En Son İzlediğiniz Film?

İlk filmin havasındaydı ve beklediğimden çok iyiydi çok beğendim.
Yalnız izlediğim sinema salonundan mı kaynaklı yoksa filmin kendisi mi öyleydi bilmiyorum ama çok karanlıktı ya. Bazı sahnelerde Alien’ı bile göremiyordum😫

8 Beğeni

Evet karanlık bir havadaydı ama Alien göremeyecek kadar değildi. İzlediğiniz salondan kaynaklı olabilir.

3 Beğeni

O zaman gittiğim sinemada ekranın ışığını falan kısmışlar. Bazı yerlerde tasarruf adı altında kıstıklarını okumuştum ama denk gelmemiştim hiç :frowning:

3 Beğeni

Aşağı yukarı bir yıldır Ankara’da Paribu salonlarında izlediğim bütün filmlerin parlaklığı çok kısık. En son Deadpool & Wolverine’e gittim, ne karanlık ne de gotik bir film fakat onun bile parlaklığı kısıktı. Zamlı fiyat kötü hizmet her yerde. :slight_smile: :broken_heart:

4 Beğeni

Ankara için yazılana İstanbulu ekleyelim.Paribu lar burda da ayni. Sorun kronik
Çok kötü berbat haldeler. Ve ben bunu maliyet vs aciklayamam. Yani ses biraz kisik olsun ne biliyim bilet az pahali olsun okeyde abi cok silik. Telefonun isigini en aza getiriyorsun o bile ekrandan daha parlak.

Bu sekilde ophenheimer ve yuzukler 1/2/3 u kufrederek izledim

2 Beğeni

Bütçeniz varsa ANKAmall IMAX salonunda izleyin asla karanlık olmuyor bu sene Dune Part-2 filmine 2 kere IMAX gittim perdenin ışığı çok iyiydi keza Deadpool & Wolverine filmini de IMAX izledim.

1 Beğeni

Pandemiden önce Ankamall Imax’e gelen her filme giderdim, en son ne zaman gittim hatırlamıyorum ama en azından orada kaliteyi bozmamalarına sevindim. Artık görmek için ölüp bittiğim film yoksa Imax için çok bütçe ayırasım gelmiyor açıkçası, normal sinemalarda da durum bu olduğu için sinema kültürüm iyiden iyiye bitti. :slight_smile: Eskiden Panora 4dx’e giderdim, denemediyseniz tavsiye ederim farklı bir deneyim oluyor o da.

1 Beğeni

Vincent must die - az önce izledim.
Öncelikle tanıtımlarında bahsedildiği gibi kara mizahlık bir durum göremedim. Konu itibariyle güzel bir film olmaya çok müsait, ama resmen fikir katliamı yapılmış. Ortalıkta mizah sayılabilecek hiçbir unsur barındırmıyor, bu filmi izlemeyip uyusaydım rüyalarımda bile bundan daha derli toplu bir senaryoyla karşılaşırdım.

1 Beğeni

İzlemenin üzerinden biraz zaman geçti ama bahsetmeden olmaz. ÇOK İYİYDİ. Gerçekten. Senaryo, kurgu, gelecek tasviri… Herşeyiyle çok iyiydi. Animeye alışık birine çizimler ilk başta biraz garip gelse de zamanla geçti. Eğer yapay zeka, robotlar, Mars’a yerleşen insanlık (hikayede bu kısım çok önemli olmasada ayrıntılar güzeldi), ayrıntılarla dolu yaşayan bir dünya tasviri gibi ayrıntılar ilginizi çekiyorsa kesinlikle bakın derim. Tek eksik belki süresi olabilir, biraz daha uzun olması iyi olabilirdi. Şimdiden iyi seyirler.

2 Beğeni

Ron Howard’ın çekip, Cate Blanchett, Tommy Lee Jones ikilisine Evan Rachel Wood, Aaron Eckhart ve Val Kilmer’in yan ve cameo rollerde eşlik ettikleri western. Dün öğlen (uykusunda) başlayıp bu gece bitirebildik. Babası yıllar önce kızılderililerle yaşamak için evi terk eden Cate, tıpkı The Searchers’teki John Wayne gibi, onlardan nefret etmektedir. Derken iki kızından büyüğünü kızılderililer kaçırır, onu bulmak küs olduğu babasıyla kendisine düşer.

