İlk çıktığı zaman her yerde idi ve herkes izledi aslında. İkinci sezonunun bekleyeni de çok. Sen çok sonradan gördüğün için öyle gelmiş sana.
İlk çıktığı zamanlar anime izleyen ‘‘ben’’ yoktum. İlginç bir şekilde hiçbir anime tavsiye konusunda denk gelmedim. Daha geçen gün gördüm ve hemen merak ettim. Bu forumda da hiç kimse anime tavsiyelerinde bu animeden bahsetmemiş! Myanimelist puanı gayet yüksek. Sonuna kadar o puanı hak ediyor. İzlenme sayısı ise zayıf kalmış nedense.
Anime önerilerinde direkt o sezonlar için olan öneriler değilse, mesela; 2020 bahar animeleri gibisinden, önerecek bir dünya anime varken o kadar öne çıkmadığı için anime önerilerinde görmemiş olabilirsin. Ben övüldüğü kadar sevmesem de çok güzel bir anime idi ve dediğim gibi çıktığı sezon hem amv’dir hem kısa amvdir hem sayfalardır her yerde vardı diye hatırlıyorum. Forumda da benim dışımda bu başlıkta bir iki yorum daha olması lazımdı.
Haklı olabilirsin. Neyse sonuç olarak izlediğime memnunum. 10/10 vereceğim bir anime daha oldu.
Sadece bu sebeple bile izlemeye değer.
Beastars bitti.
Ne desem bilemiyorum. Konuyu tam olarak nereden götüreciğini şaşırmış bir anime izledim, diyebilirim. “Toplumsal mesaj verme kaygısı güdelim mi, dünyadan daha mı çok bahsedelim, etobur-otçul dinamiğinin derinine inelim mi, ‘Kara Borsa’ n’oldu?, cinayet ne olacak?, Yakuzalar ve etçil-otçul dengesi nereye gitti, klasik sitcom-romcom japon lisesi formatına bir dalsak mı, dünyayı değiştirmek derken?” vesaire diye diye hiçbir şeyin içine girilmeden bitti gibi. Bu kısım hoşuma gitmedi, mangasına bakacağım en kısa sürede.
Legosi adlı kurdun bir anlık öfkeyle saldırdığı cüce tavşan olan Haru’yla olan karşılaşmalarından sonra dünyayı sorgulamasını konu alıyor, diye konuyu özetleyebilirim. Bu ilişki, hikayenin dünyasını kurar nitelikte. Etçiller otoburlar bir arada barışçıl bir şekilde yaşamaktadırlar, bunun sağlanması için etoburlar kendilerinden büyük tavizler vermişlerdir. Et yemeleri yasaktır, ayrıca otoburların korku dolu bakışlarını sineye çekmek zorundadırlar.
Bu dengeyi bozan üç karakter var karşımızda: Kurt Legosi, Tavşan Haru ve Geyik Louis. Louis, “Beastar” mevkisini almaya yakınlaşmış, lisenin popüler öğrencisidir. (Beastar makamı o kadar çalakalem geçildi ki size aklımda kaldığı kadarıyla “Etçil Otçul dengesini sağlayan kurulun bir üyesi” diye yarım ağızla açıklayabilirim).
Peki dengeleri neden bozuyorlar? Hikaye büyük bir sorunla karşımıza çıkıyor: “Kendin nasılsan öyle davranmakta özgürsün.” diyen toplum, kendi gibi davranan bireyleri yargılamayı ve ötekileştirmeyi ihmal etmez. Legosi her ne kadar güçlü bir yırtıcı olsa da nazik ve yumuşak kalpliliği seçmiştir, Haru kendisine bebek gibi davranılmasından sıkıldığı için "harekete geçmiştir, Louis ise yırtıcı gibi davranmaya çalışan biridir. Üçünün toplum önündeki portreleri çizilir. Benden daha açıklayıcı birini dinlemek isteyenler için:
Özel not olarak iliştireyim: Haru ve Legosi’nin ilişkileri ve karakterlerin dinamikleri, “hür iradesiyle yaşama isteği” ve “toplumun ona dayattıklarını dinlemek zorunda olan kişi” özellikleri ile gerçekçi bir tablo çiziyor, bu açıdan hakkettiğimiz Zootopia’yı aldığımızı düşünüyorum. Louis burada geri plana düşüyor, iki tarafın da eşit sürelerle ekrana gelmesini isterdim.
