En Son İzlediğiniz Film?

Memories of Murder
Müzikleri, renkleri çok beğendim. Film zaten çok güzel.

  • Sürekli ayakkabılarına dikkat eden, galoş giyip herkesi döven elemanın en son o galoş giydiği ayağının kesilmesi
  • Olay yerindeki karmaşıklıklar. Asla adlı tıpın zamanında orda olmaması.
  • Engelli olan oğlanın başına gelenler ve onu olay anını anlatması için olay yerine götürdüklerinde yaşananlar.
  • Şehirden gelen dedektifin geçirdiği değişim.
  • Şamandan yardım istemesi.
  • Hamama gitmesi.
  • Bir DNA testini bile yapacak ekipmanın olmaması ve bu yüzden ekibin sürekli itiraf almaya çalışması.
  • Yağmurda şarkı isteğinde bulunan adam.
  • Küçük kızın ölümü, dedektifin belini örtmesi ve ardından gidip adamı öldürmeye çalışması
  • ve son sahnedeki sıradan bir adamdı cümlesiyle adamımızın kameraya bakışı ( bunun sebebi yönetmenin gerçek katilin bu filmi izleyeceğini düşünmesiymiş.)
    Bunlar aklımda kalan sahneler.
  • Gerçekten yaşanan bu 10 cinayetin katili ise geçen sene bulunmuş. Zaten tecavüzden hapiste olan biriymiş ancak zaman aşımı nedeniyle bu seri cinayetlerden dolayı ceza almayacakmış. Korkunç! Bence bazı suçlar için zaman aşımı olmamalı.
6 Beğeni

Howls Moving Castle 2004 yapımı animasyon filmini izledim. Bana bu müthiş filmi öneren @Kitsune’ye teşekkür ederim. :smiling_face_with_three_hearts:

Hem filmini izledim hem de animesini izledim. Animesi kesinlikle çok daha iyi. Bu Miyazakiler üstün yetenekli sanırım. Tam isminde Miyazaki olan kişilerin elinden kötü iş çıkmıyor. Örnek verecek olursam, kesinlikle Hidetaka Miyazaki derim :smiley:

Howl - Sophie ilişkisini beğenmedim. Her şey çok çabuk oldu bitti, filmin başı ile sonu çok hızlı ilerlerken, sanki ortasını lastik gibi uzatmışlar. Ancak izlerken hiç sıkılmadım.

Yufka yürekli Calcifer filmin yıldızı bence. :slightly_smiling_face: Ölüm tüyden hafif, görev dağdan ağır. Anlayışıyla koca şatoyu hareket ettiriyor.

Sophie ile annesinin ilşkisini de hiç işleyememişler.

Filmin atmosferi ve müzikleri harika. Fakat karakter tasarımları çok fazla Sprited Away’a benziyor. Sanki aynı karakterin farklı saç rengine sahip olanını izliyormuşum gibi hissettiğim yerler oldu.

Haku ile Madame Suliman’a yardım eden sarı saçlı Haku gibi. :slightly_smiling_face:

Ben epey keyif aldım 10/8 puan veriyorum.

7 Beğeni

Tenki no ko (Weathering With You)

6 Beğeni

Dün gece birkaç dalda ödül almış The Shape Of Water filmini izledim.

Guillermo del Toro’nun yönetmenliğini üstlendiği film drama ağırlıklı bir film olarak karşımıza çıkıyor. Amerika’nın ve Rusya’nın bilim alanında rekabette olduğu bir dönemde geçen olaylar dilsiz karakterimiz Elisa aracılığıyla sunuluyor. Bir temizlik görevlisi olan Elisa erkekler tarafından dışlanmış bir bireydir. Çalıştığı yerde gizlilikle yürütülen -gizli ama çok da gizli değil- bir çalışmaya istemeden de olsa tanık olur. Okyanusun derinliklerinden çıkarılıp incelenmek için getirilmiş olan balık-adam cinsindeki bir canlıyla karşılaşan Elisa’nın tüm hayatı değişir böylelikle.

Bünyesinde ırkçılık söylemi, insanların eksik yönlerine karşı olan tutumlar, eşcinsellik gibi çeşitli toplumsal sorunlara değinen film fantastik anlamda doyurucu olsa da kurgusundaki eksikliklerle vasatın üstünde bir film. Çok fazla beklentiye girmeden izlenilebilir.

