The Critic vesilesiyle hatırladığım Ian McKellen’in, daha önce Oscar aldığı sanrısıyla Oscar Komitesi iki üyesinin oy vermediği Ralph Fiennes’in Oscarları yok. Sandra Bullock’un, Will Smith’in var. Filmlere gelmeye hacet görmüyorum, ezelden beri aynı tür seçkilere alışığız ancak son 15 senede tercihler olabildiğince değişti. Sight and Sound 10 yıllık seçkilerinden tutun, stüdyoların üstüne reklamı yığdığı filmler gittikçe çöpe dönüştü. Bu sene Anora yerine Emilia Perez alsa farklı bir tepkimiz olmayacaktı. Androjen yüzler, bağımsız etiketi altında pazarlanmaya çalışılan ikinci sınıf filmler, her şey bilinçsizce birilerinin iteklemesiyle vitrin önüne çıkıyor. İllaki birileri bu çarktan para kazanacak, ama geride onca yetenek ve sağlam mutfak elemanı varken yemek sunumuna seçtikleri buysa, maalesef her zamankinden daha cahil ve vizyonsuz yatırımcılarla karşı karşıyayız demektir. Halk tabiriyle, yanlış ata oynuyorlar. Lobicilikle bugünü kurtarırsınız, tarikatlarla el ele yürümekten farkını görmüyorum, yarın kimse sizi kaale almaz. Saygınlığınız, prestijiniz kalmaz. Ha, bakın, bir de “Memoriam” kısmında anmadıkları isimleri derlemişler, ne derece şuursuz bir tören hazırladıklarını varın oradan hesap edin. Hiç böylesini görmemiş, duymamıştım ben de:
Michelle Trachtenberg (Buffy, Eurotrip, Gossip Girl)
Tony Todd (Candyman, Final Destination, The Rock)
Bernard Hill (LOTR, Titanic)
Olivia Hussey (Romeo & Juliet, Psycho IV)
Shannen Doherty (Beverly Hills 90210, Charmed)
Marianne Faithfull (The Girl on a Motorcycle)
Silvia Pinal (Viridiana, El ángel exterminador, Simón del desierto)***
Alain Delon. Evet, Alain Delon.
Görüp de unuttuğum birkaç kişi daha vardı, linkteki yorumlarda mevcut.
Bir de bu yayınları bekleyen insanlar da var. Ya gerçekten piyasadan bihaberler ve aktivite diye bekliyorlar ya da bile isteye bu değirmene su taşıyorlar. Ancak taşıma suyla bir aşama kat edilemeyeceği gayet açık. İşin diğer bir boyutu da bu “büyük” gecelerin artık anlamsız hâle gelmesi ve çokça topa tutulmasıdır. Sanırım belli bir süre dünyadan soyutlanmak lazımdır ki kaliteli eserlerin, kaliteli organizasyonların vaktine ulaşalım tekrardan. Veya çekilmeyip savaşmak falan. Bilmiyorum. Uzun yazınız için de teşekkür ederim
Kesinlikle. Paylaşmayı unuttum, Eden fragmanını izlediğimde South Park parodisi gibi bir şeyle karşılaştım -ki Homer Simpson bununla dalgasını yıllar önce geçmişti: “Academy Award Nominee” sıfatını takiben “Golden Globe winner” ve “Emmy Award winner” (yahut daha kötüsü, “adayı”) gördüm ömrü hayatımda ilk kez. Homer “Emmy almayanı dövüyorlar zaten, bir kıymeti yok” mealinde takılmıştı bir bölümde. Bugün ona bile düşmüşler tanıtımda. Kim takar senin Küre’ni, Oscar’ını be, ne Emmy’si? Güldüm.
Bu arada, laptoptan iki satır yazılan yazı telefonda gerçekten uzun görünüyor.
Sinemanın dahi yönetmenlerinden olan David Lynch’in ölümü sonrası bu paylaşımı yapan birinin Oscar ödülleri hakkında yaptığı videoyu izlemem teşekkür ederim.
Şu sıralar daha çok dizi izliyorum, kitap okuyorum ve oyun oynuyorum. Film izleme tempomu biraz düşürdüm.
