Attack On Titan’ın 3. Sezonu seyrettim. Ağlama zırlama seanslarından doğru düzgün Titan savaşı göremedik ama 2. sezon ( ) ile kıyaslarsak iyiydi diyebilirim. Özellikle s03e07 güzeldi Hiç yoktan bazı zorular iyi kötü cevap buldu.
Ben de en son Kimi No Na Wa’yı izledim. Ve Japonların hayal dünyasına tekrar hayran kaldım konusunu hiç okumadan izlediğim için. Ayrıca Secret Garden’dan çok çok daha güzeldi. Çünkü aynı yerde olmamaları ve bi tat kaçıran olduğu için söyleyemediğim ayrıntıdan dolayı…
Charlotte ^^ Bakalım bitecek mi
One Punch Man i izledim. Gerçekten insanı bir süreliğine yaşadığı hayattan uzaklaştıran bir anime. Keyifle izledim keşke hiç bitmeseydi.
Nisan’da 2. Sezonu geliyor
Konusu ne acaba youtube biraz baktımda komedi yönü agır galiba. Öyleyse kesin izlerim😁
Banana Fish’i izledim ve ilk haftasından beri itinayla spoiler yemekten kaçınıp, finale bu kadar az kalmışken sonunu öğrenmek kalbimi acıttı. Uzun süredir güncel olarak izlediğim en iyi animeydi sanırım. Çizimleriyle, hikayesiyle, kurgusuyla bayıldığım bir anime oldu.
Ana karakter gücünü öyle söylediği şekilde kazandı. Parodi serisi zaten.
Watchmen’i yıllar önce okumuştum da bağlantısı ne acaba merak ettim?
Aşırı fazla boş süper kahraman yönünden bana watchmeni andırdı ama nasıl o gücü o şekilde kazanır bende animedi karekterler gibi inanmadım desem yalan olmaz
En The Asterik War’u izlemiştim.1.sezon çok güzel ama 2.sezon çok sıkıntılı
Gücünü kazanmasını şöyle düşünebilirsin. Günümüzdeki popüler kahramanların çoğusu; başka gezegenden gelen, örümcek ısıran, akrep sokan, bilmem ne yiyen, radyasyona maruz kalan tiplerden oluşuyor. E bir tane de gerçekten çalışarak güçlenen kahramanımız olsun diyerek yaratılan bir karakter gibi bir şey. Dediğim gibi parodi zaten. Ciddi bir açıklama beklememek lazım.
Haberim var ama beklemek zor geliyor işte…
Kakegurui
Söz konusu okul olunca illa ki kulüpler ve kaicho giriyor işin içine. Her okul animesinde olduğu gibi başkanın kurduğu bir dikta rejimi mevcut. Bu defakinin kumar olması ilginç geldi. Tekme tokat birbirine girilen okullara çok alışmışım.
Kakegurui’ye başlarken tamamlayacağımı hiç düşünmüyordum. “Meh” diyerek, can sıkıntısından bakıyordum. Yalnız son iki bölümde işlerin rengi değişti. Yeni sezonu beklememe neden olan gelişmeler oldu. Ama genel olarak baktığımda,
- Okulda kumarın tillahı dönüyor ve okul yönetimi (müdürler falan) buna karşı çıkmıyor? Yani, çok da mantıklı değil. (Animede mantık ararım yav, ne var bunda?)
- Öğrenci birliğindeki sıkı rakipleri küt pat başrol karşısında yeniliyor. Fazla hızlı yeniliyorlar.
Akran şiddetine getirdiği farklı bakış açısını takdir ediyorum yalnız
İkinci sezonu izleyeceğim, ama favorilerim arasında olmayacak gibi. Yine de bir bakıma keyifli.
Devilman Crybaby
Bitirmeyi hiç düşünmediğim, inanılmaz sığ bulduğum bir anime (idi). Yılın EN’lerinde listedelerde yer aldıkça şaşkınlığım arttı. Neyse ki Rıhtım var da sordum öğrendim ve devam ettim.
Başlarını hala seks ve şiddet satar mantığında içi boş oluyorum. Ama son bölümlerde işlerin rengi inanılmaz değişiyormuş gerçekten de Özellikle sonu, o animeden beklemediğim kadar düşündürücü.
Döngüsel şeylere bayılırım. Mantık çerçevesinde döngüyü en ufak ayrıntısına kadar güzel tamamlıyor. Böylece o bölümlere gelene kadar çektiğim azabı ve homurdanmayı bir kenara bırakmamı sağladı.
İlginçti. Çok ilginçti. Ama bir o kadar da manalıydı.
Özet
Hele ki her şeyin bitiminde yine tanrı gazabının dünyaya çarpması İşte bu dedim.
Toradora
Yıllar önce birkaç bölüm izleyip bırakmıştım. Beğenmemiş değildim ama o ara aradığım şey değildi. Netflix’te karşıma çıkınca tamamlayayım dedim.
Güzel güldürdü, ergenliğe çok güzel değindi. Sonlarına doğru yakaladığı o acı tatlı ton da bir o kadar güzeldi.
Keyifle izledim
Aggretsuko
Yapı itibariyle Detroit Metal City’e benzettiğim ve bir o kadar eğlendiğim anime
Retsuko ile ofis yaşantısına dair değinilen nüanslar oldukça güzeldi. İş hayatına dair negatif şeylere değindiği kadar yiğidi öldürse de hakkını veriyor. Örneğin, bugün o hasta ruhlu yöneticinin aslında o kadar da nedensiz şekilde bulunduğu konuma gelmediğini gösteriyorlar mesela. Bölümlerce tiksindiğimiz kişiye dair bir bölümde bambaşka bir şey gösteriyor. Kısa ama öz. Bu da bir başka gerçekçi yanı.