İkinci yarıda temponun artmasıyla anime hafiften rayından çıkmaya başlıyor şahsen ama ufak detaylar bunlar. Ana fikir aynı.
2-3 bölüm eklense güzel olabilirmiş. Sonu aceleye gelmiş izlenimi uyandırdı bende.
6.5-7/10 diyorum.
Ekleme: Hayır, izleyen kişi otomatikman “furry” olmuyor. Hayvanlara can ve karakter verilerek anlatılan bir hikaye türü var: Fabl. Ezop en büyük furry o halde.
Re Zero
Bölüm Sayısı: 25
Türü: Psikolojik, Dram, Gerilim, Fantastik
Not: Bu yazıda Sao, steins gate zero, overlord, log horizon animeleri hakkında spoiler şeyler var. Spoiler butonu açıldıktan sonra sorumluluk kabul etmiyorum.
Bu anime tam olarak Tom Cruise’un oynadığı Edge of Tomorrow tadındaydı. Ama farklı olarak
Öldüğünü açıklayamıyor. Öyle olunca da işler daha karmaşık oluyor. Zaten anime adı da buradan geliyor. Re Zero tekrar sıfırdan…
Animemiz ilk bölümde klişeler ile alay ederek başlamış sanki bu anime çok özgün der gibi. Ama malesef bunda da klişe olan şeyler vardı. Ezik karakter klişesi, şöyle ki İlk başta iyi gidiyordu ama bi yere gelince yapamam, edemem, şöyle, böyle tarzında o kadar çok konuştu ki sıkıldım resmen izlerken. Koca bir bölüm yapamam edemem ile geçti. Ayrıca her ezik karakterde olduğu gibi haklı olmadığı zamanlar veya söyleyecek mantıklı şeyler bulamadığı zamanlar bağıra bağıra saçmalama olayları bu animede de vardı malesef ve gurur diye bir şey yok, ayak yalama nedir ya! Yem attı sana yapacak mısın diye, yapmaman gerekiyordu ama yaptın al sana klişe. Animenin en nefret ettiğim sahnesi oldu orası.
Tamam aslında Steins Gate Zero ile benzerliği var. Geleceğe git gel, sürekli ölüm gör, kolay mı sanki? Bir yerden sonra insanın kafayı yemesi çok normal bir şey. Ama Steins Gate’deki gibi zeki biri yok elimizde malesef. Birazcık zeki olsa güzel olurdu. Ortalama bile değil.
İsekai animesi izlediğim için diğer isekai animeleri ile de ister istemez karşılaştırıyorum. En başta sao ile karşılaştırıyorum. Sao’da en sevdiğim şeylerden biri de daha ilk bölümden ‘‘gereken açıklamanın’’ yapılması. İlk bölümden itibaren neden farklı bir dünyada olduğu, ne yapılması gerektiği ve kurallar açıktan söyleniyor. En uygunu bence böyle olmuştur. Log horizon gibi olsa fena olmazdı bence. Log Horizon’da ana karakter en güçlü olan değil tüm planları yapan kişidir. Her zaman güzel bir planı vardır. Stratejik bir zekası vardır. Malesef Re Zero öyle değil. Tamamen tecrübeye bağlı yapılmış planlar var. Taktik ve stratejik zeka diye bir şeyin zerresi yok. Overlord gibi olmadığı için mutluyum ama. Overlord’da başkarakter bulunduğu dünyanın en güçlü kişisiydi. Öyle olunca yenilme ihtimali hiç yok. İzlerken sıkılıyor insan. Neyseki Re Zero öyle değil. Bulunduğu dünyanın en güçlüsü olmayı bırak kesinlikle en zayıfı. Arkadaş ezik karakter yaptınız tamam da biraz fazla abartmadınız mı?
