Dök İçini Rahatla

Bu uygulamaya yeni başladılar galiba, ya da yeniden süsleyip sundular. Bende geçen gazetede okumuştum, oo ne iyi falan demiştim ama uygulamaya adam gibi geçirmeyi beceremediler demek. Yazık.

2 Beğeni

Eşimin ilçesinde de aynı durumlar. Mesela, bir temizlikçi vardı, belediyeden git temizle diye gönderiyorlardı, “Ben oraya gitmem, temizlemem.” diye yapmıyordu. Camları sildiremiyorlardı adama. İşten atsalar bu sefer de siyasi, dini görüşümden dolayı kovdular deyip iftira atacak bir tip. Ağlamalarına bakmayıp 3-5 kişiyi kovmak lazım aslında.

3 Beğeni

Yazılanları okudukça ne diyeceğimi şaşırdım valla. Tek temennim inşallah onlarda muhtaç duruma gelirler.

4 Beğeni

Aile evinde yaşamak insanın zamanını verimli kullanmasını engelliyor. Onu yap şunu yap onu bekle şunu bekle 3-4 saat zaman kaybım oluyor. Sinir bozucu bir durum bir iş yapacaksın birini bekliyorsun çünkü orada onun işi var. Kahvaltı yapacaksın diğer aile bireylerini bekliyorsun tabii ki yanlış anlamayın olay kahvaltıyı hazırlamak değil saygıdan ötürü beklemek ve bu süre zarfında zamanının çöp olması. Şimdi evde tek başıma yaşıyor olsam kahvaltımı yapmış, bulaşıkları toplamış, evleri süpürmüş, kitabımı okumuş oturup dizimi izlemeye başlamıştım örneğin. Anlatabildim mi derdimi bilmiyorum ama alt üstü kitap okuyacağım saçma sapan nedenlerle 3 saat gecikti ki bir iki saati daha var ee akşam oldu tüm gün bitti.

13 Beğeni

Kalemine güvenen yazsın, özgüveni olan yayınlasın. “Ben de yazıyorum ama saklıyorum çünkü sınanmaktan korkuyorum.” , “Senin yolunu takip etseydim şimdiye 5 kitap çıkarırdım”, “Benim de yayıncılık sektöründe arkadaşlarım var rica etseydim kitabım rahatlıkla çıkardı.” İyi de arkadaşlar siz yapmayanlar arasındasınız, ben yapanlar arasındayım. En iyisini yaptım gibi bir cüretim de yok bunu okuyucular belirler. Sadece verdiğim cevabın bir kişinin analiz yapıp polemiğe sürüklemesi üzdü. Ben zaten hayallerimi iş hayatımda da kişisel hayatımda da gerçekleştirmiş ve yeni hayallerininin peşine düşen biriyim, böyle birini yoramazsınız. O zaten uğraşırken kendini yoruyor merak etmeyin. Kalemine güvenen göstersin yoksa yapay zeka buraları 5 yıl içinde ele geçirir, ülkemiz de güzel günlerden koşar adım uzaklaşıyor. Sosyal medyada milyon? Takipçiniz yoksa sektörün markaları kimseye bakmamaya şimdiden başlamış durumda. İyi edebiyata hasret kalacağız.

Sadece içimi döküp rahatladım.

Yazılanlara açıkçası hiç şaşırmadım, adını hatırlayamadığım bir programda konuşan bir katılımcı devlette ve belediyelerde devasa oranda kadrolu işsizler olduğunu belirtmişti. İşini hakkıyla yapanları tenzih ediyorum ama büyük bir kesim arkada devletin verdiği rahatlıkla asli işinden bir haber durumda…

Bu sebeple gecikmeli olarak eklemek istedim. Yakın bir arkadaşım bir üniversitenin öğrenci işlerinde 3 yıldır memur. Telefonları çoğu zaman meşgule alıyor veyahut hiç tenezzül dahi etmeyip açmıyorlarmış. Girdiği günden sonra kıdemliler bu konularda sıkı sıkı tembihlemiş. Çoğu basit konuyu öğrenci adına halledebilmek iken uğraşmak istemeyip baştan savıyorlarmış. :slight_smile:

İdari amir rahat olun keyfinize bakın deyip, müfettiş gelmeden önce bilgilendiriyor teftişi böylelikle rahatlıkla atlatıyorlarmış… Sıkı bir denetim mekanizması olsa bu ve benzeri olayların yaşanmayacağını düşünüyorum ama devlet mekanizmasında planlama ve denetim gerçekten eksik, umarım birgün değişir.

2 Beğeni

Ben değişeceğini sanmıyorum. Ben 42 yasındayım çocukken babamdan duyardım aynı şeyi.

