Tek kelime: Beğendim.
Bir kaç kelime: Süper diyemem ama kesinlikle güzel…
Şöyle bir projem var kendi kendime uygulamak istediğim. Doğudan başlayıp batıya doğru (pek tam dünya haritasını takip edemesem de yaklaşık olarak diyelim) ülkelerin korku romanlarını (dilimize çevrildikleri kadar) okuyup korku dizi/film örneklerinden başarılı olanlara da izlemek.
İlk sırada da Yeni Zelanda, Avustralya, Papua Yeni Gine var. Şimdilik Avusturalyayı araştırdım. Üç film dikkatimi çekti:
- Talk To Me,
- The Babadook,
- Wolf Creek.
Bir kaç tane de kitap korku olsun ana akım olsun ilgi çekici konuları var. Onları burada paylaşmak istemiyorum ki film başlığı altında olmaz. Esasında önceliğim korku ama bulamazsam tuhaf kurgu bulamazsam bilim kurgu, fantastik veya ana akım edebiyattan eserler şeklinde araştırıyorum. Konusu güzel ülke içinde etki bırakmış ve elbette dilimize çevrilmiş olanlar. Çeviri konusu tercihlerimi sınırlama da yapacak bir şey yok.
Mesela bir kitabın konusu 12 arkadaş birbirlerine korku hikayeleri anlatırken sonunda 13 kişi olduklarını fark ediyorlar. Konu çok güzel çeviri yok. Yahut ülke genelinde çok satmış etki göstermiş korku yazarının bizde kurgu dışı eseri çevrilmiş. Başka sıkıntılar var ama gene de güzel eserler çıkıyor.
Herkese selamlar, keyifli seyirler. İzlemediyseniz kaçırmayın derim ve diğer ikisi de izleme sıramda vakit bulunca izlerim artık.
TALK TO ME
Mumyalanmış bir elle yapılan seansları konu alıyor. Bu seanslar gençlerin eğlence parti yaptıkları sırada oluyor.
THE BABADOOK
Amelia “Mr. Babadook” adında bir kitap bulur. Bu masal kitabını okudukça çocuğunun karanlık tarafa doğru çekildiğinde şahit olur.
WOLF CREEK
Meteor taşının düştüğü boş bir araziye giden ve arabaları bozulan üç gence biri yardım eder ama sonrasında bunun bir yardım olmadığı anlaşılır.
Not: Böyle cinli perili ve bol sıçrama sahnesi olan korku filmlerini sevmiyorum. Konusu güzel, gerilimi yerinde ve karakterleri derin olan korkuları seviyorum. Biraz daha gerilim yönü ağır basan eserleri seviyorum. Fikir önemli benim için ve kurguya yedirilmesi ki mumyalanmış bir elle seans yapılması akabindeyse gençlerin sı ır tanımaz boş cesaretleri vs vs işte…
Zehirli oku attınız. Zaten aklımda olan bir düşünceyi erkene çekmeme vesile oldunuz. Bugün Hobbit’le başlıyor olacağım evrene. Teşekkürler
The Exorcist: Believer
Şimdi bu filmi çekenler bunun bir Exorcist filmi olduğunu mu iddia ediyorlar? İnanmayın.
Durağan falan diyerek izlememezlik yapmayın. Çok iyi bir film. 2 asker koğuş arkadaşlarını döver ama sonra öldüğünü fark ederler. Askeri mahkemede ise olaylar daha da derinleşir.
9/10
Son zamanlarda izlediğim en eğlenceli filmdi. En iyi yol filmleri listesine ismi en başlarda yazılmalı. Hem macera hem komedi hem de biraz ciddiyet diyorsanız Midnight Run tam yeri.
9/10
İsmini bile yanlış telafuz eden Hintli bir çocuk ülkenin Bengalce konuşulan kesminde kaybolur ve Avustralyalı bir aile O’nu evlatlık alır, güzel bir hayatı olur ama gerçek ailesini bulmak takıntı haline gelir. İyi hikaye, iyi film. İzlenir, 7/10.
Yol hikayelerini severim, trenleri de severim. Hikaye de güzel. İzlenir, 7/10.
Durağan derken?
Girecek kadar?
Bu iki eleştiriyi Sinemanın Hangi Dönemine Aitsiniz anket yanıtlarına istinaden yapıyorum:
Bugünün sineması seyircisini hızlı kurguya alıştırmış olabilir ancak bunun aksi “durağanlık” değil. A Few Good Men bir yana, 3 saatlik JFK bunun en güzel örneğini verir.