Ticari zeka, kurnazlık, ikna kabiliyetleri falan derken aslında hepsi manipüle etmeye çıkıyor. Manipüle etme hakkında güzel replikler vardı takdir ettim animeyi bu konu hakkında.
Animeden çıkardığım iki sonuç var. Bunu da spoiler içine alıyorum ama isteyen okuyabilir tabii ki. 1. Hayat tecrübeler üzerinedir. Ne kadar tecrübe o kadar iş. Yine de hata yaparsan vazgeçme, tecrübe olur o. Tekrar sıfırdan başla.
2. Birini gerçekten ikna etmek istiyorsan veya önemli bir şey yapmak istiyorsan bunun için hazırlık yapmalısın. Kartlarını düzgün oynamalısın. Duruma göre, şartlara göre her şey değişebilir. Dost da kazanabilirsin, düşman da. Bu konuda sevdiğim bir alıntı var. O aklıma geldi, sizinle de paylaşmak isterim. Dostlukta aşırı gitme, kim bilir belki o dostun bir gün düşmanın olur, düşmanlıkta da aşırı gitme, kim bilir belki o düşmanın bir gün dostun olur.
Sonuç olarak ticari kaygı sebebiyle yapılmış bir White Fox animesi bu. Akame ga Kill gibi kanlı olsun, Steins Gate’deki psikolojik-gerilim havasını alalım üstüne biraz da isekai tamamdır enfes anime hazır. Mantık hatalarına girmedim bile bu kadarı yeterli.
6/10
Ekleme: Anime bittikten sonra izlediğim şu spoiler video iyi geldi.
Çok eskiden, yani sanırım 15 sene önce Naruto ile anime dünyasına giriş yapmıştım. Sonrasında Bleach ve One Piece geldi. Birçok anime izledim bu sürede. En son olarak da Netflix’te FMA izledim. Hepsi çok güzeldi ama ben mangaları tercih ediyorum sanırım
Ashita Sekai ga Owaru Tashite seyrettim de film bittiğinde ne özledim, niye izledim anlamadım. Birbirine bağlantılı iki evren var.Birinde bir insan ölünce diğerindeki de mortingen şıtrayze oluyor. Birindeki Japonya post-apokaliptus, kolezyum benzeri, hakkında gram malûmata sahip olmadığımız hep uzaktan shotlarda gördüğümüz tırt bir halkı barındıran bir saray, yüzlerini görmediğimiz konsey üyelerince yönetilen kukla bir prenses tarafından yönetilen saray haricinde, ülkenin çoğu yerle yeksan olmuş. Bir de gelmişler: Biz diğer Japonya’ya gidip oraya da düzen getireceğiz, diyorlar. Yav sen kimsin dünya devi ekonomisi, depderin kültürlü, müreffeh ülkeye barış getireceksin!
Şaka bir yana filmde buralara hic uğraşmamışlar. Aşağı yukarı hikayenin amacı ana karaktere sevdiği kıza açılması için uygun mecra sağlamak. Yoksa verilecek mesajmı, hikaye bütünlüğüymüş, karakter gelişimiymiş hiç umurlarında değil.
Yahu adamlar, “Biz bu dünyadaki masum insanları öldüreceğiz, onların bizim dünyadaki kötü konsey üyesi yansımaları da ölecek, bizim oralara barış gelecek hep.”, diyor bizimkiler :" E iyi o zaman bir çarşı pazar dolaşalım öyleyse, size de üç beş bir şey alırız." diye her şeyi kabulleniyorlar.