3 Beğeni

“Burası Dante’nin cehenneminde mamul metal kemirenler vadisi, ilişme, rahat bırak onları, mutlular hallerinden.”

Melville Moby Dick’ inde kahramanı Ishmael’in dilinden “zehirli bir mantara tapan bir karınca kolonisini bile hor görmem” cümlesini kurar. Şimdi bu sözün içindeki kibri bir tarafa bırakalım mı? Bırakalım çünkü yüzeyinde engin bir hoşgörü olarak görünen şeyi biraz eşeleyince balinanın renginin hiç de beyaz olmadığını görmek durumunda kalabiliriz, hatta bu yüzden beyaz rengin de hiç öyle beyaz olmadığını görebiliriz. Bu kadar derinlere bırakalım denizciler dalsınlar, zira insan aklının sınırlarını geçmede, duvarlarını yıkmada, kaskatı inançlar karşısında esnekliğini yitirmeden onların hışmından korunmada onlardan iyisi olmaz. Galiba bu yüzden, uzun süre denizlerde kalanların şahitliği kabul edilmez. Her neyse, ne diyecektim, ha evet, incinmiş, bana kırılmış doğal olarak. Halbuki kötü niyetli değildim. Sadece elime bir çekiç ve murç aldım, görüş alanımız önünde kara bir engel olarak duran, kaya gibi sert bir dogmaya biraz şekil vereyim, tamam hepten kaldırmayalım ama onun bu biçimsiz kütle haline anlamlı bir biçim vereyim, hem zaten en sevilen şeydir katı heykel formlar, öyle bir heykel çıkarayım bu yontusuz şeyin içinden diye yaklaşıp şöyle hafiften vurur vurmaz birkaç parçaya dağılıverdi zavallı şey. E tabi, dokunulmaz olana vurmak değil, şöyle parmağının ucuyla dokunmak bile kıyameti koparırken, sen kalk çekiçle vur, olacak iş değil elbette. Hani diyorum başka dogmalar da var, azcık onlar gibi esnek olamaz mıydı? Mesela bütün dinsel dogmalar katı olmakla beraber estetik imkanları da olan yapıdadırlar. Hangi din estetik alandan yoksundur söyleyebilir misiniz? Sanatın kökenine inersek bir dine inanan müminlerin imgelem imkanlarına ulaşırız. Onların tanrısı ister zehirli bir mantar olsun, ister iri bir fare olsun, tanrıları onlarla estetik bir boyut bahşetmiştir. Ancak sözkonusu olan bu dogmanın estetik imkanları neredeyse hiç yok, ve aslında varlığı böyle bir imkanın yokluğunu gerekli kılıyor. Hiç düşünebiliyor musunuz kanunla korunan bir kütle. Diyorum ki, bak şu gördüğün şey, zannettiğin şey değil, o bir engel, onu kaldırırsak gerçekten özgür olacaksın, kendin olarak, kendin gibi düşünebileceksin, hani nasıl anlatayım şu zavallıcığa, sen bu kadarcık şeyden çok daha büyüksün. Biraz denizlere mi çıkaralım, kırdıralım onun şu minik masum kalbini oralarda, bir güzel kırsınlar iyi gelecek mutlaka, belki sonra duvarlarını da kırdırırız, zaten o zaman bu kara şeyin gerçekte var olmadığını anlayacaktır.

2 Beğeni

Bir öykü yazıyorsanız ya da kitap çıkarıyorsanız her türlü eleştiriye açık olmalısınız. Açık olmayıp üstüne de başka yerleri ya da kitabın arkasındakileri kitap iyi diye kanıt gösteremezsiniz. Eleştiri yazarın yakıtıdır. Sadece beğendim, mükemmeldi, harikaydı, akıcıydı, karakterler müthişti, olay örgüsü de iyiydi, kendini okutuyor gibi yorumlara kulak asmak daha en başından intihar etmek demektir. Kaldı ki sizi eleştiren kişi ya da kişiler tek kelime ya da cümleyle eleştirmiyor. Vaktini ayırıp iki üç paragraf da olsa eleştirdiği kısımları size açıklıyor.

Yerli edebiyatta ne yazık ki çoğunluk sadece ismim duyulsun ya da kitabım çıksın diye çok acele ediyor. Bu acele ile de kendilerine gelen eleştirilerin hedefi olmaması kaçınılmaz. Evet bir yerlerde yayınlamalısınız, okunmalısınız ve yorum almalısınız ki gelişebilesiniz. Ama gelen eleştirileri benimki iyi siz anlamamışsınız tarzında yanıtlarsanız olmaz.

