Adem (Berat Efe Parlar) yaz tatilinde Cibar Kemal’in yanında çırak olarak işe girer. Bir teravih namazı öncesi sevdiği kız ile konuşurken oruç tuttuğunu öğrenir ve kendisine farz olmamasına rağmen oruç
tutmaya karar verir. Bir yaz günü hem çalışırken hem de oruç tutması Adem için çok zor olacaktır.
Cem Yılmaz’ın bu kadar iyi oynamasını beklemiyordum çok güzel bir iş çıkarmış.
Ülke gerçekleriyle harmanlanmış hem güldüren hem hüzünlendiren çok güzel bir film.
İdeoloji kısmında fazlaca yanlı bir sergi gösterdikleri için 8/10.
Şarkı, sahne, para bahane, o abla kardeş diyalogları filmin ana bölümünü oluşturuyordu. “Elalem ne der?” korkusuyla insanlar hayatlarını heba ediyorlar, bu film de bunu anlatmış. Oyuncular çok değerli insanlar, hakkıyla da oynamışlar bölümlerini, bir tek Kerem Bürsin’in sürekli “EY YOV” diyecekmiş gibi konuşması 70’lere yakışmadı Ablaya üzüldüm ama kızdım. “Herkesin hayatına kimse karışamaz!!” diye haykırmak istedim.
Çağan Irmak filmlerini izletiyor da kendini tekrarlıyor gibi geliyor bana. Yine de izliyoruz işte.
Sabaha karşı bitirdim film. Kaçıncı sefer izledim bu zamana kadar hatırlamıyorum ama her sene en az 1 defa izlediğim filmler arasındadır. Oyunculuk, sinematografi mükemmel. Kült Kült Kült.Açık ara da en sevdiğim Mel Gibson filmidir.
Bayram tatilini film seyretme fırsatı olarak kullandım. Seyrettiklerim şu şekilde;
5/10
Tom Hanks bu filmde nasıl oynamış anlamak mümkün değil. Konu güzel olsa da işleyişi, giriş, gelişme ve sonucu o kadar oldu bittiye getirilmiş ki üzüldüm. Hiç çekmeseler daha iyiymiş.
7/10
Nazi Almanya’sında oğullarını savaşta kaybeden bir çift, kartpostallarla hükümeti protesto etmeye başlar, sonra polis düşer peşlerine. 2. Dünya Savaşı dönem filmlerini sevenler düşünmeden izlesin.Oyunculuklar her ne kadar başarılı bulsam da konu Almanya’da geçerken, yazılar her şey Almanca iken, oyuncuların Alman aksanlı İngilizce konuşmaları filmin tüm atmosferini baltalıyor.
7/10
Yorgos Lanthimos’un, Lobster’dan sonra seyrettiğim ikinci filmi. Filmi ikiye bölmek istiyorum. Filmin ilk yarısı kusursuz bir şekilde ilerleyip merak, gerilim ve heyecanı tavan yaparken ikinci yarısı ise filmin yarattığı tüm atmosferi patlatıyor. Sonunda ise neydi şimdi bu dedim. Konuya girersem ispiyona girer. Filmdeki oyuncuların her biri o kadar başarılı oynamışlar ki ayrı bir takdir hak ediyorlar.
8/10
Hitler’in Avrupa’yı işgale başladığında başbakan olarak göreve gelen, Winston Churchill’in göreve gelişini de kapsayan yaklaşık 1 ayını anlatan harika bir biyografi filmi. Winston Churchill’in en çok eleştirildiği konu ise göreve gelmeden, Gelibolu’daki hezimeti ki filmde bunun üzerine diyaloglar geçince as bayrakları durumu oluyor. Diğer yandan başbakanlığa gelişinin ilk önemli kısmı Dunkirk operasyonu. Dunkirk filmini izlemedim ancak izlediyseniz, operasyonun, siyasi ve politik karar kısımları bu filmde işleniyor.
8/10
Çerezlik olarak açtığım film, geldi tüm psikolojimi mahvetti. 2-3 gündür etkisindeyim filmin. Siyahi bir gencin beyaz kız arkadaşının evini ziyaret etmesiyle başlayan hikaye hiç umulmadık bir sona dönüşür. Filmde karakterler güzel kurgulanmış, hikaye ise sade ve akıcı bir şekilde işlenmiş. Filmde gereksiz hiçbir sahne yoktu. Güzel filmdi.
Dün 1986 yapımlı Aliens filmini izledim. Yapılış yılına göre çok iyiydi. 2019 yılındayız ama bu filmin yanına yaklaşacak bir film bile yapamayız bundan eminim.