Soldan sağa: Ana karakter, diğer dünyadan ana karakter, bizim dünyadaki ana karakterin açılacağı pek bi numarası olmayan kız, öbür dünyadan ana karakteri öldürmeye gelen robot kızlar. (Yer:Eminönü, Ayhan Butik(renklendirilmiş))
Himouto! Umaru-chan
Bölüm sayısı: 12+12
Türü : Komedi, seinen, okul, slice of life
Konusu basit çerez bir anime. Can sıkıntısına birebir gidiyor. Bu animeyi daha önce de izlemiştim, tekrar izlemek güzel oldu. İnsanı mutlu eden bir yapısı var. İlk başta neden seinen olduğunu anlamamıştım ama aslında anime neet insanların empati yapmasını istemiş o yüzden seinen. Animenin konusu kısaca şöyle: Umaru, abisiyle beraber yaşayan derslerinde başarılı, sosyal aktivitelerde başarılı tam bir örnek öğrencidir. Ama gel gör ki evde hiç de öyle değildir. Eve gelir gelmez değişim başlar ve tam bir oyun canavarı Umaru ortaya çıkar. Animede kullanılan chipli dedikleri çizim tarzı da çok hoş olmuş. Birçok referansa da sahip anime. Street fighter oyunu gibi hatta bi sahnede bizim Homura bile geçiyor. İzlemediğim başka animeler de vardı, araştırıp baktım :)) opening müziği ile bir tane amv atıyorum aşağıya. İzlemeyen varsa animeye başlatır bunlar :))
8/10 (Bu animeyi çok sevdiğim için fazla puan vermiş olabilirim)
Kaguya-sama Love is war
Bölüm sayısı: 12+12
Türü: Komedi, romantik, seinen, okul, psikolojik
Bu anime 2019’da çıkmış. 2020’de 2. sezonun sadece 6 bölümü çıkmış ve 2. sezon myanimelist’te 8.83 gibi yüksek bir puanla devam ediyor. Myanimelist için bu gayet yüksek bir puan. Hak ediyor mu tartışılır. Ama 2. Sezon kesinlikle kaliteyi artırarak gidiyor.
Animenin konusu lisede öğrenci konseyinde Başkan ile başkan yardımcısının birbirine aşkını itiraf ettirmesine dayalı romantik komedidir. Animenin adındaki ‘‘Love is war’’ kısmı buradan geliyor. Ama türünün seinen ve psikolojik olması ilgi çekici bir durum. Bu durumda aşık insanların psikolojileri işlenmiş diyebiliriz sanırım. Psikoloji türünü animelerde hep gerilim türü ile beraber izlediğim için romantik komedi psikoloji kombosu bana ilginç geldi. Bu türde izlediğim ilk anime olduğu için anime yorumlarında bahsedilen klişe durumları beni rahatsız etmedi.
Anime tamamen diyalog üzerine ilerliyor. İzlemek isteyenler bunu göz önünde bulundursun derim. İkinci sezonda öğrenci konseyi için başkan seçimi yapılıyor. Okulun da küçük bir ülke olduğunu düşünürsek anlatılan hikaye tam politik bir hikaye olmuş. Güzel işlemişler. Umarım bu kaliteyi bozmadan güzel bir final yaparlar. Başkanın tekrar seçilmesi güzeldi. Ama yapılan hamleler daha güzeldi. Kaguya’nın arka planda kimseye belli etmeden çalışması gibi. Başkanın seçildikten sonra konseye kendi arkadaşlarını koyması da devletin kendi adamlarını önemli konumlara getirmesi gibiydi. Öğrencilerin gördüğü şey ile gerçekte olan şeylerin çok farklı olması, devletin haklı kandırmasına bir gönderme olabilir.
Animede 3. bölümün sonunda geçen şu müziği de koymak istiyorum. Fujiwara’nın seiyuu’su daha yeni seiyuu sayılır. Bu sesle ilerde popüler olur benden söylemesi.
8/10
Chika’nın sesini bildiğim halde kim olduğunu anlamamam yeni olmasındandı o zaman. Sadece Takagi-san da duyduğum için biliyordum ama aynı sesi iki farklı karakterde nasıl tamam farklı algılanır olayına büyük örnek bu. Takagi-san da sevdiğim ama bazen gıcık kaptığım bir ses iken kaguya-sama izlerken baştan sona hep sevdiğim bir sese sahipti.
