O yillarda saglam kurgular cekilmis kalite iyi gelmese de konular cok iyi
Into The Wild
Film ailevi sorunları ve içinde yaşadığı sisteme başkaldırmak isteyen bir gencin kendisini herkesten habersiz, tüm parasını bir yardım kuruluşuna bağışlayıp doğaya atmasını konu alıyor. Bu yolculuğu sırasında farklı dostlar edinen ana karakterimiz, Jack London gibi vahşi yaşamı anlatan yazarların kitaplarını kutsal birer kitap gibi okuyarak hayatını bu kitaplardan elde ettiği çıkarımlara göre şekillendiriyor. Acaba bazı şeylerin çok daha önemli olduğunu ne zaman anlayacak ?
IMDb’ deki trivia kısmından anladığım kadarıyla birkaç kısa bilgi ekleyeyim :
- Film Christopher Jones McCandles adlı bir gencin yaşamını anlatıyor. Gerçek bir yaşam öyküsüne dayanıyor yani.
- Başrol oyuncusunun filmde taktığı saat gerçekten Christopher’e ait. Ailesi saati ona hediye etmiş.
- Başrol, rol gereği yaklaşık 18-20 kilo vermiş.
- Otobüsün olduğu sahneler hariç Alaska sahneleri gerçek olayların yaşandığı yerlerde çekilmiş. (Gerçeğini McCandle’ın hatırasına saygısızlık olacağı gerekçesiyle kullanmamışlar, birebir replikasını inşa etmişler.)
- Filmin sonunda cama asılı olan kağıtta gerçekte “Ölüyorum, kurtarın” tarzında cümleler yazılıymış.
- Christopher’in hayatını anlatan, birisi kardeşi tarafından, 2 kitap yazılmış. İlk kitap 1996 yılında Jon Krakauer tarafından yazılmış (Türkçe’ye Yaban’a Doğru diye çevirisi yapılmış.) Kardeşinin kitabı ise 2013 yılında yayınlanmış.
- Kitap (Krakauer’in yazdığı) yayınlandıktan sonra bölgeye pek çok ziyaretçi gitmiş ve bunlardan ölenler olmuş.
Ben bu filmi yarım bırakmıştım. Biyografi filmi olduğunu bilseydim yarım bırakmazdım. Sayenizde öğrendim teşekkürler. En kısa zamanda filmi tekrar izlemeyi düşünüyorum. Ayrıca film alttaki fotoğrafta yer alan kişinin hayatını anlatıyormuş, bu fotoğrafın gizemini merek ediyordum, öğrendiğim iyi oldu.
en son izlediğim film kara sevda
http://www.beyazperde.com/filmler/film-255238/
Parazite (2019)
Popüler filmlerden uzak duran ben, baya geriden geldim bu filmi sonunda izledim. Abartıldığı kadar varmış. Güzel filmdi. Sadece filmin senaryosu bile güzelken altta yatan sebepleri düşünmek, filmin adının nereden geldiğini düşünmek de güzel oldu. Hâlâ izlemeyen varsa tavsiye ederim.
9/10
Nedense konusu birazcık buna benzer Türk filmi vardı sanki. Hatırlayamıyorum.
Filmin başında komedi havası vardı. Nostalji yaptım resmen. Bi zamanlar Wifi arayan kendimi gördüm. Derken atmosfer değişti. Huzur gitti. Öyle huzurlu giden filmde o parti günü yaşananlar akla hayale sığmaz. Empati yapınca o gün olacakları kimse bilemezdi diyorum. Küçük çocuk tam nöbet geçirmekten kurtulmuştu. Eski hayaleti geri döndü. Zengin koca aslında karısını sevmiyordu. Belki de çalıştığı şirket kadının babasına aitti kim bilir? Ve fakir aileler resmen para kaynağını sömürüyordu… Ne filmdi ama.
Bir iki cümle de yorum yapsan güzel olurmuş
Bu arada yukarıda paylaştığın Bakıcım Bir Vampir’in filmden sonra dizisi de çıkmıştı. Filmi sevdiysen dizi zaten filmin bittiği yerden devam ediyor, tavsiye ederim.
Tamam.Teşekkür ederim tavsiyeniz için. Ben uzun olur ve okurken insanlar sıkılır diye yazmadım.Ha bir de spoi vermiyim dedim.
Tadı kaçmasın filmlerin.
‘97 yapımı bilimkurgu filmi. Türü bilimkurgu olmasına rağmen bu türdeki yoğun öğeleri içermiyor. Sade, yavaş ilerleyen, aksiyon sahnelerinden uzak, daha çok konu odaklı, sakin ve başarılı bir film.
Doğal yollarla çocuk yapmaya karar veren bir çift, doğar doğmaz bebeklerinin bir sürü genetik sorunu olduğunu ve zor bir hayat geçireceğini öğreniyor. Bu ilk doğan erkek çocuğuna (Vincent) birde oyun arkadaşı olsun diye ikinci bir çocuk (Anton) daha yapmaya karar veriyorlar ama bu sefer doğacak olan bebeğin genleriyle oynanarak kusursuz hale getiriliyor.
Toplumda bundan dolayı bir ayrımcılık mevcut. Genleriyle oynanmış kusursuz kişiler toplumda değerli mevkiilerde çalışırken, genetiği değiştirilmemiş kişiler alt sınıf işlerde çalışıyor.
