Dök İçini Rahatla

Son zamanlarda kendimde çok büyük bir bakış açısı yanlışlığı fark ettim. Ben kötü/faydasız gördüğüm bir bütünün ya da paketin içerisinde güzel/faydalı parçaların da var olabileceğini kavram olarak kabul ettiğimi düşünsem de pratikte bunu es geçiyormuşum.

Biraz soyut oldu muhtemelen, açayım. Mesela new age gerizekalılığı, budizm baharatlı zengin silkeleme senaryoları olarak gördüğüm sistemlerin/kişilerin sattığı nefes egzersizleri. Okey bu kişiler gerçekten şarlatan olabilirler, sattıkları şeyler de uydurma olabilir. Ama nefes egzersizleri bana fayda sağlayabilecek bir şey olabilir gayet. Hanım zorla yaptırttığında mesela, oldu da.

Ya da nerdeyse bütün örgütlü dinlerin -teşvik ettiği diyelim- “şükür etmek” olgusu. Ezelden beridir eline 2 gram güç geçen lider, sistem, her neyse artık düz insanlara “haline şükret, işçisin sen işçi kal, şimdilik sabret ölünce kralsın” diyor olabilir. Ama insanın halihazırda sahip olduğu güzel şeylerin farkında olması ve bunu takdir etmesi her türlü çok iyi ve hayat kalitesini artıran bir şey.

Tabi bunlar özetle “önyargılı olmamak” kapsamında da olabilir, ama biraz daha spesifik bir çeşit önyargıdan bahsediyorum sanırım :thinking:

Hahah hocam “dünyayı değiştirmeye kendinden başla” sözüne değişik bir bakış açısı getirmişsiniz. Ama bence daha gerçekçi ve de pragmatik bir bakış açısı.

7 Beğeni

Nefes egzersizleri hayatın her yerindedir. Uzakdoğu ve Hint spiritüelliklerinde de vardır ama sadece onların alanında olan bir şey değil. Eşim müzikle ilgilenir (şan), ben sporla (kendo ve yüzme) ve ikimize de ilk söylenen şey: Diyafram nefesi egzersizleri!

2 Beğeni

Size katılıyorum. Tavsiyeleriniz için de teşekkür ederim :pray:

1 Beğeni

Hocam birkaç sene önce bizim apartmana fiber internet geldi. Kabloyu döşeyenler dairelere giden kabloları duvarın üzerinden plastik kablo kanalıyla geçirdiler. Yani olur ya kabloyu fare falan kemirse daire sahibi hem birkaç gün internetsiz kalacak hem de can sıkıcı bir miktar tamir ücreti ödemek zorunda kalacak.

Eğer sizde de buna benzer bir sistem varsa, komşunuzun sesini kesmek veya kulağa daha hoş gelen küfür tınıları duymak isteyebilirsiniz diye gözlemlerimi paylaşmak istedim.

Ayrıca toplumsal sorunlara; cahilliğe, kabalığa, saygısızlığa vb. karşı mücadele düsturum şu şekilde: Sorunlar herkesi bir miktar rahatsız ediyor ama hiç kimse sorunu düzeltmek için aksiyon almıyorsa sorunu körükle ve büyüt ki çoğunluk veya bir güç odağı sorunu çözmek zorunda kalsın. Zira tek bir insan toplumun sorununu çözemez ama orada bir sorun olduğunu herkesin gözüne sokabilir. Zaten bir sorunu çözmenin ilk adımı o sorunun farkında olmak değil midir? Bence öyledir.

1 Beğeni

Ya, yine aynı şeyleri yazmaya geldim ama ne yapabilirim ay? Yok ki konuşabileceğim, ona diyebileceğim biri. Yani konuşuyorum da konuşuyorum. Kimseyi de beğenmiyorum. Niye beğenmiyorum? Çünkü ilk (muhtemelen de tek) arkadaşımı bu forumda tanıdım. Kendisinin kişiliğine, iyiliğine aşıktım. Ama aptalca şeyler yüzünden engelledi beni.

