Dök İçini Rahatla

@Rena Önce ne yapmak istediğini bulmalı ve hayatını bu amaca uygun hazırladığın plan çerçevesinde kurmalısın. (Burası zor, belirsiz ama en gerekli olan kısım.)

Evet geçmişin büyük hayal kırıklıklarıyla dolu, evet aile de dahil kimseden destek alamadın ve örselendin ama buradasın ve bir çözüm, bir çıkış yolu arıyorsun. Bununla birlikte kimse çözüm için sana senden daha fazla fayda sağlayamaz. (Psikologlar hariç.)

. . . . .

Herkes çok dertli, canım sıkılıyor. Bir şeyleri değiştirmek istiyorum ama bu sefer de insanları çok da umursamadığımı fark ediyorum. İnsanları umursamıyorsam neden bir şeyleri değiştirmek istiyorum? Bir şeyleri değiştirmek istiyorsam neden insanları umursamıyorum?

Not: İçimi döktüm, rahatlatıcı olmadı.

İçini dökmek insanı rahatlatıyor mu? Hayır, insan içindeki karmaşanın çözülmesini istiyor, ortaya saçılmasını değil.

3 Beğeni

Aslında yazmak bir nevi düşünce eylemi değil mi? Ben öyle düşünürüm. O yüzden yazarken de düşünceleri sıraya koyup elekten geçirmenin de dahil olduğu betimleyemediğim başka türlü işlemler de beynimizi meşgul ettiğinden dolayı aslında bir nevi iyileşme veya düzene girme sürecimiz oluyor gibi düşünüyorum. Nöral ağın farklı veya belki de dağınık kısımlarını düzene sokuyoruz gibi. O da temelde belki de iyileşme anlamına geliyordur. Rahatlama hissi gelir mi; hemen mi gelir sonra mı gelir bilmiyorum tabii. Bunun yanında bazen de gerçekten çözülmesini istiyoruz tabii. O isteğe yöneltilen odak tüm dikkat aralığımızı kapladığı için de daha farklı düşünsel süreçlere kendimizi ayıramayıp rahatlayamıyoruzdur belki de.

İnsanları umursamayıp bir şeyleri değiştirmek istiyor oluşunuzun temelinde kendi sıkıntınız olabilir mi? Peki o halde sıkıntıya sebep olan şey insanların derdi mi acaba? Yoksa insanları derde sürükleyen değişkenlerin varlığından o insanlardan bağımsız olarak rahatsız olmanız olabilir mi, bu o insanlardan bağımsız olabilir mi ondan da emin değilim tabii. Bir şeyleri değiştirme isteği acaba toplumsal bir koda karşılık geliyor mudur ya da kendi biyografinize falan?

Evet, yazmak kesinlikle düzenlenmiş düşüncenin kayıt edilme işlemi.

Katılıyorum ancak kendi adıma yazmanın çözümsüz düşüncelere bir çözüm üretmektense çözüme yaklaşmış ama henüz bir sonuca ulaşamamış karmaşık düşünceleri anlamlandırmakta faydalı olduğunu söyleyebilirim.

Bu arada evet, düşünceleri açıkça yazmak kesinlikle çözüm adına farkındalık sağlıyor.

Olabilir, emin değilim.
Derdin her türlüsü sıkıntıya sebep olur. Bu insanların başına gelen şey benim başıma gelse muhtemelen ben de aynı şeyi hissedecektim. Burası biraz benim sürekli empati yapmama bağlı gibi.

Var oluşum dahilinde her insan gibi ben de bir şeylere etki etmek istiyorum. Bahsi geçen etki “bir şeyleri değiştirmek”. Ancak 1. Sorumluluk almayı hiç sevmiyorum. 2. Var oluşun gerekliliklerine (etki etme ihiyacı) bağlı olmak da bana kendimi koyun gibi hissettiriyor. Sonuçta etki etsem de etmesem de hedeflerime asla ulaşamayacağım, hedeflerimi küçültmek de bana kendimi yine herkesle aynıymış gibi hissettirecek.

Sanıyorum bütün istekler hali hazırda geçmiş yaşantılara dayanıyor.

