Heretic’i seyrettim.
Adından da anlaşılacağı gibi Teoloji temelinde ilerleyen, gerilim unsurlarının da ön planda olduğu bir tek mekan filmiydi. Ben çok beğendim. Özellikle Hugh Grant “tekinsiz adam” tiplemesinin hakkını sonuna kadar vermiş.
Film benim de oldukça benzer şekilde düşündüğüm gibi dinlerin birey kavramını yok ederek toplumları kontrol etmek ve boyunduruk altına almak için dönemin şartlarına uygun olarak, hali hazırda var olan sistemlerin üzerine inşa edilip eskisini gölgede bırakarak yeniymiş gibi sunulan insan üretimi yapılar olduğunu savunan ve gerçek inançtan ziyade antik mitolojiden Baudrillard post modernizmine kadar uzanan bir skalada gerçekliğin kendisini arayan, Mr. Reed isimli kötü karakterin evine, bizdeki tebliğciler gibi kapı kapı dolaşıp misyonerlik faaliyeti yürüten iki genç mormon rahibesinin gelmesi ile başlıyor.
İki rahibeden biri teolojik bilgisi olmadığı için kendine söylenen şekilde müşteri hizmetleri gibi ezberden konuşan çok daha toy bir karakter iken diğeri kısmen konu hakkında daha bilgili ve geçmişte yaşadıkları olaylar neticesinde daha deneyimli. Film bu karakterlerin değişimlerini bence 1.5 saat içinde oldukça düzgün bir şekilde vermiş.
Filmin anlatmak istediği başta Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ın içinde bulunduğu İbrahimi dinlerin, insanları kontrol etmek için yine insanlar tarafından eskisinin üzerine inşa edilen ve skisini gölgede bırakan yapılar olduğunu, Campbell’ın Monomit anlatısı veya Sümerli Ziusudra gibi akademik örneklerle vermek yerine Monoply ve Radiohead gibi popüler kültür referansları üzerinden anlatmış. İnancın ve inançsızlığın aynı karanlık kuyuya çıkması, dini lidere kendini adayan “müritlerin” korku filmlerindeki “öcüler” olarak yansıtılması, inanca bağlılığın temelinde ölüme yakın deneyim gibi aslında günümüzde bilimsel verilerle açıklayabileceğimiz durumların bulunması gibi detaylar bence gayet zekice kullanılmış.
Filmdeki önemli noktalardan biri aslında zaman kavramıydı. Reed’in evindeki ışıkların ve çıkış kapısının zamanlayıcıya bağlı olması, ışıklar söndüğünde gidip zamanlayıcıyı kendisinin tekrar açması, tavandan damlayan suyun direkt kovanın içine değil bir su terazisinde birikmesi gibi detaylar bence yüz binlerce yıl ateşe, güneşe, dağa taşa vs. tapmış insan ırkının şu an ölümüne savunduğu inançlar açısından çok önemliydi.
“Size söylenen ile yetinmeyin, araştırın, okuyun, öğrenin.” ana fikirli bil film olduğu için izlenmesini tavsiye ederim.