İnş.olur.Bu izlediğim son Çin yapımı Bk’de epey ilerleme gördüm lakin Çinliler kendine ait filmlerde diğer toplumları çok belirli bir şekilde dışlıyor ve bu tür şeyler benim için çok kötü görünüyor.
Gizli bir askeri proje, uzaylılarla iletişime geçmek için uzaya sinyal gönderir. Bu sinyali yakalayan, yıkımın eşiğindeki bir uygarlık ise Dünya’yı kendisi için istemektedir.
Kitabın açıklaması böyle.Bu tür şeyleri maalesef Çinliler hiç bir şekilde yapamıyor filimlerin de.İnş.Hollywood yapımı olur çıkarsa da.
Tamam bu uyarlama sıkıntılı değil di zaten benin demek istediğim uzaylı veya yaratık yaratma konusunda Çinliler çok kötü.O paylaştığın üç cisim proplemin de insanlığı istila etmek isteyen uzaylı bir ırkı ele almış.
Çinlilerde bilimkurgu yeni yeni gelişmeye başlıyor. Çin filmleri daha çok tarihi veya wuxia adı verilen dövüş sanatları ağırlıklı oluyor. Bu filmi izlemedim ama yaratıkları da genelde mitolojilerinden alıyorlar.
“yaratıkları da genelde mitolojilerinden alıyorlar”.
İş’te demek istediğim ve başaramadığım şey bu:) Kendi kültürel yapılarını empoze etmek için yaratıkları kendi mitolojilerden ve kültüren değerlerine göre oluşturdukları için ondan başarısız oluyorlar.Böyle yapmaya devam ederlerse de hala başarısız olacaklar.
Kültürel değerlerini katmayınca da bir anlamı kalmıyor yaptıklarının. Vampir, kurtadam, zombi gibi yaratıkları Çin yapımı olarak izlemek ister misiniz? Ben istemem şahsen, çünkü Çin kültürüne uyumlu değiller ve daha iyisini Batılılar yapmışken kim Çin yapımını izler. Hem Mısır’da hem de Çin’de, piramit ve mumyalar olsa da Mumya Serisi’nin 3. filminde Çinli mumyalar çok sırıtmıştı.
Aynı sorun bizim ülkemizde de var üç harfli filmleri dışında korku filmi yapamıyoruz. Vampirler, kurtadamlar bizde de sırıtıyor.
Çin ya sıfırdan yaratık üretecek ya da tarihten esinlenecek. Şimdilik kolay yolu seçip tarihten esinlenmişler.
Sıkıysa Yakala ve Forest Gump filmlerini izledim. Forest Gump hiç unutamayacağım bir filmdir. Her film önerisi isteyene direk Forest’ı söylerim. Diğer iki filmi de en kısa zamanda izlemek isterim.
A Time to Kill’i izledim. Film klasik bir Amerikan mahkeme filmi. Konu itibariyle de Bülbülü Öldürmek’e benziyor ama aynı kalitede değiller.
Film oyuncular bakımından yıldızlar geçidi olmuş ama bu oyunculara yeterince iyi kullanılmamış. Sandra Bullock’a filmde sırf kadın bir karakter de olsun diye rol verildiği çok bariz, Oliver Platt’ın filme ne gibi bir katkısının olduğunu hala çözemedim, baba-oğul Sutherland’ların ekran süresi çok az. Filmde en azından Matthew McConaughey ve Samuel L. Jackson rollerinin hakkını vermişler de film tamamen berbat olmaktan kurtulmuş.
Yönetmen ellindeki yüksek potansiyelli konuyu ve çok iyi oyuncuları yeterince değerlendirememiş ve bunun yerine popülizme kaymış. Film özetle bir günah çıkarma filmi olmuş.
Gaspar Noe, bu filmde de oldukça rahatsızlık vermeyi başarıyor izleyiciye. İrreversible bence baş yapıttı ama bu filmde ona çok yaklaşmış. Bir dans ekibinin düzenlediği parti akıl almaz bir şekile bürünür. Film kapalı bir mekanda geçiyor ve film sonu siz de o partide yer almışçasına bir hissiyata bürünüyorsunuz. Yönetmenin belki bilirsiniz tarzını ama herkese önerilmeyecek oldukça rahatsız edici bir film.
