Uzun süredir benim de aklımda olan ve son Nobel ödüllerinden sonra tekrardan gündeme gelen bir konu hakkında sizin görüşlerinizi öğrenmek istiyorum.
Sizce bir yazarın ırkçı, faşist, nazi destekçisi, kadın düşmanı vb. olması onun eserlerini değersiz kılar mı?
Ödüller verilirken sadece edebi esere mi bakılmalı yoksa yazarın düşünceleri de göz önünde bulundurulmalı mı?
Edebi eserin değerini düşürmez ama o eseri okuma isteğimi azaltabilir. Çünkü insanlar kişisel görüşlerini esere yansıtma eğiliminde olabiliyor. Mesela okuduğum şeyi başkası yazsa kafama takılmayacak detayı o kişi yazdıysa ‘zaten şöyle düşünüyor, ondan yazdı’ diyebilirim. Sadece önyargı olabilir ama etkiliyor malesef.
Aynı şekilde bir eserde hangi görüşten olursa olsun siyasi göndermeler yapma, bir şeyler ima etme, küçümseme gibi durumlar hoşuma gitmez. O yazara karşı önyargılı olurum.
Geçenlerde Orwell’ın “Yoksullar Nasıl Ölür?” kitabını okudum. Yazar ve kitap ilişkisi olmasa da ressam ve resimleri konusunda Orwell bir şeyler yazmış. Salvador Dali üzerinden anlattığı fikirlerini belki okumak istersiniz. Sanatçı ve eser olarak bakılabilir diye düşünüyorum.
Yazarın düşüncelerine girersek neye göre yargılayacağız yazarı? Yani ucu açık bir konu oluyor. Yazarı neye göre ya da kime göre düşüncelerini değerlendirip ödül verilecek.
Ödüller konusunda da Ursula K. Le Guin’in “Boşa Geçirecek Vakit Yok” kitabını öneririm. Ödüllerin belli bir amaca hizmet etmesinden ve şeffaf olmamasından bahsediyordu. Yanlış hatırlamıyorsam ödül almaya da hiç gitmemişti.
2014’te National Book Awards’ı kabul etti, sunucu Neil Gaiman’dı.
Ödülü alırken yaptığı efsane bir konuşması da var, bayağı laf geçiriyordu bu ödülü verenlere, şimdiye kadar fantezi/bilim kurgu gibi alternatif türleri hep es geçtiniz, şimdi mi aklınız başınıza geldi diye. Ayrıca yayınevlerini ve editörleri korkak ve çıkarcı olmakla, sadece satışları düşünerek hareket etmekle ve yazarları bastırmakla suçluyordu. Açtı ağzını yumdu gözünü.
Yazarın her ne halt olduğu bir okur olarak beni ilgilendirmez, sadece yazara körkütük aşık gibi hayran olmam. Sıradan bir yazar olur benim için, düşünceleri bu mesafeyi aramıza sokar. Necip Fazıl sevmem ama eserlerini edebi kıymetleri bakımından okudum. Yine de “Doğru Yolun Sapık Kolları” gibi düşünce yazılarını es geçtim çünkü tahammül edilecek gibi değildi. Atsız da keza öyleydi, Bozkurtlar romanı harika bir destan ama düşünceleri benlik değil.
Ursula K. LeGuin ile Leyla Erbil arasında bir edebiyat kızkardeşliği olduğunu düşünüyordum. Şimdi ödül almaya gitmediğini öğrenince buna kesinlikle emin oldum. Leyla Erbil’in edebiyatımızda en ayırt edici özelliklerinden birisi de ödüllere karşı tavrıdır.
Selim İleri de bir yerlerde bundan bahsediyordu. Leyla Erbil ile birlikte kendisinin de ilk zamanlarda ödül ve yarışmalara olumsuz baktığını zamanla kendisinin yarışmalara katıldığını, ödülleri almaya gittiğini ama Leyla Erbil’in bu tavrını sürdürdüğünü söylüyordu.
Leyla Erbil bu konuda kararlılığını ömrü boyunca devam ettirmiş.
Marquis de Sade 29 yılını hapishanede, 13 yılını akıl hastanesinde geçirmiş biri olarak hala okunuyor sonuçta. Yazarın, kitabı değersiz/değerli kılacağını düşünmüyorum.
Bir de LeGuin ile feminist bir söylemde birleşiyorlar. Yazdıkları eserin dilini bozup, farklı noktalama işaretleri kullanıyorlar. Böylece eleştirdikleri eril sistemin dilini de kullanmıyorlar. Kayda değer bir benzerlik var aralarında ama bunun nedeni tam olarak nedir, bilmiyorum.
Yazarın kişiliği ile eserin ayrılması gerekir. David Eddings çocuk istirmarcısı, Alice Bradley Sheldon (James Tiptree Jr.) ve Burroughs katil, Lovecraft ve Cixin Liu ırkçı, Dostoyevski kumarbaz, Lewis Caroll’a pedofili diyolar. Ondan ziyade Dante, Shakespeare, Dickens, Tolstoy, Proust vs. peygamber kayatı mı yaşamışlar? Hiç sanmıyorum… Eğer yazarın kişiliğinş eserin önüne koyarsak okuayacak kitap bulamayabiliriz.
Yakın zamandan konuşursam Emrah Serbes cezaevinde olması gereken biri. İşlediği suçtan dolayı eserlerinden mahrum kalmak istemem. Kalemini sevdiğim bir yazar. Yukarıda Leingrad’ın örnekleri de bana göre yazın hayatı ile özel hayatın ayrı tutulması gerektiğini düşündürüyor.
Sanıyorum Emrah Serbes’ın taksirli suç olduğunu hatırlıyorum. Benim söylemek istediğim dünya görüşünü, hayat felsefesini bildiğimiz kişileri tercih ederiz demek istemiştim.