Dök İçini Rahatla

Ahmet Hamdi Tolkien’den daha ilerde benim nezdimde şuan. Okudukça okuyasım geliyor.

2 Beğeni

Ya arkadaş 2 yıl önce diş hekimliği fakültesine girdim ve giriş o giriş tembellik, üşengeçlik, yorgunluk, uykulu olma hali bir türlü yakamı bırakmıyor 2 yıldır. Ne olacak bunun sonu? Nasıl yenebilirim bu iğrenç şeyleri? Bi el atın bana lütfen. İçim daralıyor, kendime acıyorum. Tokatlasın biri beni ya! :man_facepalming:

6 Beğeni

Çözüm basit aslında.Bende kendimi senin gibi görüyorum.Garfielddan bir farkım yok açıkçası.Ya kendini seveceksin her halinle(ben böyle yapıyorum) yada o halini yenmek için hareket edip enerji harcayacaksın başka çaresi yok.Önümüz bahar bence dene bunu. :slight_smile:

3 Beğeni

Ben bir sonraki alışverişimde Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü alıp okumaya başlayacağım. Merak ettiğim yazarlardan oldu.

2 Beğeni
  1. Kalmayacak kadar devamsızlık yapmadan okula gidiyor musun?
  2. Not ortalaman kaç? Alttan kaç dersin var mı?
  3. Ne kadar sosyalsin?
  4. Nerede kalıyorsun? (Yurt, apart, öğrenci evi vb.)
  5. Yaşadığın ortam ne kadar düzenli?
3 Beğeni

2017 Haziranında üniversiteden mezun oldum ve o zamandan beri resmî olarak işsizim.
Geçen sene Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Getem’de (Görme Engelliler Teknoloji ve Eğitim Laboratuvarı) gönüllü olarak çalıştım ama onun dışında herhangi bir tecrübem yok.
Doğrusunu söylemek gerekirse tam olarak ne tür bir iş yapmak istediğimi bilmiyorum. Ancak şundan kesinlikle eminim ki yapacağım şeyin bana bir şeyler katmasını ve o işi yaparken mutlu olmak istiyorum.
Yaratıcı süreçleri seviyorum. İnsanlarla birlikte fikir yürütmeyi, sosyalleşmeyi, bulduğumuz fikirleri geliştirmeyi…
Az önce ablamla konuşurken Hacetepe’nin Türk Halk bilimleri bölümünde yüksek lisans yapmak istediğimi söyledim ama pek sıcak bakmadı. İngiliz dili ve edebiyatı mezunuyum ama yüksek lisans yapacağım alanın benimkinden biraz farklı olmasını istiyorum ki başka bakış açıları da görebileyim. Türk dili ve edebiyatı ya da karşılaştırmalı edebiyat gibi olabilir mesela. Özellikle mitolojiler ve destanlar konusunda araştırmalar yapabileceğim bir bölüm…
Her neyse, demem o ki gerek işte, gerek yüksek lisansta, gerekse de hayatımın diğer alanlarında sevdiğim şeyleri yapabilmek istiyorum. Bir kısırdöngüye girmek ve bunu kabullenmek sanki hayattan aldığım keyfi paraya ve o döngüye feda edecekmişim gibi geliyor.
Yirmi dört yaşında genç bir delikanlının fazla idealist düşünceleri belki bunlar, ancak gelecekle ilgili ne zaman düşünsem bunlar geliyor aklıma…
Fazla uzatıp sıktıysam tüm forumdaşlarından özür dilerim.

15 Beğeni

Muhtemelen beni ve yaptığım yorumu sevmeyeceksin. Bana katılmayan ya da aksini iddia edenler de olacaktır.
Açıkçası iş, hayatımızı devam ettirmek için ihtiyaçlarımızı karşılamanın bir yolu. Zamanımızı, emeğimizi, bilgimizi ve tecrübemizi para karşılığı kiralıyoruz. Tabii ki, insan sevmediği bir işte yeterince zor durumda değilse çalışamaz ama hiç kimse de işini her zaman deliler gibi sevemez.
Keyif aldığın konularla boş zamanlarında ilgilenirsen, keyif almaya devam edersin. İşe çevirirsen bir daha eskisi kadar keyif alamazsın.
Muhtemelen hiçbir şey istediğin gibi gitmeyecek ve sonunda kendini şartların zorladığı yerde bulacaksın. Hatta her istediğinin gerçekleştiği ideal senaryo bile bence beklediğin gibi olmayacak.
Tabii ki bunlar sadece benim görüşlerim, ideallerinin peşinden de gidebilirsin.

"İnsanlar kendilerinin yapamadıkları şeyleri senin de yapamayacağını söyler. Bir şeyi istiyorsan peşini bırakma. Git ve al. O kadar.“ - Umudunu Kaybetme filminden bir replik. Tabii gerçek hayat biraz daha farklı.

8 Beğeni

Buna benzer bir şey Ege’de de vardı.

Tam olarak bunu yapıyorlar. Seçkin Sarpkaya’yla bu konuda konuşabilirsiniz.

