Teftiş kitabı o kadar sürükleyici ki o sesi duymuyor. Sonu çok hızlı bağlansa da ve benim için Carol Gömülmeden’den daha zayıf kalsa da güzel bir kitap olarak yer etti hafızamda. Askerde okudum geçen ay.
Aslında video hakkında yorum yapacaktım ama önce kişin haberi olmadan görüntüsünü çekip utanmadan paylaşana baktım adam değil (adam derken erkeklik olarak bahsetmiyorum dilimize öyle yerleşmiş cinsiyetten bağımsız.) kimse de kalkıp yer vermek zorunda değil. O metroda bir sürü yolcu var oturan sonuçta. Kaldı ki oturan kişi genç ve sağlıklı görünüyor olması öyle olduğu anlamına gelmez. Sallıyorum fiziksek bozukluğu olabilir. Bir ayağı diğerinden 2 cm daha kısa olması durumunda ayakta durmak işkence haline gelebilir kişi için. Dışarıdan 2 saniyelik görüntüyle insanları yargılamak ne kolay.
Hazır yazmaya başlamışken bir diğer canımı sıkan konudan da bahsetmek istiyorum. Ara ara denk geliyorum bu fotoğrafa ve çok canımı sıkıyor. Çok güzel bir karne yazısı ama bir sınıf öğretmeni keşke nergisi yanlış yazmasa. Aslında çok ufak bir hata belki de önemsiz ama gözüme takılıyor işte. Böyle güzel kalpli bir insanı kırmak istemem ama eğitim sistemimiz üzerine düşeni yapamıyor mu acaba?
En çok canımı sıkan konuya gelecek olursam. Yüksek lisansı birdim ve doktoraya başladım. Ayrıca bedelliden yararlanıp temmuzda 24b celbinde askerlik görevimi yerine getirdim. Ayrıca aktif olarak iş arıyorum. Asıl canımı sıkan konu bu değil tabi. İş bulamamak canımı doğal olarak sıksa da bu kriz ortamında iş bulunmuyor kolay kolay ve yılmadan baş urulara devam ediyorum. Asıl canımı sıkan konu benim yüksek lisans yapmış olmam ve askerliği bitirmem ile ilgili gördüğüm herkesin benzer yorumlar yapması.
Şimdi asıl askerlik başlıyor.
Bu kadar yetmedi mi daha ne okuyacaksın?
Askerliğini de yaptın artık ne zaman evleneceksin?
Ne çabuk döndün askerden?
Bir iş bul artık.
diye uzayıp gidiyor liste. Bi salın artık arkadaş. Ben bilmiyor muyum iş bulmam gerektiğini ya da ne kadar okuyacağımı? Mahallenin yaşlı teyzesinden gelince çok önemli değil de yakın arkadaşlarımdan evlilik konusu dışında benzer şeyler duyunca sinirlerim bozuluyor.
Evebeynlerimin büyüdün manita, torun, iş vb. konularda konuşma yaptıktan sonraki günlerde yatağını niye toplamadan istanbula gittin temalı azarlarına girmek istemiyorum bile.
Canınızı hiç sıkmayın. Toplum sizden tıpkı kendi bireyleri gibi olmanızı; belli bir eğitimden sonra okumamanızı, evlenmenizi ve dünyalar kadar para saçarak düğün yapmanızı, çocuk yapmanızı, mümkünse yine ömür boyu ödeyeceğiniz kredilerle ev ve araba almanızı, çocuğunuza kardeş yapmanızı istiyor. Bu standartların dışına çıkarsanız sizinle vücudumuzun mikroplarla savaştığı gibi savaşıyor. Çünkü eğer herkes onların yaptığını yapmazsa bir yerlerde hata yaptıklarından endişelenecekler, ama siz de onların izinden giderseniz rahatlayıp mutlu olacak ve yalnız olmadıklarını düşünecekler.
