En Son İzlediğiniz Film?

Açılın açılın uzun süreli sessizliğimi bozmaya geldim ! Sessizliğimi bozacak kadar iyi olmasa bozmazdım.
Peki hangi film ta da !!

Film usta bir hırsızın yaklaşık bir yıllık serüvenini anlatıyor.Filmi izlerken kitap okuyormuş gibi hissettim başroldeki James Caan abimiz on numara rol kesmiş.Film sonlara doğru tempo kazanıyor daha çok Frank karakterine odaklanıyoruz aksiyondan ziyade bir karakteri izliyoruz.

Film üzerine birkaç şey daha söylemek isterim sosyal medya da Alfa Beta muhabbeti yapan kardeşlerimiz Frank’i görse sözlük karşılığı yapar.Ryan Gosling’in başrolünü oynadığı Drive filmi bu filmden bayağı esinlenmiş bana göre kanıtlayamam ama yemin edebilirim.

Yönetmen abi yıllar sonra Heat gibi bir efsaneyi çekmiş şaşırmadık tabiki de.

Puanım 10-7 (Tarafsız değilim Suç,Noir temalı filmleri sevdiğim için yarım puan ekleme yaptım.)

Restoran sahnesi Jomes Caan nın kariyerindeki en çok gurur duyduğu sahneymiş.

2 Beğeni

Soyle bir seye denk geldim, seyir sonrasi keyfiniz icin burada dursun. Spoiler yok, sadece muzik ve Morricone.

1 Beğeni

Çok sevdiğim Omen serisinin - Dracula’nın aksine - iptal edilmese güzel devam edeceğe benzeyen tek sezonluk Damien’inden sonra, X-Men ve Planet of the Apes’le 2011’de başlayan prequel (ve nostaljik devam filmleri) furyasının kötü bir uzantısı olması beklenip herkesi ters köşeye yatıran, eli yüzü düzgün son halkası The First Omen’i dün gece izledim.

“Body horror” söylemleri beni tedirgin ediyordu ancak bu yaftanın altının boş çıktığını görmek beni memnun etti. Eski usül yavaş pişen gerilimi özellikle kendisi de bir karaktere bürünen manastırda geçen sahnelerde solumak mümkün. Ne olacağını aşağı yukarı tahmin eden seri takipçilerini şaşırtacak twistler de yedirilmiş son çeyreğe. Bunun en güzel meyvesi de, yıllardan beri ortak paydada buluşturduğumuz Rosemary’s Baby’e iyice yaklaşmasını sağlayan irili ufaklı rötuşlar. Bu kültün dizisinin geleceğini okumuştum, devam filmleriyle birlikte at başı birlikte seyahat etmelerini izlemek keyifli olacak. Diğer yandan, Halloween serisinde gördüğümüz yedi sülale kadın gücünün burada da kendini göstermesi yine son dönem furyalarının olumlu filtrelenmiş bir katkısı olarak yer buluyor. Oyunculuklar çokça övülmüş, bir Daisy Edgar-Jones etkisi göremediğim, kağıtta ne varsa perdeye dökülmüş bir portre vardı başrolde, kötü yapımların düşürdüğü çıta filmlere ve oyunculara bu şekilde yük bindiriyor, iyiyse çok iyi, çok iyiyse başyapıt nitelendirmeleri ve izlemeyene bilgi kirliliğiyle yaratılan beklentiyle.

Bunun öncesinde seyrettiğim Godzilla vs. Kong son filmi keyifli bir eğlencelik olmakla beraber, Godzilla Minus One türde mihenk taşı bir toplumsal drama olarak canavar filmleri külliyatını yeniliyor mesela, kıyasa gerek kalmadan ikisinden de keyif almak lazım. Özellikle ikincisi Netflix’te halihazırda varken her türden seyirciye ailece bir sinema gecesi yaşatır. Ip Man’in dövüş sporları/martial arts külliyatına (Çin) yaptığını Japonlar Godzilla’ya yapmış ve - kanımca tek atımlık kullanımla - güzel olmuş. Bunu da devamına yönelik beklentiyle abartmamak lazım. Godzilla bugün için dünyanın kurtarıcısı rolüne beyaz perdenin en kuvvetli canavarı sıfatıyla bürünmüş (Wonder Woman’ın Batman’i aldığı gibi, Hollywood’un Kong’unu kendi evinde ayağının altına - iki ayrı filmde - almış) mitolojik bir kahramandır, Superman’dir. Minus One da onun Injustice/Red Son uyarlaması olarak naçizane baş ucumuzda bulunsun.

