@Burcu1 hocam lütfen siz bir daha iş yerinden resim paylaşmayınız. Toplum ambale oldu sizin yüzünüzden benim de gözüm reçete üstünde teslim alan niye boş ona takıldı kaldı. Rica ediyoruz hocam
Ben zeytin yağı sanmıştım.
Ne alakası var stronk sperm, weak sperm olayı işte bugünde tekerrür ediyor
Yalvarırım Marmaray’da şarkı söylemeyin. Kafamı koparasım, kulaklarımı kesesim geliyor. İşten ya da kurstan evime gidiyorum takmışım kulaklığımı, açmışım slow müziğimi dinliyorum ve tak! arkadan berbat bir gitar sesi…
Güzel söyleseler sesimi çıkarmam ama çok kötüler. Niye bu işkenceyi her gün yapıyorsunuz, reva mı bu?
Ankara’da metroda genelde izin alıyorlar. Kısa süreli müzik yapacağız, rahatsız olan var mı diyorlar. Zaten dedikleri gibi kısa sürüyor. Sesleri çoğunun kötü, 1 kez iyi seslisine denk geldim, onu da metro güvenliği indirdi.
Ha bir kere de 1 kadın istemedi çalınmasını, söylene söylene indiler.
Önceden Ankara Metrosunda da aynı sorundan müzdariptik. Şimdi güvenlikler izin vermiyor bildiğim kadarıyla. Hatta geçenlerde birisi gitarı çıkarıp şarkı söylemeye yeltenirken güvenlik gelip dışarı çıkarttı gitarcıyı. İlgili merciye şikayet ederseniz belki bir düzenleme gelebilir.
Şarkıcısı, dilencisi, seyyar satıcısı yüzünden Marmaray çekilmez hale geldi.
@isos81 @noronikkirbac normalde yasak ama gizlice giriyorlar. Zaten güvenlikte pek dikkat etmiyor.
@Tobizume cidden berbat halde. Özellikle son 1-2 aydır bayağı çoğaldı hepsi. Tamam belki zor durumdalar ama bir zamandan sonra beyin error veriyor.
@isos81 @noronikkirbac
Bana da Ankara metrosundakilerden gına gelmişti artık. Özellikle kitap okurken ya da yoğun geçen bir günün ardından uyuklarken denk gelince çok sinirim bozuluyordu. Metronun gürültüsünün üstüne bu tarz yüksek sesler hiç çekilmiyor bence. Birkaç kez yolcuların istemediğini belirttiklerine denk geldim, gerçekten de hemen söylenmeye başlıyorlar. Batıkent ya da Kızılay’daki duraklar çok geniş, bu durakların uygun köşelerinde müzik yapılıyor ve daha hoş oluyor bence. Hem sürekli birileri gelip geçtiği için para koyan daha çok oluyor hem de o an yürüyüp geçtiğin için rahatsız olacağın bir durum olmuyor.
Din manipülasyon için kullanışlı bir araç. Kendi çıkarlarınıza “Allah rızası” deyip, insanlara cennet vadederek istediğinizi yaptırabilirsiniz. Size karşı çıkanlara da Allah rızası için zarar verebilir, hatta onları öldürebilirsiniz.
2 ay bitti. Başımda ağrılar eşliğinde, her gün dolanıyorum istanbulda. Derslere giriyorum, yürüyorum. Ama sıkılıyorum. Aşırı, dehşetli sıkılıyorum. 2 ay bitti, hala bir tanıdığım yok bu şehirde. Arkadaşım yok, hoşlandığım biri yok. Sosyalleşebileceğim alanlar da yok. Dil kursuna gitmek istedim, online yapmışlar. Okulda bir kulübe katıldım, bir şey yaptıkları yok.