Kişisel olarak yorumum şudur ki; yerli edebiyat maalesef çok kötü eserlerle dolu. (Bunu eski eserlere yönelik söylemiyorum) Öykü seçkisi de keza aynı. Sadece ve sadece temadaki kelime öyküde geçsin diyerek acıklı ve çok sıradan öyküler yazılıp gönderiliyor. Neden çok fazla okunup yorumlanmadığı da ortada. Eminim forumca bunun farkındayızdır.

Kendimden de örnek vermek istiyorum. Yazdığım ama daha bir yere göndermediğim öykülerim var. Muhtemelen de hiçbir zaman göndermeyeceğim. Çünkü kötüler ve çok acemice yazılmış öyküler. Bir yerde yayımlamak ya da kitap haline getirmek yerine daha çok okuyarak ve daha çok deneyerek içime sinecek şekilde yazmaya çalışıyorum.

Forumda daha önce de bu tarz bir yorumla ama çok daha kötüsü ile karşılaştım. Daha iyisini bulursanız flan filan. Ama artık insanlara iyiydi diyerek zarar vereceğime kötüydü diyerek ve bunu da açıklayarak gelişimine katkı sağlamayı yeğliyorum. Bunu karşıdaki kişi kırılacak olsa bile yapmaya devam edeceğim. Ha eser iyiyse de hakkını vereceğim.

Ben de içimi dökmüş olayım bu şekilde. Okuyanlara teşekkürler.

18 Beğeni

Bana kalırsa siz en doğrusunu yapıyorsunuz. Ben de kendimce bir şeyler yazıyorum ve zaman zaman birkaç kişiye gönderiyor olsam da yazdıklarımın eksik olduğunun gayet farkındayım. Geri dönüşler doğrultusunda hatamı öğrenip yazdıklarımı alternatifler kullanarak geliştirmeye çalışıyorum. Çünkü ben yazdıklarıma duygusal olarak ne denli bağlıysam -ki bence tüm yazarlar bu şekilde bağlı çünkü o kadar emek harcanıyor bir şeyler yazmaya- hatalarımı görmem de o denli zor olur diye düşünüyorum. Bu noktada eleştirileri kabul etmek ve kendi akıl süzgecinden geçirerek değiştirip değiştirmemeyi tercih etmek gerekir bence. Aksi taktirde yerinde sayıp durur insan. Bu konuda ben görüş bildirecek belki son kişiyimdir onu da bilmiyorum çünkü daha önce yazdığım hiçbir şeyi tamamlamadım da. Ancak şunu biliyorum ki yazdığım ya da ileride yazacağım hiçbir şey tam olarak istediğim gibi olmayacak, hiçbirine “tamam, oldu” diyemeyeceğim ya da hiçbir zaman için kendim için “tamam, piştim” diyemeyeceğim. Biraz kendimizden uzaklaşıp mantıklı bakmak gerekir bence yazdıklarımıza. Ayrıca şunu da eklemek istiyorum; kitap çıkarmak ya da ünlü bir yayınevi tarafından kitabın yayınlanması bir marifet değil bence. Kalemin yayınlanacak kadar gelişmiştir, bu kendini bir adım öteye taşıdığın anlamına gelir ama ne yazarlar var… Okudukça hayran kalıyorum ben mesela bazı yazarlara. Oha diyorum adam bunu nasıl yazmış. O tarz yazarları okumak ve onların seviyesine erişmek için insan kendini sürekli geliştirmeli ve bence hedef onların da ötesine geçebilmek olmalı. Yoksa yazar var yazar var yani. Burada hedef göstermek gibi olmasın diye isim vermeyeyim.

7 Beğeni

Son 1 aydır yine her gece kâbus görüp duruyorum. Sanırım panik atak benzeri bir şey de olabilir bunlara eşlik eden. Bazen gecede 3-4 tane bile oluyor. Bir çay ya da içecek önerisi olan varsa ona da açığım.

1 Beğeni

Rutine girmişsinizdir. Bilinçaltınızı besleyecek yeni doneler yoksa, bunları deneyimlemek için film izleyin. Direkt feel good movie de olabilir, silkinip deşarj olmak için korku filmi de. Birisi güvenli, konforlu alan sağlar, diğeri içine hapsolduğunuz monotonda silkinmenizi. Hayat boyu çayla işim olmadı. Diğer konuda fazlasıyla tecrübem var.

1 Beğeni

Koşu ama manyak gibi böyle 10 km filan
Üstüneduş üstüne bir iki bira

Yada çocuk yap. Mükemmel bir uykusuzluk uyku olmayınca kabus d olmuyor

1 Beğeni

@kolombre
Teşekkürler, filme kesinlikle bakacağım. Bu aralar kafam sürekli dolu, belki de bir ara vermek lazım.

@erce
:smiley: Teşekkür ederim, koşu fikri daha iyi gibi. Çocuk yapmak bana çok uzak.