Özetle, benim fantastik drama dediğim, içine fantastik öğeler ve zaman yolculuklarıyla bilimkurgu serpiştirilmiş drama ve komedilerden sonra, farklı melezlenmelere tanık olmak, sinemanın gelişmesi adına güzel bir şey. Özellikle de dönüşüyor değil de ölüyor olduğu sanrısına cevaben. Başka gezegenlere veya zamanlara gidemeyeceğiz belki ancak sinema sayesinde başka yaşamları, olasılıkları simüle edebiliyor ve tabiri caizse elektriğimizi - bulamadığımız toprak yerine - üzerimizden atabiliyoruz. Hitchcock’un dediği gibi:

“Uygarlık günümüzde o denli koruyucu bir hal almıştır ki, artık korkularımızdan içgüdüsel olarak kurtulma olanağımız kalmamıştır. Uyuşukluğumuzu gidermek ve ahlaksal dengemizi canlandırmak için tek yol, şok yaratacak yapay araçlara başvurmaktır. Buna ulaşmak bana öyle geliyor ki, ancak sinema yoluyla olabilir.”

3 Beğeni

Late Night with the Devil

Reytingleri düşüşte olan talk şov programına Halloween gecesi özel bir bölüm yapıp medyum, şeytan uzmanı (tam unvanını hatırlamıyorum :d) gibi konuklar falan çağırıyorlar ve olaylar gelişiyor. Böyle yazınca ilginizi çekmeyebilir ama izlediğim değişik filmlerden biriydi.
Film late night talk şovu formatında geçiyor, başka bir yeri görmüyoruz yani tek mekan. Yıl da 70’ler. Hem eğlenceli hem de gerici olan bu filmi korku türünü sevenlere tavsiye ederim :smiling_imp:

3 Beğeni

Ucuz Roman:

Bu film varya dostum bu film bir harika! Uzun zamandır sinemaya olan sönük ilgimi yeniden canlandırdı. Sanırım Tarantino en sevdiğim film yönetmeni oldu. Film o kadar basit ama aynı zamanda o kadar doğalki. Gerçekten Tarantino gerçek bir diyalog yazma ustası.

Amerikan Güzeli:

Ucuz Romandan sonra hemen bu filmi izledim. Bence başarılı bir film. Amerikan yaşamını elestiren keyifli bir filimdi.

Prestij:

Sadece son yarısını izlemiştim. Sonunda baştan sona izleyebildim. Bence en iyi 3 Nolan filiminden biri.

The Thing:

Aşıri fazla beğenmedim. Güzeldi ama bence bir başyapıt değil.

A Live:

Mesaj kısmı güzel ama film olarak çokta güzel değil. Olaylar fazla hızlı gelişiyor. Sanki 50 sayfalık bilim kurgu hikayesi okuyormuşum gibi hiss ettim. Şimdi sırada Ilk çekilen Maymunlar Gezegeni var. Kitabını çok severim. Sonu kitaptan farklı diyorlar, bakalım filmi nasıl olmuş.

1 Beğeni

O zaman bu filmi izlemeye hazırsın :)))

3 Beğeni

Primer listemde var, izleyeceğim :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

Fury Road ile karşılaştırırsak sönük bir film diyebilirim. Ama son zamanların en iyi filmlerinden de diyebiliriz. Birkaç sahnesi zorlamaydı. Onun dışında temposu izlemeye yetecek kadar iyi.

7/10

6 Beğeni

Ben 6 verdim, ama genel anlamda Mad Max serisinin yarattığı post apokaliptik evren beni pek çekmez zaten. Pek beğenemiyorum bu serinin filmlerini.

Karakter backround u oluşturmak olarak değerlendirirsek güzel bir setup ama karakteri zaten tanımıştık fln yani ne bileyim. Popcornluk oldu bana :smiley: .

2 Beğeni

Çok çok fazla karşıma çıksa da müzikal bir biyografik film olduğundan sürekli ertelemiştim. En sonunda bu geciktirmeye bir son verip gece izlemeye başladım. Üç saat olması gözümü biraz korkutsa da dakikalar geçtikçe filme daha çok odaklanırken buldum kendimi. Konu hakkında hiçbir bilgim olmamasına rağmen çok beğendim filmi. İki büyük sanatçının çekişmesini ve Mozart’ın hayatını izlemek harikaydı. Oyunculuklar, müzikler ve kostümler on numaraydı. Arka planda işlenen bana göre ise en çok beğendiğim felsefi düşünceler filmi daha da üst sıralara taşıyor.

