Dök İçini Rahatla

Bu olaydan önce o kuralların olmadığını düşünüyordum, hatta hala düşünüyorum. Yine olsa yine aynı şeyleri yaparım. Bu sefer daha hızlı hareket ederim hatta :smiley: . Çok yıpranmadan, üzülmeden…Ama sözüm meclisten dışarı bazı erkekler/kadınlar iflah olmuyorlar gibi. Sevilmeyi seviyorlar, belki ‘cepte’ görüyorlar ve karşı tarafın o sevgisine en azından saygı bile duymuyorlar.
Ama cidden çok iyi tecrübe oldu. Çok kasmamak, rahat olmak en iyisi olurmuş. Sağolun yazdıklarınız için :slight_smile: .

1 Beğeni

Üniversite yıllarında çok benzerini yaşadım. Şöyle yaptı acaba o da benden mi hoşlanıyor, ilgisi yoksa neden böyle davrandı vs vs vs. Tabii üstünden çok zaman geçti. Şimdi bakınca hayatımın çok güzel zamanlarını soru işaretleri ile heba etmişim diyorum. İlgisi olan her türlü belli ediyor. Böyle sürüncemede kalınan durumlardan olumlu sonuç çıkmıyor.

Yapılacak en güzel şey kendine odaklanmak. Ben spor yapmanın çok faydasını gördüm. Hemen aklından çıkmayacaktır. Zamanla anısı solacak. Emin ol herkes bu tarz bir durum yaşıyor gençliğinde. Önemli olan hasarsız atlatmak. Kimse senden daha önemli değil.

Açıkçası önceden saçma gelen cinsiyet rollerini doğru bulmaya başladım. Kişiden kişiye değişir tabii. Bir şey ısrarla söyleniyorsa haklılık payı var bence

2 Beğeni

Ben de bir ara başladım spora, iyi gidiyordu ama sonra niyeyse bıraktım. Tekrar düşüneyim. Soru işaretleri mahvetti beni de. Umuyorum kurtulacağım.

1 Beğeni

Hocam derdinize yardımı olur mu bilmiyorum ama benzer konularda içimi dökeceğim. Umarım işinize yarar bir şey bulursunuz.

Üniversite birinci sınıfta kendimi bir kız arkadaşımıza çok kaptırmıştım. Güzelliği, yürüyüşü, postürü… her şeyiyle sadece onu düşünmemi sağlıyordu. İşin bana garip gelen yanı kendisini hiç tanımıyordum. Arkadaşın fotoğrafına bakıyor bakıyor kalbimde ağrı hissediyorum. Bu süreç inanılmaz uzun sürdü 2 ay, 3 ay belki. Ben cesur biri değilimdir. Gidip konuşmak istememiştim. Adım atmak istememiştim.

Zamanında Beş Kardeş dizisini izlerken oradan duyduğum bir söz beni çok etkilemişti. “Sonuçta gönül adamıyı biz. Gönlümüz boş durmaz bizim. Dağı severiz, taşı severiz, yeri gelir bir güvercine tutuluruz…” aslen Nazım Hikmet’in şiiriymiş ama biraz değiştirilmiş. Bana kalırsa bu cümleler ayran gönüllülüğün mütevazi bir tanımı. Ve aslında her insan biraz ayran gönüllüdür. Bulunduğunuz her ortamda birini sevebilirsiniz. Sonrası ise sadakat meselesi.

Duygusallığı bir kenara bırakırsak olay sandığımızdan çok çok çok daha biyolojik. Ben neden tanımadığım biri için bu kadar heyecanlanıyorum ki? Yüzünü görünce neden elim ayağım düğümleniyor, neden nefes almakta güçlük çekiyorum? (Belki de onunla konuşmak istemememe en çok bunlar sebep oldu. Delice titrerken -hem beden, hem ses- nasıl tanışabiliriz ki? Rezillik.) Kendi kendime bunu sorguladığım bir gece bunun tamamen hormonal olduğunu idrak ettim. Bedenim türlü reseptörleriyle algıladığı malum arkadaşımızı çoğalmam ve insan oğlunun devamını getirmem için gereken dişi birey olarak kendisine seçmişti. Allah var kendisi hakkında hiç edepsizce düşünceler yoktu kafamda. Ama bunun hayvansal içgüdüden başka bir şey olmadığını farkettiğimde olayın büyüsü öyle bir bozuldu ki. Ne titreme kaldı ne de sözde sevgi. Tanımadığın birisini sevebilir misin? Bana kalırsa sadece arzularsın. Bunda da bir sakınca yok tabii ama muhafazakar bir şekilde büyümüş Enver arkadaşınız bunun yanlış olduğunu ve kendisine yakışmadığını düşünmüştü. @Jeeundo hocam yanlış anlamayın bu kötü bir şey değil. Ben çok tutucuydum o zamanlar. Doğal şeylerdi bunlar. Ben bilemedim o zamanlar. Ama işte sonrasını da düşünmek lazım. Be humble şarkısı gelir hep aklıma :grin:

Zaman içinde arkadaşımızla tanışmış ve çok da sevilecek biri olmadığını düşünmeye başlamıştım. Kendisi bende büyük bir adım taşıdır. Bu derin duygu durumu halinin (aşkın) büyüsü bozulduğundan beri yok öyle şeylerim. Ama isterdim böyle masalsı bir şekilde sevebilmek. Şimdi ise herkesi seviyorum. Bir çeşit dengesizlik oldu, ben de tam çözemedim. Bildiğiniz herkesi seviyorum. Tanışmaya çalışıyorum, gidiyorum birileriyle konuşuyorum. Garip garip bir sürü insanla tanıştım. Uymadığını anlayınca dönüyorum başka insanlara. Hayırlısı elbet uyuşan birini buluruz diyorum şimdilik ama farklı sıkıntılar ve derin endişelerim var.

Öncelikle geçtiğimiz dört yılda çok değiştim. Bunlardan en önemlileri: masumiyetimi ve imanımı/inancımı kaybettim. Ülkenin içindeki belirsizlik ve ekonomik bunalımı iliklerimde hissediyorum. Ayrıca okuduğum ortam gereği 40 erkek 4 senedir beraber kalıyoruz. Her gün her dakika ister istemez beraberiz. Onlar bana çok şey öğretti. Benden de çok şey aldılar.

Var olduğunu bilmediğim kadar çeşitli insan gördüm. Çok dengesiz, çok zararlı insanlarla tanıştım. Eskiden böyle ne olursan ol yine gel mottosuyla insanlarla iyi bir ilişki içerisinde olma gayreti içerisindeydim. Halbuki sen Allah mısın? Bırak Allah affetsin. Sen niye bağışlayıcılık sıfatına özeniyorsun. Ne demiş Bergen “Sen affetsen ben affetmem.” Başta yanında durduğum adamların bazılarının bizi toplu olarak olumsuz etkilediklerini farkettik. Sürekli olumsuz konuşup, sürekli birilerinin ardından atıp tutup, sürekli tartışma başlatıp, aşağılayıcı şakalarla eğlenip gülen bir grubun içinde olduğumu anlamamız uzun zamanımı aldı. Tam 4 yılımızı. Gözlerimin önündeydi ama hep tölere etmiştim demek ki. Bana ettiği bir iki iyiliğe hürmeten affetmiştim. Bana attığı bir kazığın üzerine kendisini karşım çekip ne türlü dengesiz hareketleri olduğunu, beni bir dost mü düşman mı olarak gördüğünü anlamadığımı ve bunu kendisinden öğrenmek istediğimi söylemiştim. Bakın bu bile kulağa ağır gelse de buna değmezdi. Çünkü dostlar, bazı insanlar için mutsuzluk bir hastalık halinde.

Kendisini iyi tanıdığım ve mutsuzluk hastalığından muzdarip 3 arkadaşım var. Üçünün de hayatı acı ve yoksulluk dolu. Birisi M küçüklüğünü babasının iflas eden dükkanları ve hırsız arkadaşları ile geçirmiş. Abisi her gece başka bir belaya bulaşır, evdekiler için bela getirme kotasını kendi başına aşıma uğratırmış. Dayak ve kavga rutin. Kendisi bir keresinde bana demişti ki “Benim çok travmalarım var kanka. Ben normalde böyle olmazdım.” Hayır, sanmıyorum bu kelimelerin arkasına sığındığını. Tüm samimiyetiyle kendinden şikayetçiydi. O da farkındaydı ne kadar hayvana benzediğinin. Aile yapısını özetlemek için şöyle bir anısını anlatayım. Annesi M küçükken bir gün buna ve ağabeyine tavuk vermiş ve demiş ki “Erkek bunlar. Gitsin öğrensinler nasıl can alınır.” M bugün hala birisi ile tanışırken ilk önce şunu düşünür: Ben bunu dövebilir miyim? Eğer karşısındaki cüsseliyse nedensiz bir şekilde saygı duyar. Böyledir. Neyse işte.

Yakın zamanda bir anne kediye çocuklarına bakması için yardım ediyorduk. Öyle bilinçsizce değil. Veteriner arkadaşların danışmanlığı eşliğinde. Bir yavru için çok çabaladık ama zayıf doğmuştu. Annesi de beslemedi. Biz baktık ama sonrasında öldü. Bu M döndü dedi ki. Bu kedileri tekmeleyen M. “Bence onu siz öldürdünüz.” Anladınız mı? Ya neden neden? Hayır sen ne yaptın kedi için? Yapmadıysan bile neden bize çamur atıyorsun? Bilemiyorum hocam neden 4 yıldır böyleler. Neden hep en aklıma gelmeyecek saçma ve moralimi yerle yeksan eden cümleler kuruyorlar.

