Yalnızlıktan öyle bir bunaldım ki kendimi yine burada buldum. Duvara mı konuşsam buraya mı yazsam diye düşündükten sonra, yazmanın daha efektif olacağına karar verdim.
Bu kadar kötü değildi aslında. Hiç değildi.
Kimsenin canımı yakmasına izin vermem ben. İşin sonunda ne yaparsam yapayım zararlı çıkacak olanın ben olduğumu hissedersem kendi canımı kendim yakarım, yine de izin vermem. Çok kindarımdır çünkü. Ölesiye nefret eder, senelerce unutmam. Ama bütün bu duygularımda pasif kalırım. İntikam aramam. Neden böyle olduğumu gerçekten bilmiyorum. Üşeniyorumdur belki ya da kore filmi tadında mükemmel bir intikam alamayacaksam hiç almayayım diyorumdur. Ne olursa olsun, öfkem benden başkasına zarar veremiyor. Canımı yakacağına karar verdiğim insanlar harekete geçemeden ben yıkıyorum kendimi. Böylesi daha iyi. Kendimden tutkuyla nefret etmedim hiç. Severim hatta, fena insan değilimdir. Bu şekilde nefretle ruhumu yiyip bitirmemeyi başarıyorum. Özyıkım muhteşem bir çözüm yolu değil tabii ama hiç yoktan iyidir.
Bazen anılarımı tarayıp en huzurlu olduğum anı bulmaya çalışıyorum ve ilginç bir şekilde, buluyorum. Yaz olmasına rağmen güneşin görünmediği bir gün, rüzgarın beyaz perdelerimi dalgalandırıp odamı serinletmesini izliyorum. En sevdiğim mavi nevresimlerimin ve yeşil pijamalarımın içindeyim. Fiziksel hiçbir sıkıntımı hissetmediğim ve kafamın bomboş olduğu yarım saatlik bir an. O kadar korkunç derecede sıradan ve canlı bir anı ki şimdi düşününce bile aklım almıyor.
Bu gece ise tam tersi. Herkesin gittiği yurt odamda davetsiz bir misafir gibi rahatsızım. Bedenimin her yanı ağrıyor ve temas eksikliği çekiyorum. Mahvolmuş uyku düzenimi, akademik yönden patlamamı, özlediğim evimi ve daha milyon tane şeyi düşünüyorum. Ama aklımı en çok meşgul eden, birisi.
Canımı yakmasına izin vermek dışında bir suçum yok bu sefer. Gerçekten yok. Hatta boşluğuma geldi diyelim. Kendime gerçekten hayret ediyorum. Bütün düşünce sistemimi çökerttiğinden fabrika ayarlarıma dönmeye çalışıyorum ama söz konusu kişi aynı zamanda sosyal çevremi de yok ettiğinden bunu da yapamıyorum.
Sudan çıkmış balık gibi kalmama sebep olmasına rağmen suçlayamıyorum da. Benim kadar üzülmediğini bildiğimden kıskançlıkla doluyorum ama buna gerçekten hakkım var mı? Bana vadettiği karmaşayı istiyor olmama rağmen sırf korktuğumdan reddeden ben değil miydim sonuçta? Topukları kıçına vura vura kaçan? Öyle bir çıkmazdayım ki suçu ay burcumun başak olmasına atmaya karar verdim. Hep onun yüzünden.
Kendimi nasıl düzelteyim bu sefer gerçekten bilmiyorum. Birisinin ne yapacağımı söylemesine, hayatımı yoluna sokmasına, “takıntı yapma işte şunu geri zekalı” diyip ensemi tokatlamasına ihtiyacım var.
Daldan dala saçmalıyorum işte yine bir şeyler. Hezeyanlarımdan sıkılmış olanlar varsa affola.