Her iki tarafa eşit mesafe klişesinden ziyade, bunların iyisinin de kötüsünün de bulunduğunu sıklıkla hatırlatan ve sarkmayan bir tempoda işleyen bir yapım olmuş. Cate’in perdedeki en fotografik görüntüleri bu filmde olabilir, sırf kendisi için izlenebilecek bir film; zaten bizim ana tercih sebebimiz de buydu. Baş kötüdeki “el brujo” kötü şamanın yüzü Danny Trejo ve Robert Davi’den hallice, takdir ettim. Sağlam sos tüketmiş.

Bundan önceki denemede "Twisters"ın yarısı dolmadan kaç on bin yüz milyon klişeyi ardı ardına sıraladığını anmak istemiyorum. Unforgiven’den bile arak vardı (muhabir). En son bu kadar klişe bombardımanı izlediğim film herhalde 2012 idi, bunun yanında başyapıt kalır. İzlememiş olan varsa zamanına yazık, aman diyeyim.

The Missing: 7.3/10 (0,2 Cate, 0,2 Tommy, -0,1 Wood)
Twisters: 0/100. Sinema için yüzkarası. Daisy için 1, deneysel düğün saç rengi için -1.

3 Beğeni

Barbarian

Korku janrında kurguyla bu kadar oynayan bir filme uzun zamandır rastlamamıştım. Tarantino hayranı bir üniversite öğrencisinin çektiği bir filmden hallice olan yapım, ilk yarısında neredeyse tamamen Leave the World Behind gibi başlıyor, aynı eve rezervasyon yaptıran iki kiracıyla geçen uzun ilk bölüm sonrası film pik yapan tempoyu hiçe sayıp bambaşka bir hikayeye sürüklüyor bizi ve gerilim yerini kara mizaha bırakıyor. Üçüncü bölümde, seyirde (ve aktörde) kendini gösterdiği üzere, bir flashback seyrettikten sonra, iki parçalı finale geliyoruz. Burada “kimin kötü olduğu” üzerine ruhani (ergensel) sorgulamalar yaptıktan sonra ekran kararıyor, yerlere saçılmış patlamış mısırlara basmamaya çalışarak salondan ayrılıyoruz.

Filmin en büyük sorunu, seyirciye verdiği duyguyu yanlış yöne doğru 180 derece değiştiren kurgusu. Tam “orada ne oldu?” diye sonraki sahneyi beklerken bir anda “başka filme mi geçtim?” diye kanalı kontrol ediyorsunuz. Bambaşka bir karakter, bambaşka bir sahne; evet, bunu TV dizilerinde görebiliriz ancak sinema perdesinde böylesi bir tercih amatörce. Çapraz kurguyla, daha erken ve iyi bir zamanlamayla kurguya dahil edilebilirdi bu bölümdeki gelişim. Neyse… Oyunculara gelelim:

Tıpkı Gugu Mbatha-Raw gibi, sevdiğim yeni nesil siyahi yüzlerden Georgina Campbell’in başrol avantajını kullanan yapımda, Die Hard 4’ten Justin Long ile Avrupa semalarından Bill Skardgard’ı ve final bölümünde Selçuk Özer familyasından Richard Brake’i görüyoruz. Kate Bosworth de kadroda görünüyor ama hatırlayamadım sahnesini. Bu paragrafı açtım zira Bill’in “en tanınan olduğu” gibi bir yorum okudum, öncelikle Avrupalı sinemacılar Hollywood’da ikinci sınıf muamelesi görmekle kalmaz, genellikle antagonist rollerine verilirler. Bunun yanında, Campbell başrole adını yazdırdığı üzere, zaten tanınan bir isim. Hakeza Justin Long da. Yerli yorumlarda (merhaba Ekşi Sözlük) Bill dışında kimseyi tanımadığını söyleyen yazarlar olmuş, buna binaen eklemek istedim.

The Shining’in çıplak nenesini midesi kaldırmayanlar bu filmi hiç açmasınlar diyerek ufak bir spoiler vereyim, hayra geçmiş olsun.

Georgina tercihi için filmi 6 puanla geçiyorum. Yerinde başka bir oyuncu olsa %99 izlemezdim, onu da ekleyeyim.

4 Beğeni

Alien: Romulus’ u izledim. Beklediğimden iyiydi. Olması gerktiği gibi futuristikti. O eski Alien tasarımları. Bilgisayarlar, gemiler vb. Matrix 4 çıkacak dediklerinde istediğim şeylerden bir tanesini Alvares abimiz Alien’ da yapmış. Prometheus’ daki gibi janjanlı bol teknolojili gemiler yoktu. Retro futuristik havayı iyi korumuş.