Bu insanları ottan boktan şeyler için yargılamak öyle boyutlara ulaşmış ki artık içtiğin biradan bile karakter analizi yapıyor herifler. “Carlsberg gey birası, içen toptur şöyledir böyledir kıldır yündür.”

Adamın aklına içenin tadını sevip içiyor olabileceği ihtimali gelmiyor bile. Ama aynı adam Efef Extra ya da Tuborg kırmızı içene bir şey demiyor çünkü o kabul görmüş hani. Ama ikisine de baksan yüksek alkolü dışında tadı içimi berbat biralar. Hani sadece kafa yapsın diye içersin. Ama işte yok kafasında kodlamış onun “delikanlı” işi olduğunu. Düşünebilme muhakeme etme yeteneği de olmadığından böyle apır sapır konuşuyor. Bunu pek çok şeye uyarlayabilirsiniz. Giydiğin dondan bile adam ya da kadın karakter analizi yapabiliyor.

Hani bırak davranışlarını çok alelade şeylerden bile devamlı bir yargılama, kulp takma. Manyak olmuş insanlar.

6 Beğeni

Carslberge de gay birası demek ne biliyim… Efes ve Tuborg pride serisi çıkarmışken…
image
image

1 Beğeni

Yani geylik ne alaka, o ne alaka… çok farklı kafalar.

Söyledikleriniz benim içinde geçerli hem de çok daha fazla dezavantajla. Öncelikle hayal gücüm yok. Dolayısıyla anlatacak öyküm yok. Ben sadece kitaplar hakkında konuşmayı seven ve bu konularda konuşurken heyecanlanan biriyim. Mühendis olduğum için çevremde bu konuları konuşabileceğim kimse yok. Ben de kendi kendime yazmaya özendim. Yani konuşamadığım için yazdım. Sonra fark ettim ki yazdıkça rahatlıyorum, ben de devam ettim. Yazdıkça daha iyiye doğru ilerledim (veya öyle düşünmek hoşuma gidiyor) fakat bu, yazıların iyi olduğu anlamına gelmiyor maalesef.

Dök İçini Rahatla bölümünde olduğumuz için ben de bir şeyler yazayım rahatlayayım istedim. Konu ilgili görüşüm ise; iyi yapılan eleştiri değerlidir. Esere ve eserin yaratıcısına değer kadar. Herkes çok büyük zorluklardan geçiyor ve hayata sevdiği şekilde tutunmaya çalışıyor. Çoğu zamanda da bu imkansız oluyor. Sevdiği iş eleştirilince haliyle dışarıdan baktığı gibi bakamıyor olabilir. Üzgün bir insana üzülme geçer demek gibi aslında. O da biliyor geçeceğini ama o an öyle gelmiyor işte.

Bunlar şahsi fikrim ve ben böyle hissettiğim için herkesi böyle görüyor olabilirim. Yani son dediklerim komple deli saçması olabilir. Aldırmayınız.

3 Beğeni

Bu konuda size katılmıyorum. Herkesin bir hayal gücü vardır. Belki de bu şekilde söyleyerek onu dizginliyorsunuzdur, bilemiyorum ama daha fazla içerik tüketerek ya da tükettiğiniz içeriklerdeki karakterlerin davranışlarına, olayların akışına birazcık daha dikkat ederek bunu aşabilirsiniz herhalde.

Ben de zaman zaman tükettiğim içeriklerden esinlendiğimi fark ediyorum ve ara sıra boş vaktimde “karakterlere nasıl özellikler ekleyip çıkarsam da bunu aşsam?” diye düşünüyorum. Şimdilik ana amacım bu ve yazdıklarımı çok daha özgün bir hâle getirmek. Bence bunun yolu da, her ne kadar kendimce yeterli okuma yapamasam da çok okumaktan geçiyor.

Söylediklerinize kısmen katılıyorum, belki de yukarıdaki iletide bahsettiğim gibi her zaman mantıklı bakmak mümkün olmayabilir. Hepimiz insanız neticede ama yine de gelen eleştiriye karşı acele cevap vererek parlamadan önce gerekirse bir süre bekleyip akıl süzgecinden geçirmeli insan. Ne de olsa eleştiren kişinin amacı sizin eserinizi gömmek yerine (“eleştiri” adı altındaki yerme amacı taşıyan saçmalıklardan bahsetmiyorum) size farklı bakış açıları sunarak kendinizi geliştirmeye çalışmanızı sağlamaktır.

1 Beğeni

Sözleşme hazırlama, revize etme ya da müzakere etme alanlarında çok yol kat ettiğimi düşünürken bugün gördüğüm “reeskont avans faizi” tabiriyle biraz gerildim. Daha yolumuz var.

1 Beğeni