En Son İzlediğiniz Film?

Filmi dün izledim. Film hakkında benzer fikirlere sahibiz. Ortalama bir film ama oyuncuların performansını da eklersek 3,5/5 verdim. Pattinson ile Ruffalo gerçekten çok çok iyiydi :smile: Gişede batmasına da aşırı şaşırmadım desem yeridir. Çok yüksek bir bütçe, sinemada izleyecek kitle küçük… Yine de iyi ki gidip sinemada izlemişim diyorum. Başarılı olarak değerlendirdiğim yönetmenleri beyaz perdede izleyebilmek bence güzel bir olay :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

Bong Joon Ho, yapmak istediği tek serinin ‘ALIEN’ olduğunu, ancak bunun müzikal olacağını söylemiş. Böyle bir şey yaparsa Xenemorplar yer inşallah bu adamı. :joy:

Tamam ben de epey beğeniyorum bu yönetmeni ama Alien’a bulaşmasın hele hele müzikal ne… Umarım şaka filan yapıyordur. :sweat_smile:

Ankaradaki sinema salonlarının da bir elden geçmesi gerekiyor artık. Ankamall ve Gordion dışında pek iyi sinema salonumuz yok maalesef. Eskiden Akün vardı ne günlerdi be. :face_holding_back_tears:

2 Beğeni

7 üstü film nadiren geliyor artık. Bu yüzden de para verip gidesim yok hiçbirine. Ancak SON DAKİKA!!! Yüzüklerin Efendisi filmleri yeniden vizyona giriyor önümüzdeki hafta. Yine gideceğim :slight_smile:

Nerede hocam? Tüm sinemalarda mı? Balıkesir mahrum kalmaz umarım.

X’i çok beğenmeyince Pearl’ü uzun süre izlememiştim, beklediğimden iyi çıktı. MaXXXine’i izlemeyi düşünmüyordum ama Pearl’ü beğenince listeme aldım.

Portrait of a Lady on Fire çıktığı günden beri merak ettiğim bir filmdi. O kadar beğendim ki izleme listemde bekleyerek geçirdiği günlere bir tık üzülmedim değil.

Paris, Texas tarif edemediğim bir huzur verdi bana. Hunter gibi çocuklar hazır olsa ve alıp evlat niyetine bakılabilse keşke. :melting_face: Aslında karanlık bir konunun çok rahat karakterlerle, hatta “feel good” temasıyla işlenmesi çok hoşuma gitti, izlemeyenlere sonsuz tavsiye ederim.

When Harry Met Sally ortalama bir romcom idi. Meşhur son sahnesi hariç pek de kayda değer bir taraf bulamadım doğrusu, ‘yavan’ bulduğum için beklentimin altında kaldı biraz.

Bazen eski randımanımla film izleyemediğim için üzülsem de (diğer her şey gibi) denk geldiğim içerikleri gerçekten beğenince çok seviniyorum. :smiling_face_with_tear:

4 Beğeni

Paris, Texas’ı ve Portrait of a Lady on Fire’ı attım listeye. Paris’i birazdan izlerim sanırım çok övdün. :smile:

Oy verme kısmında Portraitof a Lady on Fire filmi için yıldız yerine ateş simgeleri eklemeleri de ayrı hoş olmuş. :melting_face:

2 Beğeni

Aa, endişe ettim şimdi, izleyip beğenmezsen mesuliyet almıyorum dermişim. :face_with_peeking_eye:

Portrait of a Lady Letterboxd’da böyle özelleştirilmiş arayüz gördüğüm tek film, çokk güzel gerçekten.

1 Beğeni

Son zamanlarda 50’ler 60’lar korku, gerilim filmlerine bakınıyorum ve harika bir film.

1 Beğeni

Paribu’da gözüküyor ancak bilet satışı başlamadığı için bilmiyorum nerelerde gösterime girecek.