İkinci arkadaş Y’nin zararı kendine. O mutsuzluğa kapılmaya biraz tutkun. Ailevi pek çok sıkıtısı olduğun biliyorum. Kız kardeşine sahip çıkamıyorlarmış. Babası borç üstüne borç getiriyormuş. Kendisi de yanlış kız arkadaş seçmekten muzdarip. Aslında sağlıklı kalırdı ama sürekli içki içip arabeskle demini alıyor. Ağlıyor yıpranıyor. Y’yi anlatmayı beceremedim aslında ama özetle mutsuzluktan zevk alıyor. Yakın zamanda antidepresana başladı. Onun için güzel günler gelmesini umardım ama dediğim gibi artık eski ben değilim ve bunun onun kendi yapısı olduğunu düşünüyorum. Bahsettiğim hiçbir çocuk hiçbir zaman mutlu olamayacaklar. Kendilerine çevrelerine ve eşlerine çocuklarına hep eziyet edecekler. Bu onların yapısında var.

Hele biri var ki sürekli sesini duyuyorum içimde. Her yaptığım harekette bana mal diyor. Beni en çok etkileyen benden en çok şey alan o oldu. “O” da zor bir küçüklük geçirdi. O’nun travmaları abisi ve babası. Mutsuz olmayı onlardan öğrenmiş. Abisi zamanında futbolcu olmak için eğitimi bir kenara atmış, babası da kendi küçüklük hayalini oğlunun başarması için elinden geleni yapmış. Ama ülkede futbol gençlerin hayalleriyle oynandığı büyük bir para tuzağı ve babanın rica minnet ve birazda rüşvet ile oğlunu soktuğu maçlarda “bu adam sizin oğlunuzu bir izlesin, ondan oğlan sonra uçup gider” dedikleri adamlar şerefsizlerin önde gideni. Velhasıl oğlan tüm emeğini ve gençliğini kaybediyor. Baba ise oğluna dur demediği ve onu desteklediği için hem oğlu hem de kendisi tarafından suçlanıyor. Ve aile içerisinde bağlar kopuyor. O’nun abisi O’nun deyimi ile paranoyak bir hale geliyor. Her şeyden enidişe duyuyor ve devamlı bir tedirginlik hali var. “Benle dalga mı geçtiler? Kazık mı atmaya çalışıyor?” 2 yıl evi hiç terkedememiş. O, tıp fakültesini kazandığı süre zarfında kıskançlıltan O ile konuşmamış. Babası da ev içerisinde rutin bir kavga hali ve şikayet etme durumundaymış. Ek olarak, bildiğiniz gibi mutsuzluğun en gerçek kaynağı yokluk. Ha söylemek gerek. Büyüdükleri ortam/mahalle ve arkadaş çevresi benim nezdimde berbat bir yer. Sürekli çete kavgaları, değersizleştirilmiş kızlar. Genç yaşta sigara, içki, sex… Marifetmiş gibi anlatır bir de. Neyse işte.

Başta tanıdığınıda size çok babacan bir karakter sergiler. Sonradan rengini belli eder. Mahalle abisi olma isteği vardır, O’da da M’de de. Ben sigaramı yakayım, onlar da çevremde durup beni izlesinler isterler. Konuyu dağıtmayayım. O’nun mutsuzluğa bağımlılığı vardır. Ağızından olumlu sözler çıkmaz. Bir şeye olumlu tarafından bakmaz. Kendisi ne kadar aksini iddia etse de şerefi yoktur, hakka girme kaygısı da. Etrafındakilerden bir şey istemek onun için çok kolaydır. Hatta insanlar ona yardım etmek zorundadır. Ama birisi ondan yardım istemeye görsün. Yapamaz. Birileri ona saygı göstermek zorundadır. Ama o değildir. Onun birilerine hesap sormaya hakkı vardır ama kimsenin ona yoktur. Onun birilerini aşağılamaya hakkı vardır. Tahmin ettiğiniz gibi kimsenin ona yoktur. Aslında kimsenin kimseyi aşağılamaya halkı yoktur.

Bir süre boyunca bir kız ile konuşuyordu. Kendisine iyi geldiğini söylemişti. Kendisini önceden beri seven bir kızdı, ciddi düşünüyordu. O’da bana kız arkadaşımız hakkında ciddi düşünmediği, ona karşı bir şey hissetmediğini söylemişti. Başta samimi olmadığını düşünmüştüm, kızdan hoşlandığını ama söyleyemediği ummuştum. Aradan yıllar geçti. Kız hala bir şeyler olması için çabalıyor. Ama her seferinde O’dan azar yiyordu. Birisi neden kendisinin azarlanmasına izin verir ki? Bir gün dedim ki artık dayanamayıp “Abi bu kızın hakkına girme, bırak başkasını bulsun. Kızın vaktini harcama.” Bana dedi ki “Kız benle konuşmayı istiyor. Veren razı alan razı. Sıkıntı yok.”

