazar Büyüm’ün ricasıyla (Yaşar Kemal) kitabı bir yerinden ikiye böldü. O gün gidip bir gecede iki kitabı birbirine bağlayan bir bölüm yazarak ertesi sabah getirdi. Böylece “Karıncanın Su İçtiği” ve “Tanyeri Horozları” adıyla iki ayrı kitap doğmuş oldu.”

4 Beğeni

Anladım. O hâlde uzatmamın bir manası olmaz. Sevgiler…

2 Beğeni

Umut Sarıkaya son eseri Dünya Klasikleri eserinin kapağında İlya Repin’in Türk sultanına mektup yazan Zaporojya Kazakları tablosuna gönderme yapmış.
0002001120001-1

9 Beğeni