Zor gelse de toplum baskısına direnmek gerek. Biz başkasının hayatına bu derece burnunu sokmayı seven bir halk olduğumuz için bunu kalp kırmadan yapmak zor, ama eğer iş kendi psikolojik sağlığınız ve mutluluğunuza karşı başkasının fikirleri noktasına gelirse kendini seçmek dünyanın en haklı bencilliği olur bana kalırsa.
Desteğiniz için teşekkürler ve size sonuna katılıyorum. Az tanıdığım insanların ve yaşlıların bu şekilde davranmasına alışığım ama liseden beri tanıdığım ve her fırsatta buluştuğum arkadaşlarımdan bunları duymak beni çok şaşırttı. 9-11 yıldır tanıyorum ve liseden kalan tek ve en yakın arkadaşlarım ama geçen bu sürede insanlar değişiyor galiba. Aynı şekilde ben de değiştim belki. Ne kadar yakın olursak olalım zamanla değişim ve kafa yapısında oluşan ayrılıklar kaçınılmaz oluyor sanırım.
Umarım bu yorumunu yatağınızı topladıktan sonra yapmışsındır. Şaka bir yana bu sonsuz bir baskı. Gerçekten savaşma. Önerim ise kendi ayaklarının üstünde durduğun an kendini bu ortamdan biraz olsun soyutlamak. İnsanın kendi evi gibisi yok.
Düşünüyorum acaba devlet baba bu sigaraya yaptığı zamlarla neyi amaçlıyor. Sağlık bakanlığının yaptığı mücadeleyi takdir ediyorum zaten ama insanları ekonomiden vurmak çok kötü. Sağlık bakanlığı size bedava bırakma tedavileri sunuyor ve bu bir terçihtir ancak ekonomik açıdan yıpratma ile bıraktırma ise bu zorlamadır. Arada dağlar kadar fark var.
İkincisi bu ülkenin en büyük gelir kaynaklarindan biri. Tütün, alkol ve motorlu taşıtlar. Bunların piyasasını öldürmekle ne amaçlanıyor. Eğer buradan oluşacak açığı kapatacakları gücü veya baska yatırımları varsa eyvallah yoksa bunun dönüp dolaşıp ucu yine bizlere değecek.
Zaten hepsi birbirini tetikliyor. Inanılmaz bir zam dalgası var ama bu en son sigara zammı ile tavan yaptı çünkü tütün zam ayları her sene bellidir. Bu tepeden inme birden oldu. Vahim olan durumda bu aslında.
Yatağımı topladım beğenmemiş annem:roll_eyes: 7 yıldır ayrı yaşıyorum sayılır ama değişen birşey yok. Sadece 3-4 haftada bir ailemin evine gidiyorum ama farketmiyor onlar için 50 yaşıma girsem de hala yatağını düzgün toplamamışsın diyecekler gibi geliyor
Kişisel alanı kabul ettirebilsem aile ile yaşamak harika bişey gibi geliyor. 5 sene yurt 2 sene öğrenci evi deneyimi sonrasında bu kanıya vardım.
“Influencer” denilen yani Türkçe olarak “her şeye para bulup gitmedikleri yer, yiyip içmedikleri, katılmadıkları etkinlik, festival ya da parti kalmayıp, fit ve bol arkadaşlı, binlerce takipçisi olan sosyal medya kullanıcıları” hayatı yaşayıp benim “Yarın dahiliye randevumda umarım bir şeyim çıkmaz” üzüntüm, ne yazılır ki başka. Onlarla üç aşağı beş yukarı aynı yaştayım ancak yaşadığımız hayatlar arasında çok fark var. Yine de şükretmek lazım biliyorum, annem “Yukarıyı görüyorsun, aşağındakileri unutuyorsun.” der. İnsan nefsi işte. Unutuyor, bazen de şımarıklık yapıyor, daha da fazlasını istiyor.