Bugün bile bazı yaşanan olaylarda O’nun sesi zihnimde belirip kötü yorumlar yapıyor. Diyorum ki kesin bunu beğenmez, bundan söylenirdi. Mutsuzluğu iliklerime kadar işledi. Dengemi bozdu.

En acısı da 2-3 yıl kadar ben bu insanları düzgün gördüm. Kötü dedikleri her şeyde farketmeden de olsa kötülük aradım. Manipüle oluyordum. Biliyor musunuz, hiç de elinizde değil. Atıp tuttukları insanlarla şimdi daha yakınım da ne kadar iyi niyetli insanlar hepsi. Kendi içlerinde çok mantıklı hareketleri var. Hepsinden farklı şeyler kaptım. Kimisinden yasaya uyduğu sürece her şeyi yapabileceğimi, kimisinden kendimi pazarlamayı (Uygun kelimeyi bulamadım. Ama anladınız siz. Bu arada hala beceremediğim bir yetenek bu.) kimisiden toplum ahlakını… Hatta bu mutsuz adamlardan bağımsız önceden tanıdığım insanlarda da yeni yönler keşfettim. T mesela. Hayvana benzer bir şey sanırdım. Bir belaya sıkıştığında tesadüfen yanına yoldaş oldum. Meğer çok mert çocukmuş. Hakkaniyetliymiş. İnsanın doğruya doğru yanlışa da yanlış diyebilmesi çok önemli. Ha bir de K ve S. Bu iki çocuk kendilerini o kadar tehlikeli göstermeye çabalıyorlar ki. Ama aslında pamuk gibiler.

Uzun lafın kısası dostlar, dör senede hem ben hem de çevreye bakışım çok değişti. Biraz vurdum duymaz ve saygısız bir hale geldim. Olumsuz insanları çevremden hala uzaklaştıramadım çünkü ortam müsait değil ama çevremi olağanca ayırdım.

Kafanız şişti mi? Okumayıverin canım. :grin: Ben devam edeceğim. Yakın zamanda imanımı kaybettim. Artık inanamıyorum. Hiç bir soruya da cevap bulamadım. Artık bir sıkıntı sırasında bir adım atmayıp sadece dua etmek bana komik geliyor. Müslüman toplulukları içerisindeki arap kültürü sevdası beni rahatsız ediyor. İnsanların neden anlamadığı dillerde şeyler söyleyip feyz almaya çalıştıklarını anlamıyorum. Hiç bir hadis hiç bir hikaye inandırıcı gelmiyor. İlahi adalet sadece algıda seçicilik gibi. En üzücüsü de toplumun diğer ülkelerin elinde oyuncak olmasından rahatsızım. Hala küçük şeylerle ilgileniyoruz. Teknoloji aldı başını gitti. Biz yıllar öncesinin ahlak yargılarıyla cebelleşiyoruz.

Böyle söylediğime bakmayın. Bu ay oruç tuttum. Hala abdestsiz gezemiyorum. Her şeye şükrediyorum ama kime bilmiyorum. İnsanların namaz kılması vakit kaybıymış gibi geliyor. Saatlerce. Sevdiğim iki arkadaşım var. İkisi de imanlı çocuklar belki hatırlarsınız. Onları anime izletmeye başladığımı yazmıştım. Kendileriyle bu durumı paylaştım. Şok oldular. Dedim ki “Bence Musa’nın denizi ayırdığına inanmanız Zeus’un yıldırım attığına inanmakla aynı şey. Hayır, bir de fantastik kitapları saçma bulursunuz. Siz en fantastik hikayenin gerçek olduğuna inanıyorsunuz.” Benimle bir süre konuştular. Kendileri bu durumun sebebinin şimdi ki müslüman toplumlardan kaynaklı olduğunu, şimdikilerin eski toplumlarla karşılaştırılamayacağını, bir müslüman ütopyası olduğunu söylediler. Kararımı şimdiki yanlış yaşanışlara göre vermememi istediler.

Şaşırtıcı bir şekilde hala geleneksel olarak müslümanım. Yukarıda olduğu gibi cümle içinde “Allah var…” gibi kalıplar kullanıyorum. Ama içimde hiç inanç kalmadı. Öldükten sonra nolacağımız da umrumda değil. Yok olmak beni korkutmuyor.