Sevdiğim işi yaptığımı, bu işi yapabilmek adına ODTÜ mimarlığı bıraktığımı, haliyle 6 dil bilen bir lise mezunu olduğumu biliyor olabilirsiniz. İşime bayılıyorum. Başka bir şey yapmayı hiç düşünmedim. Lakin keyif aldığın konu işine dönüştüğünde büyüsünün biraz kaybolduğu fikrine katılıyorum. (O yüzden sizler kadar okuyamıyor, artık kitapların içinde sizler kadar kaybolamıyorum.) Ha bu, “Nasıl olsa darlanacaksın, rastgele bir yere giriver,” demek değil. İstediğini yap, istediğin uğraşa gir, en azından sövme zamanları geldiğinde hiç istemediğin bir işe 100 kilo söveceğine istediğin bir alana 10 kilo söversin.

Hiçbir iş kolay değil.

Sevgiler,
Yayına hazırlık teslim dosyalarını karıştırdığı için 346 sayfalık kitabı kontrol ederek baştan okuyan, sabah 9’dan beri bilgisayar başından kalkamamış, daha da sabahlayacak olan bir dost.

11 Beğeni
  1. Evet.
  2. 3, alttan dersim yok.
  3. Ne sosyal ne de asosyalim, arada dışarı çıkıp arkadaşlarla buluşuyoruz. Sürekli gezen tiplerden değilim.
  4. Ailemle kalıyorum, okul yaşadığım şehirde.
  5. Kabul edilebilir kadar düzenli olduğunu söyleyebilirim.
3 Beğeni

Bence ortada bir problem yok.

4 Beğeni

Teşekkür ederim, çok güzel yazmışsınız. En kısa sürede izleyeceğim. Daha detaylı önerileriniz varsa onlara da açığım. :smiley:

3 Beğeni

Sadece fizyolojik nasıl olabilir ya? Doktorumda söyledi aynı şeyi kusura bakmasın verdiği zırvalar hiç bir işe yaramıyor. Ben de aynı şeyleri alıp çekmeceye geri atıyorum.

Sağlıklı beslenmekte sanıldığı kadar kolay ve basit bir şey değil. Hem ucuz değil hem normal bir birey gözüyle bir şeyin gerçekten sağlıklk olduğunu anlamak bu devirde imkansıza yakın bir olay. Ne sağlıklı yiyeceğe çoğu kişinin ekonomisi el verir. Ne de sağlıklı sandığımız şeyler gerçekten sağlıklı.

2 Beğeni

Çözümünün şu 3 şey olduğu kanaatindeyim:

  1. Intermittent fasting’i hayatının normu olarak benimsemek ve özellikle kahvaltı denilen saçmalığı hayatından tamamen çıkarmak.
  2. Oldukça erken ve mümkünse kitap okuyarak uykuya dalma ve 5-6 saatten fazla uyumayıp direkt koşuya, tırmanışa veya en azından uzun bir yürüyüşe çıkmak.
  3. İnternetten ve özellikle de telefondan olabildiğince uzak durmak.
2 Beğeni

Bedenin ruh durumunu etkilediği gibi tersi de geçerli bence. Evet iyi beslenmek, spor yaparak enerji ve endorfin arttırmak önemli ama sizi içten motive edici hedefleriniz yoksa yılgınlık devam eder.

4 Beğeni

Yaşasın antinatalist mizantropi.

3 Beğeni

Sende de ayrı bir kafa varmış, numaranı niye veriyorsun. :joy:

3 Beğeni

Ben umdum ki numarasını değil telefonunu vermiş olsun. :sweat_smile:

6 Beğeni

“Garip bir durum, konuşmayalım.” iyi bir cevap olmuş. :joy_cat::joy_cat::joy_cat:

5 Beğeni

İnsanı haber bekler durumda bırakmak çok kötü bir şey.

5 Beğeni

Ben bu okuldan bıkma mevzusuna çok düz bir pencereden bakacağım. :smiley: Ortalama 6 yaşından beri okula-gidip gelmenin ve sürekli sınavlara girip, bir şeylerden geçebilmenin ve ezbere dayalı sistemin yanında iş hayatının vereceği huzursuzluk, kaygı filan derken insan beziyor. Erkekler için askerlik var bir de. Toplumsal beklentileri de eklersek bence çok normal. İnsan beziyor ve önündeki gelecek de buna benzer bir formda devam edecek. Askere gidilecek, işe girilecek, para kazanılması lazım, öğrenmeye sürekli açık olmak gerek, evlenmek gerek, evlenmek zaten başlı başına bir organizasyon ve yanında bir tomar saçma sapan (beni parçalamazsınız inşallah) gelenek görenek filan, evlendin bitti sanma, çocuk olacak, çocuğu büyütmek, aman çocuğum şöyle olmasın, böyle olsun, filan sizin yaşadığınız her şeyi çocuğunuzun en baştan yaşaması derken o da bunalıma girecek, ergenlik yaşayacak filan, bugün yaptığınız düşündüğünüz ne varsa çocukta da bunlar olacak. Sonra yetmeyecek ama “Bu çocuğun bir kardeşi olmayacak mı?” sözleri gelecek, bir evlat sahibi daha olacaksınız. Bu sırada hep çalışmak durumundasınız. Sabah git, akşam gel sürekli bir keşmekeş içinde kendinize gık vakit ayıramıyorsunuz. Çok karamsar oldu galiba :smiley: Geçmiş olsun hepimize.

10 Beğeni