Her neyse ya. Demek istiyorum ki sanırım ben her yeni insanı, O’na göre yargılıyorum. O’na ne kadar benziyor vs vs. Yani insanlar ona çok benzeseler de, benzemeyip muhteşem insanlar olsalar da, sevmiyorum yine kimseyi. Sadece onu seviyorum, sadece onu istiyorum. (arkadaş sevgisi)

Bugün doğumgünü mesela onun. Kutlamak, hediye almak istiyorum ama alamıyorum ya da kutlayamıyorum çünkü ona ulaşamıyorum. Kendisi bilerek etki etmedi ama, bütün insan ilişkilerimi bozdu, kimseyele konuşamıyorum. Delirmemek için saçma sapan insanlara yazıyorum, kimseye dertlerimi ya da düşündüğüm konuları anlatamıyorum, tartışamıyorum.

Çok yoruldum onun yüzünden böyle hissetmeye, kurtulamıyorum da bu histen. O’ da bana dönmüyor, konuşmuyor benimle. Ne yapsam olmuyor, ne denesem bir şey olduğu yok.

Artık dışarıdaki insanların NPC olduğunu düşünmeye başladım.

Her neyse.

Okuyor musun bilmiyorum ama “… aka the mükemmel” seni çok seviyorum. Yaptığım salaklıklardan ötürü özür dilerim. Doğum günün kutlu olsun, yeni yaşında istediğin şeyler olur umarım. Baiii.

1 Beğeni

TATLIMI YEMİŞLER! T A T L I M I YEMİŞLER… TÜM GÜN ONU BEKLEDİM… Vurulsam daha az üzülürdüm.

4 Beğeni

Altı aydır aktif gürültü önleyici kulaklık kullanıyorum herkese şiddetle tavsiye ediyorum.Hayat kalitenizi artırıp stres seviyenizi düşürüyor.Türkiye’de inanılmaz bir gürültü kirliliği var.Akşam yada gündüz hiç fark etmiyor metalik kirli bir sese sürekli mağruz kalıyoruz.Kulaklığı takıyorum otobüste,yürüyüşte veya kafa dinlemek istediğim zamanlarda şarkı çalmadan sesi kessin diye kullanıyorum gayet faydalı.Gerçekten tavsiye ederim yaşam kalitenizi artırıyor.

5 Beğeni

Bazen aklıma müthiş parlak bir düşünce geliyor. O düşünceyi yazmak, kayıt altına almak istiyorum ama yazarken düşünce anlamını yitirip kuru söz öbeklerine dönüşüyor. O düşüncenin akla ilk geldiği anında o parlak düşünceyi anlamlı kılan, henüz yapılandırılmamış altyapı düşünceler kağıt yüzü gördüğü anda silinip gidiyor.

Temel düşünceyi anlamlı kılan altyapı düşünceleri daha iyi anlamalıyım.

Gece gece lise zamanlarıma gittim. Güreş forumlarında moderatörlük yapardım o sıralar, gecenin 3’ünde şov izleyip aynı zamanda çevirisini ve incelemesini yapardım bir taraftan. Yeni yeni anime manga içerikleri tüketmeye başlamıştım ve gerçekten obsesyondur hastalıktır carttur curttur olmadan keyif alabiliyordum. Tükettiğimiz şeylerden keyif alabiliyorduk o dönem, şimdi tık yok. Adamlara kızıyoruz ediyoruz da, içeriğin kralını üretseler artık sarmıyor, keyif alamıyoruz. İçimiz ölmüş babo ok.

Kayra’nın da dediği gibi, “Ferahlatan bi’ eylem oluyo geriye dönmek, sorgusuz sualsiz en güzeldi dinlemek.”

1 Beğeni


Sayende ben de eskiye gittim macho man ve hollywood hogan

image
scott hall

ve tabiki adamlarım Goldberg vs sting

sanat güneşi rick flayer ı da unutmamak lazım

seslendirende Balık Ayhan dı :smiley:

1 Beğeni

Çoğu zaman hayatı ciddiye almanın saçmalık olduğunu düşünüyorum, normalin de bu olması gerektiğine inanıyorum… Ama bazen her şeyi çok fazla kafaya takıyorum; bir karar almadan önce “nasıl yapsam, ne yapsam, öyle yaparsam böyle olur mu, şöyle olursa böyle olur mu?” gibi gibi sorularla kendimi boğup, olması gerekeni akışına bırakamıyorum. Genelde net bir insanımdır, bu bahsettiğim de her zaman olmuyor ama olunca da beynime kıymık gibi batıyor

1 Beğeni

Sizi sabah yoklayan kronik ağrılarınız var mı? Adını bile anmak istemediğiniz bir hastalıktan başınıza bela olmuş. Ağrı kesicilerin bile yalan olduğunu ve yalanı bünyenizin kaldırmadığını hissettiğiniz oldu mu?