Film boyunca hikayemiz Vincent üzerinden ilerlerken, karakterimizin hayalini ve bunu nasıl gerçekleştirmeye çalıştığıyla ilgili çabasını görüyoruz.
Aklımda kalan en çarpıcı diyalog ise şu oldu:
Anton: Vincent! How are you doing this Vincent? How have you done any of this? We have to go back.
Vincent: It’s too late for that. We’re closer to the other side.
Anton: What other side? You wanna drown us both?
Vincent: You wanna know how I did it? This is how I did it Anton. I never saved anything for the swim back.
Bende izledim 2-3 ay önce çok kaliteli bir filmdi. Ne varsa eski yapım filimlerde var.
İçinde Yaşadığım Deri’yi izledim. Aslında konusunun özünde intikam var ama işlenişi oldukça sıradışı ve yaratıcı. Almodóvar’ın yönetmenliğinin ve Banderas’ın oyunculuğunun güçlerini birlestirdiği psikolojik gerilim tadında bir film. Beğendim, tavsiye ederim.
8/10
Upgrade (2018)
Dünyayı yapay zeka ele geçiriyor temalı, aksiyonu bol bir filmdi.
Kill Bill vol.1
Çok geç olsa da izledim sonunda, 2’yi de izlerim kısa sürede. Tek anlamadığım, o kanlar neden fıskiye gibi fışkırıyor? Anime gibi görünsün diye mi uğraşmışlar merak ettim açıkçası. Filmi beğendim, intikam almak isteyen ve 5 kişilik bir ölüm listesi olan bir kadının ortalığı dağıttığı, güzel bir film.
Hele bi de Kill Bill 2 izle sen. Filmde kasıtlı yapmışlar o sahnelerini. Ben sevdim ama
Uma Thurman filmleri izleniyor burada güzel. Gattaca izlemedim gerçi. Kill Bill’deki performansı için izlesem mi acaba
Gone girl izlemiştim sonra biraz daha Ben Affleck izlemek istedim… Hırsızlar Şehrini açtım.
Ben de 7.5 veririm.
Aksiyon çok sevmem en azından salt aksiyon olmasından hoşlanmam o yüzden bu filmi beğendim. Karakterlerin motivasyonunu ve hislerini aldım. Rebecca Hall çok güzel kadın ve rolünü sevdim. Ben Affleck zaten tanrının bize lütfu.
Karakterimizin (Ben) seçim yapma şansı pek olmamış. Kötü işlere bulaşması küçüklüğünden başlayan bir şey. Bir soygun planlıyorlar ve sonrasında Doug hayatını değiştirmek istiyor. (Ne kadar üstü kapalı bir cümle oldu )
Bir replik paylaşmak istiyorum. Okumak istemeyenler için blurladım.
Doug’ın arkadaşı (Hawkeye olan :D) cinayet işleyen bununla yargılanıp çıkan biri. Doug: Ben adam öldürmek istemiyorum dostum.
Hawkeye: Beni niye getirdin o zaman.
Kill Bill benim de çok sevdiğim bir seridir. O sahneleri Tarantino kasıtlı yapıyor
Kasıtlı yaptığını ikinci filmde mı anlayacağım ? yoksa açık açık ortada işte gibi bir şey mi?
Yoo Tarantino’nun tarzı öyle. Gençlik yıllarında video kaset satan bir mağazada çalışmış ve o yıllarda çokça b sınıf film izlemiş. Onların etkisi veya o filmlerdeki sahnelere bir saygı duruşu olarak adlandırabiliriz.
@Arqonquin rica ederim
Anladım, teşekkür ederim
2008 yapımı macera / aile filmi.
Öncelikle film aynı ismi taşıyan The City of Ember kitap serisinden uyarlanmış bir film fakat ben bundan habersiz bir şekilde izledim. Kitaplarını okumadım dolayısıyla iyi olmuş / kötü olmuş kıyaslaması yapamayacağım.
Filmin hikayesi, jenerasyondan jenerasyona devredilen ve ancak ihtiyaç anında açılması için kilitlenmiş elektronik bir kutu ile başlıyor. Neredeyse kubbe diyebileceğim bir yerleşime sahip olan Ember ismindeki bu yeraltı şehrinde gündüz kavramı diye bir şey yok çünkü bu şehrin sakinleri dış dünyayı “Unknown” yani “Bilinmeyen” olarak görüp dışarısı tehlikeli, karanlık diye hiç çıkmamışlar. Dış dünyayı ancak büyüklerin kendilerine anlattığı haliyle biliyorlar.
Ember şehri sürekli elektriğe / ışığa bağlı bir şehir ve çok uzun bir süredir bu şekilde çalışıyor. Sürekli aydınlık. Öyle ki şehrin karanlık olduğu zamanlarda insanlar paniğe sürükleniyor.
Hikayemizi ilerleten Doon ve Lina isimli iki genç ana karakterimiz var ve bu ikili her şey için çok geç olmadan şehirden kurtulup, dışarıya çıkabilmenin yollarını arıyor.
Benim sevdiğim bir film oldu fakat biraz daha çocuk / genç kesime hitap ettiği için aranızda sıkılanlar çıkabilir.