Boston Dynamics örneği vermişsiniz mesela oradaki insanların hepsi yazılımcı fakat hepsi farklı alanda veya farklı dallarla birlikte ortak alanlara hakim yazılımcılar. Biri olmasaydı birisi olmayacaktı.
Bu örnekle; mesela inşaat işçisi olmasa inşaat nasıl yapılacak, radyo programcısı tekniker olmasa stüdyoyu nasıl kuracak?
Hem şu an robotlar olacak gelecekte felan tamam şu an için ele alabiliyoruz bunu, robotları hayal edemediğimiz bir dünyada da bu böyle değil miydi? Bunlar organik, meslekler çoğaldıkça çeşitli teknikerler-teknisyenler, ara-yandallar hep olacak bu onların yaptığı işi küçültmez, küçümsenemez. Zincirin bir parçası koparsa o sistem gelişemez.
Hoca kısmı büyük sorun ya, yeni sistemi de gördüm yapay zeka dersi vs koymuşlar. İyi güzel de kim verecek bu dersleri. Bizim bilgisayar dersleri aç/kapa wordde yazı yazdan öteye geçmezdi, hoca da o kadarını biliyordu zaten. Ha diyelim sen koydun eğitim fakültesine öğretmen olmaya gelen kişiye yapay zeka dersi, bilgisayar mühendisliğinde bile yüksek lisans alanı bu. Nasıl öğrenecek bu adam bunu gelip hangi seviyeye indirgeyip lisedeki çocuğa nasıl anlatacak orası büyük sorun. Yoksa ders ismi değiştirmekte eğitim sistemi olmuyor.
@AeroKnight-sama inşaat işçisi olmasa robota dizdiririz işte tuğlaları. Çok değişti hocam zaten lisans dalları da bugün yazılım müh ayrı, bilgisayar müh, mekatronik müh ayrı, kontrol otomasyon müh ayrı ama hepsinin neredeyse 4 senenin 1,5 yılı ortak dersler. Bu konularda daha derin bilgi seviyesine ulaşınca daha da ayrışmalar olacak. Ön lisans alanlarında da, meslek lisesi dallarında da yeni bir sürü bölümler/alanlar göreceğiz. Ha ama ne biliyoruz yazılım, bilgi teknolojileri bu dallanmanın ortak başlangıç halkası ona yönlendirirsiniz bir meslek testi, psikolog vs den yardım alarak ilgi alanını bulup, devamını çocuk seçer.
Öğretmenler müfredat dışına çıkamıyor, derste word excel göster dendiyse onu yapmak zorunda. İşinde ehil bilgisayar mühendisi de getirsen aynı şeyleri işleyecek okulda. Çocuklar zaten aşırı ders ve konu yükü altında. Eğitim tamamen sınav odaklı. Veli stresli çocuklar kaygılı öğretmenin başında eğitim harici bir ton farklı saçma saçma işler var. Hadi bunları hallettin bir şekilde, çocuk iş hayatına atılırken zaten iş bulmakta zorlanıyor.
Ekleme: 20 sene sonra şuan ki mesleklerin %60 ı ortadan kalkacak deniliyor ama buna yönelik bir farkındalık iş hayatında yok.
Belki sizin hislerinizle uzaktan yakından alakası yoktur ama ben de aşkın iki kişilik bir duygu olmasından nefret ediyorum. Mesela nefret bile bireyseldir. Birinden ya da bir şeyden dolayı hissedilmesine rağmen. Çünkü bir şekilde kontrol etmek elimizdedir nefreti, sevgiyi, öfkeyi, acıyı. Sadece aşk kontrolsüzmüş gibi geliyor, ve sadece aşka bağlı yaşanan duygular taşkınlığa sürükleniyormuş gibi geliyor.
Bugün bunu böyle düşünüyorum belki yarın başka türlü düşündürecek bir şey yaşarım. Sonuçta duygular söz konusu olduğunda sadece deneyimleyip bitirince ve o halimize birkaç yıl uzaktan bakınca gerçekten anlayabiliyoruz ne olduğunu.