Uyanınca ne için mücadele ettiğinizi, amacınızın ne olduğunu sorguluyor musunuz? Hani o amaçlarınızın bu kadar kavga gürültüye, mücadeleye değdiğini düşünüyor musunuz?

Sonra giyinip işyerine gitmek zorundasınız; çorap, kemer, saçlar. Kimsenin karakterinize giyiminizin onda biri kadar değer vermediğini hissettiniz mi?

Hepimiz yavaşlayıp kavrayamadığımız bir anın acelesindeyiz.

Kimsenin kimseye yol vermeye niyeti yok. Herkes yetişmeli bir yerlere. Trafikte yayaya yol verdiğiniz için arkanızdaki arabada korna çalıp, küfredenlerle durup kavga ettiğiniz oluyor mu?

İşyerinizde cahil/sığ insanlara maruz kalıyor musunuz mesela? Adamın tekinin bilmediği türkçeyle sinir sisteminize zımpara misali sürtündüğü oluyor mu? Cahilliğinin iştihamıyla övüne övüne konuşan birinin üstüne öğüre öğüre kusmak istediniz mi hiç?

İşe yaramayacağını, fizibilitesinin olmadığını bile bile projelere emek harcadınız mı sizde. Hiç kimsenin kullanamayacağı işlere ter döktünüz mü? Dolap beygiri gibi koşuldunuz mu hiç? Ve siz bütün bunlara koşuştururken eşinizi/dostunuzu ihmal ettiniz mi? Zamanın nasıl geçtiğini, kimleri göremeden kaybettiğinizi fark ettiniz mi?

Tüm bu saçmalığın uğradığı başınızın ağrılarına dehidrasyondandır deyip, bir bardak su içiyor musunuz siz de?

Camus misali yaşama nedenini bir bardak kahvede, akşam dinlenicek bir şarkıda mı aramalı insan?

Akşam geliyor apansız; bir nefes almalı insan, belki meditasyon yapmalı. Nefes almayı unutmamalı, çünkü ertesi rutin günün sıradanlığının acımasızlığında yeniden aynı mücadele başlayacak.

Nedenini bilmediğimiz, belki de çoktan kaybettiğimiz bir savaştayız.

Gidip bilmem kaçıncı kez The Revenant seyredeyim bu akşam da.

Ne diyordu orada?

“Nefes alabildiğin sürece savaş. Nefes al, sakın durma”

5 Beğeni

Bir süredir, bulunduğum yere çok kısa mesafede ufak ufak depremler oluyor. Adapazarı’nda yaşayan biri olarak depremlerden çok ürküyorum. Umarım daha şiddetli deprem olmaz.

Son cümlenin daha kısası vardır o da “umudunu kaybetme” dir. Tek kelime olsa adı umut olurdu.

@ivy Allah hepimizin yardımcısı olsun. Bazı şeyler elimizde iken, bazı şeyler elimizde değil maalesef. Sağlam bina yapmak elimizde ama kader diye de birşey var. Hayırlı yazılarımız olsun. Annem sık sık dua eder Tanrı ölümün bile hayırlısı versin diye. Yaş aldıkça daha çok hak veriyorum.

2 Beğeni

17 yaşımdan bu yana kronik rahatsızlıklar yakamı bırakmıyor ve her geçen gün yenisi ekleniyor. Mental, fizyolojik pek çok kronik rahatsızlığım var. Hayatım boyunca bırakamayacağım, bırakınca tüm dengemin şaştığı ilaçlar ve her 15 günde bir vurulmam gereken iğneler var ok.

İktidara geldiği gün eleştirdiği, azından çıkan ne varsa hepsini yaşadı - yaşattı. Deprem, darbe, ekonomik kriz, uyuşturucu, faili meçhuller, pkk, tarikat, savaş…

Önünde dünya kadar yaşanılmış tecrübe , teknolojik tonla imkan vardı.

Tek bir alanda dahi eleştirdiğinin bir adım ötesine geçemedi…

10 Beğeni

Selamlar. Gaziantep’ten bildiriyorum.