Canım çok sıkılıyor. Ben yeni insanları tanımaya, onlarla eğlenmeye, belki birini sevmeye geldim. Sadece okumak için gelmedim ben buraya. Ne yazık ki, bir şey olduğu yok. Yapacak bir şey bulamıyorum. Derse gidiyorum, yemek yiyorum, istiklalde kahvemi alıp, insanlara bakarak yürüyorum. Yaptığım, yapabileceğim başka bir şey yok. Artık bıktım ben. Dayanamıyorum sıkıntıya. 20 milyon insan içinde, neden tek başımayım, neden her zaman tek başıma oldum? anlayamıyorum. Bıktım bu şehirden.
Tamam ülke ile ilgili haberleri bu foruma yazmak hoşuma gitmiyor ama bu nedir ya yuh artık.
Mutluluk denen şeyin sürdürülebilir bir duygu olmadığının farkındayım. Dediğiniz gibi 2-3 arkadaşım olsa, şu anki durumumdan daha mutlu olabileceğime dair bir kanıtım yok. Ama kendi hislerimi bildiğimi düşünerekten söylüyorum, bundan daha dip olamayacağına göre, evet daha mutlu olurdum. Bu mutluluk ne kadar sürerdi bilmiyorum, aradığım şey illa ki mutluluk değil. Birlikte kötü/iyi hissedebileceğim insanlar. Kendime yüklenmiyorum ki, olan neyse, ne yaşıyorsam onu yazıyorum, onu söylüyorum.
Sayın “connected” benim hayatımda, hiç “arkadaşım” olmadı. Çevredeki insanlarla “1-2” güzel yıl geçirmeye ihtiyacım var. Bu ay bittiğinde, tam “20” senemi kutlayacağım, kendimle birlikte olduğum “20” sene.
Ömür boyu yalnız kalacağım, gerçeklik payı da, şu ana kadar hep yalnız olmam. Her mutluluğumda, her mutsuzluğumda, her anımda. Biliyorum ki hep yalnız olacağımı. Dayanılmayacak bir şey yoktur ki hayatta. Elbette ki dayanabilirim. Ama dayan dayan nereye kadar, çok sıkılıyorum, çok bunalıyorum artık hayattan.
Ben karamsarlığın mantıklı düşünme kabiliyetimizi elimizden aldığına katılmıyorum. Tam tersine, çok yardımcı oluyor. En kötüsünü beklemek, kötü bir şey olduğunda, acıyı oldukça hafifletiyor, kendimi hazırlamış oluyorum çünkü. Mesela arkadaşım olmaması. Biliyordum buraya gelmeden önce böyle olacağını. Bu sayede köprüden atlamadan durabiliyorum burada.
“Ukala” olduğunuzu gösteren bir yazı yazmamışsınız. Yanlış&doğru şeyler söylemiş olabilirsiniz, bilmiyorum. Düzgün bir şekilde söylemişsiniz, merak etmeyin.
Son cümlenize gelirsek. “20 milyon kişi” içinde tek yalnız olanın ben olduğuma oldukça eminim. Herkes elele. Çiftler elele. Arkadaşlar elele, kolkola. Yalnız insan da vardır sanırım. Ama ben görmüyorum. Canım sıkılıyor, gördükçe daha da çok üzülüyorum. Kıskanamıyorum bile artık. Yılbaşına da yalnız gireceğim, yine doğum günüm yalnız geçecek. Siz beni tanımdağınız için “bir ergenin ağlamaları” sanabilirsiniz ama, ben anlatamıyorum. Yalnızlığın vucüt bulmuş haliyim ben. Rehberimde bile 1 kişi var.
Cevap almak için yazmamıştım o yazıyı, yine de teşekkürler.
Her neyse, iyi akşamlar.
Belediye otobüsünde uyumuşum. Otobüs arıza yapıp yolda kalmış, en arka sırada solda oturan ben hariç tüm yolcular başka bir otobüse aktarılmış, sonra otobüs belediyenin bakım onarım merkezine çekilmiş.
Uyandım, bir otobüsün içinde karanlık bir garajdayım akşamın saati. Son hatırladığım eve doğru yol aldığımızdı.
Hani son durağa kadar uyanmasan kaptan kaldırır sonuçta gelip.
