Aman diyim öyle demeyin. Gün doğmadan neler doğar. Senenin bitmesine koca 10 ay var. Bizi ne sürprizler bekliyor kim bilir? Tabi bu her sürprizin iyi olacağı anlamına gelmiyor…
Dünyanın kargaşa dolu bir cehennem olmadığını gösteren, “her şey boş!” demenin ne kadar karamsar ve basit olduğunu hatırlatan bir tablo benim için. Sanat hayata anlam katmanın en temel yolu. İnsanlarda, avlarının resmini mağaraya çizmeye iten o dürtü olmasaydı şimdi bizi diğer hayvanlardan ayıran fark bu kadar büyük olur muydu? İçimizdeki boşluğa sebep olan anlam arayışımız bizi insan yapan şey. Bir amaçla, bir sebeple doğmuş olsaydık programlanmış bir robottan pek farkımız kalmazdı. Bize her şeyin boş gelmesi, henüz kendi yolumuzu yaratamamış ya da keşfedememiş olmamızdan.
Dün gece yazılan mesajlar silinmiş, ama siz ne için dediğimi biliyorsunuz. Aslında onun da pek önemi yok. Birileri belki bir şeyler hisseder diye atmıştım bu tabloyu. Kısacası bu resim beni ölmekten alıkoyan birkaç şeyden biri sadece.
2020 garip bir yıl gerçekten. Dünya’da onca şey olurken insanı en çok düşündüren şey yine de kendi gündemi oluyor.
Canımı sıkan, yüreğimi adeta bir buz kütlesiyle kaplayan bir mesele var ve çözülmesini öylesine çok istiyorum ki… Dünyada onca şey oluyor. Savaşıydı, salgınıydı, depremiydi derken bir de çözmek için durduğum kişisel bir sorunum var. Nasıl oluyor bilmiyorum ama tüm bu karamsarlığın ortasında bir yerlerde sağlıklı filizler çıksın istiyorum, kafamı kurcalayan ve beni üzen bu durum yüzümü güldürecek şekilde geçsin gitsin diye dualar ediyorum.
Yaşım sadece yirmi beş ama yapı itibariyle duygusal bir insanımdır, bu yüzden birkaç yıldır huzursuzluk hissettiğim, kafamın epey dağıldığı bir dönemden çıktım diyebilirim. Bazen, sanki oturup tek başıma, şöyle hüngür hüngür ağlasam beni üzen durumların üstesinden rahatça gelebilecekmişim gibi geliyor, belki o zaman omzumdaki yüklerin hepsinden kurtulur, işleri düzeltecek gücü bulurum bir yerlerden…
Ya inşallah bu senenin sonu başının tam zıttı olur. Hasat bereketlenir, barajlar dolar, aç doyar. Ne bileyim, böle güzel şeyler. Şu anki gibi devam etmesin yani.
Galiba çoğumuz aynı durumdayız Cankut. Dünya çalkalanıyor, biz yine de kendi sorunlarımıza gömülüyoruz. O kadar salgın, savaş vs yanında kendi kişisel problemlerini düşünmek bencillik gibi geliyor insana. Diğer yandan düşünmeden durmak da neredeyse imkânsız. İnşallah atlatırsın bu dönemi de.
İkinci kez işten çıkarıldım ): Üzülmedim pek ama saçma nedenlerle olması beni üzüyor. Hem de sanki hissetmişim gibi ikisi de hislerim arttığında başıma geliyor. Hani gerçek işim olsa cidden üzülürdüm de altı üstü garsonluk yapıyorum harçlığım çıksın diye bu kadar insana katlanıyorum sonra bir bakıyorum katlanmaya çalıştığım insanlar beni sevmiyor diye şikayet edip işten çıkarılmama yol açıyorlar. Garip bir durum. Hayırlısı buymuş demek ki.
Ben de tam olarak 3 işten bu sebeple ayrıldım. İşimi doğru yaptığım ve hatta aksama olmasın diyerek çoğu zaman kendi vaktimden karşılıksız feragat ettiğim halde birileri şikayet ettiği için ayrılmak zorunda kaldım. Meğerse kardeş diye dolaşan iş arkadaşım resepsiyonist olmak niyetindeymiş de ben gelince olamamış. Aynı arkadaş, restorantlarla anlaşıp yabancı turistlere 980 lira hesap ödetiyordu ve bu patronun kulağına gitmesine rağmen değişen hiç birşey olmadı.
“maske getiremem, toz içinde maskesiz çalışın,sizinle mi uğraşıcam!” diyen ustabaşına, “İşin bu” demek şefin pek hoşuna gitmiyormuş (benim arkamdan işi bırakan arkadaşıma selam olsun buradan!).
Sonuncusu biraz uzun ve uygunsuz o yüzden bana kalsın.
Benim şahit olduğum kadarıyla, özellikle asgari ücret ödeyen iş yerlerinde çalışanlar bu şekilde davranmaya çok meyilli. Çalıştığım her iş yerinde ya kendini yetersiz hissettiği ya da bir şekilde kendine bir fayda sağlamak için iş arkadaşlarını patrona, müdüre şikayet eden insanlar vardı. Onların sayesinde işsizim şu an. Bizde Proleter dayanışma bu kadar oluyor maalesef.