Dök İçini Rahatla

Bu neyin repliğiydi ya, dilimin ucunda bir türlü hatırlayamadım.

Kardeş payı, Yiğit miydi ?

1 Beğeni

Ahahuaha, evet. Bugün aklıma geldi ve dilime dolandı öyle. Sezai operasyona dahil olduğunda söylüyordu. :slight_smile:

Epsilon yayınevi geçen sene Maurice Druon’un Demir Kral kitabını çıkarmıştı. Benim de uzun süredir merak ettiğim bir seriydi, ilk kitabı çıkınca mesaj attım devamı ne zaman diye, çok yakında diye cevap verdiler. Hadi dedim alayım, beklesin. Geçen gün kitaplıkta fark ettim kitabı, epsilona yazdım 1 sene geçmiş üzerinden, çıkmayacaksa İngilizce olarak devamını alayım diye. Resmen görüldü attılar, cevap bile vermediler. Kızdım, tekrar yazdım, sosyal medya ekibinin bir sorumluluğu olarak instagram mesajına cevap vermedikleri için teşekkür ettim.

Bu da epsilon’dan aldığım son kitap olur. Halbuki kusura bakmayın devamı gelmeyecek deseler kabulümdü.

1 Beğeni

Kitabı ben de birkaç gün önce Amazon’dan sipariş verdim. Umarım devamı gelir.

Epsilondan kitap mı alınır :slight_smile: Geçmiş olsun.

The Economist’in içini açıp bir kere bile bir makalesini okumamış ama kapağındaki görsellerden müneccimlik yapmaya kasanların ait oldukları toplumların en boş beleş insanları olduğunu düşünüyorum.

“İçi bana lazım değil, kapağı ne anlatıyor sen ondan haber ver!”

5 Beğeni

Başkalarının fikirlerini bu kadar önemsemeyin bence. Ne yaparsanız yapın beğenmeyenler olacak, ömrünüz boyunca bunları dert ederseniz mutsuz olursunuz.

3 Beğeni

Tatmini kendi içinizde sağlamayı deneyin, yapamıyorsanız neden başka insanların bir şeyden aldığınız tatmini ve bunun kendinize olan güveni etkilediğini araştırın.

1 Beğeni

Aaa, ben! Çözümü ben de bulamadım ama yalnız olmadığınızı bilmek iyi gelebilir. Çözüm bulursanız bana da iletin lütfen. :slight_smile:

2 Beğeni

Varlığınızı meşrulaştırmanız mı gerekiyor?

1 Beğeni

Yalnız olmadığımı bilmek güzel. :slight_smile:

“Kaizen” kavramı bu halimi birazcık aşmama yardımcı olmuştu. Kaizen, Japonca bir sözcük ve sürekli iyileştirme demek. Mesela bir iş var, gözüne çok büyük geliyor, üşeniyorsun. O işi 100 birime böl. Sadece bir birim yap.

Mesela 50 sayfa okuyacağım, üşeniyorum. “1 sayfa okuyacağım. Sadece bir sayfa.” Kendimi bu şekilde yüreklendirip o bir sayfayı okuyorum. Sonra gaza getiriyorum kendimi “Bir sayfacık daha. Fazla değil, bir sayfacık.” Sonra bakıyorum o sayfalar bitmiş.

Önümde dev bir ödev yığını var. Ya da iş için atmam gereken 100 mail. Ya da araştırmam gereken bir akademik konu. Bir tanecik. Bir, bir, bir. Art arda dizilirse bini bulur.

7 Beğeni

Dünden beri Rıhtım’a bakıyorum da özlemişim yahu! :slight_smile: Tarayıcımda hep açıktır gerçi ama bakamadım son zamanlarda, gerçi portaldaki haberleri her gün takip ediyorum ama az önce forumdaki eski mesajlarımı karıştırdım; çok nostaljik hissettim. Daha sık buralarda olmaya çalışacağım artık, gerçi muhabbet konuları pek aktif değil ama elimden geleni yapacağım. :star_struck:

10 Beğeni

ne zaman izlesem huzur buluyorum

5 Beğeni

Akbank senden nefret ediyorum. Durup dururken sorun çıkarıyorsun.

Bir daha asla :slight_smile: Dersimi aldım.

Türkiye’deki yazılımcıların içinde tam bir kast sistemi var ve bu öyle her ülkede olan bir şey değil. Yazılım alanında çalışanlar junior(acemi) ve senior(usta) olarak ikiye ayrılıyor. Bazıları bu sınıflandırmaya mid(orta seviye) diye bir seviye daha dâhil ediyor.