Filmleri genellikle turkcealtyazi.org sitesinden bulurum ve bu filmin altında şöyle bir yorum var; Mozart’a özel bir gıcıklığınız yoksa severek izleyeceğiniz bir film. Evet Mozart’a özel bir husumetiniz yoksa çok beğeneceksiniz. :slight_smile:

9/10

8 Beğeni

Amadeus’un birkaç yıl önce tiyatrosunu izlemiş ve çok beğenmiştim. Salieri’yi Selçuk Yöntem oynuyor. Mozart’ı o dönem Okan Bayülgen oynuyordu, daha sonra değişiklik oldu ve Tansu Biçer oynamaya başladı. Salieri-Mozart çekişmesi izlenmeye değer, güzel bir hikaye. Eminim filmi de güzeldir.

2 Beğeni

Film boyunca sanat sepet tayfa, köy hayatı, böyle fakir ama entel, sade hayata niye bu kadar sevdalı diye düşünüp durdum.

Hoş bir film ama satıldığı gibi “küçük mutlulukların dolu hayatı” değil. Tamamen kendinden olmayan kalburüstü ailelerin, empati kuramadıkları insanları anlamaya yaklaştıkları için ödüller yağdırıp alkışlayacağı film bence. Hatta bir noktada zaten karakter üzerinden “O kadar erdemli ki keyif aldığı için bu işleri yapıyor” mesajı var.

Ancak fena film değil. Sabah 5 gibi izlemiştim, çok keyif verdi.

5 Beğeni

Amadeus’u ben de bu kadro turnedeyken izlemiştim fakat salon seçimi itibariyle gittiğime en değmeyen etkinliklerden biri olmuştu. Ankara’nın nacizane popüler etkinlik ağırlama salonu ATO Congresium sağ olsun.

Böylesine profesyonel bir tiyatro organizasyonunun sanatı seyirciye iletebilecek bir salonda değil devasa bir konferans salonunda sergilenmesi, bu ticari kaygı orada o gün sanatı öldürmüştü resmen. Diyafram sesi akustikle alakası olmayan 3200 kişilik bir salonda yeterli gelmeyeceğinden kullanılan mikrofonlar ve ara ara yaşanan teknik hatalar, en ön iki blokta değilseniz oyuncuların yüzünü bile seçemeyecek mesafede olmanız vs böyle tiyatro olmaz olsun dedirtmişti bana.

Amadeus filmi sırf tiyatrosundan keyif alamadığım için listemde.

2 Beğeni

Dün gece nostalji furyasından Beverly Hills Cop IV’ü izlemek gafletine düştüm. Ağır çekimde kurşunun önüne atlamalı sahne bile vardı, parodisini yaparlar diye beklerken bayağı bayağı klişenin dibine vurmuş adamlar. Judge Reinhold’un botokslarla Mickey Rourke’a dönüşmesi filmden daha ilginçti. İzleyen görecektir, filmin başlarında kısa süreli rol çalan polis ablayla devam edilseymiş Renfield’de yapıldığı gibi, çok daha leziz bir film ortaya çıkabilirmiş. Şu haliyle Kevin Bacon’dan bile utandım.

2 Beğeni

:clapper: BİR ZAMANLAR GELECEK: 2121

Bugünlerde vizyonda bir Türk filmi var. Bir distopya. Bu türdeki filmlerin azlığını düşünürsek çölde bir vaha.

Yeraltında yaşadığınızı düşünün. Askeri bir düzende olduğunuzu düşünün; tek renk, tek çeşit giyiniyorsunuz, saç şekliniz bile belirli, sistemin size atadığı işi yapıyorsunuz. Uyuma-uyanma saatleriniz bile belirli. Bireysellik denen bir şey yok.

Bu sistemde en önemli şey gençlik ve genç nesiller. "Yeni hayat"lar var etmek için yaşıyorsunuz. Bugün yaşadığımız dünyayı nasıl yaşlılar yönetiyor ve yaşlandıkça gördüğünüz saygı artıyorsa, burada da tam tersi, gençler saygı görüyor. Bu durum yaşlıların dünyayı savaşlarla mahvettiğini düşünen dönemin gençlerinin yaptığı bir devrimle ortaya çıkmış ve o devrimci gençler de artık yaşlanmış, kendi kurdukları sisteme direnmeye başlamış. Sistemin koruyucusu ise gençler olmuş.

Bireysellik yok demiştik, sistemin en küçük birimi aileler. Her ailenin yaşadığı bir daire ve ona atanan bir numara var. Her aileye giren bir “yeni hayat” karşılığında o ailenin en yaşlı üyesi alınıyor, öldürülüyor ve organları kullanılıyor.

Peki bir çocuk, anne-baba ve büyükanneden oluşan bir aile, ansızın bir hamilelik haberi alırsa ne hisseder, ne yapar ve nasıl değişimler geçirir?

