En Son İzlediğiniz Film?

welcome_to_the_punch_ver2

Welcome to the Punch

Uc buyuk oyuncusu icin seyre koyuldugum film, Face-Off gibi aciliyor: Birbirine dis bileyen, biri polis, biri suclu, iki anti-kahraman ilk raundlarini bacağa sikilan bir kursunla sonlandiriyorlar.

Akabinde (kurgu gercekten kotu) suclunun oglu enseleniyor ve olaylar polis (ve siyaset) yolsuzluguna paralel gelisiyor.

Filmi ikinci yarida bir tik yukselten gelisme, yonunu bir diger suc klasigi Heat’e cevirmesi oluyor.

Lakin film aksiyonu İngiliz dramalari gibi isleyince geriye sadece bildik yuzlerin kesistigi sahnelerin tadini cikarmak kaliyor.

Oyuncu secmiyorsaniz pas gecilebilir. Seciyor ve seviyorsaniz su iki adam icin izlenir.

Not: Posteri de Heat mavisine gonderme niyetine ek materyallerden sectim.

Film adini uzerinde bunu yazan bir doktan aliyor. Bari ona ozenseydiniz be guzel kardesim.

İngilizler ömrünün sonlarında ve öldükten sonra Atatürk’ü Cromwell ile kıyaslıyorlardı. İzlemeye değer bir film olsa da tarihsel yanlışlıklar mevcut. Richard Harris bir İrlandalı olarak beklentimin üzerinde bir oyunculuk izletti (aka Dumbledore). Biraz teatral havası var savaş sahneleri 70’lere göre ortalama düzeyde. 7.2/10

1 Beğeni

Adrift
Backcountry

Biri okyanusta, diğeri ormanda, gerçek (dilbilgisi hatası) hayattan uyarlama, anasının gözünde mahsur kalma öykülü iki yakın dönem filmi.

Final girl’lerde Shailene Woodley ve Missy Peregrym var.

İlk film deniz tutkusuyla aşık olup birlikte Pasifik’e açılan çiftimizin tarihi bir kasırgaya yakalanıp hayata tutunma savaşı vermelerini anlatıyor. Marquez’in kaleme aldığı Bir Kayıp Denizci’yi sevdiyseniz bunu da seversiniz. Muadillerine göre kalbur üstü sayılabilir. Ben Woodley’i severim, onu da öznel bakış adına ekleyeyim. Filmin sonlarında ufak bir twist var ancak onu da öncesinde verdiği ipuçlarını ardı ardına tekrar sunarak harcaması, seyirciyi aptal yerine koyan hatalı bir klişe.

Diğer film daha gerilimli, bir yandan da kapkara mizah. Her iki filmde de “yüzük” var, unutmadan, bu filmde daha önem teşkil ediyor (kimin için). Kamp yapacak olan çiftimiz önce bir yabancıya rastlıyor, sonra Eyalet Parkı’nda yollarını kaybedip, bir siyah ayının bölgesinde, ellerinde kullanmayacakları işaret fişeği, ayı spreyi, balta ve bir çadırla mahsur kalıyorlar. Çoğu seyircinin işaret ettiği üzere, tartışma anında partnerini aşağılayıp, ayıdan kaçarken herkesin taş zannettiği üzere, geri dönüp çantadan yüzük kutusunu alan kadınımızı tebrik ediyorum. O şok içinde yüzüğü parmağına takması da takdire şayan (Sauron’u göremiyoruz).

Ayı saldırısı sahnesi epey etkili, lakin geniş perspektiften doğa görüntülerini izleyememiş olmamız görüntü yönetmenliği adına eksi puan.

Teknik demişken, Adrift’te kasırga esnasında savrulan teknenin çıkardığı sesleri mükemmelen kullanan ekibe de şapka çıkarmak lazım. Sadece ses efektiyle gerilim nasıl yaratılır, gerçekçilik nasıl verilir, kitabını yazmışlar.

Hepsinden öte, bu iki filmi bitirebilip, hayatta kalabildiğim için kendimi tebrik ediyorum.

Adrift: 6
Backcountry: 7
Sabrım: 8


Hit Man’i yeni izledim. Star Warsları tekrar izledim. Belli aralıklarla sevdiğim serileri tekar dönerim böyle. :smile:

1 Beğeni

Casablanca (1942)

2 Beğeni

Bu güzelliği eklemeyi unutmuşum. Beklentimin çok üstünde kaliteli bir film çıktı. Hailee’nin güzelliği için bile izlenir. :smile:

5 Beğeni

Bu yüzyılın en gerçekçi bilimkurgularından sayarım. 8 veya üstü rahat eder de örtük plot armor ve raslantısallığı yedirirken hafif zorlaması canımı sıktı yarım puan kırdım. 7.5/10

5 Beğeni


Beekeeper’dan bile beter. David Ayer’in elinden birinin kamerayı alması lazım artık.

