Yooo, aramızda hiç de öyle bir ilişki yok. Bence bazen birbirimizden nefret ediyoruz falan. :d
Yanlış mıyım @Howl hayatım? :d
Bu arkadaşın bende bir kalemi vardı. Şantiyede beton dökerken kalıbın içine atmıştım, onu hatırlatıyor diye. Beton gibi sağlam bu arkadaşlığın temeli.
Hayatı o kadar berbat ki, aklınca hayatım diyerek bana hakaret ediyor. @yavanna nereden senin hayatın oluyormuşum? Kimsin sen, kimsin!!!
Bu siteyi çok seviyordum ama kitap okumayı eskisi kadar sevmiyorum. Kitap okuyamayınca hayatım olmadığını iyice anlıyorum ve uzun zamandır tutkuyla sevdiğim hiçbir şey yok.
Kenara çekilmiş başkalarının yaşadığı hayatları seyrederek bazen destek olarak kendi hayatımızı kendimizi unutuyor muyuz diye düşünüyorum ara sıra.
Bir günümü bir şey üretmeden geçirdiğimde o kadar dibe vuruyorum ki toparlanmak günlerimi alıyor. Günlerce o halde bir şey yapmadan ama bu durumdan çokça rahatsız olarak kalıyorum.
İnsan ilişkilerinde ise bir süredir “amaann” modundayım. Herkesten her şeyi bekliyorum. Kimsenin kalıcı olacağını düşünmüyorum. Sebep bildirmeden bir olay olmadan kendi kendine karar verip aniden uzaklaşan kişileri de anlamıyorum ayrıca. Ya da kendi istediğinde irtibat kuran kişileri. Mesela konuştuğun ve telefonu kapadığından kısa süre sonra mesaj attığında uzun zamanda kısa bir cevapla konuşmayı sonlandıran ve (ben açık olunmasını seven biriyimdir pat pat söylerim. Böyle yapıyorsun neden, şöyle mi düşünüyorsun vs diye) sorduğumda-söylediğimde, beni çok takmayacaksın-anlam aramayacaksın yaptıklarımda diyen kişileri anlamıyorum. Daha az önce güzelce konuştuk şuan irtibatı kesmek niye yani anlam veremiyorum. Yine konuşsak iyi konuşacağız ardından yine aynı şey tekrarlanacak garip…
İnancın bu ara fazlasıyla sorgulanması inancın yitirilmesi sorular sorulduğunda tam anlamıyla tatmin edici olarak cevap verememek içten içe doğru yol olarak hissettiğini karşı tarafa hissettirememek açıklayamamak o kadar üzüyor ki beni. Mesela bir konu hakkında normal bir görüş bildireceksin. Karşı taraftaki kişinin, senin inancını bildiğinde ve bilmediğindeki tepkisi-görüşüne karşı bakışı değişecekmiş gibi. Bu durum da düşündürüyor.
Duruyorum ve bir anda her şey anlamsız geliyor. Bir an gelecek ve nefesimi verip alamayacağım. Ki bu durumun az sonra olup olmayacağını bile bilemem. Savaşlardan tutun insan ilişkilerine tüm bu kargaşa tüm bu düşünceler kafa yormalar vakit geçirmeler vs vs her şey anlamsız geliyor. Daha sonra tekrar duygularım harekete geçiyor farklı düşüncelere anlamlandırmalara devam ediyorum…
Çok iyi. Son zamanlarda okuduğum en sıra dışı ve mantıklı cümle…
Hemingway çözümünün artık bir kurtuluş reçetesi olduğuna inanıyorum.
Sinema bileti 78 TL olmuş. (IMAX öğrenci)
What! Ben de yarın Doctor Strange’e gitmeyi düşünüyordum.
Çok şaşırdım fiyatlara. 2D biletleri 50-60 arasında. Tam IMAX 85 TL.
2000-2004 yılları arasında haftada ortalama 4 kez sinemaya giderdim. Çok beğendiğim filmleri sinemada 2-3 kez izlediğim olmuştur (Star Wars, Yüzüklerin Efendisi, Dövüş Kulübü vs). Bilet fiyatları o derece uygundu yani. Nereden nereye…
İnsanları genellemeyi ve bir şeyleri cinsiyete indirgemeyi de sevmiyorum. Ama gerçekten saçma sapan şeyler yaşamaktan da geri durmuyoruz. Fotoğrafını koyarsın suç, oturursun suç, kalkarsın suç.