Hani demiştim ya yavru kedi öldü. İşte ben o kedi öldünce çok üzüldüm. Çok çabaladık çok sevdik ama öldü ne yapayım? Sonra merak edip neşterle içini açtım. Merak ettim. Sonra baktım inceledim işim bitti gittim kuşlara attım yediler. Arkadaş, bizimkiler bundan haberdar olduklarında bir linç yedim. Dediler ki gömmeliydik. Yav niye gömelim? Bizim sevdiğimizi o kedi öldü öldü yok artık. Bu sadece et parçası. Kediye niye cenaze merasimi düzenliyoruz? Bu işte hep kıyamet sonrası olacak şeylerin dini açıklamaları yüzünden. Dedim ki “Siz organ bağışı hakkında ne düşünüyorsunuz?” Sevdiğim iki arkadaşım da olmaz doğru değil dedi. Çünkü kıyamet vakti tekrar etimizle kemiğimizde dirilecekmişiz. Sonra annemi aradım dedim ki “Ben organlarımı bağışlayacağım. Hepsini vericem. Sen ne diyosun?” “Saçmalama oğlum cennete giremezsin.” Güzel annem kusura bakma. Hastanede her gün yüzlerce sıra bekleyen hasta canını kaybediyor. Oysa ne basit. Toprakta çürüyecek beden birilerinin hayatını kurtaracak. Ne büyük kayıp? İmanlılığın bu duvarlarından dışarı çıkmaya karar verdim.

Neyse işte dostlar. Kafam karıştıkça karıştı. İşin komik yanı kafası karışık insanları da hiç sevmem. Liseden mezun olunca yollarımın ayrıldığı insanları sosyal medyadan gördüm de içlerinde ne ilginç şeyler saklamışlar. Ne azgınlıklar, ne yozlaşmışlıklar. Genel olarak üniversite çağında insanda ucubeleşme gibi bir ilgi gözlemledim. Uçuk haller. İşte bu yüzden kafası karışık ve kimlik sorunları çeken insanları sevmem. Umuyorum ki yaptıklarım hala tutarlıdır. (hiç de öyle durmuyor ya)

Yakın zamanda ailem içinde sizinle paylaşamayacağım çok korkunç bir olay oldu. Müge Anlı’da görebişeceğiniz türden. Ben kendimce ahlak bekçiliği yaparken en korkunç şey gözümüzün önünde oldu. Onun stresini atlatamadım.

Çok darladık. Güzel şeylerden bahsedelim. Arkadaşlarla Hunter x Hunter izledik. 7 8 kişilik bir ekibi animeye kalıcı olarak başlatmış bulunmaktayım. Tekrar tekrar izleyecekler ve daha iyisini ömürleri boyunca izleyemeyecekler.

Ah aklıma bir kötü şey daha geldi. Arkadaşın ablası evleniyor. Benim de ablam nişanlanıyor. Biz de tüm yaşananlara seyirci kalıyoruz. Geçen günlerde bilgisine güvenerek fikir adına bir soru sordum arkadaşa. “Abi” dedim “Bu gelenekleri falan bi hesaba katalım da çeyizdir, beyaz eşyadır, düğündür… Bu işler ne kadara patlıyor?” O da “Abi şimdi herkesin gelenekleri farklı ama bizde şöyle şöyle. Şuna da şu kadar desen… 300 400 bin lira lazım en az” demesiyle biz kendi içimize bir kapandık. Hayır zaten ortada gelin adayı yok, biz evlilik işinin içinden de çıkamadık. Ulan şimdi bi kız arkadaş edinsem ayın sonu nasıl gelecek inanın hiç bilmiyorum. İşin kötü yanı muhtemelen bizim nesil hiç mal sahibi olamayacak. Sonsuza dek kirada yaşayacağız.

Geçenlerde bir arkadaşla konuştum. Ona bu kaygılardan bahsettim. Aklı başında kimse yok, beni seçmeleri için sebep yok, ha bir de deneyim yok (evet zalimler, bu arkadaşınızın hiç kız arkadaşı olmadı), ayrıca para yok. para yok. Neyse bu arkadaşım dedi ki bana “Kardeşim sıkıntı etme dedi. Çok da mühim değil. Yuva kurmak benim artık önceliğim bile değil. Bu yaz İsviçre’ye gideceğim. Sonra da bir şekilde Amerika’ya gitmeye çabalayacağım. Burada debelenmenin bir manası yok. Adamların refah seviyesi arşta. Ama yine söyleyeyim. Tecrübem yok diye sıkılma. Zaten karşındaki her türlü anlıyor. Söylememen gerken bir şey söylüyorsun ya da söylemen gereken bir şeyi söylemiyorsun. Bu belli oluyor. Karşındaki için de geçerli. Ama bir şekilde oluyor. Ayrıca endişe de etme zaten herkes bir arayış içerisinde. Yani aslında ilgi gösterdiğini belli etmen yeterli. O gerekli muhakemeyi kafasında yapıyor ve kararını veriyor. Kararı senin kabullenmen ve gerektiğinde hızlıca sindirmen asıl mühim olan şey.”