2 Beğeni

images

Enter Nowhere

Konusunu hiç okumadan seyre koyulduğunda keyif alınacak, düşük bütçeli bilimkurgu.

1 Beğeni

2 Beğeni

Interstellar

:star: :star: :star: :metal:

5 Beğeni

John Carter

Ziyadesiyle Stargate’i anımsatan filmin en güzel yanı, kitabın değil, Rome ve X-Men Origins: Wolverine kadrolarının birer uyarlaması olmasıydı. Caesar ve Marcus Antonius bir yanda, Gambit ve Silver Fox bir yanda. Arada Walter White kemikleri… İlk yarım saat atılsa daha iyi olacak bir kurgu sıkıntısı yüzünden gişede batmış görünüyor bu arada, artık geçmiş olsun diyelim.

Not: Gayriresmi Planet Hulk filmi olarak da izlenebilir.

1 Beğeni

Yıllar sonra serinin dönüşü harika oldu. Böyle bir dönüş beklemiyordum. Ayakları yere basan iyi bir devam filmi. Güzel bir açılış sekansına sahip her ne kadar cgi patlaması da olsa. Son sahnede (sadece son sahne özelinde değil tabii) ise seri hayranlarına selam çakmayı ihmal etmiyor. Ölüm yaklaşırken yaşattığı gerilimi özlemişim.Yine fobi yaratacak sahneleri mevcut. Seri devam edecekse bu ekiple devam edebilir. Yoksa kötü devam filmlerine ihtiyacımız yok. Seri hayranlarının bu filmden memnun olacağından eminim. İzlemenizi öneririm.

Son sözlerim kısa süre önce vefat eden Tony Todd’a. Bildiğiniz üzere Final Destination filmlerinin önemli bir üyesiydi. Bu filmde hem hikayesini iyi bir şekilde tamamlıyor hem de iyi bir denkleme oturuyor. Güzel bir sahnesiyle efsaneye veda ediyoruz.

2 Beğeni

Dead End

Benzerlerini çokça gördüğümüz, hiç bitmeyen yolda dönüp durup teker teker avlanan bir ailenin kara mizah filmi. Ray Wise’ın “Laura!” diye bağırıp alkollüyken kızını dövmesiyle Twin Peaks travmalarımızı tekrar yaşatması dışında akılda kalıcı bir yönü yok.

1 Beğeni

Sharper

Suç filmleri janrında “con artist” alt türünde, “hyperlink cinema” kurgusunda, her bölümde tanıdığımız yeni karakteri bir sonraki bölümün öznesi olarak sunan, çok keyifli bir yapım. Son bölümde elbette ana karakterler bir araya geliyor ve düğüm çözülüyor. Ben çok beğendim. Konusunu okumaksızın başına oturulmasını tavsiye ederim. Julianne Moore’un bu filmde 62 yaşında olduğunu da not düşeyim.

2 Beğeni

Hocam merhaba, mesela işten geldiniz ve bir film izleyeceksiniz; filminizi seçerken hangi filtreleri kullanıyorsunuz? Neler sizi cezbeder? Yoksa zaten izlenecek en iyi filmleri izlediniz ve rastgele mi izliyorsunuz?

1 Beğeni

Selamlar. Dönem dönem tematik maratonlar yapıyorum: Bu bazen yönetmen oluyor, bazen oyuncu, bazense tür. Bu ara ise tabiri caizse “arayı kapatıyorum.” Sevdiğim grupların yeni albümleri çıkmış mı diye beş on yılda bir bakardım, sinemada da son 10-15 yılda epey vites düşürdüğümü biliyordum; burada da paylaştığım Kaan’ın Tavsiyesi sitesini görüp beğenince tüm listelerini taradım, kendime 50 kadarlık bir seyir listesi çıkardım. Yarısı eridi sanıyorum, onları izliyorum.

İzlenecek en iyi filmleri izlemek hususunda bir anekdot düşeyim, egomanyak değil salak olduğum anlaşılsın:

Sinema Sözlük’ü kuran arkadaşlarla modluk üzerine konuştuğumuz dönem Film Fabrikası oluşumlarında benim de ders vermemi teklif ettiler. Henüz Wajda, Rossellini, Pasolini gibi babaları “bitirmediğimden” eksik hissettiğimi, “tam” olana kadar kimseye bir şey öğretemeyeceğimi söylemiştim. Sonra yönetmenliğe falan soyundu teklif eden arkadaş:) Ha, bugün sorsa yine aynını derdim. Salaklık baki yani. Yapı meselesi. Tematiğe ve ıcığına cıcığına kadar araştırmaya meraklı olunca bilgi yanında geliyor, hepsi bu. Yoksa benim onda birim kadar film izlemiş eş dost aynı seyre koyulunca benden çok daha fazla detay görüyor. Biraz da onun farkındalığıyla, evlendikten sonra yazmayı bıraktım. Evde zeka işini eşime devrettim, hobi olarak film izliyorum.