Peki neden DMC’ye benzettim?
Retsuko da, tıpkı Souichi Negishi gibi özünde oldukça kibar, sakin bir insan. Ama her ikisinin de Death Metal’e karşı bir tutkusu ve Death Metal söylerken içlerinden taşan bir öfke ve nefret var . Retsuko’nun yanında mikrofonla gezip, gün boyu omuzladığı stresi yalnız kaldığı an mikrofona sarılıp bir Death Metal şarkısı olarak dökmesi epey komikti. Aynı zamanda izleyeni de deşarj ediyor. Karaoke kültürüne metali eklemesi açısından da güzel bir örnekti.
Bu arada en çok güldüğüm şeylerden biri de yoga hocasıydı. Beyaz yaka yaşamından iyi düşünülmüş bir kesit olmasının yanı sıra yoga hocasının yansıtılış şekli epey epey iyiydi.
İkinci sezonu merakla bekliyorum
Son olarak, RAGE!
Bakayım. Evet, konuyu parsellemeye devam ediyorum.
Saiki Kusuo no Psi-nan (The Disastrous Life of Saiki K.)
Özellikle anime klişelerine getirdiği toptan cevap çok iyiydi
Can sıkıntısından başladığım, ama birden her akşam izler olduğum anime.
Seveceğimi hiç düşünmemiştim. Beni ilk olarak Daily Lives of High School Boys tarzı, bir bölümde birden fazla skeç (diye tanımlıyorum ben) yapısıyla çekti. Bir bölümün içine kısa kısa birden fazla bölüm girince (3-4 arası) hem güldürü oranı yüksek oluyor hem de espriler baymadan yeni olaya geçmiş oluyoruz. Seviyorum bu tarzı kısaca.
Saiki Kusuo, bir medyum. “Psychic” .Üstelik 16 yaşında ve emin olun, sayısız gücünün hayatını zorlaştırmaktan başka bir işe yaradığı yok.
Animenin asıl olayı, normal olarak atanmış standarların çok üzerinde olmanın toplumsal hayata entegre olmayı ne kadar zorlaştırdığı aslında. Bir nevi dahilik sendromu. Saiki ise ortalama görünüp dikkat çekmemek için elinden geleni yapıyor. Fakat cins cins liseli arkadaşları bu konuda onu oldukça zorluyor. Bir de ikisi de birbirinden karikatürize, adeta liseli aşıklar kıvamındaki anne babası da işleri hiç kolay hale getirmiyor.
Saiki her defasında “bana ne” tavrıyla gezse de günün sonunda mini bir süper kahraman oluveriyor. O donuk görüntünün altında yufka bir yürek var. Yine de bu sosyalleşmeyi sevdiği anlamına gelmiyor.
Yemek yerken mutlaka izlediğim, canım sıkılınca birkaç bölüm arka arkaya açtığım, günün stresini üzerimden atan keyifli bir yapım Hicivli yapısı da arkasında zeki bir ekip olduğuna delalet ediyor zaten.
Bu arada Saiki Kusuo güçleri sıralı tam liste:
Şimdi bu çocuk bunca güçle ne yapsın ? Nasıl harika bir hayatı olsun?
Anime sayılır mı bilmem ama Castlevania’nın 2.sezonunu izliyorum. Gerek grafik, gerek öykü ve gerekse soundtrackler olarak çok doyurucu.
Dün Kaiji’yi bitirdim, o da beni bitirdi. İlk sezon bol oyunlu bol sürprizli, temposu hiç düşmeyen, ara sıra sinirlendiren, ara sıra üzen, her duyguyu kararınca yaşatan bir sezondu. Çok keyifle izledim. İkinci sezon da güzel başladı ancak devamı o kadar da iyi olmadı. Yine ilk sezon gibi çok sürprizli bir sezondu ancak oyunların azlığı dolayısıyla bir süre sonra sıkmaya başladı. Mekanlar daha azdı, oyunlar daha azdı, olaylar daha azdı. Sanki mangaka bütün yaratıcılığını birinci sezonda neredeyse tüketmiş de kalan az bir kısmıyla ikinci sezonu birinci sezon kadar uzun tutmaya çalışmış gibiydi. Tabi buna rağmen serinin inanılmaz gerilimli yapısı kendisini izlettirmeye devam etti.
İlk sezona 8.5 ikinci sezona da 7.5 puan veririm. Aslında ikinci sezon 15 bölüm civarı olsa 8 - 8.5 alabilirmiş.
2018 Kayıp Rıhtım Okur Anketi’nde Yılın En İyi Animesi listesinde ilk 3’e girince Devilman Crybaby’yi izleyip bitirdim. Açıkçası ilk üçe girmesine neden olacak ne vardı pek fark edemedim. Ya da beni kendisine çekmedi, bilemiyorum. Daha önce kullanılmış birçok malzemeyi harmanlayarak tekrar önümüze sunmaktan başka ne vardı mesela göremediğimiz?
Sonlara doğru daha iyileşse de, ileride anime önerirken sanırım aklıma gelmeyecek yapımlardan oldu.
Kimi no Na wa, epey hoşuma gitti. Müzikleri güzel, komedisi tadında, hüznü yerinde, kurgusu doyurucu, görsellere hayret verici. Kesinlikle izlenmesi gereken eserlerden. Tavsiye ederim.