Bu da beni etkileyen güzel bir konuşmaydı. Bu tavsiyeleri için Berkcan’a teşekkür ederim canım dostum benim.

Başka bir arkadaş da bir şeyler önerdi ama kafama yatmadı. Spotify’ın 3.parti bir matchmaking uygulaması varmış. Dedi ki “Açıyorsun uygulamayı. Bir şarkı söyle. Onu aratıyorsun. Onu o an dinleyen diğer kullanıcılarla eşleşiyor, sohbet ediyorsun. Bak al eline istediğin gibi konuş. Çekinmen gerken bir durum yok. Chat ekranını kapattın mı artık o insan yok. İstediğini sorabilir, istediğini yazabilirsin. Yeri gelir o bırakır konuşmayı yeri gelir sen bırakırsın. Böylece neyin doğru olduğunu öğrenirsin. Deneyim kazanırsın.” Aslına bakarsanız iyi tavsiyeydi ama aradığım bu değildi. Belki de arkadaş güven vermedi. Hali hazırda kız arkadaşı vardı ve birkaç kız arkadaşı daha. Enver bunu yadırgamıştı. Böyle şeyleri görmek istemezdim bilmek de istemezdim. Mutlu sonlu masaja giden birini, aldatan birini, kadın pazarlayan birilerini… Bunları bilmek istemezdim. Bu 4 yıl benden çok şey aldı.

Böyle işte dostlar. Uzun zamandır da içimi dökmemiştim. Umarım anlaşılır yazmışımdır. Sıkıntılı dönemlerinizde de sizlere sabır diliyorum. Adım atmaktan korkmayın.

Neden bilmiyorum ama dik durduğunuzda ne yaparsanız yapın başarılı oluyorsunuz. Tek bir adım bile geri atmayın. YTD

15 Beğeni

Çok teşekkür ederim yazdıklarınız için. İnsanların yaşadığı tecrübeleri görmek yaşadıklarımı olağanüstü konumdan çıkartıyor. Yakın zamanda arkadaşlık ilişkileri konusunda benim de bazı fikirlerim değişti. Çok yakın bir arkadaşımla (onun isteği üzerine) ilişkimi kestim. Çabalamanın bir anlamı olsaydı çabalardım. Çevresine sürekli olumsuzluk yayan, size aynı hareketleri yaptığı halde, o davranışı siz (beni yanlış anladığını söylememe rağmen) yaptığınızda arkadaşlığınızı harcayan bir insanla devam etmenin bir anlamı yok gibi geliyor artık. Tabi sizin yaşadıklarınız çok daha üst düzey kalıyor benimkinin yanında.
İnanç konusunda insanlarla konuşmayı pek beceremiyorum açıkçası. Ben hep kendi içimde yaşadım. Toplu ibadetlerden dahi olabildiğince kaçındım çünkü içinde yaşadığım toplumla bunu yapmak istemiyorum. Bu yüzden herkesin sevabı/günahı kendine derim ve inançlarımı sorgularsam da bunu sadece ben yaparım. Müslüman ailelerde büyüyen çocukların sorgulaması nedense kötü karşılanabiliyor. Halbuki bu iş böyledir aslında. Boşluğa düşmek, kaybetmek çok normal. Önce tüm her şeyi reddetmek ve sonra bir olanı kabul etmektir. En azından ben böyle düşünüyorum. İnşallah siz de bulursunuz.
Diğer taraftan ben henüz ailemle birlikte olduğum için hayatın deyim yerindeyse ‘sillesini yediğimi’ hissetmiyorum. Bu yüzden sizi anlıyorum diyemem. Ama hayatın daha iyi olması için çabalamaktan başka ne yapabiliriz bilmiyorum.
Başta söylediklerinizi de uzun zamandır düşünüyorum. Ben de ilk başta cinselliği düşünmeye başladığımı yazmıştım. Detaylara girmedim ama çok yoğun şekilde olduğunu söyleyebilirim. Sanırım bu da normal bir süreç. Ama yine de tamamen cinsel duygular hissettiğimi de düşünmüyorum. Yine de büyük bir parçası. Hatta kendimden iğrenmeme sebep olan noktalara da gitti(muhafazakarlıktan bağımsız olarak söylüyorum bunu). Sonucunda ne olacak bilmiyorum ama sürekli bir insanı düşünmek sağlıklı değil elbette. Hayırlısı olsun diyorum artık. Değiştim evet ama hayat da böyle gidiyor işte.