Hellsing Ultimate
Karakterlerle ayrı ayrı bağ kurdum. Karakterlerin neredeyse hepsi çok havalı. Animeyi genel olarak çok beğendim. İşlediği konusu olsun, evreni olsun çok iyiydi. Alucard kralın yeri çok farklı oldu bende. 10/10
Zankyou no Terror
ERASED’den sonra böyle beni duygulandırabilecek anime izleyebilir miyim acaba? diyordum ve arkadaşımın önerisiyle bunu izledim. Müzikleri ve konusu tek kelimeyle mükemmeldi. Favori animelerimden oldu. Kesinlikle izleyin. 10/10
Bunların hiçbiri anime değil yalnız. Animelere imdb’den de bakabilirsiniz ama ben myanimelist tavsiye ederim.
Aralarında ki farkı biliyorum, en son bunları izlediğim için ekledim.
One Piece bir kaç haftadır çıkmadığı için maalesef listeye eklemedim.
Tamam o zaman sorun yok. Shingeki no Kyojin yeni sezonu gelse de izlesek…
Haikyuu!! ilk iki sezonu izledim. İzlediğim ilk spor animesi oldu. Daha önce spor animesi izleyip bu kadar seveceksin deseler inanmazdım herhalde. Lisede bir dönem voleybolla ilgilenmiş ve o dönem neredeyse her hafta sonunu mahalle parkındaki filede, tek arkadaşıyla karşılıklı paslaşarak geçirmiş biri olarak voleybolu sevdiğimden şüphe duyulamaz sanırım. Fakat yaş aldıkça spora ilgimi de yitirdim. Artık hiçbir maçı izlemiyorum, bazı önemli final maçlarının sonuçlarını takip ediyorum sadece (ki o da NBA ve UEFA CL ile sınırlı, voleybola dair hiçbir şey yok yani).
Demek istediğim, Haikyuu!! sırf voleybol için izlediğim bir anime olmadı. Görmek istediğim iyi sunulmuş bir gelişim ve arkadaşlık hikayesiydi. Her durumda Haikyuu bana çok daha fazlasını sundu.
Öncelikle anime bence sağlam karakterleriyle öne çıkıyor. İnanılmaz sevilesi karakterlere sahip ve hiçbirini harcamıyor. Sıradan bir hazırlık maçı bile gölgede kalmış karakterlerin parlaması için bir hikaye yaratıyor. Özellikle Kageyama, Oikawa ve ikinci sezon için konuşursak Tsukishima iyi karakter özelliklerine sahip. Hinata birinci sezonda klasik shounen karakteri olarak arada can sıksa da ve baştaki motivasyonu inanılmaz saçma olsa da ikinci sezonla ilgimi çekmeyi başardı. İkinci sezondaki Hinata ve Kageyama çatışmasının bunda çok fazla etkisi var. Zaten ikili ilişkileri çok iyi sunan bir anime olmuş Haikyuu!!. Dediğim gibi animenin en başarılı kısmı kendine has karakterleri ve bu karakterlerin ikili ilişkilerinden doğan çatışmalarla ilerleyen tatmin edici gelişim hikayeleri.
Animeyle ilgili sevdiğim bir diğer nokta da hikaye sunumunda tercih edilen sembolik anlatım. Karakterlerin motivasyonlarını ve psikolojilerini yansıtmada çok iyi iş çıkarmışlar. İlk sezonda Asahi’nin blok karşısında yaşadığı hüsranı devasa duvarlarla sembolize etmişlerdi ve o sahneleri izlerken üzülmüştüm, resmen Asahi’nin hislerini duyumsamıştım.
İlk sezon için tek eleştirim, sezonun yarısına kadar karakterlerin sürekli birbirini gaza getirmeye çalışmasına olacak. Yani durup dururken elimizden gelenin en iyisini yapalım, en iyi biz olalım, çok çalışalım vs. Bir olur, iki olur hadi üç olur anlarım da her bölüm bunu söylemeye ne gerek var. Bir de Hinata durup dururken karşılarına dikilip ben şöyle iyi olacağım, ben böyle süper olacağım demiyor muydu, sinir oluyordum.