2 Beğeni

İnsanın morali, motivasyonunu mahveden insanlar hayatının her yerinde olursa insan nasıl yaşar ki? Mezun olacağım ama mutlu değilim. Belki de hayatımın en güzel yaşlarındayım ama yaşlı gibiyim. Annemi babamı da mezuniyetimde görmek istemiyorum. Zaten çalışıyorum ben ne geleceğim derler. Mükemmel bir evlat olmaya çalışmak sadece büyük bir aptallıkmış. Hayatta istediğim bir şey de kalmadı zaten. Böyle düşünmeyi hiç istemezdim ama sonuna kadar dipteyim gibi. Boğuluyorum… ama nefes alarak.

11 Beğeni

İnsanın moralini motivasyonunu mahveden insanlar hayatımızın her yerinde zaten. Mesela aklıma gelen ilk örnek “Şahsım hazretleri” her gün televizyonda konuşarak hayatımızı mahvediyor.

Eh aklıma gelen çözüm kişinin anlaşabildiği insanlarla birlikte olması ve anlaşamadığı insanlarla arasındaki ilişkiyi elinden geldiğince düzeltmesi.

Tabii yalnızlık da bir seçenek ancak pek tercih edilesi değil.

1 Beğeni

Disney Plus Recep İvedik 7 konusunda Şahan Gökbakar’la anlaşmış. Disney, Netflix vb. fark etmez Türkiye’ye geldiklerinde buradaki operasyonlarını yönetmek için yapım şirketleri ve yapımcılarla anlaşma yapıyorlar. Onlar da yerel aktörlerle anlaşıp içerik üretiyor. Ay yapım Netflix’e dizi çekmişti vb.

Bu ülkedeki yapımcı, reklamcı, ajans vb.lerin vizyonsuzlukları beni çok sıktı. Vasat ve vasat altı dışında iş yapamıyorlar ve yapanları da barındırmıyorlar. Ülke sinemasını BKM zihniyeti ele geçirmiş durumda, posterleri birbirinin aynısı olan BKM’nin çektiği asla film olmayan skeçlerden ibaret filmlerden bahsediyorum.

Bu ülkede çok iyi senaryo yazan insanlar da var, çok iyi görüntü yönetmenleri de var. Alef, Şahsiyet, Bir Başkadır vb. bir çok iyi işte yapıldı ama yok arkadaş, varsa yoksa vasat altı işler destekleniyor.

Nasıl bir komisyon ve çıkar düzeni kurulmuş bilmiyorum ama bunlar hiç normal değil. Bu ülkede Avrupa Yakası seviyesinde ve çok daha iyisi sitcomlar da yapılabilir, Mindhunter benzeri psikolojik gerilim polisiye de yapılabilir, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü benzeri kültürel tarihin işlendiği diziler de çekilebilir, yapacakta çok insan var. Bir kere kaliteli bir iş yapan kişi veya ekibin önü tıkanıyor bir şekilde bu ülkede.

Recep İvedik, BKM komedi filmleri ve Cem Yılmaz’ın çektiği parodilerle esir alınmış durumdayız inanılır gibi değil.

Star Wars, Pixar Animasyonları, How I Met Your Mother, The Simpsons izlemek için Disney Plus alan kişiler eminim çok keyif alacaklardır Recep İvedik 7’den de.

6 Beğeni

Birazda arz talep meselesi. Çoğu kişi aşk meşk dizilerinden bıktı artık ama hep reyting rekorları… çoğu kişi Recep İvedik’e ahlaksızca, klişe vesaire sözler söylüyorlar ama her ne hikmetse bu tarz yapımlar izlenme sayısı olarak listenin başında yer alıyor. Örneğin Cem Yılmaz. Kendisi istese Avrupai tarzı güzel bir komedi dizisi çekebilirdi. Ama adam Türk insanının espiri anlayışına göre Erşan Kuneriyi çekmiş. Baktı Türk milleti şakayı küfürle yapıyor her cümlenin sonuna nokta işlevi gören küfür var o da öyle bir dizi çekmiş ve gayet de başarılı olmuş ki top 1. sıradaydı.

Günümüz dünyasında olayı sanat, sinema, özgünlük, kalite gibi ölçütlerle değerlendirmek yerine para, izlenme, müşteri kavramlarıyla değerlendirmek gerekiyor. Şirketler pazara göre strateji belirliyorlar sonuçta.

Ayrıca dikkat ettiyseniz sinema sektöründeki kalitesizlik ülkemizle sınırlı değil. Olayın hakimi olmamakla beraber eleştirel bir gözle incelediğimde popüler yapımların neredeyse hepsinin bir eserden ziyade bir ürün olduklarını görüyorum.