Ağ(Geumul) 6/10
Güney Koreli yönetmen Kim Ki Duk’un filmi. Kuzey Kore vatandaşının balık avı sırasında Güney Kore’ye sürüklenmesini ve ajan damgası yemesini anlatan film yönetmenin diğer filmlerine göre en az şiddet ve cinsellik içeren filmi. Filmde geçen bazı aşırı zorlama sahneler, gerçek olması mümkün olmayan olaylar yüzünden film açıkçası pek beğenimi kazanmadı. Film karakterler üzerinden iki ülkenin insani değer ve duygularına odaklanmış ve bize biraz uzak bir konu olması ile ilgimi çekti ve izlettirdi kendini.
Black Panther 7/10 Thor: Ragnarok 7/10
İki marvel filmi de vaat ettiğini veren, aksiyonları bol,sıkmadan izlettiren ama daha öteye de gitmeyen filmlerdi. Avengers bitmeden izleyeyim dedim, zira o kadar süper kahraman filmi çıktı ki hangisini izleyip izlemediğimi hatırlayamaz oldum.
Konusu iyi ama anlatım olarak kısa kalmış bir filimdi.Filmin konusu 1950 yıllarda başlayıp 1980’lı yıllara kadar devam eden kadın hakları için mücadele eden bir avukat olan kadını konu alıyor.Ortalara doğru iyiydi ama sonlara doğru ki hızlı bitirme telaşı mahfetmiş bütün büyüsünü filmin.
Captain Fantastic’i izledim. Güzel bir yolculuk filmiydi. Filmin temelinde medeniyet ve medeniyetten kaçış çatışması yer alıyordu. Güzel mesajlar veriyor, filmi sevmemek elde değil.
Viggo Mortensen her zamanki gibi oyunculuğuyla döktürmüş. Çocuk oyuncular da çok iyiydi özellikle de Zaja’yı oynayan çocuk.
“Başımı geri çevirdim, caddenin ilerisine baktım. Bizden yana geçen kırmızı bir elbiseye ilişti gözlerim; bir erkeğin yanında yürüyen bir kadındı bu. Ben şimdi “Matmazel”le böyle konuşmaya dalmasaydım da, adice kuşkusundan dolayı gücenmeseydim, gücendiğim için başımı arkaya çevirmeseydim bu kırmızı elbise yanımdan geçip gidecekti de, ben onun belki farkına varmayacaktım. Hem zaten bana ne? Bu elbise, nedime Nagel’in elbisesi bile olsa, bana ne?”
Açlık - Knut Hamsun Sf. 141, Varlık Yayınları
Ben nedense bu alıntıyı Matrix’teki “Kırmızılı Kadın”la eşleştirdim. İkisi de “farkındalık” başlığı altında değerlendirilebilir. Belki Matrix’deki olayın bu kitapla hiç alakası yoktur, çünkü zaten kırmızı şehveti temsil eder ve kırmızılı kadınlar da gerek sinemada, gerek günlük hayatta Matrix çekilmeden önce karşılaşılması çok olası bir şeydi.
Çok kaliteli bir filimdi.Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfini ele alan bir yapım.Filmde Çok fazla Hristiyan sembolü var malum dönemi itibari ile ona takmassanız keyifle izleyeceğiniz bir yapım olur.
Amerikan eğitim sistemini ve aile yapısını eleştiren güzel bir film. Filmden beklentim Dead Poet Society benzeri bir film olmasıydı ama alakası yokmuş meğer. Filmde eğitim sistemindeki sorunları öğretmenlerin yetersizliğine bağlayıp mükemmel bir öğretmenle kolayca çözülebilecek basit sorunlar olarak görüp kolaycılığa kaçılmıyor. Bunun yerine sorunları bir belgesel gibi yakından inceleyip çözümünü ise bizlere bırakıyor.
Film kasvetli yapısına rağmen hiç sıkmadan kendisini izletmeyi başarıyor. Adrien Brody’in oyunculuğu The Pianist’teki oyunculuğundan aşağı kalır bir yanı yoktu, hatta bu filmde daha iyi oynadığını bile söyleyebiliriz.
Tamam tamam geç izlediğim için özür dilerim.
Oyunculuk, hikaye, anlatış tarzı, kurgusu, çekimleri ve müziği harikulade mükemmel bir filmdi. İkinci filmini de en kısa zamanda izleyeceğim.
Filmin giriş müziğini ayrı sevdim diyebilirim. Bang Bang.