Dök İçini Rahatla

Geçen sokakta yürüyordum 3-5 oğlan çocuğu kendini “Çukur” da sanar gibi yürüyorlardı. En öndekinin elinde de oyuncak ama gerçekçi silah. İster istemez gözüm kaydı silaha ve kaşlarımı çattım ters ters bakmışım. Velet de geldi “Ne bakıyon lan!” dedi üstüme geldi. Televizyonda bayılarak izlenilen, küfürlerin, ellerde silahların eksik olmadığı ve havalı hareketler yaparak gösteriş yapan kabadayılar yüzünden bu çocuklar bunları bir şey sanıyorlar. Aranızda çocukları, kardeşleri, yeğenleri, kuzenleri, öğrencileri olanlar varsa lütfen ne izlediklerinin ve okuduklarının gözetimini yapalım.

17 Beğeni

Birde son zamanlarda Adana Şivesi moda olmadı mı deliriyorum. Kuzenim de bana karşı “ayıkıyün mü” tarzı laflar ediyor çıldırıyorum.
Aklıma geldikçe sinirleniyorum, sinirlendikçe aklıma geliyor.
Bir an önce bitmesi dileğiyle.

3 Beğeni

Evet… Sonunda buraya geldim. Burayı tam da eklediğim videodaki gibi hayal ediyorum. Herkes kendi derdinde, hüzünlü bir şarkı eşliğinde bir şeyler paylaşıyor. İyi, kötü, doğru, yanlış tavsiyeler veriliyor. Hayatlar değerlendiriliyor, belki değişiyor, çoğu zaman hiçbir değişiklik olmuyor… Asıl Yolgeçen Hanı burası işte… Ben de bir tabure çekip bara oturuyorum şimdi. Ciddi anlamda hayatımı yaşamakta zorlandığımı hissediyorum.

Her şey öykü kitabımla ilgilendiklerini söyleyen birkaç yayınevi çıkması ile başladı. Metinleri düzenlemekle uğraştım, Kırıkkale’de fuara gittim, bir yazar yakınım ön ayak oldu, yayınevleri ile görüştüm. İki tanesini kafamda kabul etmedim ama şimdilik bir cevap vermedim, içime sinen bir tanesi metinlerdeki argodan rahatsız olduklarını söyledi, ancak sansür bana göre değil. Ne yapsam diye düşünüp duruyorum şimdi. Forumdaki bununla ilgili yazıların hepsini okudum. Deneyimli hocalarımdan fikirler aldım. Hâlâ bir karar verebilmiş değilim. Bu arada boş durmuyorum. Bir yandan Aylık Öykü Seçkisi, YBKY Dergi, Bilimkurgu Kulübü gibi platformlara yazılar yazıyorum. Kendi bloguma kısa öyküler yazıyorum. Facebook’tan birkaç yazar hocamla sohbet ediyorum, bu işe karşı büyük bir tutkum var, onların tavsiyelerini dinliyorum. Bir yandan çok değerli bir bilimkurgu hocamın kişisel gelişim kitabını okuyorum, ondan sıkılınca dönüp Leo Perutz’un Leonardo’nun Yahudası’nı okuyorum, ondan da sıkılınca William Gibson’ın Archangel’ını okuyorum. Aynı zamanda bir kurgu üzerinde de çalışıyorum. Bir bilimkurgu romanı yazıyorum; bütün bunlardan zaman kalınca gecenin geç saatlerinde bir şeyler karalamaya devam ediyorum. Bu sırada gündüzleri de okula gidiyorum. Finallerim yaklaşıyor.

Ve işte, geçen haftasonu, sabah olmaya yakın, bir sürü şeyle uğraşıyorum yine. Yeni romanın kurgusunda sorunlar çıktı, düzenlemekle uğraştım, bir yandan da günlük kotamı doldurmak için yazmaya çalışıyorum. Sonra bir an geldi. Ciddi anlamda beynim kendini kapattı. Yazdıklarıma bakarak öylece kaldım. Gözlerim dalıyor. Uykum geldi ama içim rahat etmeden uyumak istemiyorum. Biraz uğraştım, çabaladım. Olmayınca kapatıp biraz internete baktım. Haber okumaya çalışıyorum, okuyamıyorum. Ya dedim biraz Twitch’ten bir şeyler izleyeyim, adamlar oyun oynuyor, ben takip edemiyorum. Yattım yatağa, kitap okumaya çalışıyorum, beş dakika geçti bir paragraf okumuşum. Kapattım, her şeye lanet edip uyumaya çalıştım. Uyuyamıyorum da… Bi an gerçekten kafayı yiyebileceğimi düşündüm. Delireceğimi, deli olacağımı düşündüm. Ciddi anlamda hayatımı yaşamakta zorlandığımı fark ettim. Kalktım balkondan Emniyet Mahallesi kavşağına bakıyorum. Aklım herhangi bir şey düşünmeyi kesinlikle reddediyor ama dinlenmeyi de kabul etmiyor. (Bazen uyuyamayacak kadar yorgun olursunuz, onun gibi.) Bir şekilde, güç bela hava aydınlanırken uyudum. Öğlen bir gibi kalktım. Başım ağrıyor, bok gibi hissediyorum. Resmen hard diski ağzına kadar dolu bir bilgisayar yavaşlar gibi, önceki gece beynim yavaşladı, çalışmayı reddetti. Neyse, o gün pazardı, boş boş duvarlara baktım resmen, bir şey yapmadım ki beynim biraz dinlensin diye. Kitabı felan her şeyi bi saldım. Biraz bomboş durmaya çalıştım.

