En Son İzlediğiniz Film?

Al Pacino inanılmaz oynamış. Filmin kendisi harika ama Al Pacino’nun filme kattığı da bir o kadar var.

4 Beğeni

Köpek Dişi - Yorgos Lantimos

Yönetmenin izlediğim ilk filmiydi. Çok beğendim. Film kendisini dünyadan izole etmiş ve farklı bir gerçekliği yaşayan bir aileyi konu alıyor. Gerçek öğrenilendir fikrini güzel işliyor.

Faşist, baskıcı bir sitemden sana öğretilmiş kurtuluş yöntemi ile kurtulmanın mümkün olmadığını da gösteriyor film. Çünkü sana öğretilen kurtuluş metodunun kontrolü egemen olan güçte ve bunu sana öğretmesinin sebebi kurtulman değil kurtulamaman için.

9 / 10

Lobster - Yorgos Lantimos

Yönetmenin izlediğim ikinci filmi oldu. Yine karamsar bir film ve distopik bir evrende geçiyor. Yalnızlığın suç sayıldığı herkesin çifter halinde yaşamak zorunda olduğu bir evren söz konusu. Film iki aşamalı, ikinci aşama birinci aşamadaki sisteme karşı ama karakterimiz ikinci aşamadaki sisteme de aykırı davranıyor.

Bu film de yine birinci filmdeki gibi baskıcı ve zorlama bir sistemde geçiyor ve karakterimiz sistem ondan ne istiyorsa onun tam tersini yapmaya meyilli.

Bu filmdeki evren ve hikaye bana zorlama geldi açıkçası, genelde bu film daha çok beğenilmiş ama ben o kadar beğenmedim.

7 / 10

9 Beğeni

Bu filmi izleyene dek Al Pacino hayranlığını anlayamıyordum, izleyince anladım.

3 Beğeni

Galaxy Quest ne zamandır aklımdaydı, dizisinin geleceğine dair haberi görünce izleyeyim dedim. Çok eğlenceliydi, bilimkurgu-komedi sevenlere tavsiye ederim. Star Trek TNG 1. sezonu yeni bitirmiştim, üstüne çok güzel gitti :blush:

6 Beğeni

İlk organize suç şebekesinin ortak kurucuları olan bir nevi üç silaşörler olan Charlie “Lucky” Luciano, Meyer Lansky ve Ben “Bugsy” Siegel’in hayatını Deniz Taylan Sağır’ın kanalı (ayrıca bakınız burası ve şurası) sağolsun, ana hatlarıyla zaten biliyorken bir de filmler yoluyla nasıl yansıtıldığına baktım bugün.

Mobsters (1991)

İlk filmimiz odağına Charlie “Lucky” Luciano’yu alıyor. Onun sıfırdan gelip kendi suç çetesini kuruşunu, sadece kendi düzenini tanıyan gangsterlerin savaşına dahil olup kuralları değiştirme çabasını, bu uğurda kazanıp kaybettiklerini odağına alıyor. Başrolde o dönemin yükselen ismi Christian Slater, hatırlanabilir yan rollerde ise F. Murray Abraham, Anthony Quinn ve Lara Flynn Boyle bulunuyor. Bugün izlediğim üç film içinde en zayıf olanı, zira zaman atlamaları oldukça fazla ve gerek görsellik, gerekse de müzik kullanımı filmi daha çok bir TV filmi gibi gösteriyor. Özellikle Lara Flynn Boyle’u en güzel olduğu zamanda görmek elbette güzel ama replikleri tıpkı ekibin geri kalanı kadar kötü yazılmış maalesef. Yine de filmin son çeyreği filmin oraya kadarki geri kalanına göre tatmin edici olduğu söylenebilir zira özellikle Luciano’nun son sahnede söyledikleri mafya komisyonu lore’unu bilenler için hoş bir foreshadowing niteliğinde.

