Tamamen hak veriyorum. Tartışmayı da anımsıyorum ve bu tip yorumların tamamen fanatik bir bakış açısıyla yapıldığını düşünüyorum. Hepimiz farklı farklı insanlarız. Zevklerimiz ve renklerimiz farklı. Hepimiz aynı şeyi sevecek değiliz. Her şey hepimize aynı şekilde hitap edemez. Bu çok saçma. Bu ülkedeki en büyük hastalık fanatizm. Bir virüs diyebilirim bunun için.
Bunu her kitap için söyleyebiliriz. Bu bizim neye kalben bağlı olduğumuzla alakalı. Birisi Dede Korkut için der bunu ötekisi Brandon Sanderson için der. Bir başkası Dostoyevski için diyebilirken öbürü Ray Bradbruy için der. Bunları diyen insanlar çıkar ve biz bunlara kesinlikle kulak asmamalıyız. Görüleceği gibi hiçbiri birbiriyle kıyaslanabilecek kulvarlarda değiller. Kesinlikle mantıksız buluyorum.
Katılıyorum. Yazıldığı dönem için dediğiniz anlama geliyor. Bugünse Türkiye’de karşılaşması oldukça muhtemel 2 insan tipini ifade ediyor, belki sosyal medyada patlamasına sebep de bu yanlış anlaşılmadır.
Sonuçta zevkler ve renkler tartışılmaz diye bir kaide var. Kürk Mantolu Madonna gerçekten de güzeldir. Hatta olağanüstüdür. Ben nasıl Isaac Asimov’un, Philip K. Dick’in çoğu kitabını muazzam buluyorsam çoğu okur da Kürk Mantolu Madonna dahil aşk ve entrika dolu kitapları muazzam buluyordur. Bu nedenle kimseye Yüzüklerin Efendisini sevmiyor diye çemkiremem.
Başlık değişmeden önce bu kitapları okumadığım için bir şey yazmayı doğru bulmadım. Çünkü okumadım bu kitapları. (Sineklerin Tanrısı ilk sayfalar hariç.)
Eğer okumadan böyle bir kanıya varsaydım yanlış bir şey yaptığımı söyleyenler mutlaka olacaktı. Ki bu yapacağım şey de tamamen önyargı olurdu. Sonuçta başlık değişti ve ben de o çok sevilen, övülen, yerlere göklere sığdırılamayan çokça popülerleşen kitapların gerçekten de bana hitap etmediğini belirtmek istedim.
Diğer yandan konuya ekleme yaparak şunları söyleyebilirim. Aşk, entrika, günlük olaylarda karşımıza çıkabilecek şeyleri anlatan kitapları, kişisel gelişim kitaplarını bana hitap etmeyen kısım olarak belirledim ben. Hiç mi hiv okuyasım gelmiyor bu tarz kitapları. Kitapçıya gitsem dahi bu kategorilerin önünden dahi geçmek istemem.
Işık Tanrısı’nı ben beğendim ama favori kitaplarımdan biri diyemem. İlk yarısı isimleri öğrenmekle geçiyor, hikaye sonradan açılıyor. Halkı cahil tutmak için dini kullanma fikri orijinal değil tabi ki ama bunu işlediği ortam hoştu.
Okumayı düşünen ama yorumlardan dolayı vazgeçmeyi planlayanlar için belirtmek isterim ki kitapta entrikanın e’si yok. Buna göre değerlendirin arkadaşlar. Kitap aşk, dram, psikoloji, hayat, seçimler üzerine kurgulanmış bir romandır. Vıcık vıcık aşk yoktur. Romantizm vardır. Nostaljik bir yapısı vardır. Kitap ana karakterin otobiyografisi şeklindedir.
SJack entrika biraz yanlış bir tanımlama olduğu icin belirtmek istedim. Hitap edip etmemesi tamamen kişiye kalmış bir durum. Buna saygı duyuyorum.
Yoo ben Madonna kitabı dahil entrika ve aşk içerikli kitaplar dedim. Yani Madonna kitabının entrika içerdiğini söylemedim. Zaten Kürk Mantolu Madonna kitabının içeriğini bile bilmiyorum. İlk yazımda da arka kapak yazısını bile okumadığımı belirttim. Yanlış bir düşümceye kapılmanıza neden olduysam affola.
Zaten aşk içerikli kitapların çoğunda biri birini aldatır, öteki yengesine aşıktır, diğeri birisinin kız kardeşiyle birliktedir sonra Adnan bey gelir falan.
Buz ve ateşin şarkısı bana hiç mi hiç hitap etmedi. 9 kitaplık set halinde almıştım, 5.kitapta pes edip bıraktım ve seriyi sattım.
Karakterler çok yüzeysel işlenmiş ve kullandıkları dil fantastik bir evrene ait gibi değil de daha çok holivud diliymiş gibi geldi. Konuşmalar çok sığ idi. Sözde bilgeler bile bilge gibi konuşamıyordu. Davranışları da çok yüzeyseldi. Bunlara ek olarak gereksiz cinsellik de cabası oldu. Sanki seri, dizisi yapılsın diye yazılmış gibi geldi.
Ağır lotr hayranı olduğum için mi başka bir evreni sevemiyorum diye düşündüm ama hayır. Harry potterı seviyorum. Her ne kadar henüz devam edemesem de, witcher evreninin ilk kitabını 2 kez okudum ve çok beğendim. Bunlara kıyasla bvaş bana tüketim ürünü gibi geldi.
Kürk Manto beni klasik Türk edebiyatına ısındıran kitaplardan. Ben de her yerde reklamını görüp merak etmiştim. Fokbalığı gibi konuşan kızların bile elinde bu kitap vardı. Babamın Sabahattin Ali için “Aslında iyi adamdı, naifti. Yazık ettiler”, demesinden sonra kütüphaneden alıp okunmaya başladım.
Cümleler çok güzel ve usta işiydi. Neden bu kadar popüler olduğunu bilmiyorum ama vermek istediği fikir, “En önemsiz ve silik insanların bile “Vay babağin!” dedirtecek hayatları olabilir.”, çok hoşuma gitti.
Suç ve Ceza’ya katılıyorum. “Ah çok fakirim, bacımı da zengin dallamayla everecekler, hemen birilerini öldürmeliyim” hikayesi ve özellikle kurduğu basit cümleler çok sıkıcı. Rus edebiyatından hiç etkilenmiyordum bu da kanımı pekiştirdi.
Konuya cevap olarak bana hitap etmeyen bir kitap okumadım desem yeridir. O kadar da zevk almadığım kitaplar okudum ama okuduğum her kitapta kendim için bir şeyler buldum. Ayrıca okuma eyleminin kendisi, kitabın bir yaratıcısı olması ve o kişinin yarattığını deneyimlemek her zaman güzel hissettirir bana. Ama özellikle bir cevap lazımsa natüralizm akımını çok sevmem o yüzden Nana’yı okurken aldığım zevk görece azdır.
Patrick Ness çevrilen her yeni kitabıyla abartıldığını kanıtlıyor. “Canavarın Çağrısı” kitabının ekmeğini daha ne kadar yiyecek acaba. Ness, yeterince ünlü olamamış bir Neil Gaiman bana göre. İkisi de çok abartılıyor.