Film, kısıtlı bir mekanda geçiyor ve yeraltında yaşamanın boğuculuğunu derinden hissettiriyor. Yukarıya baktığımızda koyu gri bir tavan yerine mavi gökyüzü görmenin değerini tekrar hatırlatıyor.

Sinemadan çıktığımda son sahnenin okurun yorumuna bırakıldığını düşündüm. “Acaba adamın rüyası mıydı?” diye şüphelendim.

Çünkü birincisi, olanlardan sonra adamı bir daha aynı iş yerinde çalıştırmazlar, o halde elmaları kim getirdi?

İkincisi, kadının yavaşça değişimini görsek bile küçük kızın hâlâ tamamen sisteme bağlı olduğunu düşünüyordum. “Bu şey dezenfekte edildi mi?” ya da “Sen niye saygı duruşuna kalkmıyorsun?” diye bağırmasını bekliyordum.

Bir röportajda okuduğuma göre filmin öncesi ve sonrası da varmış. Eğer devam filmi çekilirse göreceğiz ki hikayelerinin geri kalanını çok merak ediyorum.

6 Beğeni

Zamanına göre eh işte ama şimdiye göre çok basit ve tahmin edilebilir. Yoklukta izleyebilirsiniz. :slight_smile:

5/10

5 Beğeni

Uzun zamandır izledeğim en iyi filmlerden biri ve oldukça underrated kalmış bu yüzden bunu forumla paylaşmaktan keyif aldığımı söyleyebilirim.Tür olarak bilimkurgu ve cyberpunk .Bütçesi düşük olmasına rağmen aksiyon sahneleri ve oyunculukları çok iyi.Spoilersiz inleme kısmı için şunu diyebilirim bir buçuk saatte film akıyor sıkmadan izliyorsunuz dün maç sonrası izledim aktı resmen.
Filme puanım 8.5 daha yüksek vermemin sebebi çeşitli bilimkurgu ve cyberpunk eserlerinden aşina olmamız.Buna rağmen film derin mesajlar vermeden direk kendi mesajını veriyor.

SPOİLER İÇİNE ALAMADIM BİRİSİ ALABİLİR Mİ ?

Buradan sonrası spoiler :Filmin sonundaki twist hikayeyi bağlayıp derinleştiriyor.Baş şüphelinin Eron olduğunu kaza sahnesinden sonra azçok anlıyorsunuz ama Stem çıkması beklenmedik .Hikayeyi bağlıyor çünkü planları yaptığı için adım adım çözüyor aslında kendi plananı uyguluyor diğer herkes aracı .Örnek vermek gerekirse kolundaki dövmeyi aslında programla analiz etmiyor zaten kendi ayarladığı adam,veri korumasının kaldırılması için yavaş yavaş işliyor Grey karakterinin ikna edilmesi ve sonrasında barın on dakika uzağında bir hacker bulması tesadüf mü yoksa ben mi derin okuma yapıyorum bilemiyorum.
Birkaç hoş detay vermek gerekirse Eron malikanesinin üstü cennet gibi bir manzaradır ama bir geçitten aşağı girer ve yer altına inerler Ceheneme giriş ,şeytanla anlaşma ruhunu teslim edip bedenini alma…

Grey karakteri birçok kez ölümle burun buruna gelir veya getirir diğer insanları fakat karşındaki insanlar yada kendisi tereddüt eder.Stem ise filmin sonunda gördüğümüz gibi etmez.

Hackerın yerinde sanal gerçekliğe hapsolanlara bakar ve saçma olduğunu söyler filim sonunda kendiside kalır

Spoilera alamadım birisi alabilir mi ?

5 Beğeni

Sonu güzeldi.

4 Beğeni

Kingdom of the Planet of the Apes:

İlk yari beklenmedik derecede iyi, seriyi revize eden bir goruntudeydi. İkinci yari serbest dususle noktalandi. En buyuk problem fragmandan postere kadar yapilan yanlis tanitimdi. Bir ikincisi, antagonistin zayifligi, hatta “esas rakibe evrilen” “oteki” karsisinda acinir duruma dusmesi. Ki bunlari son Kong filminde de yasamistik.

Serinin sonraki halkasi citayi tekrar yukari tasiyabilir ama simdilik ilk uclemenin gerisinde kalmis bir yapim niteliginde.

3 Beğeni

Bir Avuç Dolar’ ı izledim. Tek kelimeyle muhteşemdi. Filmin ününden dolayı zaten yüksek olan beklentilerimi kat kat aştı. Akıl oyunları ve manipülasyon dolu hikayesi beklenmedik ve çok keyifliydi. Clint Eastwood abimin karizması zaten ortada, gençliğinde çok can yakmıştır. Ve tabii ki o efsanevi müzikler…

4 Beğeni