1 Beğeni

Patronumdan ve iş arkadaşlarımdan, çalıştığım her yerde, nefret etmek zorunda kalmaktan bıktım. Neden çalışanlar patron sevdalısı olur anlamak güç? Patronlarda da ego ve herkes bize düşman, bizi gözetliyorlar, batmamızı istiyorlar söylemleri oluyor. Bana malum kişiyi hatırlatıyor biraz da.

Son patronum solcu olduğunu defaatle söylemekte ısrarcı ama vergi kaçırmasını çok iyi biliyor maalesef anonim şikayet edip en son hapisi boylatacağım kendisine.

3 Beğeni

Düşüncelerimi ne kadar bağlardan koparmaya, özgürleştirmeye çalışsam düşündüğüm şeyler bir o kadar sığlaşıyor. Haliyle aklıma şu fikir geliyor “Düşüncelerin kaynağı hayatın kendisi, ikisini birbirinden ayırırsan düşünceler kaynaksız kalır.”

Özetle: İnsan düşünce üreteceğim diye kendi kabuğuna çekilmemeli; hayatıyla ve düşünceleriyle olan etkileşimini düzgün oranlamalı.

2 Beğeni

Ekşi Sözlük’te “mezuniyete katılmayan öğrenci” başlığını okudum. Yazarlardan kimisi maddi yetersizlikleri, kimisi ise okulları ile bağ kuramadıklarını neden göstermiş. Ben de mezuniyet toplantıları dahil bilimum düğün, cenaze, doğum günü vb. toplantılara katılmamış birisi olarak kendimi sorguladım. Kısa bir içsel düşünce araştırmamdan sonra cevabın kendime sürekli “Neden uğraşayım ki?” sorusunu sormam olduğunu fark ettim.

Çıkarımım şu: Çoğu insan için büyük anlam ifade eden toplu etkinlikler bana -benim için- gereksiz bir uğraş olarak görünüyor.

Sonuç kendi açımdan pek şaşırtmadı ancak hala diğer insanları neden bu etkinlikler uğruna “uğraştıklarını” anlamakta zorluk yaşıyorum. Soruyorum size diğer insanlar, toplu etkinliklere katılmak sizi gerçekten göründüğünüz kadar mutlu ediyor mu?

1 Beğeni

Ben de hiç sevmem. Konser vs. dışında kalabalık ortamlardan hoşlanmam zaten, kaçınmak için elimden geleni yaparım. Bir de bu tarz etkinliklere gereksiz yere harcanan para, (bence) boşa giden zaman ve hazırlığı vs. derken çekilen çile ekleniyor. Hiç gereği yok benim için.

Ay sonunda mezuniyet törenim olacak, başta gitmeme konusunda kararlıydım ama sonra garip tepkiler ve ailemin ısrarı sonucu katılmak durumunda hissettim kendimi. Açıkçası sırf ailem görsün diye katılacağım. Ama hala töreni nasıl ekebileceğimi düşünüp duruyorum kara kara.

Seneler önce lise mezuniyetimde çok hevesliyimdim hatta 5-10 farklı etkinlik düzenlenmişti, hepsine katılmıştım. Ama o zamanki ben ile şimdiki ben arasında büyük fark var. Yaşımın ilerlemesinin illaki etkisi olmakla beraber şimdilerde insanlara tahammül etme seviyem yerlerde. Genel olarak yaşıtlarımın laubali davranışlarından da rahatsız olduğum için zaten üniversitede sosyal hayatım sıfıra yakındı, o yüzden katılmak istememe nedenlerim arasında bağ kurmamış olmak da var.

5 Beğeni

Valla hocamlar ben de üniversitede pek insan içine karışmazdım (Allah affetsin sıkıntılıydım o aralar baya), aidiyet falan da hissetmemiştim o zamana kadar. Mezun olduktan sonra “okulum ne iyiymiş” diyenlerdenim şahsen hahah. Ama ben katılmıştım, ve baya da hevesle katılmıştım. Ben olaya “closure” olarak bakıyordum. Bir devrin sonu hocam. Bence böyle ritüeller çok önemli. Bittiği günün diğer günlerden farkı olmazsa "okulun bitmesi"nin hakkı verilmemiş gibi geliyor bana böyle durumlarda.