3 Beğeni

İleri derece bipolar ve OKB rahatsızlığı olan biriyim. Bundan ayrı olarak covid hayatıma girdiği zaman hastane, derslerim derken yoğun bir dönem içerisindeydim. Birkaç kronik rahatsızlık ve otoimmün hastalık sebebi ile covid beni çok ağırlaştırdı. Yoğun bakım, servis derken sevdiklerimden uzak kaldım, babam çok rahatsızdı -ki ondan başka tutunacak bir dalım da yoktu. Onu kaybetme korkusu, nefes alamamak derken yoğun bir travma geçirdim. Bipolar travma ile bir nevi arkadaş oldu ve 2 seneyi depresyon atakları ile geçirdim. Gerçekten çöküştü. 10 seneden fazla bir dönemdir yoğun bir bipolar ile savaşırken, gülmeye ve mutlu olmaya çalışan biriydim fakat depresyon, aşırı mutsuzluk ile beraber asla bu durumdan çıkamadım. Bazı küçük olaylardan sonra ise bu durum arttı ve yoğun ağlama krizlerine girmeye başladım. Bayılma, yoğun el titremesi gibi durumlar ortaya çıktı.
Bu durum için de doktora umutsuz bir şekilde başvurdum. Direkt antidepresan grubu bir ilaca başladım, yazılırken “ilaç yazıp başından savacak” gibi bir düşünceye kapıldım, halbu ki aynı meslek grubundan biri olarak bu düşünce asla aklımın bile ucundan geçmeyecekken, yazılan ilacın antidepresan olması böyle düşündürttü. 1 Mart günü ilaca başladım ve koca bir 2 ayı devirdim. Günde toplam 1100 mg ilaç kullanmaya başladım sanırım bundan başka üzücü bir durum kalmadı.
10 senedir sonra ilk defa düzeldiğimi ve içten bir şekilde kahkaha atabildiğimi gördüm. Önyargının da asıl düşmanlardan biri olduğunu bir kere daha anladım, ilacı almayıp yaşamaya devam etmeye çalışırdım veya bir şekilde kesmeye. Belki uzun süre, belki ömrümün yettiği kadar kullanacağım ilacı fakat hiçbir şey sanırım sakin ve mutlu kalabilmekten önemli değil. Kader inancı olmayan bir insanım fakat bazı olayların birbirlerine ince bir iplikle bağlı olduğunu düşünüyorum ve ucunu bulmamızı beklediklerini eminim çözülmek için.
Okuyarak benimle duygularınızı paylaştığınız için teşekkür ederim, aşamalı ve zor olsa da çoğu şey geçiyor sanırım. :blush:

27 Beğeni

Teşekkürler paylaştığınız için. :slight_smile: Bazen gerçekten olmaz denilen şeyler ışık tutabiliyor önümüze. Ben de bir kafa esintisiyle terapi sürecine giriştim, bakalım nasıl bir süreç olacak benim için. :slight_smile:

3 Beğeni

Yeniliğe açık olmak gerekiyormuş, hastanede sıra beklerken “eli yüzü düzgün kız bu deli doktorunda ne işi var” gibi duyumlar almak üzüyor asıl hastalıktan ayrı. Hâlâ birçok insan terapiyi veya ruh ve siniri “öcü” olarak nitelendiriyor. Çoğu hasta bu sebeplerden ötürü doktora bile gidemiyor, çekiniyor.

Yardım aldığınız için çok sevindim, umarım her şey sizin için daha umutlu ve berrak hale gelir. Asıl ben teşekkür ederim :blush: :hibiscus:

5 Beğeni

Geride kaldıkları için senin adına çok sevindim. Masandan çiçekler yüzünden gülümseme eksilmesin. Korkuyu beklerken de Oğuz Atay’ı hatırla sadece.

En sevdiğin öykü unutulan olmuştur umarım, yoksa engellerim xd

3 Beğeni

1 adet gönderi şu konuya taşındı: Anket Teknesi

Allah kimseyi akraba ziyaretine gittiği evin bir köşesinde, sinirlere hâkim olma duygusuna ve nefes egzersizine muhtaç etmesin.
Allah mutlu etsin ya da hayırlı olsun dileklerinde bulunmak yerine, sürekli yargılayıp düşmanca sorular sormaktan vazgeçmeyen insancıklarla bir daha aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Bu gibi insanlar ölse dahi üzülmem. Cehennem olun :slight_smile: Bayram bayram bezdirdiniz çünkü.
Bayramları seviyorum fakat fesat ve haset insanlardan nefret ettiğim için hiçbir yerde bulunasım, gidesim gelmiyor. Aileme eşlik etmek niyetine gittim ve anında pişman oldum. Bu kadar mı iğrençsiniz siz ya? Yine de efendiliğimi bozmadan eve atabildim kendimi (çok şükür). Üstelik hayatınızda sizin sorunlarınızı ve dertlerinizi dinlemeyen bir babaya da sahipseniz her şey daha bir çekilmez oluyor. Sizin arkanızda durmak yerine başkalarını savunan bir baba bu! Annem sayesinde katlanıyorum, çünkü evde bir tek annem anlıyor beni. Her şeye susmak kolay da sizi anlamayan bir aile üyenizle yaşamanız gerekiyorsa hiçbir şeye tahammül edemiyorsunuz. Sinirli ve mutsuz biri olup çıkıyorsunuz.