Daha önce de Tolkien’i izlemiştim. Savaş sahnelerindeki kullanılan efektler hoşuma gitti. Orta Dünya’nın nasıl hayat bulduğunu anlatan orta halli güzel bir biyografi filmiydi.
Gone Girl izledim. Şahane ve psikopatçaydı. Gözümü kırpmadan izledim bütün yorgunluğuma rağmen. Hayran kaldım. Kitabını da istiyorum Gone Girl, Contratiempo tarzı film önerilerinizi bekliyorum arkadaşlar.
Once Upon a Time in Hollywood’u izledim. Uzun zaman sonra ilk defa sinemada film izledim, iyi geldi. Tarantino’yu da ilk defa sinemada izledim.
Öncelikle filmi çok beğendiğimi söyleyerek söze başlayayım. Film Tarantino severlerin kolayca beğeneceği bir film. Tarantino’yu hiç izlemeyenlerin ise filmi sevebilmeleri için 40-60 dk civarında izlemesi gerekiyor. Filmi anlamak için Manson Cinayetleri ile Charles Manson, Sharon Tate ve Roman Polanski gibi kişilerin araştırılması lazım. Eğer buları araştırmadan izlerseniz filmi anlamanız zor, şansıma ben bu konuları filmden bağımsız daha önce araştırmıştım. Bu konuları araştırmadan da filmi kolayca seversiniz ama saçma bir filmmiş diyebilirsiniz. Benim filme birlikte gittiğim kuzenim bunları hiç bilmiyordu ama sevdi filmi.
Filmde Leonardo DiCaprio’nun mu yoksa Brad Pitt’in mi daha iyi oynadığına karar veremedim ama ikisi de mükemmel oynamış. Umarım bu filmle Brad Pitt de yıllardır hakettiği Oscar’ı kazanabilir.
Django Unchained’i izledim. Daha önce adam akıllı oturup western filmi izlememiştim. İzlemeye de yanlış bir filmle başlayıp türden soğumak istemediğim için bir süredir erteliyordum ama madem Tarantino’nun filmi var deyip bunla westerne başladım. İyiki de bu filmle başlamışım, hem film çok sardı hem de westerni az da olsa sevmeye başladım.
Film ilk sahnesinden itibaren Tarantino filmi olduğunu hissettirdi. Kill Bill kadar olmasa da kan ve vahşet de yeterince vardı. Filmin başındaki bar sahnesi, Ku Klux Klan sahnesi ve Tarantino’nun oynadığı sahne çok iyiydi. Filmi izlemeden önce DiCaprio şov olur diyordum ama DiCaprio her ne kadar çok iyi oynasa da Christoph Waltz resmen filmin yıldızı olmuş. Waltz ile ilk kez Inglourious Basterds ile tanışmıştım ama bu filmden sonra Waltz’ın oynadığı filmleri izlemeye özen göstereceğim. Jamie Foxx’da çok iyi oynamış. Filmin müzikleri de çok iyiydi, en iyi müzik ise filmin başındaki Django şarkısıydı.
Tarantino külliyatı’ndan sadece Jackie Brown ve The Hateful Eight’i izlemedim. Yakında onları da izleyip külliyatı tamamlayacağım.
The Hateful Eight’i izledim. Tarantino’nun filmleri bakımından şanslıyım sanırım, bu filmini de beğendim, eğer Jackie Brown’ı da izleyip beğenirsem tüm filmlerini sevmiş olacağım. Tek mekanda geçen filmleri severim, bu filmde at arabası sekansını saymazsak tek mekanda geçiyor o yüzden bu filmi bu türün en iyi filmlerinden birisi ilan edebilirim ve dolayısıyla filmi Tarantino filmleri sıralamamda da ilk üçe kolayca yazabilirim.
Jackie Brown’ı izledikten sonra kendimce Tarantino sıralaması yapacağım. Bakalım sıralama nasıl olacak.
The Hateful Eight inanılmaz bir film. Django’dan daha çok sevmiştim ben. Sinemada izleyememiş olanlar için tam kış aylarında sıcak bir kahve ile izlemelik muhteşem bir film.
İki filmde çok iyi. Django’nun özellikle müziklerini çok sevmiştim. The Hateful Eight’in ise atmosferini çok sevdim. Ama ikisi arasında seçim yapmam gerekirse The Hateful Eight’i seçerim bende.
Ablaya üzüldüm ama kızdım.
Gone Girl, Contratiempo tarzı film önerilerinizi bekliyorum arkadaşlar. 
Bu konuları araştırmadan da filmi kolayca seversiniz ama saçma bir filmmiş diyebilirsiniz. Benim filme birlikte gittiğim kuzenim bunları hiç bilmiyordu ama sevdi filmi.