Son olarak, eleştiri olarak söylemiyorum fakat maçlarda saha dışındaki iki karakterin maçın analizini yapması biraz seyirciyi yönlendirmek gibi gelmişti bana. Tamam herkes voleybol hakkında her şeyi bilmiyor fakat bazı anlarda bu durumun seyirciyi, yapılan hareketin ne kadar iyi olduğuna inandırmak gayesi taşıdığı çok hissediliyor. Ben vurulan smacın ne kadar etkili olduğunu karakterlerin tepkilerinden de anlayabilirdim, bunun için açıklama yapmaya gerek var mıydı emin değilim.
Toparlarsam, karakterlerinin tatlışlığı (artık içimdeki fangirlü serbest bırakıyorum) sayesinde inanılmaz keyifle izlediğim bir anime oldu Haikyuu!!.
mou ippon!! burokku burokku!! çansu boruu!! YO-SHAA!!
Favori karakteriniz kim oldu? Ben Nishinoya desem bile her karakter bir şekilde geri kalmayıp kendini sevdirdiği için seçim yapmakta çok zorlanıyorum. Özellikle hemen hemen hepsinin en az bir tane ADAM ULAN ADAM diye bağırtan sahnesi olunca ayrım yapmak daha bir zor oluyor.
İlk iki sezonu bu kadar sevdiyseniz de üçüncü sezonda neler yaşayacaksınız inanamazsınız. Ben hemen hemen her sene en az bir kere izleyerek 9-10 kere bitirdim seriyi. 4. sezon part iki hemen gelmeyecekse yakın zamanda tekrar bi’ baştan başlarım gibi geliyor. O açıdan da animenin tek sıkan kısmı sizin dediğiniz gibi ilk 14 bölüm oluyor. Aslında sıkıcı değil ama özellikle kayda değer bir şey olmuyor o kadar bölüm ve arka arkaya bu kadar izleyince direkt ilk 3-4 bölümü zaten atlıyorum.
Durduk yere bir anda sevindirik oldum ya. Okurken anlatırken ve düşünürken bile çok mutlu oluyorum şu animede. Bunlara ek birde sonunda forumda birisi izleyip yorumladı onunda sevinci geliyor.
Şimdiden 2 kere ekleme yaptım, yazdıkça yazası geliyor insanın.
İlk sezonda Nishinoya ile başladım ben de. Böyle gizemli, havalı bir giriş yapıp aksine inanılmaz eğlenceli ve haylaz bir tip çıkınca direkt gönlümü kazanmıştı Sezon sonuna doğru Oikawa birden parladı ve imkanı yok karşı takımda bile olsa böylesi bir tatlışlığa direnemezdim. İkinci sezonda Tsuki’yi çok sevdim, onun Bokuto ve Kuroo’yla olan dinamikleri çok iyiydi. Zaten rakip takımların neredeyse hepsini sevmiştim. (Favorim Nekoma
)
Yani yazıyorum fakat hala tek bir cevabım yok gibi, hepsini seviyorum sanırım. Noya, Oikawa, Kenma, Bokuto, Kuroo, Haiba Lev, Tsuki. Bunlar diğerlerine kıyasla daha çok sevdiklerim. Fakat objektif bakıp en iyi işlenmiş karakter kim derseniz Kageyama derim.
Şimdilik ara verdim, hemen bitmesin.
Anime izlerken ben de böyleyim. Geç keşfettim fakat bana yeniden çocukluk heyecanlarımı yaşatıyor. Forumda konuşup karşılıklı çıldıracak birilerinin olması da ne güzel .
Gerçekten öyle ama şimdi ne desem spoiler olacağı için pek bir şey diyemiyorum. Özellikle üçüncü sezonda mükemmel ötesi olaylar oluyor çünkü. -Resmen yazıp yazıp siliyorum şu an spoilersiz anlatamamaktan
- -Yine yazdım sildim.- En iyisi bitirene kadar en ufak bir şey demeyeyim ben.
Heyecan yapma heyecan yapma heyecan yapma diye telkin ediyorum kendimi şu anda. Sugoiii diye çıldıran birisi var içimde Ama cidden, üçüncü sezon 10 bölümmüş, hemen bitirmek istemiyorum. Hali hazırda izlemek istediğim başka animeler vardı onlara bakacağım biraz. Dördüncü sezon da çıksın tamamen, bekleyerek yılmak istemiyorum bu seriden.