@taurenim @Artorias Portrait of a Lady on Fire tesadüfen izlediğim bir filmdi. Bence çok iyi bir film ve hak ettiği ilgiyi görmemiş. Filmin alt mesajları ve çekim tekniğiyle ilgili pek çok ilginç nokta var. Bunları incelemek de gerekir ama spoilersız mümkün değil.

2 Beğeni

Alien’ın müzikali mi? Ben de hayal edemedim, umarım hiç maruz kalmayız.

Ankara’daki sinema salonları ile alakalı ise çok ama çok doluyum. 2-3 kez Paribu’ya bu konuda mail bile attım gittiğim salon da ilgili kişilere bile söyledim cidden evimdeki televizyonum çok daha güzel görüntü kalitesi sunuyor. IMAX dışında çöp, o kadar çöp ki gözlerim ağrıyor ve keyif bile almıyorum. Maalesef Türkiye’de genel olarak bu tarz sanat, kültür, spor vs. konularına sıfır harcama yapıldığı için sinema salonlarını da değiştireceklerini düşünmüyorum. Adamlar birçok kaliteli filmi vizyona bile sokmuyor, popüler filmleri izliyoruz sadece :smile:

Portrait of a Lady on Fire ise mükemmel bir filmdir bana hatırlattığınız için tekrar izleyeceğim :slightly_smiling_face: @taurenim

2 Beğeni

Bu biraz kültür meselesi. Ekonomik durumdan en çok etkilenen dal hep sanat oluyor. İnsanlar karnını doyurup ruhunu aç bırakmayı tercih ediyor. Yazılacak çok şey var fakat ne yeri burası ne de yazdıklarımızın bir şeye etkisi yok.

Türkiye’deki neredeyse bütün büyük şehirlerde mümkünse imax salonlarda filmler izledim. Ankara en iyisi. Sadece imax için söylüyorum bunu. Diğerleri zaten dediğin gibi çöp. Geçen Akün demiştim ya. Sahibi bizim aile dostumuz. :grin: bir sürü daha başka sinema salonları vardı Kavaklıdere, Mithatpaşa vs. Hepsini elden çıkarttı. Bir tanesinde şimdi tiyatro oynanıyor. İçlerinde en sevdiğim AKÜN sinemasıydı. LOTR’u ilk çıktığı zaman yanılmıyorsam 16 kişi gidip izlemiştik. Unutamadığım anılarımdandır.

Benim arkadaşımın sinema salonu var. İsmini vermeyeceğim. Burayı oluyor. :joy: Kalite rezalet perde de ne olduğu gözükmüyor. Ses desen gereğinden fazla açık oluyor. Genelde salonlar küçük kaldığı için o kadar sese gerek yok ama bunun ayarlamasını yapacak makinist lazım. Şimdi yeni sisteme geçildi, makiniste ihtiyaç kalmadı. Otomatikman sistem kendisi başlatıp bitiriyor filmleri. Ön ayarları yapılmış vaziyette. Gişeden bileti aldığın gibi salondaki sistem seans saatinde otomatik başlıyor. Eskiden makinist olurdu giderdin ya şu sesi az kısalım biraz da parlaklığa bakalım derdin. Az biraz yine elini yüzünü toparlardın.

Pandemiden sonra zaten sektör çok zayıfladı. İnsanlar stream işine çok alıştı bir de kaliteli bir ev sistemin varsa ne bileyim oled televizyon ve kaliteli bir ses sistemi. Sinemadan aldığın keyfin oldukça fazlasını alıyorsun zaten. Ama ben sinema salonuna gitme işinden keyif alıyorum. Kalabalıkla beraber bir şeyleri deneyimlemek çok hoş bir şey. :slightly_smiling_face:‍↔

2 Beğeni

Portrait of a Lady on Fire çağdaş arthouse sinemanın en popüler eserlerinden biri aslında, hatta aldığı ödülleri de düşünürsek neredeyse başı çekiyor bile denebilir. Ününü ana akım gişe filmi bağlamında değerlendirmek pek doğru olmayabilir yani. :blush:

@Olatris İzleyeli bir ayı geçmiş ama şimdi konusu açılınca ben de tekrar izlemek istedim. :smile: Kültürel etkinlik merkezi eksikliği konusunda da katılıyorum size maalesef. Ankara başkent olmasına rağmen seviye yerlerde. Eskiden her hafta giderdim sinemaya, IMAX’tekileri kaçırmazdım ama parlaklığı kıstıklarından beri çok seyrek gidiyorum ve her gitmemde pişman oluyorum.