Hiç kimse diğerinin yaptığı işin niteliğine bakmıyor. Kafalarına göre böyle etiketler uydurmuşlar, ona göre birbirlerine tepeden bakıyorlar. İş ilanlarına da sirayet etmiş, herkes senior yazılımcı arıyor. Junior yazılımcı ilanları çok az sayıda ve onlarda bile ancak en usta olan kişilerde bulunabilecek deneyim ve bilgi aranıyor.

Evet, junior ve senior ayrımı yurt dışında da var ama Türkiye’deki kadar yaygın değil. Linkedin’de dünyanın en büyük yazılım şirketlerinden sayılan Apple, Microsoft, Google, Meta ve Amazon’un iş ilanlarına baktım. Hiçbirinde junior, senior ve mid diye bir ifade göremedim. Bu şirketlerde çalışan ve hatta yöneticilik pozisyonuna gelmiş insanların profillerine bakın, bu ifadeleri orada da pek sık görmezsiniz. Orada sizin kendinize verdiğiniz unvan önemli değildir, yaptığınız iş önemlidir. Projeleriniz sizi anlatır.

Ama yaptığınız işte kendinize güvenmiyorsanız, sizi anlatacak güçlü projeleriniz yoksa böyle yapay ifadelerle kendinizi ustaymış gibi göstermek zorunda kalırsınız. Aşağıdan gelenlerin sizin yerinizi almalarını engellemek için de kendinizi geliştirmek yerine bir kast sistemi ile kendinizi korumaya çalışırsınız.

Türkiye, ambalaja içerikten daha fazla önem verilen bir yer. Çünkü pek çok insan, iddia ettiğinden daha az vasıflı. İddia ediyorum ki bu ülkedeki pek çok senior programcı yurt dışındaki junior diyecekleri programcılar kadar bile kalifiye değildir.

Bir de her türlü meslekte olan, çalışandan gereğinden fazla nitelik beklentisi var. Apple’ın bir frontend developer(ön yüz geliştirici) ilanına bakıyorum. HTML, CSS, JavaScript, TypeScript ve React bilmek yeterli. İstenen tecrübe iki yıl ama GitHub sayfanızdaki projeleriniz iyiyse bunu da aşarsınız. İngilizce ise zaten olmazsa olmaz. Çalışma şartları, yaşam şartları ve maaş da dünyanın en büyük şirketlerinden birine yakışacak seviyede yüksek.

Sonra bir de Türkiye’de adı sanı duyulmamış bir şirketin aynı alandaki ilanına bakıyorum. Hem de Junior yazanına bakıyorum. HTML, CSS, JavaScript, TypeScript ve React’a ek olarak; Angular, Vue, Express, Bootstrap, Tailwind, Sass ve daha nice nitelik aranıyor. Çoğu da lazım olduğundan değil, bir gün belki lazım olur düşüncesinden isteniyor. En az 5 yıl tecrübe isteniyor ama ismi tecrübesiz eleman oluyor. Anadil seviyesinde İngilizce isteniyor. ABD ve İngiltere’deki şirketler bile bu seviyede İngilizce istemiyordur. Verilen ücret ise asgari ücretin bir tık üstü. Çalışma ve yaşam koşulları da berbat düzeyde.

Bir tarafta sizden sadece ihtiyacı kadar olanı alıp size en iyi koşulları sunan bir dünya devi var. Diğer tarafta ise sizden dünyaları alıp size en kötü koşulları sunan saçma sapan bir yer var. Hangisini tercih edersiniz?

Sonra “vay efendim programcılar yurt dışına kaçıyor, beyin göçü var, işsizlik yok ama iş beğenmeyenler var” diye konuşurlar.

9 Beğeni

Kyk interneti bile bizim evin internetinden iyidir.

4 Beğeni

Tanıdığın bir kişinin günden güne küçülmesine, bir başkasına muhtaç olmasına/o aciz haline, acılarına şahit olmak. Daha sonrasında cansız bedenine dokunup soğukluğunu, sessizce buradan uzaklaştığını hissetmek…
Geride kalanların üzerinde çokça emeğinin var olmasına rağmen bir tek şeyi üstlenmekten çekinir halde olmasına şahit olmak o kadar garip ki. Her şey ne kadar da anlamsız. Ne kadar boşa yatırım…

13 Beğeni

Yapay zekalar bir an önce kontrol edilemeyecek düzeye gelsinler de insanlık insan olarak kaldığında ondan bir halt olmayacağını anlasın.