*1975 yılında Mahşer çıkmış.
*24 Ekim 1989 tarihinde King (şuan genişletilmiş baskıda önsöz olarak konulmuş ki); Neden kısaltıldığını falan değinir ve tam metni piyasaya sürüyor.
Tarihler yaklaşık böyle, diğerleri için de geçerli mi bilmiyorum uzun uzadıya araştırmak gerekli fakat yıllarca tam metin ortadayken basmayıp ekmeğini yiyip yiyip tam metin diye yıllar sonra basmak biraz midesizlik…
Ek: Bu yıllar için benim gibi okuyanlar Türk Dizileri gibi uzun uzadıya (400 sayfalık kitapları) bir-bir buçuk saat izledik ama gel gör ki şimdi tam bölümü (tam metni) iki iki buçuk saat al da seyret. Zor, çok zor.
Arada geçen zaman dediğiniz gibi Altın Kitaplardan kaynaklı görünüyor. Muhtemelen 90’larda o kalınlıkta kitapları satamayız diye aynı baskıları yaptılar. Benim en çok takıldığım konu Gönül Suveren 11 yıl önce vefat etti. Şeffaf kitabını şimdi onun çevirisi ile tam metin yayımlıyorlar. Ölmeden önce tam çevirip beklettiler mi bu zamana kadar? Yoksa elden geçirilip onun adını mı yazdılar yine.
görmeyeli o kadar çok insan iç dökmüş ki okuyamadım bile.
umarım dertten kederden uzak olursunuz hepiniz
şuan tek derdim yine yazdığım öyküler.
inşallah güzel bir şeyler ortaya koyabilirim.
Gerekli şartları sağlayarak ayakta kalan dershanelerin, kayıt ücretlerinin altından kalkmak zor cidden. Allah yardım etsin herkese. Fakat günümüzde bilgiye ulaşmak artık zor değil, netten istediğiniz konuyu bir çok farklı kanaldan dinleyebilirsiniz. Ders dinleyerek odaklanma sorunu yaşıyorsanız bile tercih ettiğiniz herhangi bir kanaldan konu takibi yaparak, çalışma düzeni oluşturabilirsiniz. Ders takibi bu anlamda çok önemli çünkü. Başarılar dilerim.
İnsanlar artık eğlenmesi, gülmesi, zıplaması, coşması vb. gereken anları kayıt ederek o anı yaşayamadan berbat edip kayıt ettikleri görüntüleri izleyerek daha çok mutlu oluyorlar, işte bunu anlayamıyorum.
Ne güzel ve uzun yazmışsınız öyle:) Teşekkürler. Kitaba takılmayın ya, o ufak bir ayrıntıydı yazdıklarımda. Bende asıl rahatsızlık yaratan, kafaya bir şeyi takmama halinin çok yüceltilmesi ve durmadan herkese pompalanması. Bu iyi bir şey değil, insanı uzun vadede kötü ve vurdumduymaz biri yapabilir. Ha bir de insanların başka bir insana değer gösterirken çok cimrileşmeye başlaması var beni rahatsız eden. Üstte yazdıklarım biraz kinayeli ve hafif şaka yolluydu aslında. Yoksa bana öğüt de verebilirsiniz:)
Bana göre sorun kesinlikle eğitim sistemi ile alakalı. Öyle bir eğitim sistemimiz var ki rezaletin ötesinde. Kendi dönemimden bahsedeyim size. Benim lise okuduğum dönemlerde, fen, anadolu, süper, düz, imam hatip ve meslek liseleri vardı. Fen lisesinden hiç bahis açmıyorum ama anadolu lisesi dediğimiz okullara giriş bile çok zordu. Şimdi duyduğum kadarıyla sayıları çoğalmış. Ben de ingilizce eğitim almak için süper liseyi seçtim ve hayatımın dönüm noktası da bu oldu. Hazırlık sınıfında main course dersleri boş geçiyor ve bizler hiç bir şey öğrenemiyorduk. Çok iyi bir öğrenci olduğumu da söylemeyeceğim çünkü sınıfta da kaldım, okuldan da atıldım ama mahkeme kararı ile döndüm vs. vs. Sözü çok uzatmayayım biz hazırlığı bitirdiğimizde bu okulları kaldırdılar. Bir ilçede, benim gibi sınıf tekrarı yapan herkesi bir sınıfa topladılar. Biz süper lisenin en son mezunlarıyız. Bazı hocaların umutsuz vaka olarak adlandırdığı sınıfta, herkes üniversiteyi kazandı ve iyi yerlere geldi. Demek istediğim her sene müfredat, sistem değişiyor. Ezbere dayalı, yaratıcılığı baltalayan eğitim sistemi de tuzu biberi oluyor. Böyle olunca öğrenci okuldan, derslerden zevk almıyor. Umutsuz vaka olarak görülen öğrenciler gün geliyor herkesi ters köşe yapabiliyor. Bu vesile ile sevgili öğretmenlerimize kimseyi hor görmemelerini tavsiye ediyorum. Sistem size belli şeyleri öğretmenizi dayatıyor olabilir ama dersleri onlara sevdirmek sizin elinizde. Tabi her öğretmenin işini sevmesi, yaşam kaygısı duymaması da buna etken. Gelir ve emek birbirini karşılamayınca onlar da haklı olarak meslekten soğuyor. Son sözüm, ergenlik dolayısı ile kan biraz deli akar lütfen anlayış ve yönlendirmeleriniz ile onlara yol gösterin.