Neyse… biraz uzattım. İşte böyle Yolgeçen Hanı’nın değerli sakinleri… Aklıma Bierce’ın Çoban Haita öyküsü geliyor (hazır True Detective’ten bir şarkı paylaşmışken). Mutluluğu ararken gerçekten harcandığımı, mutsuz olduğumu hissediyorum. Çok fazla şeyi aynı anda yapmaya mı çalışıyorum, neyse artık, sınırlarımı zorluyorum belli ki ama insanın başka türlü de kendini geliştiremeyeceğini düşünüyorum. Ne yapsam ne etsem çok bilemiyorum, bir günlük aradan sonra tekrar bu koşu bandına çıktım. Böyle de sürüp gidecek gibi…

8 Beğeni

Daha önceden bel fıtığına yakalandığımı yazmıştım, gittiğim doktor “daha yeni oluşuyor erkenden kontrol ettirmen iyi oldu, iğne ve egzersiz tedavisiyle hallolur” dedi. Geçen evde egzersiz yaparken “lan bende bir göbek salınımı olmaya başladı e egzersizler göbeği de eritir” diye düşündüm ve verilen set/sayı miktarını arttırdım… Bi ara kendimi kaptırdım neyse egzersizi bitirince kalkayım derken sol bacak “hopp birader yavaşş” diye tekledi ve ben de önemsemedim. Bu sabah annem “işe geç kaldın” diye geldi ben de kalkmaya çalıştım ki kalkamıyorum sağ tarafa dönük patinaj yapıyorum sadece… Sırt üstüne dönüp kalkmaya çalıştım tık yok, zorlana zorlana 10 dakikada oturur pozisyona geldim anca. Biraz durup sol bacağımla muhabbet ettim;

+Eyy benim caanım sen bana mı küstün?
-…
+Tamam len bi daha abartmam hadi işe geç kaldım, Haydi Ya Allah
-Kalkmam, yok valla

Ikına ıkına 65 kiloyu sağ tarafa yığarak kendimi banyoya attım, tam banyodan çıktım ki annem elinde sarı bi şişeyle kapıda…

+Bu ne anne?
-Zeytin yağı, belli ki bacağın çekme yapmış al masaj yap.
+Anne kocakari ilaçları mı kullanıcam!! Hem bu krizde ne zeytin yağı bu :expressionless:
-Al dedim :astonished:
+Biliyorum peşimi bırakmayacan tamam ver tamam. Millete bahsetme sonra diyecekler “yağı bol bulunca bi’ yerlerine sürdü” bilmem ne. (Tabi ki öyle bisey yapmadım, içerde bekleyip çıktım)
Şimdi doktora gidiyorum. Bir kez daha anladım ki insanoğlu bir hiç, aciz, yetersiz. İki gün önce koşarken bugün yürüyemiyorum…

7 Beğeni

Geçmiş olsun. Bel fıtığında bacak çok sıkıntı oluyor. Benim de sağ bacağım beni bitiriyordu. Tavsiyem egzersizin yanına bir de yüzmeyi ekle. Bana çok faydası dokunmuştu.

4 Beğeni

Bu tavsiyeyi veren 3. kişisiniz hocam, en yakın zamanda başlıyorum o halde. Teşekkür ederim :blush:

4 Beğeni

Geçmiş olsun. Aikido yapan bir arkadaşım ağır kaldırırken belini incitmişti. Dağ gibi adam 80lik dedeler gibi dolaştı uzun süre. Hayat kalitesini düşüren bir illet.