İşte böyle.

2 Beğeni

Atlas

Netflix te yayınlanan, Amerikan yapımı kurgu bilim. Bu ne olm, oyun işlerinden anlamam ama basbayağı Titanfall bu. Oynamadım ama görmüşlüğüm var. Neyse, zaten başrolünde Jennifer Lopez var. Ben bir türlü bu kadını aktris olarak göremedim maalesef. En baba filminde bile (Adını hatırlamıyorum. At kesen manyak vardı bir tane) oyunculuğu en hafif tabiri ile “Yapay”. Filme gelirsek, kurgu bilim deyince yapay zeka zaten ana konulardan biriydi her zaman. Şimdi bir de yapay zeka furyası varken bu konunun fokunu çıkartırlar artık. “Ölene kadar mokoko” hesabı. Ve acayip derecede kötü klişe içeriyor. Başından sonuna kadar. Yine de çok yüklenmeyeyim, çocuklarla ile izlenebilecek “Safe” bir Kurgu Bilim/Macera arıyordum. İşini gördü. Yoksa bir yetişkinin ciddiye alıp izleyeceği bir film değil benim açımdan. Ben beğenmedim, çocuklar eğlendi.

2 Beğeni

Dün çocukken izleyip unutmaya yüz tuttuğum filmler listesinden The Abyss’i izledim. Görsel efektleri ile zamanının çok ötesinde bir yapımdı. Yayınlandığı yıl olan 1989’da bayağı bir ses getirmiş olmalı.

Genel olarak daha ayağı yere basan bir yapım beklentisi ile izlemeye başladım fakat “Hollywood Klişesi” olarak nitelendirdiğimiz sıkıcı, ucuz, bayağı sekansların hepsini tek tek, uzun uzun barındırdığı için kendi içinde tutarlılığı ve yeterli inandırıcılığı olmayan bir film ile karşılaştım. Ben benzer türde olan Sphere filmini daha çok beğenmiştim.

4 Beğeni

The Daytrippers

Vay be… Çenebaz filmleri özlemişim. Tucci’nin filmografisini tamamlayayım derken karşıma çıktığında yıllar önce altyazısını bulamadığım için pas geçtiğimi hatırladığım film, doksanların hala daha 60’lar ve 70’ler bağımsız sineması yanında underrated kaldığını iliklerinize kadar hissettiriyor. Ancak İrlanda filmlerinde hissedeceğiniz “Türk ailesi” kıvamını da veren yapım aynı zamanda o çok sevdiğimiz, tek bir günde geçen "gece filmleri"nden. Çenebaz dedik, Whit Stillman, Terry Zwigoff, ilk dönem yapımlarıyla Noah Baumbach, zenci mahallesinde John Singleton… Bu filmi de Greg Mottola yönetmiş. Bir şeyi daha ispatlıyor, en azından benim için, Sam Shepard’a benzettiğim Campbell Scott’un filmografisine baktığımda, bir yanda Tucci’nin beklemede kalan Big Night filminde bir yandan Netflix’e yeni gelen Nonnas’ta bir yandan da Hope Davis uğruna izlediğim The Secret Lives of Dentists’teki baş aktör olduğunu öğrendim. Bunlar birbirini çeker genelde, bilinçaltı da olsa, birbiriyle ilintili şeyler izler, dinlersiniz. Neyse. Liev’in de "Köpek Kalbi"ni anımsatan kurgu romanı, daha sonra Rus satranç ustası Karpov’u canlandıracağını düşündüğümüzde, yüzde hoş bir tebessüm bırakıyor. Slow burn dizi aşkları gibi, film de ağır tempoda pişiyor ve bitiş çizgisine yaklaştıkça daha yoğun kıvamlı, lezzetli bir yemek sunuyor önümüze. Finaldeki twistin bugün yapılsa ne kara mizah ne şok etkisi yaratacağını, aksine eleştiri bombardımanına tutulup filmi de haksız yere bilinmezler mezarlığına yollayacağını bilmek insanı üzüyor. Sevdiğimiz oyuncuların gençliklerini hatırlamak, izlemek, o dönemlere onlarla birlikte dönmek, bir nevi zaman yolculuğu gibi. Asla gelmeyecek dönemleri bu sayede yeniden yaşıyor, deneyimliyor, teneffüs ediyoruz. Sinemanın, sanat olmaktan öte, en güzel yanlarından biri de bu.

Filmden aklımda kalan bir repliği de paylaşayım:

“Orta halli Amerikalı bugün buzdolabında kesik kafa saklayan bir seri katili kendi eşinden daha iyi tanıyor.”

Çehov’un tüfeği de burada asılı aslında, bulabilirseniz, finaldeki Andrew Marvell bağlantısını önceden tahmin edebilirsiniz.