5 Beğeni

Ediyor. Salı günü mezuniyetim var ve katılacağım. Eskiden ben de sizin gibi düşünürdüm ama salgın yüzünden eve kapanınca aslında bu anlamsız şeylerin ne kadar da değerli olduğunu anladım. Neredeyse iki sene boyunca yalnız kaldığımda eskiden o pek önemsemediğim saçma gelen konserler, gece partileri, bowling v.s gibi aktiviteler artık benim için anlamsız değil birer hayattan keyif alma aktivitesine dönüştü.

1 Beğeni

Ben de pek topluluk halinde yapilan törenlere katılmayan ve bunu sevmeyen biri oldugum için konu hakkinda biraz arastirma yapmistim.

Sosyolojide mezuniyet, evlilik töreni vb seyler ‘geçiş ritueli’ adini aliyor.

Geçiş rituelleri hayatimizda gerceklesen buyuk degisiklikler için bizi hazirlayan sembolik bir adim olmasi acisindan yararlıymiş. Artik ögrenci olmayi birakip iş dunyasina adim atma, ya da aile evinden ayrilip romantik iliski yasadigin partnerle hayatini birlestirmek gibi gibi. Eskiden kabilelerde ya da diğer toplumlarda yapılan yetiskinliğe giriş ritüelleri yerini daha modern zamandaki bu rituellere birakmiş. Kabiledeki cocuklarin zor bir görevi tamamlayip yetişkinlige geçisi gibi.

Kendi adıma ben sanırim büyük geçisleri sevmiyorum ve buyuk degisiklikleri. Beni guvensiz hissettiriyor ve rituellerden hosnut olmama sebebim de bu olabilirm.

4 Beğeni

Lisede sevdiğim ve bana bir şeyler katan öğretmenlerim ve sınıf arkadaşlarım vardı. Aklıma mezuniyete katılsam mı fikri bile gelmedi, okul bittiğinde okulla ilgile her şey de hayatımdan çıktı. Birkaç arkadaşım whatsapp’tan mesaj atmış ama yaz boyunca hesabımı kapattığım için görememişim, görsem de cevap vermezdim zaten. Bunu hatırlayınca aklıma şu geliyor: Acaba liseden kurtulmak mı istiyordum? Hayır lisemi gayet de severdim. O zaman niye? Bilmiyorum, heralde onunla da uğraşmak istemiyordum.

Şimdi üniversiteden mezun olacağım ve mezuniyete katılmayacağım. Okulun bana bir şey kattığına inanıyor muyum? Asgari düzeyde eğitim ve diploma dışında hayır. Kıymetli arkadaşlıklar edindim mi? 4 sene boyunca aynı sınıfta okuduğum 90 insanın en fazla 10 tanesinin ismini yüzleriyle eşleştirebilirim. (O da son sene beraber ödev hazırladığımız için.) (Bu kısımda en ufak bir abartı yok.)

“Üniversitede yaptığın en anlamlı şey ne?” diye sorsalar “Ders aralarında kitap okumam.” derdim. Yahu düşünüyorum da üniversite ile ilgi anım bile yok benim. 1,5 sene karantina haricinde saatinde okula gidip, saatinde gelmek dışında hiçbir şey yapmadım, yapmak da istemedim.

Uzun lafın kısası: Süreç dolu da olsa boş da olsa sonlar benim için hep anlamsız.

@Prenscukas Sosyal hayattan tam anlamıyla 2 sene ayrı kaldım ve bu süreçte çok mutluydum. Şu an bile içten içe bir pandemi daha çıksa da kapansak diyorum.

@nefarrias_bredd Hocam kendinizde sıkıntı gördüğünüz yer tam olarak neresiydi?

@ilydious Ben hep böyle oldığum için hiç karşıt tepki almadım, alsam da birkaç kırıcı söz söyleyip bir daha garip tepkiler vermelerinin önüne geçmeye çalışırdım.

@RosaSobel Ritüelin her türlüsü bana aptalca geliyor. Selamlaşmak bile benim için gereksiz bir zorunluluk. Benzer şekilde cenazeler konusunda da aynı görüşü paylaşıyorum.

4 Beğeni

Etmiyor ama belirttiğiniz gibi bağ kuramadığım için bence. Sevdiğim şeyler olsa katılacağımı düşünüyorum. Mezuniyetlere sırf bu yüzden katılmadım. Okulumu, hocalarımı veya arkadaşlarımı sevsem kesin katılırdım. Kalabalıktan pek haz etmediğime rağmen.

