Ahh kardeşim seni o kadar iyi anlıyorum ki. Kitap satın almayı Tüyap’a gitmeme anlamına gelmesine rağmen bıraktım.
Artık evde dört farklı kütüphaneye ait kitaplardan bir kulem var.
Ben de yıllar önce havalar çok soğuk oldu diye eski botumu giymiştim. Uzun süredir giymediğim için nedense taş gibi sertleşmişti. Yine de giyip dersaneye gittim ve çok vurdu. Akşam eve dönene kadar ayaklarımın arkasının kalın çoraplara rağmen soyulup kanadığını ve çorabın ayağıma yapıştığını bile fark edemedim.
Evde güzel dekor oluyorlar, birde insan evinde kitaplardan oluşan bir oda içinde bulununca huzur doluyor. Arada bir elimi kütüphanemde gezdirip rastgele bir kitap alıp kurcalıyorum. Okuduğum kitap ise şayet, okuduğum zaman geliyor aklıma. Güzel hissettiriyor kitaplar içinde bir oda da bulunmak. Ayrıca kitap kokusuda güzel.
Çünkü kütüphaneye gitmek için çileli 2 saat geçirmem, yer için savaşan insanlara katlanmam, 3 vesait değiştirmem, üye olmam ve 15 günde bir aldığım sayılı kitabı tekrar aynı çileyle geri götürmem, götüremediğim takdirde ceza ödemem filan gerekiyor. Ha, bir de o kadar enerjim yok ve üseniyorum ve ve ve kitaplarımı seviyorum. Evime çok az misafir de geliyor olsa onları okumaya teşvik etmelerini seviyorum. Sana da saygı duyuyorum. Zamanında gençken üniversiteyi o kadar çok sömürdüm ki anlatamam. Bırak romanları tezleri, makaleleri, ders kitaplarını bile roman kafasıyla okurdum. Özellikle Almancadan çevrilen jeodezi kitapları bir harikaydı. Adam nasıl bir ders kitabı yazdıysa sıkıcılıktan uzaktı. Bazı matematik, kartografya, fotogrametri kitapları da böyle şahane anlatımlıydı. Sanırım o yıllar hayatımın yüzde 85 kadar kısmı kütüphanede geçtiği için bıktım.
Aynı durum işte, hayat böyle acı bir yermiş bunu öğrendim. Bir de bile bile yaptım bunu. Bazen oluyor böyle şeyler.
Bulunduğum ilin merkez kütüphanesinde aradığım kitapların bir hatta iki senedir getirilmediğini görmek beni sinir ediyor buna sebep de ceza sisteminin olmamasını sorumlu tutuyorum.
Hani böyle çok iyi şeyler yaşadıktan sonra karanlıkta eve dönüyorsunuz, kapıyı açıyorsunuz, eviniz çok güzel kokuyor ama içeride kimse yok… Işıklar kapalı. Onları ilk siz açıyorsunuz. Bir bardak su içiyorsunuz susadığınız için. Yavaşça yaşadığınız güzelliklerin biraz öncede kaldığı aklınızı doldurmaya başlıyor ve o güzel hisler bir özleme dönüşmeye başlıyor ya hani… İşte o his.
Ceza sistemi var aslında 2. ihtardan sonra ömür boyu kitap alamıyorlar?
Aynen Smith Aga aynen.!
Hiç kimse kendi ile ilgili kişisel bir bilgiyi, sırf sorulduğu için cevaplamak zorunda değil. Kaldı ki bu soru pek çok nedenle soruluyor olabilir.
25den sonra oluyor o. Çünkü yaşlanmaya başladığına inanmak istemiyorsun.
Eskiden ses olsun diye bir kanal açar işime bakardım. Şimdi ilginç şekilde sessizliği bozan şeyler sinirimi bozmaya başladı. Yüksek sese tahammülüm yok. Düğünlere falan gittiğimde yüksek ses sinirli hissetmeme neden oluyor. Sebebi her geçen gün artan gürültü terörü mü acaba?
Ayrıca internette ya da televizyonda denk geldiğim dur durak bilmeden, hararetle bir şey anlatan insanlar bana çok yorucu gelmeye başladı. Bu yüzden yine tv dizilerine vakit ayırmaya başladım. En azından önemli bir şey mi anlatıyor diye odaklanma zorunluluğu hissetmediğim için daha rahatlıyorum. Belki de herkesin her konuda bir şeyler anlatma çabası beni tüm bunlardan soğutmaya başladı. Bazılarının konuşurkenki ses tonu bile başımı ağrıtmaya yetiyor.
Gece ilham demek ama bir de görebilsem yıldızları ne güzel olurdu.
Bütün devlet kütüphanelerinde geçerli mi bu ? Üniversitede getirmediğin gün kadar on kuruş borç ödüyordum merkezde öyle bir şey olmadığından ceza yok diye düşünüyordum.
Geçerli olması lazım emin değilim. Geçen hafta kütüphane görevlisiyle konuşurken öyle duydum veya anladım.
Kitapların o kadar saçma bir derecede bağımlı oldum ki ben ölünce bunlara ne olacak diye düşünmeye başladım. Beni bu dünyaya bağladılar resmen ve durumumu tehlikeli bulmaya başladım. Acaba bir süre hiç kitap almasam ve tüm kitaplığı baştan mı okusam diyorum. Ama tamamen satın almama aşamasına geçebileceğimden emin değilim.
Yazdıklarınızı okuyunca bir an aklıma geldi. Belki de misophanianız vardır. Belli seslerden fazlasıyla rahatsız olma, o seslerden nefret etme durumu. Bende var bundan, ne yazık ki o yüzden biliyorum.
Hiç duymamıştım onu, bir araştırayım. Teşekkür ederim. Gerçekten belli sesler daha rahatsız edici geliyor. Sanki kulaklarımda bir basınç hissediyormuşum gibi.
Bilmiyorum… Hava kapanınca, yağmur vurunca cama seni özlüyorum eski dostum.
Televizyon programları tamamen zıvanadan çıkmış. Damat bayıldı, kaynanam ayıldı, yiyorsa düğünümü beğenme, kuaförüm ekranda, yiyememekteyiz, falan filanla cinayeti kim işledi… Birçoğu çok aşağılayıcı programlar ya… Evde nasıl kaldım programları gibi hepsinin kapatılması lazım bence. Her iki taraf için de çok aşağılayıcı şeyler yaşanıyor. Anlamıyorum, nasıl bir para miktarı insanların kendisini böyle kepaze etmesine neden oluyor? Akıllı insanı zıvanadan çıkartır bu programlar…