Bugsy (1991)

İkinci film odağına Ben “Bugsy” Siegel’i alıyor. Ekibin en fevri üyesi (öyle ki kendisine Bugsy diyeni ya dövüyor ya gittiği yere kadar laf dalaşına giriyor) Bugsy’nin kendi adına iş kurmak için yanıp tutuştuğu sırada mafya komisyonu tarafından bir iş için Los Angeles’e gönderilmesi, bu sırada güzelliğine kapıldığı oyuncu Virgiana Hill sebebiyle hayatının seyrinin değişmesini anlatıyor. Başrol olarak neredeyse sosyopat, duygularını kontrol edemeyen, aklına ilk estiği şeyi yapan (ki sırf eşini aldattığı kadına, o sırada sulandığı kadınla arasında sadece bir plan dahilinde beraber olduğu yalanının altını doldurabilmek için uçağa atlayıp İtalya’ya gidip Mussolini’ye suikast yapmayı düşünecek ve bunu iş arkadaşlarına anlatacak kadar) ama bir o kadar rasyonalite ile bağı kopuk derecede bir idealist olan bir tip izlemek oldukça ilgi çekici. Warren Beatty’nin bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum, hatırlanabilir yan rollerde de Ben Kingsley, Harvey Keitel ve Annette Benning bulunuyor. Yönetmen Barry Levinson Virgiana karakterine Bugsy’nin kıskançlık krizleri üzerinden bir antipati yaratmaya çalışmış olsa da filmin sonlarını büyük ölçüde kendisi üzerinden kurmuş. Bu yüzden de komisyonun bu filmin sadece en başında ve sonlara doğru hikayeye etki etmesine, dolayısıyla bu yüzden içlerinden en bireysel hikaye olmasına yol açıyor denebilir da denebilir. Sadece Las Vegas’ın doğuş filmi olarak bile izlenebilir.

Lansky (2021)

Bu filmin de odağında eli silahtan çok kalem tutan gerçek bir satranç oyuncusu olan Meyer Lansky’nin hayatının geridönüşler eşliğinde baştan sonuna değin yansıtıyor. Yan konu ise maddi sorunlar sebebiyle eşiyle boşanma aşamasına gelmiş bir yazarın Meyer Lansky’nin hayatı hakkında bir biyografi yazarak şeytanın bacağını kırma çabasını fakat devletin onu onlarca yıl atlatabilmiş bu suç dehasının kayıt dışı parasını ortaya çıkartmak için ona kumpas kurma hikayesini anlatıyor. Başrol karakterin hayatı her aşamasıyla bir denklem olarak görüp öyle davranması, hayatını oyunu kontrol edecek bir düzen kurmak üzerine kurmuşken kontrol edemediği kader değişkenine takılıp kalan, grinin tonlarında kalmış bir anti kahraman üzerinden anlatılması açısından düşündürücü bir filmdi. Silah efektlerinde muzzle flash’ın son derece rahatsız edici ucuzlukta olmasını saymazsak bugün izlediğim üç film içerisinde belki de en düşük bütçeli ama en iyi yazılıp yönetilmiş olanı denilebilir. Başrolde John Magaro, Harvey Keitel ve Sam Worthington bulunuyor. Mafya lore’undaki en ilginç hikayeler de bu filmde denebilir. Lansky’nin savant sendromu özellikleri göstermesi, ABD hükümetinin resmen Nazi’lere karşı komisyondan yardım dilenmesi, çetelerine Cinayet AŞ diyecek kadar rahat bir kiralık katil çetesi, İsrail devletinin kuruluşuna maddi destek sağlayan kişiye ihanet etmesi, Lansky’nin devleti adeta parmağında oynatması gibi. Bu üç film içerisinde en iyi yazılıp oynanmış film bence kesinlikle bu.

Yarın Goodfellas, Gangster Squad ve Untouchoubles’i izleyeceğim.

5 Beğeni

Arkadaşın Evi Nerede? (1987)
Filmi çok beğendim. Yönetmeni İranlı Abbas Kiyarüstemi. Görüntüler, diyaloglar ve hikaye çok güzeldi. Yönetmenin diğer filmlerini de izlemeyi düşünüyorum.

3 Beğeni

Bu aralar hazır vakitim varken Bond serisi izlemeye başladım.Ufak bir araştırma yapınca en çok sevilen Bond serisi listelerinde ilk üçte yer alan film kesinlikle hakkını veriyor zamanına göre aksiyon sahneleri ,mekan çekimleri ve oyunculuk çok iyi .Filmdeki kötü adamımız yeterince zeki Bond bireysel olarak kendisini yenmiyor çevresinden yardım alarak yendiği için izleyenleri tatmin ediyordur.Tabi olmazsa olmaz lüks,güzel kadınlar,güzel mekanlar ve pahalı arabalar…Bond serisinden beklediğiniz her şey .Güncel filmlerden farklı olarak daha ofansif bir Bond var kadınlar ikinci planda ve elde edemediğimiz kadın yok .Ayrıca iki şeyi söylemeden geçemicem birincisi Sean abimin neden yıllarca efsane olarak anıldığını anlamış bulunmaktayım huzur içinde yat.İkincisi Bond un yakalandığı bir sahnede aynaya yüzünden yakalanmış olması güzel ve ince bir detay zamanını düşününce.