:star: :star: :star: :star:

5 Beğeni

Herkesin alien konuştuğu ortamda benim tehlikeli tür serisinin ortama girişi.Dün ne izlesem diye dolanırken bu seriye başladım ve bitirdim tür olarak korku,body horror ve bilim kurgu .Tabi bu türlerin soft versiyonunu film serisini arkadaşa anlatırken nokta atışı bir tespitte bulundu Yer Altı Canavarı serisi gibi dedi evet tam olarak bu.Dört filmin tamamı falso ve mantık hataları dolu.Kafa gerektirmeyen seri .Yer Altı Canavarı gibi seri seviyorsanız bunuda seversiniz.

Not:Yoğun çıplaklık ve cinsellik içeriyor öyle aile ile otirim izleyim türünde değil.

Puan olarak 6 bu kadar etmez ama keyifli olduğu için verdim.

1 Beğeni

Tam çağımızı anlatan bir film olmuş.

3 Beğeni

Her iki seri yaratiginin da tasarimi Giger’e aittir. Sil zamaninda ilk filmle ses getirdi. İkinci de az cok kendini duyurdu. Kalani pek cok serideki gibi video icindir, o kismi saymasaniz olur. Tremors ile iliskilendirmek hatali olacaktir, yenilerden Sputnik daha iyi bir kuzen. Eskilere burada girmeyeyim.

2 Beğeni

Çok hoşuma giden bir filmdi, uzun zamandır bir filmden bu kadar keyif almamıştım ve beni düşündürtmemisti.Film ikinci dünya savaşı Macaristan’ın da geçiyor ve bir barda hikâye başlıyor.

2 Beğeni

Son zamanlarda çok fazla film izledim ve burada paylaşmadım bu sebeple uzun bir mesaj olacak ama az ve öz yorumlar içeriyor.

Alien: Romulus (3/5)
Beklediğimden çok daha iyi çıktı. Klişeleri var mı, var. Fakat buna rağmen seyir zevki yüksek bir filmdi.

Missing (3.5/5)
Beklediğimden iyi çıkan bir film daha :smile: Öylesine açtığım ve bir şey beklemediğim bir filmdi. Fakat ‘‘chessy’’ dediğimiz bir filme göre kesinlikle sürükleyici ve heyecanlıydı. Bir akşam oturup, çok yormasın, saçmalamasın ama akıcıda olsun diyerekten bir film arıyorsanız bu film o film :smile:

Central Station (4/5)
Brezilya sinemasına ait sımsıcacık bir film. Eğlenceli başlayan fakat sonrasında çok duygusallaşan bu film sonlara doğru beni biraz ağlattı :smile:

The Hours (2/5)
Kadrosu yüzünden yüksek beklentiyle açtığım, iş seyahatim sırasında izlediğim bir film oldu. Beni hiç içine alamadı. Konu güzel fakat bence olmamış, sıkıcı geldi.

Steve Jobs (3.5/5)
Diyaloglar üzerine kurulu bir biyografi filmi. Başta diyaloglar üzerine kurulu olması sıkılcakmışım korkusu yaratsa da çok ilgi çekiciydi. Meraklısına keyifli bir film, meraklı değilseniz bulaşmayın.

Arda Turan: Yüzleşme
Arda Turan’dan kişisel olarak zerre haz etmeyen biriyim. Benim gözümde cahil bir maganda. Tam bizim yozlaşmış toplumu ve devletimizdeki onun bunun maganda oğullarını temsil eden bir tipleme. Buna rağmen futboldaki yeteneğini hiçbir zaman küçümsemedim. Kendisinin yaptığı futbol kariyerine ulaşabilen birkaç Türk topçu vardır belki. İnanılmaz yetenekli ve mükemmel bir kariyer fakat iğrenç bir zihniyet. Zaten çok iyiydi fakat çok çok daha iyi olabilirdi.

Twisters (1.5/5)
Klişelerle dolu hiçbir heyecanı olmayan bayat bir film. 1.5 puanı emeğe verdim.

Am I Ok? (3/5)
Dakota hatırına izlediğim ne tatmin eden ne de sıkan bir film. Dakota kendini keşfetmeye çalışan bir kadın karakteri canlandırıyor. Öylesine açıp izlenebilir, keyifli.

Deadpool & Wolverine (3/5)
Son zamanlarda resmen çöp olmuş süper kahraman filmleri piyasasına resmen ilaç gibi geldi diyebilirim. İlk fazdaki filmler kadar başarılı değil ama kesinlikle benzer enerjiyi taşıyor :smile:

6 Beğeni

Daddio

Arabada geçen tek mekan filmi olduğunu okuyunca, Night on Earth *'ten ziyade Locke ayarında bir seyir bekledim ancak Dakota Johnson benim bu ilk siftahımda dahi önyargımı pekiştirerek bunu boşa çıkardı.