Gece depremle birlikte uyandım. İzmir’de depremlere alıştığım için 15-20 sn sürer geçer diye düşünerek yatakta oturarak beklemeye başladım. Fakat süre uzayıp odamdaki tv, gardrop, bilgisayar yere düşmeye başladıkça bunun alışkın olduğum depremlerden olmadığını anladım. Yatağa uzanıp sadece ölmeyi bekledim. O bitmek bilmeyen dakikalar boyunca hayatımı hayallerimi düşündüm. Deprem durunca sırt çantamı hazırlayıp aşağıya inecektim. Tabii ben hazırlanana kadar o 6 büyüklüğündeki artçıların hepsini karşıladım tekrar. Artık bitsin nolur çökecekse çöksün bina yeterki bitsin diye düşünüyordum. Çökmedi bina. Bina hasarlı olduğu için girişleri kapattılar ve o soğukta artık gidecek yerimiz yoktu.

Kabus bitti diye düşündüm ama daha yeni başladığından haberim yoktu. Öğlene kadar artçılarla sürekli sallandık. 2. Depremden sonra sıksıklar artmaya başladı. Hatta bir ara 5dk da bir sallanıyorduk. Sallanmayı o kadar kanıksadık ki herkesin gözü yukarıdaydı. Acaba sallanıyor muyuz diye avizelere bakıyorduk. Deprem olmadığı halde sallanıyor gibi hissediyoruzki bence burada insanların psikolojisini mahveden bu. Bir yerde yatmayı geçtim ufak bir otursam bile sallanıyor gibi hissediyorum. Biz çocukken 8d sinemalar vardı hani koltukları sallardı sürekli. O sallanma hissini sürekli yaşadığınızı düşünün. Berbat bir his ve asla geçmiyor. Bu satırları yazarken bile 2 kere sallandık. Hiç bitmeyecek bir kabus döngüsünün içine hapsolmuş gibiyiz. Çaresizlik… Belki bu günleri atlatacağız ama bu çaresizlik hissini hiçbir zaman atlatamayacağız ve çıkışsızlık hissini asla unutamayacağım…

Arkadaşlarımı arayıp iyi misiniz diye sormaya korkuyorum. Çünkü kendi ilimde çevre illerde hangi arkadaşımı ararsam bir kaybı var. Enkaz altında kalmış bir sevdiği var ve o enkazın başında tek kalmışlığı var. Sevdiği insanlara seslenip cevap alamayışı var. Kimse gelmiyor ne yapacağız diye sana soruşu ve ses çıkaramaman var. Ağlamak sana haram çünkü yanında harap olmuş biri var. Suskunluk terkedilmişlik ve yalnızlık var sana sadece. Kendimi kendimizi hiç bu kadar terkedilmiş hissetmemiştik galiba devlet tarafından. Halkımıza ise bir kere daha aşık oldum bu dayanışmadan dolayı. Haberlerde söylenenlerden çok daha vahim burası. Özellikle Hatay, antep ve maraşta. Sadece gaziantepteki can kaybı sayısı tvde söylenen toplam can kaybı sayısından fazladır. Umarım burada bölgede olan arkadaşların hepsi güvendedir. Bu satırları arkadaşımı beklerken içimi hislerimi dökmek için yazdım.

37 Beğeni

Allah sabır versin…

3 Beğeni

Hastanede nöbette depremi hissetmemle başlayan bir kabus yaşıyorum. Kendim şoku atlamamışken hem kendine hem de gelen hastaya mukayyet olmaya çalışmak, en ağır hastayı bile kendi aracıyla tam teşekküllü hastaneye yollamak çünkü 112 ye ulaşılamıyor. Üstüne nöbetten çıkıp dinlenme zamanında güvenli düşündüğün evin neredeyse başıma geçmesi. Kedilerimi kaybettim sanmam, ve şimdi az benzinle 2 kedi 3 insan bir arabada yaşam mücadelesi vermek. Belki bir daha asla evime giremeyeceğim. Burada gururla paylaştığım kitaplarım yok olacak. Ama yinede minnettar olmak, hayatta olduğumuz için. Yarın hastaneye geri dönmem gerekiyor ama hastaneye giremiyoruz çünkü ciddi hasar almış hastane bahçesinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ama hastaneye nasıl ulaşacağımı bile bilmiyorum. Arkadaşlarımı bırakmak istemiyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum

33 Beğeni

Allah yardımcınız olsun. Umutlarımız, dualarımız sizlerle…

1 Beğeni