Bir yandan başka örnekler üzerinden düşünüyorum sevdiğime rağmen katılmam dediğim şeyler oluyor. Mesela futbol maçını canlı izlemeye, düğüne gitmek gibi.

Sanırım genellikle böyle etkinliklerde yapılacak, yaşanacak şeyler önceden belli olduğundan kafamda canlandırıp değmez diyorum. Mesela bangır bangır sevmediğim müzikleri çalan, herkesin davet edildiği ve samimiyetin olmadığı, anlamsızca dans edilen bir ortamda dedikodular arasında bir düğünde işkence çekmek var. Bir de çok sevdiğim bir arkadaşımın düğününe davet almak ve bu üstte olanların yaşanmadığı yabancı filmlerdeki gibi sakin bir ortam. Şimdi böyle yazdım ama birilerinin evet deyip imza atmasını bekledikten sonra alkışlayıp eve dönmek anlamsız geldi. Fazla mekanik. Keyif almazdım herhalde.

Ya da futbol maçında o tribündeki kargaşayı, geçen zaman kaybını, gürültü kirliliğini hayal edip evde daha net ve rahat şekilde izleyebileceğim bir ortam. Kalabalık ortamı sevmem ama böyle yerlere gitmeyi düşünürken o kalabalığı pek hesaba katmadım. Sanki önemli olan o ortamın içinde bulunmak değil de yanımızdaki insanlar, onların o ortam içinde bulunmasıyla etkinliğe yüklediğimiz değerler ya da o zamanın hayatta tekrar yaşanmayacak bir parçası olması, hayalimdeki beklentilerimi karşılması diye düşünüyorum. Sorunun amacına uygun cevap olmadı ama örneğe göre değişiyor işte bu soru üzerine düşününce garip buldum kendimi. Kendimle çelişiyorum

Mesela mezuniyette yaşanacaklar belli ve sıkıcı. Ama oradaki kişileri tekrar göremeyeceksin unutup gideceksin. Fotoğraf çekinmek, vedalaşmak, eski anıları konuşmak, bunca zorlu geçen eğitim yılından sonra o güzel yılları sevdiğimiz, okulda vaktimizin çoğunu birlikte geçirdiğimiz kişilerle kutlamak, sevdiğin hocalara son kez emekleri için teşekkür etmek mantıklı geliyor bana. Giderdim yani bağ kurabilsem.

1 Beğeni

Ben de ne okul, ne üniversite mezuniyetlerine katılmıştım. Çocuklar tek ve birlikte fotoğraflar çekinip büyük albüme koyup hatıra tutuyorlar, o albümü bile almadım. Böyle şeylere hevesim yok, bana anlamsız geliyor, uğraşmaya tenbellik ediyorum. Arkadaş ve öğretmenleri sevmekle de alakalı değil.

1 Beğeni

Bir hocam üniversite ders dışında da sizi bünyesinde tutabilen yerdir demişti. Okul için bu çok önemli. Burada mezuniyet olsun diğer etkinlikler olsun bir logo ve ruhu taşımak önemlidir. Bunlar hayatta sonradan da gelecek manevi bir bütünlüğü oluştururlar.

Pek çok Galatasaraylı lise sonrası bağlar kurmaya ve destek çıkmaya devam eder. Koç için de aynı durum geçerli.

Öte yandan toplu etkinlikler yine benzer etkiyi gösterir. 5 senedir FB kombinem var. Stadda bir birini hiç tanımayan insanlarla bir grubumuz oluştu. Ilginçtir, askerlik, lise, üniversite arkadaşlarımda var ama bu grupla daha uzun süre kopmadan devam ettik.

Konserler keza öyle. Çok kalite konserlere katıldım ve keyif aldım. Pek çok tur yine aynı şekilde. Burada keyif sizin ne beklediğiniz ile de alakalı. Kimisi sosyalleşmek istemediği halde bu tip etkinliklere katılır.

Geçiş mevsimlerini sevmediğim için mezuniyet bir yana diplomamı bile almaya gitmedim hocam. Nezle falan yapar neme lazım.

Yapmakla yapmamak arasında kalırsam yapmamayı tercih ederim. Romantik filmlerde de dedikleri gibi gerçek aşk sürünceme de bırakmaz. Kendini sevdiremeyen kampüs kaybeder, ben değil, demet akalın asla değil.

2 Beğeni