Eleştirilerim:
Stereotip Çinli figuranlarımız var, adamlar ülke ülke geleneksel kıyafetlerini çıkarmıyor.
Bir iki yerde kötü aksiyon sahneleri bu zamana göre sırıtıyor.

Beklentilerim:Geçenlerde siyahi olacak,istediği kadını elde edemiyecek yada kadın olacak şeklinde birçok haber dolaşıyordu umarım olmaz.Öncelikle ne ırkçıyım nede kadın düşmanı .Artık özelliklerini kabul ettiğimiz bir karakter ve öyle güzel bırakın kalsın.

5 Beğeni

Muhtemelen Sean Connery döneminin en iyi filmi. Çinlilerin planı sabote ettiği kısım hayatımın ilk plot twist’i olabilir. Prodüksiyon için gerçekten emek harcandığını belli ediyor. Ayrıca Pussy Galore tüm külliyattaki en güzel kadınlardan.

Tabii daimi favorim hala Living Daylights.

2 Beğeni

Bir süredir ben de Bond filmlerini izliyorum. Aslında Amazon Prime’a gelmeden önce izlemeye başlamıştım, Prime’a gelince oradan devam ediyorum. En son geçen hafta Yaşamak İçin Öldür’ü izledim. Seviyorum bu seriyi.

Buna da kesinlikle katılıyorum.

5 Beğeni

Living Daylights ,Bond serileri arasında kült haline gelmiş (kült sayılmaz zamanında gişede başaralı olmuş eleştirmenlerden olumlu yorum almış ama hak ettiği asıl değeri yıllar geçince görmüş) daha izlemedim ama bir iki güne izler yorum yaparım .Pussy Galore gerçekten çekici olmasının yanında tam bir güçlü kadın figürü.

@Blackheart bende prime üzerinden izliyorum özelikle restore edilmiş hd halleri için harika iş çıkarmışlar. Şuan Rusya’dan Sevgilerle izliyorum eski Istanbul ne kadar güzel.

2 Beğeni

@kuklacini kesinlikle en sevdiğim bölüm Rusya’dan Sevgilerle oldu, eski İstanbul’u izlemek çok hoştu.

1 Beğeni

Ben sizi Rusya’da izliyor sandım ilk okuyunca. Rusya’dan Sevgilerle filmin adıymış meğer.

4 Beğeni

Ben de öyle sandım, İstanbul’u da özlemiş diye düşündüm. :grinning:

3 Beğeni

@midousuji yorumu mobilden yazdığım için sevgilerle kısmını eksik yazmışım :smiley:

2 Beğeni

Yukarıda James Bond filmlerinden bahsedilince ilgimi çekti, ilk kez bir James Bond filmi izledim ben de :blush: Dr. No ilk filmmiş, hoşuma gitti, güzeldi hikayesi. Diğer filmleri de izlemeyi düşünüyorum.

8 Beğeni

yıldırım harekatını izleyin…en güzellerinden…ben yaşım itibari ile hepsini sinemada izledim ve Sean Connery en iyisidir. Yani gerçek Bond o dur…neden derseniz…wikipedia da hayat hikayesi bile var bu sanal kahramanın…adamın sigara yakışı bile (ben kullanmıyorum) yeter.

2 Beğeni

Maalesef Roger Moore döneminde kendi kendisinin parodisi haline gelmiş, Roger Lazenby’de daha o yıllarda Netflix’leştirilmeye çalışılmış bir kahramandır. Timothy Dalton sadece iki filmde oynayabilmiş olmasına rağmen en iyi Bond’un o olduğunu düşünüyorum. Pierce Brosnan’ın ilk filmleri çok iyi olsa da son filminde (Die Another Day) ben bile sıkılıp kapatmıştım açıkçası. Danie Craig dönemine gireceğim ben de birkaç aya kadar.

2 Beğeni

Ben de bu gece Emrah’a bağladım. Dönemin filmleri eminim %90’ını ağlatmıştır. :joy: Yine de günümüz Türk Filmciklerine 10 basar.


2 Beğeni

Yıldırım Harekatı da listeye eklendi :+1: İzlediğim filmde Sean Connery çok iyiydi gerçekten.

Teşekkürler önerileriniz için, özellikle Timothy Dalton filmlerine bakacağım.

1 Beğeni

Bence sırayla izleyin. Kişisel tavsiyem yani.

1 Beğeni