Neler olduğunu tam olarak algılayamadığımdan önce vücudumun yapısal bütünlüğünü kontrol ettim (eski alışkanlıklar değişmiyor, meslek hastalığı) ve sonrasında mevzuyu çözmek üzere otobüsten indim.
Garajın kapısı kilitli olduğu için ve sıkıntılı bir durum varsa etraftakileri ayıktırmamak için sessiz kalıp derhal kolluk kuvveti arkadaşları arayarak ivedi yardım istedim, nerede olduğumu bilmediğimi ve telefonumu takip edip bulmalarını salık verdim.
Bizimkiler geliyor içeri giriyor sonra sesleri duyuyorum bağırıp yerimi haber ediyorum.
Adamlar kapıyı açtırıyor,
Bizimkiler güvenliğe " bu adamın burada ne işi var?" diye soruyor.
Güvenlik bizimkilere "bu adamın burada ne işi var?"diye soruyor
Dönüp bana “senin burada ne işin var?” diye soruyorlar
Ben adamlara “burada ne işim var?” diye soruyorum.
Olaylar olaylar.
Sonra sonra otobüs olayının durumunu anlattılar da oradan ayıktım mevzuya.
Çok merak ettim şoförün numarasını bulup aradım sordum, adam çok yorgun görünüyordun az daha uyu diye uyandırmadım sonrada unuttum dedi.
E bide yanağımdan öpüp üstümü örtseydin diyesim geldi.
Yani kimsede görüp farketmemiş o otobüs o garaja koyulana kadar.
Sanırım ihtiyarlıyorum.
Geçmiş olsun, film gibi olmuş
İnsanların bu kadar umarsamaz davranması hiç iyi değil. Geçmiş olsun size, ben olsam çok korkardım.
Maalesef Ortadoğu’da hatırı sayılır vakitler geçirdiğim için çoktandır pek öyle korku panik gibi hislere sahip değilim.
@azizhayri teşekkür ederim.
Nasıl insanlarla beraber bu dünyada yaşıyoruz, gerçekten inanamıyorum. Şu bebeğini döven adamı düşündükçe, yediğim yemek, içtiğim su hepsi zehir oluyor sanki. Var, evet, bir sürü örneği de var hatta. Ne yedirip, ne içiriyorlar bunlara. Her şey dönüp dolaşıp yine yetişme tarzına geliyor. Eğitim derslerinde bile görüyoruz, kişinin kritik dönemindeki yetişme koşulları çok önemli. Bunu da geçtim, kadının, çocuğun vs. öneminin olmadığı, erkek egemenliğine dayalı zırvalardan ortaya çıkan kaosu görüyoruz. Ha benim oğlum zaten bir şeye sap olamıyor, e ben bunu evlendireyim belki adam olur. Yok, olmuyorlar… aksine adam olamadıklarını gösteriyorlar. Siz zaten yetiştirememişsiniz sonra gidip bir sürü insanın hayatını karartıyorlar. Bebeğin ağlamaları kulağımdan gitmiyor. Hissizleştim sanki hislerimi aldılar.
Ged bu ve buna benzer durumlar, böyle eğitim seviyesi, egemen toplum anlayışı vs gibi bir şey değil. Bu artık cahillik ve kişisel bozukluğun uç noktası.
Kişisel bozukluk diyorum çünkü artık hayvanlardaki standart bir dürtüyü veremiyorsun. Çocuk dövülür mü noktasından ocakta çocuğunu yakmaya geldi iş. Bunu eğitim ve hukuk üstünlüğü ile filan tedavi edemezsin bu baya baya bir hastalık ve toplumsal olarak yaşıyoruz
Bilmiyorum Erce abi, ama söylediklerini çok yerinde buluyorum. Bir şeylere atfedilemeyecek halde. Evet, öyle ama bu hale getiren noktalardan bazıları da bu değil miydi? Doğru bir hayvan bile yavrusuna bunu yapamaz. Bu hastalıklı fikirler nasıl çoğalıyor. Düşündükçe içinden çıkılmıyor.