Herhangi bir sınava (kpss, yds vs.) girip de “Ayy, çok kolaydı ya. Çalışmadan yüksek aldım, siz çalıştığınız halde alamıyorsunuz,” diyen kesim hiç bitmeyecek galiba. Havalı görünmek için söyledikleri şey (ki çoğuna inanmıyorum) aksine itici görünmelerine sebep oluyor. Kardeşim çalışmak, emek harcamak kötü bir şey ya da vakit kaybı değildir. İnsanları yıldırma çabası nedendir anlamıyorum.
Ezberci eğitim sistemiyle ilgili dediklerinize katılıyorum ben ama bazı öğrenciler de okumaya, bir şeyler öğrenmeye hiç hevesli değiller. Benim buradan gördüğüm öyle.
Ahmaklık bizde Türkiye’de mühendis olursan hele bir de elektrik elektronik olursa bölümün eğitim dilin İngilizce tabii iş bulamazsın, okusana imam hatip okusana ilahiyat camiiye imam olursun diyanete müftü en kötü liseye din dersi hocası
Ahmaklık tabi bizde okursan bu ülke de Moleküler Biyoloji iyi bir yerden mezun olsan da fark etmez herkes akademiye yönelmek ister ve kendini bulursun kurtlar sofrasında ve bıkarsın kalırsın işsiz. Ama her üniversitenin mutlaka bir İlahiyat Fakültesi vardır ve hepsi araştırma veya öğretim görevlisi kadrosu açar.
Çeşitli ülkelerin göçmenlik şartlarını araştırıyorum. Şimdiye kadar anladığım kadarıyla en uygun koşullar Almanya’da çalışma ve oturum hakkı için. Size de tavsiye ederim göz atmanızı. Sanırım yakın zamanda bir mucize olmazsa Almanya benim için kaçınılmaz son gibi görünüyor
Aldığım ayakkabıyı günlerdir ayaklarımın arkasını vurmasına rağmen sürekli giydim. Sonuç pek iyi olmadı. Şu an o kadar acıyor ki okula gidemiyorum adım atamıyorum ayakkabı ile. Böyle bir şey yapmamak lazımmış. Ayakkabı alırken ucuza da kaçmamak lazımmış.
Fantastiğe ara verip kendimi daha farklı bir şeylere atayım dedim aldım elime Jane Eyre. Kitabın yarısına geldim neredeyse ama fenalıklar geldi. Ben Fransızca bilen birisi değilim. Yazılan mektup mu dersiniz minik konuşmalar mı dersiniz bunlar Fransızca kalmış ve ne yazdığını anlamıyorum. Sonrasında gelen paragraftan ne dediğini az çok anlıyorum ama yine de aklıma takılıyor. Acaba başka önemli bir şey dendi mi diye.
Neden ömrümüz sınırlıyken ve bu sınırlı hayatta da okuyabileceğimiz kitaplar bir çuval dolusunu geçemeyecek iken ve çoğu da birbirinin benzerine daha çok benzemekte iken ve bu kitaplar kütüphanelerde ücretsiz ve çoğu da el sürülmemiş durmasına rağmen kitapları para ile satın alıyoruz? Hayatımda beni en rahatlatan iki şeyden birisi vücut geliştirme saçmalığını ve de kitap satın almayı bırakmak oldu sanırım. Burada “sanane lan eşek sıpası” diye gelebilecek cevaplara da hazırım. Bu yazı sadece basit bir beyin fırtınasının aciz ürünüdür. Herhangi bir iğneleme veya fesat barındırmaz.