3 Beğeni

Haklısınız. Bildiğiniz böyle başka arthouse filmler var mı? İzlemek isterim.

Emin Alper’in Kurak Günler filmi çok çok sevdiğim bir yapımdır, öznel bir yorum olsa da Portrait of a Lady ile kısmen benzer yerlerde kafamda. Tam arthouse denebilir mi bilmiyorum ama çok çarpıcı bulduğum bir yerli yapım. Film çıktığı dönem bazı tartışmalara sebep olmuştu ve siyasi zorluklarla karşılaşmıştı diye hatırlıyorum, ona rağmen festivallerden birçok ödül toplamıştı.

Aynı yazıdaki Paris, Texas da arthouse türünde ama biraz eski. The Worst Person in the World ve In the Mood for Love sevilen yapımlardan diğer aklıma gelenler. :slight_smile:

1 Beğeni

2 Beğeni

Yine bir Bollywood filmi izledim. 2022 yapımı Gangubai Kathiawadi. Yayın hakları sonradan Netflix tarafından satın alınmış.

Netflix gerçekten de gittiği her ülkenin sinema sektörüne çok güzel uyum sağlıyor. Oradaki kalite ve tarz neyse ona aynen uyum sağlıyor. Bunu Türkiye’de yaptığı eserlerde görüyoruz. Hindistan’da da görmek mümkün.

Gangubai Kathiawadi’yi çok sevdim. Çok başarılı bir film olduğunu düşünüyorum. Alışılageldik Bollywood tarzına sahip: Yani,

  1. Süresi 2 buçuk saatten aşağı düşmüyor.
  2. Film süresi boyunca her türlü duygu izleyiciye yansıtılıyor.
  3. Bol müzikli ve danslı.

Ancak oldukça ciddi konuları ele alan biyografik bir film. Film yıldızı olma yalanı ile kaçırılan ve bir geneleve satılan ama daha sonra o dünyanın içinde yükselen ve tarihe geçen Gangubai Kathiawadi’nin hayatını anlatan bir film. Tabii ki tam anlamıyla biyografik bir film değil. Biraz daha dramatize edilmiş. Gangubai’nin gerçek hayat hikâyesine ne kadar sadık kaldıklarını bilmiyorum.

Fakat filmde kadınların yaşadığı bütün zorlukları ve ele alınan konunun toplumsal boyutları kendi içinde resmediyor ve üzerine düşündürtüyor.

Başroldeki Alia Bhatt oldukça iyi bir iş çıkarmış. Şu âna kadar izlediğim filmleri içinde bence en iyi performansı buydu. Bollywood yıldızı olmak zor zanaat. Hem çok iyi bir oyunculuk performansına, hem güzel bir sese, hem de dans yeteneğine sahip olmak gerekiyor. (Bizdeyse bunlardan hiçbirine sahip olmadan sektörün en çok tercih edilen oyuncusu olmak mümkün) Alia Bhatt’ın sesini bilmem ama oyunculuk ve dans yeteneği bence oldukça iyi.

Özellikle film seti dikkat çekici. Konunun geçtiği yer ve dönem harika kurgulanmış. Eğer zamanda yolculuk yapıp on yıllar öncesine gitmedilerse şehri film için yeniden inşa etmişler sanki.

Şarkıları ve dansları da çok iyi. Özellikle Dhole Ra bende resmen bağımlılık yaptı. Filmden sonra kaç kere dinlediğimi sayamadım.