1 Beğeni

Bende geçen sene boyun fıtığı geçirmiştim. Ameliyatlık olduğumu söyledi doktor fakat ameliyat yapmadı. 2 haftalık tedavj ve 20 gün boyunluk taktım. Ardından 3 hafta fizik tedavi gördüm. Ama bilgisayar başında ve kitap okurken ( en acı kısmı burası işte ) çok kötü boynum ağrıyor. Diğer bir kötü tarafı yeni doğmuş çocuğumu 10dk dan fazla kucağıma alamıyordum. Halen durum vahim doktor banada yüzmeyi şiddetle önerdi. Hatta bisikletimi sattırdı. :joy: Faydasını gördüğün bir durum olursa benimle de paylaşırsan sevinirim. Hadi çok geçmiş olsun. :slight_smile:

2 Beğeni

Apartmanda yaşamak isteyenlerin mutlaka bunun okulunu okumaları mecburi olmalı ya da kursunu bitirmeleri ve belge almaları gerekmeli ya da en azından bu konuyla ilgili okullarda mecburi dersler okutulmalı çocuğuna, anasına, babasına. Sonra bunların bir karnesi olmalı, puanlaması olmalı. Neyse sinirlerim bozulmadan…

9 Beğeni

Apartmanımızın duvarları mübarek kağıt gibi olduğundan herkes herkesi tolere ederek yaşadı yıllarca sonuçta ne yapsan ses oluyor.
Neyse efenim birkaç yıl önce bir evli çift taşındı alt katımıza kavgalar gürültüler bizi ilgilendirmez dedik duymadık. Bir gün akşam 9’da kapımız gümbür gümbür çalındı dedik ne oluyor adam geldi sinirli bir şekilde ve bağırarak;
“AYAK SESLERİNİZİ DUYMAKTAN BIKTIK YETER BE!” dedi. Ben de şok içinde
“Uçalım o zaman beyefendi?” dedim.
:rofl:
O zaman çok sinirlenmiştim ama şimdi düşününce çok gülüyorum fıkra gibi. Evde Hogwarts cübbesiyle uçtuğumuzu düşündüm bir kahkaha geldi. (UUUOOOOO :buyucu: )

10 Beğeni

İki sene önce karşıya bir kiracı taşındı. Anlatmaya kalksam anlatamam. :smiley: İki sene sonra artık kendi içimizde eşimle espri yapa yapa yapa yapa alıştık. Artık rutin haline geldi. Geçen hafta nasıl uykum var anlatamam. Böyle üç-dört gün üst üste üç-dört saat uyumuşum filan apartmanda bir gürültü var ama kalkıp bakacak gücüm yok. :smiley: Ha şimdi susarlar, ha şimdi biter, ay ne olacaksa olsun da uyusam derken uyandım. Kahvemi yaptım. Kahvaltımı ettim. Hâlâ karşı komşuyu çeneleriyle öldürmeye çabalıyorlar. :smiley: En son açtım kapıyı. “Bu ne gürültü yahu? Sabah beri neyi paylaşamıyorsunuz?” dedim. “İşte şöyle de, böyle de, duymuyor musunuz? Bla bla bla…” Aldı beni bir gülme. Herkes sinirden kıpkırmızı. “Dedim iki senedir neredesiniz arkadaşım siz. İki sene sonra kalkmış carlıyorsunuz burada. İşin rengi değişmeden bence dağılalım.” dedim. Yine de koca koca insanlar carlamaya devam etti. Sonuç: Yirmi beş yıllık komşular birbirine girdi. :smiley: Sen nasıl duymazsın? Ne demek duymazsın? Neden desteklemezsin? Ne biçim komşusun? Kiracı da “Kusura bakmayın, dikkat ederiz bundan sonra.” dedi aradan sıyrıldı. Tam üç saat geride kalanlar birbirini yedi. Şimdi kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. :smiley: Bence oba şeklinde yaşamalıyız. Daha uygun olduğumuzu düşünüyorum. :rofl:

6 Beğeni

Sevdiğim insanlara sevgimi yeterince aktaramıyormuş, onlara yeterince iyi davranmıyormuş gibi hissediyorum. O kadar o kadar çok seviyorum ki, ne onlara karşı sözcüklere dökebiliyorum, ne de herhangi bir şekilde tam olarak ifade edebiliyorum. Her şeyin en iyisini, en güzelini onlara ben yapmak istiyorum. Boşluğuma gelip kötü bir söz söylemişsem veya da of puf demişsem bile üzülüyorum. Her gün, her gece aynı düşünceler.