İyiki bir dondurma aldım. Çıktım dışarıya, hani lolipop gibi de yalamıyorum, ısırarak nasıl olursa. Yok öyle olmaz. Sonra yanından geçip derler ki; “Yalamak güzel.” -_- İğrendim durduğum yerde. Suç bende, o dondurmayı burnuna saplayacaktım. Nezaketimi bozmayıp yürüdüm, gittim.
Bu ülkede kadın olmak suç zaten. Kadınlar bile kadınlara kötü davranıyor.
Yeni mezun biri olarak(yaklaşık 6 ay) iş arama süreci beni hayattan soğuttu artık.
Büyük firmalarla mülakatlara girebilmeme rağmen sonuç yok.
Yabancı forumları okuyup orada da aynı sorunları yaşayanlar olduğunu görüp ancak rahatlayabiliyorum.
Ülkenin şu durumunun üzerine(ki olabildiğince optinist yaklaşabilip kendimi yemiyorum zira kontrol alanımın dışında bir durum) üstüne o kadar okuyup saç döküp şu muameleyi görmek ve hala kafayı yememek kendimle gurur duymama sebep oluyor.
Sistemin çarkını geçtim, çarktaki bir cıvata kadar bile değerli hissedemiyorum kendimi artık
Merhaba, 10 yıldır imalat, otomasyon, yazılım sektörlerinde çalışan bir kişiyim.
Sektörünüzü bilmiyorum ama kendimde birçok personeli işe almış birisi olarak biraz bilgi vermek isterim.
Birincisi ülkemizde saçma bir şekilde yeni mezun kişilere karşı bir önyargı var. Bunu kırmak çok zor, o yüzden ilk işinizde iş bulma süresi çok uzun olabilir. Ben bu duruma biraz karşıyım, eğer işe uygun kişiyi alırsanız ve o kişinin ilk işiyse kendini kanıtlamak için oldukça özverili çalışıyor. İlk işe girmek çok zor, bir de üzerine rezil ekonomik ve siyasi durumu eklenince bu zorluk biraz daha artıyor. Biliyorum sabretmek zor ama hayat biraz bu sebeple güzel, ilerde bu günleri tebessümle hatırlayacağınız günlerde gelecek.
İkincisi bizim kültürümüz çok saçma bir hale evrildi. Sizinle iş görüşmesi yapan insanlar kendilerini dünyanın hakimi, Tanrı ya da peygamber sanıp size tepeden bakıyor. Aslında olay çok basit bir emek - para takası. Yabancılarla yaptığım iş görüşmeleri ingilizce kısmı hariç her zaman daha rahat ve neşeli geçmiştir.
Ancak son tahlilde benim düşüncem, iş hayatında ve iş görüşmelerinde her zaman insan ilişkileri tekniği döver. Bir iş görüşmesi yaparken de iş yaparken de, sakin, kendine güvenen insanlara güven aşılayan insanlar her zaman daha başarılı olurlar.
Benim gözlemlerim, iş görüşmelerinde sakin, kendine güvenen, her şeyi yaparımdan ziyade, elimden geleni yapmaya çalışırım diyen insanlar işi daha kolay alabiliyor.
Eğer “Ne diyorsun sen düdük makarnası, ben 6 aydır iş arıyorum, bunun stresi var tabii, nasıl sakin kalayım” derseniz de haklısınız. Tecrübe zamanla edinilen birşey.
İlerde tecrübe kazandığınızda iş görüşmeleriniz çok daha kolay geçecek, çünkü tecrübeniz arttıkça kendinize daha çok güvenecek, masada karşı tarafta oturanların sizden pek de farklı olmadığını anlayacaksınız.
En kısa zamanda içinize sinen bir iş bulmanız dileğiyle.
Çok teşekkürler yorumunuz için
- sınıfta staj yapmıştım. Orada hiçbir şey bilmememe, hiçbir işe katkı koyamamama ve çoğunlukla boş olmama rağmen tekrar onlarla çalışmak isteyip istemediğim sorulmuştu. Mentorum seneye bir daha gel, buraya gelen en acayip adamsın demişti.
Sonra ben bölümü bıraktım tabii gitmedim.
Bölümü bırakmama rağmen mentorumla 1.5 sene daha mailleştik falan. Çok sevmişlerdi orada beni niyeyse. O yüzden çağırmışlardı tekrar. Bir Aselsan bilmemne değil ama ortaklarından, hatrı sayılır, ülkenin iyi şirketlerindendi. İsim vermem etik olmayabilir. Beraber çalışmak istedikleri iş arkadaşlarına donanım olarak bakacak olsalar en son çağırılacak kişi olurdum. Öyle işte. İletişim öne geçiyor diyince anlatmak istedim.