2 Beğeni

Oscarlarda BAFTAlı Wallace and Gromit’i alt eden Flow’u yarısını biraz geçeye kadar izledik (inşallah devam edecek). John Wick son halkada da söyleyegeldiğim gibi, bu da bilgisayar oyunlarının etkisinin ağırlıkla hissedildiği bir yapım olmuş. Inside Out 2’nin hem BAFTA hem Oscar’da o kötü tasarımlarla ödüle uzanmamasına sevindim ancak Flow ile ikisini toplasanız Wallace & Gromit ruhunu veremezler diye düşünüyorum. Cursed Rabbit ilk filminden uzun süre sonra çekilen ikinci uzun metrajıyla ikilimizi çok özlemişim. Bu filminse benim için en güzel tarafı, en sevdiğim hayvanlardan halka kuyruklu lemurların nihayet cıvıtılmamış halde animasyona uyarlanması. Çok, çok tatlıydı. İnsanın olmadığı yerde huzur bulan ve barış içinde yaşayan “vahşi” doğanın güzel hayvanlarını bir arada görmek harika. Fakat iş hikayeye gelince işte, “diğer” film diyorum ben. Sadece animasyon için de değil. Live action adaylara da beş basardı.

Çoluk çocukla izleyeceklere müjde: Filmde hiç konuşma ve altyazı gereksinimi bulunmuyor.

3 Beğeni

@taurenim Senin aksine ben pek huzur bulamadım. :smiley: Ama filmi beğendim, mesuliyet alamana gerek kalmadı. :smile: Filmi dediğim gibi biraz izlemiştim ama tam hakkını veremem diye baştan aldım.

Spoilerlı

Arada yaş farkı olup da sonu iyi biten bir hikaye var mı acaba? Kendinden küçük, çıtı pıtı gözlerini alamayacağı güzellikte birilerini bulup daha sonra onların ihtiyaçlarını o veya bu şekilde karşılayamadıklarında yaşanan dram hiç bitmiyor. O yaşta bir kadın seninle evleniyorsa az biraz tahminde bulunman gerekiyor. Kadın da ben daha gencim hayatım mahvolacak benim bu durumdan kaçmam lazım psikolojisine giriyor. Ez cümle. Kuş denginle uç.

Anne karakteri tam anne figürü. Adı gibi gerçekten. :slight_smile: Hunter’ı babası alıp götürdüğünde kadın ne kadar üzüldü. Telefonla konuşurken de gözünden yaşların akması epey etkileyiciydi bence. Evliliklerde çocuğun ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Çocuk gidince aile resmen içi boşaltılmış bir koza gibi kaldı. Keşke Hunter’ın gidişinden sonraki kısımları da görebilseydik. Film gereğinden uzun zaten fakat bence çok iyi kullanamamışlar süreyi.

Verdiği mesajlar güzeldi. Film 1984 yapımı ve kadın evde durur. Ev hanımıdır, erkeğe ve ailesine aittir. Ekonomik gücü yoktur, fakirlik gibi vurguları bolca alıyoruz. Daha film başlar başlamaz Walt’ın paramız yok ben çalışıyorum demeleri filmin sonlarına doğru. Travis karısını ararken oradaki kadının “Onları bekleyen bir sürü tehlike var. Tecavüz, cinayet, yaşam gerçekten zor. Erkekler bu işe yarıyor. İşte kadınsanız bir erkekle ya da, köpekle yaşamanız gerekiyor.” demesi. Bunlar hoş detaylardı.

Finalde Travis’in ışığın altında oteli izliyor olması bence filmin en vurucu sahnesiydi.

Çocuk kızı güldürmeyi çok severmiş…

Beğenmene sevindim, detaylı yorumların için teşekkür ederim ama görünüşe göre gerçekten pek huzur bulamamışsın. :melting_face:

Benim huzur buldum deme sebebim de fazla kişisel bir yorum zaten, karanlık bir hikayenin çok “chill” işlenmesini, hiç drama vs olmamasını sevdim.

1 Beğeni