Bana da bu yüzden beğenilme isteği ve bencillikmiş gibi geliyor? Yani bir kişi birisini seviyor diye, o birisi o kişiyi sevmek zorunda değil. Bu yüzden bir nevi bencillik gibi geliyor.
Duygu taşkınlığı ilalebet süremez dediğiniz gibi uzaktan bakınca ancak anlaşılabiliyor.
İnsanlardan nefret ediyorum.
Kendim de çoğu zaman bir insan olmaktan tiksiniyorum
En iyi insanın bile içinde kötücül düşünen en azından ufakta olsa “içinden geçen” kötü şeyler olduğuna inanıyorum. Kendim dahil.
İstemesek de bazen, ne kadar çok sevsek de… Farkında olmadan hayvanlara zarar verebildiğimizi gözlemliyorum. Sevgi yeterli değil.
Evet doğru zayıf varlıklarız bu da bizim zayıflığımızdan kaynaklanıyor, eyleme geçirmemek mühim olan bence de ama yine de insanın aklından en ufakta olsa kötü bir şey geçince (en azından ben) vicdan yapıyorum… Kendime kızıyorum sonra.
Düşüncelerimiz ile de suçlu sayılırsak zaten insanın aklından yığınla şey geçiyor gerçekten çok kötü olurdu.
Siz de yazacaksınız tabi ki düşüncelerinizi, bana düşmez olmaz Teşekkür ederim
Aşkı meşki geçtim de ülkede düzelmeye dair umut kırıntıları biriktiriyordum onları da üfledim gitti. Bu ne ya linç kültürü içimize işlemiş resmen. Dün çıkan avukat-etek olayı, ondan önce Zümrüt Apartmanı.
Tamam hakkımızı savunalım, haklarımızı bilelim, sesimizi çıkaralım da biz sesimizi çıkarırken karşı tarafa da bir konuşma hakkı verelim.
Yarın bir gün iftara uğruna ne olduğunu anlayamadan ölüp gitme ihtimalimiz her geçen gün artıyor.
İsteyen, olayları lastik gibi istediği tarafa çekiyor sonra. Çok can sıkıcı olmaya başladı artık.
Linç kültürü uzun yıllardır toplumumuzun içine işlenmiş zaten aslında. Geçmişteki olaylara bakınca ne kadar ileri boyutlara ulaştığını görmek de acı verici. Bence burada önemli şey insanın umudunun olup olmaması değil gerçekten bir şeyler yapıp yapamayacağına karar vermesi. Umut ediyoruz da bu umutları neye dayandırıyoruz ki. Durduk yere kültürümüzdeki yozlaşmış durumlar ortadan kalkmayacak bu belli. Bir kişinin çabalarıyla da olmayacağını düşünüyorum. Bu linç kültürü hem sorun hem de sorunun nedeni. Birlikteliğe, sorunların toplu çözümüne vurulmuş zincir. Sadece insanların birlikte çözebileceği bazı sorunların insanlar için bir mücadele alanına dönüşmesine; şiddet, kin ve nefret gösterdikleri bir meydana dönüşmesine neden oluyor. Elimize bir oyuncak vermişler durmadan birbirimizi yiyoruz. Duygularımızı bile nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Ölçüsüz bir şekilde önümüzdeki ilk fırsatta yansıtıveriyoruz. Kısaca bence önemli olan umut duyup duymamaktansa karar verip vermememizdir.
Aslında konuşulacak çok uzun bir mesela ama bunu bizim yerimize yapması gereken kişileri zaten seçiyoruz ve yıllardır bir şey değişmiyor. Değişmeyince de insanlar kendi adalet sistemlerini uyguluyor.
Aslında fikir paylaşalım, bunun üzerine konuşalım diye değil sitem etmek için yazdım sadece.