İsmi şavurma (shawarma). Biz de son günlerde suriyeli esnaflara çok takılıyoruz. Baharatsız çok hoş bir dönerleri var. Sarımsaklı bir sosları var her şeyin yanında veriyorlar. Batı fastfoodlarını kendi usüllerince yapıyorlar çıtır tavuk kaplamasını zerdeçalla yapmak gibi. Pilavlarında kahve çekirdeği var. Sipariş vermek zor oluyor Okuldan filistinli suriyeli arkadaşları getirip onlara verdiriyoruz siparişi.
Yanlış hatırlamıyorsam Shawarma Türkçeden Arapçaya geçen nadir kelimelerden. Çevirme kelimesinden Arapça’ya o şekilde geçmiş. Oradan tekrar bize Şavurma diye geri dönmesi manidar :d
Ben sipariş verirken o kadar da sıkıntı yaşamıyorum. Benim gittiğim dönercide çalışan adamlar sipariş alacak kadar az da olsa Türkçe biliyorlar. Gerçekten de tavuk işinde çok iyiler. Sadece döner değil, tavuk çevirme, çıtır tavuk vs. hepsinde iyiler. Ama kahveli pilavı hiç duymamıştım. İlk fırsatta denemeliyim.
@Snitch Osmanlı sınırları içinde bir arada yaşayan ve bugün de komşu olarak var olan ülkelerin kültürleri birbirine çok benziyor. Türkiye, Arap ülkeleri ve Yunanistan’da döner benzeri yemekler kültürü var. Tarif değişebiliyor, malzeme değişebiliyor ama benzer şeyi yapıyorlar. Bizde döner var. Arap ülkelerinde shawarma var. Yunanistan’da ise gyros var.
Eğer isim benzerliği değilse Harun Kolçak’ın kitabı varmış:
Kâhin Aziz Malachy’ye Göre Papalığın Sonu
Değil kendisine ait…
Marquez’in Şişli’de Gizlice kitabını okuyorum. Augusto Pinochet diktatörlüğündeki sıkıyönetim zamanında ülkeye giriş yasağı olan ve Gizlice giren Miguel Littin’in yaşadıklarını Marquez anlatımı ile zenginleştirilmiş. Malum Marquez’in mesleği gazeteci… Sıkıyönetimden önceki yönetim seçimle iktidara gelen Latin amerikanın ilk Marksist devlet başkanı Salvador Allende… Kitapla ilgili bilgileri araştırırken Isabel Allende aklıma takıldı. Ruhlar Evi kitabını merhaba ettiğimden aklıma yer edinmişti. Salvador Allende’nin yeğeniymiş. Nobel ödüllü bir kitabı okurken başka bir Nobel ödülü alan yazara denk gelmek çok iyi bir rastlantı oldu. Marquez sayesinde Latin Amerika tarihini hep merak etmişimdir. Ayrıca şu diktatör Agusto Pinochet’i Şili depreminde diktatörlüğü sayesinde sağlam yapılar yaptırdığını Kahramanmaraş depreminin ardındaki deprem programlarından hatırladım.
Kesin tasarımcının oğlanın adı Taycan diyorduk ya, tutmamış Uzun uzun açıklamışlar valla helal.
Volkswagen Bora da çok vardı bu efsane; mühendisin adı Boraymış, Bora koymuşlar falan diye Onun aslı astarı hiç çıkmadı galiba, ama Touran yüzünden Almanya’da yaşayan bir Turan ailesi ile davalık olmuşlardı .
Lana Döl Rey demek yerine bildiğimiz Taycan diye okuyabilir miyiz yani artık xd
Şöyle bir şey olduğunu öğrendim instagramdan. Linki de bırakıyorum aşağıya.
Evliya Çelebi Seyahatname Haritası
Einstein’ın meşhur formülünü herkes biliyordur: E = mc2
Peki, ışığın (fotonun) kütlesi yoksa enerjisi nasıl oluyor? Yanıt: Formül basitleştirilmek adına kısaltılmış, aslında tam formül bu değil. Formüle ve ışığın kütlesine dair daha fazla detay için:
“Reverse harem” diye bir alt tür varmış. İsmin imlediği üzere eserin merkezinde bir kadın karakter var ve onun etrafında ona ilgi duyan erkekler. Harem sözcüğünün İngilizcede kullanıldığını da bilmiyordum.
Evet öyleymiş. Hatta dizinin bir bölümü sadece sineği yakalamakla geçmişti en sıkıcı bölümüdür.
90-99 arasında doğanlar en kötü ruh haline sahip nesilmiş. Hani kendimizden biliyorduk ama doğrulamış oldular
"İdefiks"in sabit fikir anlamına geldiğini öğrendim. İdefix’in bağlı olduğu yayın grubunun çıkardığı Sabit Fikir adlı bir dergi vardı.
Bu idefix’in ismi ideefix (idee fix) idi yanlış hatırlamıyorsam. Alakasız iki oluşum da olabilir gerçi.
Alakalı iki oluşum , bildiğim kadarıyla doğru yazımı “idée fixe” fransızcadan.
Konuyla ilgili olabilecek güzel bir alıntı :
> Şiir ! Şiir ! Şiir ! Şiir ! Şiir ! Şiir ! Şiir fikrisabitimiz olmalı, bizi tımarhanelik edebilmelidir. (Tarancı)
Ben bugün “Göğü bilmekte idrakin son haddi” (Kutbeddin Şirazi, 1281) adında bir kitabın varlığını öğrendim. İsim çok hoşuma gittiği için not almıştım. Okumam mümkün görünmüyor ama gök bilimiyle ilgili sanırım.
Kimyanın babası olarak bilinen Antoine Lavoisier 1794’te giyotinle infaz edilmiş.
Doğruluğundan emin değilim ama idam edilmeden önce bir asistanına kafası koptuktan sonra gözlerini izlemesini söylemiş. Eğer iki kez göz kırparsa kafası vücuttan ayrıldığında dahi bilincin çalıştığını ispat etmiş olacakmış. Rivayetlere göre gerçekten de gözleri kırpılmış hatta.