Midnight Run ise zaten o türün ve listelerinin gediklilerinden. Olmasaydı, girecek kadar diyebilirdik. Buradan, tıpkı -zoraki olarak- resimde, edebiyatta ve müzikte olduğu gibi, sinemada da doğduğunuz dönemle sınırlı kalmayıp “tüm zamanlar” denen, hepi topu bir asrın ürünlerine açık büfeye saldırır gibi saldırmanızı öneririm. Aksi halde ilgisi ve bilgisi sizden daha az kimselerin listeleriyle sınırlanmış tavsiye mektuplarının muhatabı olarak kendinizi tatsız tuzsuz yemeklere maruz bırakırsınız. The Blues Brothers yerine Wim Wenders filmleriyle zamanınızı katletmek gibi (“Durağan” görünüp akan doğru örneklerle “yaşlı adamın yolculuğu”: The Straight Story, Smultronstället, The World’s Fastest Indian, Nebraska vb.).
Edit: “A” Straight Story yazmisim. Parantez grubuna Umberto D. de dahildi gibi kalmis aklimda lakin evinden edildikten sonra yollara dusuyorlar miydi kedi yahut kopegiyle hatirlayamadim. Muhtemelen oyledir. Godfather grubunu ekarte eden Art Carney de benzer bir rolle Oscar almisti diye hatirliyorum.
Sizi çok iyi anlıyorum. Ama bir yandan da günümüz film arayan insanları için bu denli kısa yorumlar daha iyi. Uzun uzadıya bir görüş de bildirebilirim. Fakat uzun metinleri okumayan bir milllet olduğumuz için kısa kesip az ve öz kelimelerle ya tavsiye ediyorum ya da önermiyorum.
Durağan dememin sebebi yine günümüz beklentisi üzerineydi. Eminim bu filme durağan diyecekler ve biraz hareket isteyen film severler de ‘çok durağan’, ‘diyaloglardan oluşuyor’ gibi yorumlar nedeniyle filme yanaşmayacaktır. O yüzden en baştan belirteyim ki bu tür yorumlara aldanmasınlar.
Midnight Run filmi de çok fazla listelere girmemiş gibi. Çünkü kaç senedir film izlerim ve listelere göz atarım karşıma çıkmadı desem abartmam. Tabii ben de denk gelmemiş olabilirim orası ayrı. Yine de bu tür platformları kullanan biri için denk gelmemesi üzücü.
Girebilecek kadar ifadesi de üstteki yorumum nedeniyledir. Listelerde göremeyince hak ettiği değeri görmediğini düşündüm. Ama sizin dediğiniz gibi daha saldırgan ve kesin bir kelime de kullanmam gerekiyormuş.
Bugünün listeleri zamanın seyircisini kendine çekmek için o dönem yapıtlarından ibaret kalabiliyor, benim büyüdüğüm dönemde tam aksine buna hasret kalırdık. Atilla Dorsay günümüz filmlerini birer ikişer yıldızla aşağılardı. Şimdi günümüz seyircisi geçmişin yapıtlarına yönelik takınıyor bu tavrı. Müzikte, edebiyatta da hoş değil ama başlığımız sinema olduğu için ona saygıyı ön plana alıyorum. Söylemlerimizde farkında olalım veya olmayalım, en ufak saygısızlık, bu sanatın verdiklerine saygı ve minnet duyanlar için dikkat çekiyor. Burada 20 milyon 2000 doğumlu genç de olabilir, fark etmez, çoğunluklar diye ölüp giden belki 1 milyar eski film seyircisine saygısızlık edemeyiz. Kaale alacak bir “kısıtlı dönem” seyircisi yok. Bunlar her dönemin, her çağın hazineleri. Öyle de kalacaklar. Bahsettiğiniz filmler de bu grubun içinde. Benim kalemim ofansif yahut agresif olabilir, evet, ama saldırganlığı burada sinemaya karşı yapılmış olarak görüyorum ben. Daha önce başka başlıklarda görüp orada mizaha vurduğum gibi. Lakin burada vuramam. Taş gibi yapıtlar. Benzerleri de gelmiyor artık. Bunun için üzgünken elimizdekinin değerini en ufak ölçekte küçültmeye karşı da, bırakınız, bir mirasçısı bari saldırgan olsun. İyi seyirler.
Kitabını okumadım ama Clive Cussler romanından uyarlanmış gayet hoş bir filmdir.
Evet, kitap niyetine izledim, keyifli bir serüvendi. Kitaplar cok pahali, elemek uzucu, filmler az bucuk teselli ( :