6 Beğeni

Sanırım sizi en iyi anlayanlardan biri benim. Çünkü ben de 4 yıl önce diyabet hastası olduğumu öğrendim. Her iki bacağımda hızla artan ağrılar nedeniyle doktora gittim ve yüksek seyreden diyabetten ötürü bacaklarımdaki sinirlerin hasar gördüğü söylendi doktorlar tarafından. Bunun adı da Nöropati imiş. Bacaklarımdaki ağrılar gittikçe dayanılmaz hale geldi ve bana epilepsi tedavisinde kullanılan ilaçlar verildi (belki bilirsiniz Lyrica). Bu ilaç da fayda vermeyince diğer narkotik ilaçlara geçildi. Bu arada ben ayak tabanlarımdaki ağrılar nedeniyle yürüyemiyordum ve 1,5 yıl boyunca yürüyemedim. Verilen ilaçlar, ağrılarımı kısmen dindiriyor, ancak yan etkileri çok fazla. Unutkanlık, bağımlılık vs… bu süre içerisinde ben kendim olmaktan çıktım. Kendimi tanıyamıyorum. Hayatım tam anlamıyla alt üst oldu. Halen ağrılarım devam ediyor. Günde en fazla 1 saat yürüyebiliyorum. Bunun yanısıra aile içerinde bazı acı kayıplarım oldu. En son annemi kaybettim ve bu benim artık kaldıramayacağım bir durum oldu. Gerçekten hayat acılarla ve kötü sürprizlerle dolu oluyor bazen. Sonra, yaklaşık 5 ay kadar önce hem acılarımdan hem de ağrılarımdan uzaklaşmak amacıyla kitap okumaya karar verdim. Kayıp Rıhtım’ı keşfettim. Her gün mutlaka birkaç kez uğruyorum buraya. Geçmiş olsun.

17 Beğeni

Niye özür dilediniz, dilemeyin. Geçmiş olsun umarım bir gün iyileşirsiniz. Ayrıca kayıplarınız için de üzgünüm, kötü şeyler art arda gelmeye meyilli maalesef. Kitap böyle şeylerde bence de en büyük ilaç. Içinde kaybolup dünyayı unutabilirsiniz o yüzden doğru bir seçim yapmışsınız bence de. Özellikle de uzun seriler tavsiyemdir.

7 Beğeni

Teşekkür ederim. Evet ben de birkaç seri almıştım (Taht Oyunları, Yüzüklerin Efendisi, Witcher, Elric, Vakıf)… birkaç seri daha almayı düşünüyorum. Bunun yanısıra polisiye kitap aldım bayağı. Bir süreliğine de olsa bu dünyadan kopmamı sağlıyor kitaplarım.

5 Beğeni

Aslında sabah okudum yazdıklarınızı. Sabahtan beri düşünüyorum ne yazabilirim diye. Düşündükçe daha da zorlaşıyor aslında. Dayanmaktan başka çaremiz yok. İlk yazdığımda kitap okuyamıyorum eskisi gibi demiştim. Ondan sonra iyice kitaplara gömüldüm. Kitaplar, sizin olduğu gibi benim de gerçek yaşamdan kaçış yöntemim. Ama sonuç olarak geçmiş geçmiştir. Ben de çok kayıplar verdim. Ama her zaman hayal kurarım. Hayal kurmaktan asla vazgeçmem. Dilerim hepimizin hayalleri birgün gerçek olur. Gelecek için güzel şeyler hayal etmekten asla vazgeçmemeliyiz.

8 Beğeni

Şu AVM’ lerdeki meşhuuur sinema salonu var ya… Avengers Endgame’ e gittim şu malum sinemada. 14.30’ a bilet aldık oturduk ama film 15 gibi başladı. O reklam bitiyor ötekisi başlıyor, diğeri bitiyor beriki başlıyor; ışıklar sönüyor yine devam ediyor. Hatırlatın bir daha o malum C’ de sinemaya gitmeyeceğim. Müstakil sinemalara gidip orada reklam izleyeceğim. Onlar kazansın. :rage:

4 Beğeni

Ben saat tuttum, tamı tamına yirmi dakika sonra başladı film. Eskiden en fazla on dakika olurdu, ona bile söylenirdim. Beklemek bir yana, film başlayana kadar ne mısırdan eser kalıyor, ne içecekten :expressionless:

3 Beğeni

Marvelden, Dcden ve süper kahramaların o saçma evrenlerinden, filmlerinden, dizilerinden, yaptığı hasılattan, afişinden, oyuncusundan, senaristlerinden… bütün uzantılarından nefret ediyorum…
Oh beee rahatladım…
Ama sevenlerin suçu yok, onları seviyorum… :slight_smile:

6 Beğeni

GoT 8. sezon 3. bölümü izlemeyenler bakmasın, ruh halimi özetlemiş arkadaş:

gfadga

11 Beğeni