Yorumumu bu seferlik kısa tutacağım Bu filmler arasından Rye Lane, My Old Ass ve Reptile önerimdir. Müthiş filmler değiller fakat seyir zevkleri yüksek, tavsiyedir.
Cuckoo ve Companion hayal kırıklığı oldu benim için. Birazdan Mickey17’ye gideceğiz inşallah iyi bir filmdir. IMAX yine pahalanmış sanırım. Pattison için çok iyi oynamış diyorlar bakalım ne kadar gerçeği yansıtıyor bu söylemler.
Çocukluğumuzun kabuslarından birinin arka yüzünü görmek dehşet vericiydi. Ben ilk bölümleri beğendim. Sanıyorum Jared Harris’in, Fargo’da Bob Thornton’a yapıldığı gibi, arka plana çekilmesiyle ve mahkeme durağanlığıyla alakalı. Mahkeme sahnelerine yüzlerce filmden sonra fazlaca doydum. Marjinal faydası vardıysa bitti.
Benim için de maalesef öyle oldu. Fark ettiyseniz zaten pek yüksek puan vermedim. Hatta yarım puan fazla bile vermişim her ikisine de şimdi düşündüm de
Ben de yarın akşam gideceğim Mickey 17’ye. Spoilersız yorumlarınızı bu akşam bekliyorum
Filmimiz yakın bir gelecek olan 2054 yılında geçiyor. Tekrar ve tekrar harcanabilir olan klonları anlatıyor. Film adını da buradan alıyor zaten. İnsan oğlu yeni bir gezegeni kolonize etmeye çalışıyor. Bunu yaparken de klonları kullanıyorlar. Filmin çok güzel yaptığı şeyler var. Görsellik şahane, atmosfer şahane. Pattinson gayet iyi oynamış. Filmin ilk yarısı çok güzel fakat ikinci yarısı bütün vuruculuğunu kaybedip bayır aşağı gidiyor maalesef. Robert Pattinson ve Mark Ruffalo hatrına 3 yıldız verdim.
Bugüne değin her yerde karşıma çıkan ancak şimdi izleme fırsatı bulduğum güzel bir film. Hüzünlü ve umutlu bir konusu vardı. Özellikle müzikleri tabii ki harikaydı. Özellikle ayko ayko en bilineni, Bella Stars’ dan. Ayrıca yanlış bilmiyorsam son jenerik müziği de Hans Zimmer’ inmiş. O yüzden güzeldi sanırım.
Son zamanlarda Hindistan yapımı filmler izliyorum. Bugün de komedi-dram filmi Darlings’i izledim.
Alışık olduğumuz Bollywood filmleri gibi müzikli danslı film değil.
Filmde her gün eşine şiddet uygulan ama ertesi gün de pişmanmış gibi davranıp manipüle eden alkolik bir adam var. Ki bu adam da iş yerinde mobbing görüyor. Gücü yeten yetene.
Eşinden şiddet gören Badru (Alia Bhatt) ise toplumsal baskı yüzünden boşanamıyor. Çünkü boşanmışları suç işlemişler gibi yargılayan bir toplum var. Kadın, adamın bir gün değişeceğine ve daha iyi biri olacağına inanmaktan başka bir şey yapamıyor.
Filmin içerdiği temalar bize o kadar tanıdık ki altyazılı değil de dublajlı izlesem belki yerli bir film bile sanabilirdim. Mahalledeki bütün evleri satın alıp yıkıp yerine lüks bir site inşa etmeye çalışan bir müteahhit bile var.
Peki nasıl oluyor da bu film bir komedi filmi olabiliyor? Çünkü bir noktadan sonra Badru yeter artık diyor ve intikam almaya karar veriyor. İşte bu noktadan sonra güçlü bir kadın karakter görüyoruz. Film de dram olmaktan çıkıp bambaşka bir şekle bürünüyor.
@Olatris Mickey 17 gişede felaket battı. Toplam 200+ milyon dolar bütçesi var ve sadece 19 milyon civarı gişe yapabildi. Bu nedenden dolayı bu ayın 25’inde dijitale geliyo Bu sene neye gittiysem beklediğimi bulamadım…