Geçmiş olsun. Ben de az önce youtubedan çıktım da benzer şeyleri düşünüyordum. Hele ki nasıl birkaç yılda influencerlığın kocaman bir pazar haline gelişini düşününce. Biraz garip. Biraz can sıkıcı.
bütün bu yapılanları ekonomi okumuş biri olarak “hırsızlık ve sahtekarlık” olarak görüyorum. devlet en büyük hırsızdır tezi adeta doğrulanıyor bu yapılanlarla… 8 sene sigara , pipo, nargile ne varsa içtim bırakalı 5 sene oldu. Bunu yaşamış biri olarak söylüyorum ki bu tip şeylerle mücadele fiyat yükselterek yapılamaz. Esrar, alkol, tütün mamulleri hatta erotik durumlar bir noktadan itibaren paraya bakmaz. daha kalitesiz, kaçak kullanırsınız ama kullanırsınız.
Gelelim devletin sahtekarlığına. Poşeti plastik kullanımı sebebiyle paralı yapan devlet hibrit ve elektrikli motordan en yüksek ötv yi alıyorsa sahtekardır.
Sigarayla mücadele kapsamında savaşan devlet fb, bjk, gs herhangi birinin herhangi bir maçında stad içi kameralardan bir baksın bakalım, bir ceza kessin de görelim mücadeleyi. Sahillerde bekçiler öpüşen çiftleri ayıracağına yere izmarit atanları bir yakalasalar da görsek mücadeleyi.
Daha buraya yazılacak tonla şey var ama kendi kendimizi doldurmaktan başka bir işe yaramıyor…
Bulunduğun ortama ‘fazla’ oldugunu bile bile seni azaltmalarına hatta yok etmelerine razı olmak intihardan başka bir şey değil. Üstelik, ölünmüyor da! Aşağılık kompleksini neresine dogru bastıracağına karar verememişlerin, ağzını yamultarak seni eleştirmelerine katlanmak… Allahıım! Tüm vücudumun gücünü, nereme doğru bastıracağımı şaşırdığım, bilgim, birikimim, yaşanmışlığım ile, elimin tersinde toplasam da, kola kutularını sırayla bir yumrukla ezen o rekortmenler gibi hepsinin ağzının orta yerine…
Sakinleşirim.
Tracy hogg un uyku eğitiminde başarılı oldum, bebeyi ayakta sallasaydım, sallana sallana bu aydınlanmayı yaşayamazdım. Varol tracy…
Lise de 2. yabancı dil olarak Fransızca öğrenmiştim biraz ama 3 sene boyunca aldığım Fransızca dersine sadece ilk sene Fransızca hocası girmişti, diğer seneler ise İngilizce hocası girince Fransızca’dan az da olsa öğrendiklerimi de unuttum. Zamanında Almanca seçmediğine pişman olmuştum. Neyse iş işten geçti. Bugün itibariyle Almanca çalışmaya başladım. Umarım sıkılıp da bırakmam.
Ara ara biriniz bana Almanca çalışıyordun ne oldu diye soru sorabilir mi? Belki bu vesileyle devamını getirebilirim.
Almanca ile birlikte İngilizcemi de geliştirmeyi planlıyorum. İngilizcemi en az C1 seviyesine kadar geliştirmeliyim. Herhalde 1 gün Almanca bir gün İngilizce çalışırım. Bakalım yıl bitmeden ne kadar geliştirebileceğim kendimi.
Sizin oralarda da var mı bilmiyorum ama buralarda bir şey var: Cadde kenarlarında (büyük, küçük cadde fark etmiyor) bulunan apartmanların giriş katlarındaki daireleri -bahçesi de dahil - anaokulu, kreş, çocuk yuvası yapıyorlar. Caddede ise vızır vızır arabalar geçiyor. Ne zaman görsem aklıma arabalar kaza yapsalar ve şu kreşin bahçesine dalsa, arabanın altından, sağından, solundan bir şeyler fırlasa ve oynayan çocukların olduğu yere gitse vb. kötü düşünceler geliyor ve bunlara nasıl izin veriyorlar diyorum.