20 Beğeni

Evlenenler bile bu teröre maruz kalıyor demek. Akrabasız bir bayram dilerken efsane bir duyar gelir mi diye tereddüt etmedim değil ama hakediyorlar.

5 Beğeni

Akrabasız bayram değil, akrabasız hayat dilemek lazım

5 Beğeni

Hasta olduğum halde nasıl evlenebiliyor muşum? Sağlıklı görünüyor muşum da hastalığım neymiş ki? Nasıl ev işi yapacak mışım? İstanbul değil de niye Samsun? Ailemden uzak ne yapacak mışım? Niye çalışmıyor muşum? Boşa okumuşum ben. Hımmm demek hep kitap okuyor muşum?

Ev işlerini neden kadınlara ait bir şeymiş gibi görüyorlar onu da anlayamadım? :blush: cahil.

:slightly_smiling_face::slightly_smiling_face: Bu sorulardan çok soruş tarzları tilt etti böyle bir küçümseme ve kibir haline bürünmelerini tuhaf buldum. Yandan yandan elimde ki yüzüğe bakıp baştan aşağı süzmeleri yok mu bir de. Ama hayırlı olsun yok, sadece laf sokma, sokuşturma, küçültme ve yargılama var. Üstelik yakın bile değiliz kaç yıldır yüzünü görmemişim nesin sen?

7 Beğeni

Kendi imkanlarımla doğma kabiliyetim olsa doğmamayı seçerdim. O kadar akrabasızlık ontolojik bir karmaşa çıkarabilir xd

4 Beğeni

O yüzden ne diyoruz ?
Bir kere daha tekrar.
Evlilik sadece çok sevdim vs değildir. Onun her halini bileceksin.
Sadece sinemada, tiyaroda, cafede değil.
Tatilde, cenazede nasıldır. Ailesi nasıldır. Siz yapabilirsiniz,ama o yapabilir mi bu da önemli. Afedersin çoraplarını yere mi atar, nasıl hasta olur , nasıl kusar?

Çünkü bu bir yaşama ortak olmak. Sevgi kadar fedakarlık , sabır , paylaşma vs gerektirir.

6/8 ay çıkıp evlenen arkadaşlarin bir çoğu benzer şeylerden muzdarip ne yazıkki.

Önce birlikte yaşayın. (Aynı evde veya değil yaşayın, hayatı paylaşın) sonra evlenin gençler…

5 Beğeni

Hasta olduğumu da biliyorlar ayrıca. Babam akrabalarına çok düşkün olduğu için ağzının içiyle detayları anlatmaya bayılır. Ee niye soruyorsun o zaman? Her şeyi bilip sormak kanser etmek değil de nedir? Niyet önemli tabii. Hani iyimser bir şekilde geçmiş olsun dese hiç sinirlenmem. Ama niye ezmeye çalışıyorsun? Babamın da sen yanlış anlamışsındır ve belkileri yok mu? Başına bir şey gelirse akrabaların baksın canım o zaman. Bir kere de eşinin ve kızlarının yanında dur be adam!

5 Beğeni

İnsanların kendi hayatlarına bakacak yüzleri olmadığı için yüzleri hep başka hayatlara bakıyor. Kendi içinde kemale erememiş insanların sözüyle dert sahibi olmamak lazım. Birinci dereceden beklenen destek yerine gelen köstek, hayal kırıklığı yaratır. Onu da kader utansın deyip, hasarı minimize edecek bir mesafe yaratarak kucaklıyor insan.

5 Beğeni

Teşekkür ederim. Haklısınız :slightly_smiling_face: Bazen tadı kaçıyor insanın işte. Böyle ortamlarda bulunmamak en iyisi çünkü vasat insanlar hep vasat kalır, değişmezler.

4 Beğeni

Yıllardır bayramlarda eve gitmiyorum. Evdeysem de alıyorum kitabımı (her kurban bayramında kral katili güncesini bitiririm yeniden) odama geçiyorum. Annemle kavga kıyamet bir yerlere gitmeme savaşı derken bir şekilde bayram geçiyor. Akrabalarıyla iyi geçinen, onlarla mecburiyetten değil istekten bir araya gelen arkadaşlarımı çok garipsiyorum. Yalnız değilsiniz. :baris:

7 Beğeni