Konu özetlerinde okuyacağınız üzere film, şoför ve yolcu arasında geçen, arada cep telefonuyla ikinci bir diyaloğun da eşlik ettiği sohbet üzerine ilerliyor. Gelgelelim, konuşulanları ben son derece yüzeysel, hatta ağır tabiriyle “maganda” buldum. Sean Penn’in ne kadar yaşlandığını veya Dakota’nın bu saçla Sharon Stone öykünmesini veyahut Amy Adams ve kalibresindeki aktrislerin kıymetini anlamak istiyorsanız, film tam size göre. Aksi takdirde, tek mekan olsun olmasın, gece izlenecek çok film var. Yerine seçebileceğim Hundreds of Beavers’i sonraki seyre koyarak, hayıflanmamı sonlandırıyorum.

Hafıza Ömrü: * Winona Forever.

4 Beğeni

Çılgın Hırsız 1-2-3’ün yanında “keşke olmasaymış” dediğim bir film olmuş. Çok sıkıldığım, hikayesini aşırı basit bulduğum, kötü karakterin motivasyonunu beğenmediğim, komik olmayan ve bunun da farkında olan saçma bir film olmuş. Keşke olmasaymış.

2 Beğeni

Shyamalan’ın fragmanına değin varlığından haberdar olmadığım, kedi-fare oyununu tersine çeviren yeni seri katil filmi Trap, kimi kötü oyunculuklara rağmen, yönetmen filmografisinde iyi bir yer ediniyor ve aksamadan kendini seyrettirmeyi başarıyor.

Kapalı kaldığı konser alanında katilin tuzağı "fragmanda da gördüğümüz üzere- çok erken öğrenmesi herhalde Hitchcock’un kemiklerini sızlatıyordur. No Way Out gibi bu gerilimi üst düzeyde tutan yapımların çok altında, fakat The Fan gibi hikayesini yüzüne gözüne bulaştırmış filmlerin üstünde bir tat sunuyor Tuzak, Mr. Brooks ve Dexter gibi anti-kahraman mitlerini sevenler daha çok keyif alacaktır.

Oyunculuklar kötü demiştim: Fan girl aptal kız ve yüzü ekrana yakışmayan annesi bir yana, Shyamalan’ın Coppola’nın Baba 3’te yaptığını yineler şekilde müzisyen kızını başrole koyması filmin en büyük hatası olmuş. Verilemeyen duygularla bir anda filmin içinden çıkıveriyorsunuz. (Affına sığınarak) kızın yüzü de bir garip. Yakın çekim sahnelerde çeneye doğru inen üçgenle anime karakterler gibi -bıçak altı- yapay bir ifade sunuyor, doğalsa çok özür diliyorum.

Shyamalan’a bir konuda teşekkürü de borç bilirim: Sinemanın en sevilen çocuk oyuncularından Hayley Mills’e suç profil uzmanı olarak Vertigo topuzuyla rol vermiş. Keşke eskilerde olduğu gibi, onun karşısına da kendi kuşağı oyuncular konup başrollerde izleme şansı bizlere verilse. Doğal yüzlere hasret kalmışız. Josh Hartnett bu kadar kötü oyunculuğun yanında maalesef gömlek farkı ortaya koyamamış. O bile kötü “yönetilmiş” bana göre. Shyamalan iyi konular buluyor, bazen iyi sonuç alıp bazen batırıyor, ama kesinlikle bir auteur ya da usta sinemacı değil. Bu film, yukarıda da söylediğim gibi, onun iyilerinden.

Bu arada, Smile’ın devam filminin fragmanında da yine sahne performansı ve bir adet şarkıcı vardı: Bu filmin tanıtım sloganında bile adı geçen Taylor Swift rüzgârının gerçekten bıktırdığını söylemek istiyorum. Finalin janra yenilik getirmek amacı gütmesi bir yana, mizahi ek sahnenin aldığı riski hakkıyla vermesi de takdire şayan. Bir süre başka işlerle meşgul olacağımdan, daha iyilerine kadar, seyredeceğim son filmin keyif vermesi de beni mutlu etti. Satırlarıma son vermek üzere bıçak çekmecemi aralıyor ve çöp konteynerinin yolunu tutuyorum.

4 Beğeni