Kurban niyetine Ambrose’u mu düşlüyorsun yoksa? En azından bazı kurban bayramlarında benim aklıma gelmiyor değil. Eshek ya hani.
Allah yardımcın olsun. Umarım en kısa sürede seni ne mutlu edecekse ona kavuşursun. Kendimle alakalı bir şeyler yazacağım ama bu postun altına eklersem sana cevap vermiş gibi okurum. Hayat çok garip bir şey…
Onun eti de yenmez ki. Teşekkür ederim, yakın zamanda kavuşacağım muhtemelen. Öyle umuyorum yani. Aile evi gerçeği değişmiyor tabi ama zamanla ona da alışıyor insan.
Bundan yaklaşık 6 sene önce bir eve taşındık. Çok mutluyduk yeni bir ev yeni bir çevre falan filan. Sonra bizden yaklaşık 2 hafta sonra altımıza bir aile taşındı ama ne aile… Bu ailenin çiftleri işitme engelli kimseler. İlk başta üzülüyorduk kadın doğru düzgün Türkçeyi duymadığından dolayı Türkçe konuşamıyor Türkçe değil de sanki bir başka dil konuşuyor yani Türkçeyi yanlış öğrenmiş. Bu bana çok acıklı geliyordu. Her neyse işte bu taşınan aile deki o dediğim kadın tam kafadan çatlak çıktı. Apartmanda kavga etmediği insan kalmadı, apartmanı geçtim sokaktaki bazı şahıslarla hatta altımızdaki lokantayla bile kavga etti. Sebep de şu: Sen benim kapımın zilini neden çalıyorsun. Bunları geçtim bu kadına apartman yöneticisi ve apartman sakinleri maddi durumu iyi olmadığından ötürü kapıcılık görevini vermişti. Kadın 1 sene falan kapıcı oldu ama ne kapıcı olmak… Apartman adeta leş gibi olmuştu o bir senede sildiği yerler lağım gibi kokuyordu adeta garaj pislik götürüyor her yer çer çöp, çamur içerisindeydi. En nihayetinde bu kapıcılık görevi onun elinden alındı bir başka kişiye verildi. Bu yaşandıktan sonra sürekli bir yerlere vurulma sesinden tut, asansörün aynasına mukus yapıştırmalar, asansöre çöp suyu dökmeler kasıtlı bir şekilde gibi olaylar yaşandı. Sonrasında biri dellendi çok şiddetli tartışmalar oldu polisler falan geldi o asansörü kirletme şeyleri bitmiş oldu. Bu asansör kirletme, bir yerlere vurma sesleri tam 7-8 ay hatta 1 sene bile sürmüş olabilir. Her neyse artık bu zat kimseyle tartışmıyor ne güzel falan derken bizler aşağıya kediler için kuru mama, su koyuyoruz. Bu kuru mamaya normelde demir bir kap var onun içerisine koyardık çalmasınlar diye de ağaca zincirlenmişti. Yer dar olduğundan dolayı ve ağacın dalından mamayı koymak zor olduğu için o mama kutusunu başka bir yere taşıdık. Taşıdığımız yerde düzgün kilitledik diye sanırken birden o mama kutusu ortadan kalktı. Biz hurdacılar aldı götürdü diye zannederken bu kutu binanın yanındaki bahçenin içinden çıktı. Şu gariban hayvanlar için koyduğumuz mama kapları su kapları falan hepsi o bahçeden çıktı sonradan da anlaşıldı tabii kimin yaptığı. Yani arkadaşlar ben anlayamıyorum bir insan evladı tüm bunları nasıl yapabilir? Bu nasıl bir insanlık? Bu kadını apartmandan atabilmek için tüm bina sakinlerinin imzası gerekiyormuş ama binada herkes evinde değil kimisi yeni taşındı bana ne der kadını tanımıyorum etmiyorum neden imza atayım bana zararı dokunmadı ki der yani o kadar elimiz kolumuz bağlandı ki… Ailemde taşınmak istemiyor sırf şu kadın için ne gerek var o kadar masrafa ve bu evin yeri iyi bu iyi yerden ev alabilecek miyiz diyor? O da kendince haklı ama artık şu kadının varlığı apartmanda beni rahatsız ediyor. Kendi evimde oturmak istemiyorum yani ne yapılabilir onu da bilmiyorum. Gerçekten komşu, evden daha önemli. 6 seneyi bizi zehir etti kadın. Başından böyle hadiseler geçen var mı? Gerçekten çok sinir bozucu bir durum.