5 Beğeni

Weathering With You
Your Name’in yönetmeninden güzel bir film daha.
Yönetmenin dört filmini izledim, dördünü de çok sevdim. Renkler, teknolojik aletler, markalara kadar önem verdiği çizimler, ve fantastik öğelerle normal hayatı harmanlaması, efsane ya da geleneklere yer vermesi harika.
Filmin müziklerini yine RADWIMPS yapmış. Çok da güzel yapmış.

Mitsuha ve Taki detayı çok güzeldi. Tahminime göre Taki sahnesinde Onun daha Mitsuha’dan haberi yoktu. Mitsuha ile karşılaştığımızda üzerindeki kıyafetler, saçı falan hep sonda Taki ile karşılaştığı ile aynı.
Acaba o gün mü karşılaşacaklar?
Taki ve Mitsuha Japonya’yı bir yıkımdan kurtarsa da maalesef başka bir afet sardı bu sefer de. Belki aynı evrende geçen başka bir filmde görürüz sonucu.

8/10

6 Beğeni

Yine ben, yine Makoto Shinkai. Bu filmle birlikte beş filmini izlemiş oldum. Hepsinin de çizimlerine hayran kaldım. Filmi çoğu insan yönetmenin en zayıf halkası olarak falan görmüş galiba ama ben konusunu ve sonunu çok beğendim. Filmin zayıf halkası ise müzikleriydi. Bu sefer RADWIMPS yoktu :frowning:
Güzel filmdi.

7 Beğeni

Normalde gecenin üçünde, ambale olmuş kafayla televizyonda denk gelmesem izleyeceğim bir film değil. Ama oyuncularda Carla Gugino’yu görünce bir daha mı geleceğiz dünyaya diyip açtım izledim.

Bir felaket filminin sahip olabileceği bütün klişeler var. Parçalanmış aile, bilim adamları, depremden koşarak kaçanlar… (The Day After Tomorrow’da da buzdan koşarak kaçarlardı.)

İyi diyemem ama kötü de değil. Oyunculuklar ve efektler çok kötü değil izletiyor kendini. Özellikle yerin dalgalanmasını güzel halletmişlerdi.

Carla Gugino da yine çok güzel, hep güzel.

3 Beğeni

Barton Fink
Ethan ve Joel Coen kardeşler’in yazdığı, yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği 1991, ABD yapımı olan bu film sayesinde Coen Kardeşler’in dünyasına dahil oldum.
Kendi yaşadığı sınırlar içerisinde belli bir kariyere sahip olan oyun yazarı Fink, kazandığı ün sayesinde bir teklifle karşı karşıya kalır başta bu teklife sıcak bakmadığını bariz bir şekilde görsek de, bu teklifi kabul etmesi gerekmektedir ki macerası başlayabilsin :slight_smile:
Evet ilk bakışta bir yazarın yolculuğu ne olabilir ki? Diye düşünebilirsiniz. Ama işler düşündüğünüz gibi gerçekten ilerlemeyecek.
İzlerken her zaman tetikte olacağınız,akıcı ve nefis bir film.

7 Beğeni

İzlediğim filmleri uzun süredir yazmıyordum şimdi topluca yazacağım. Bu yazmadığım sürede çoğunlukla Western izledim.
Sergio Leone’nin çektiği dolar üçlemesinin ikinci filmi Birkaç Dolar İçin ile başlayayım.


İlk filmden çok daha güzeldi. Filme ilkinden daha çok bütçe verildiği net bir şekilde belli oluyor. Çok güzel bir film ama bana biraz üçlemenin son filminin prototipi gibi hissettirdi. Normalde bir Western filmde iki kutup olur. Ana karakter(çoğunlukla yalnız kovboy veya kasaba şerifi) iyidir, düşmanı(çoğunlukla haydut veya Kızılderili şefi) ise kötüdür. Anti-kahraman yoktur. İzlediğim spagetti westernlarda ise karakterler hep anti kahraman. Bu filme üçüncünün prototipi deme sebebim ise iki kutup değil üç kutup olması. İki tanesi daha iyiye yakın bir tanesi ise kötü olan üç kutup normal bir Western’da görülen bir şey değil. Üç kişinin farklı noktalarda kesişen hikayesi ise üçüncü filmle benzer. Ayrıca ilk filmde Ramon karakterini oynayan ve çok başarılı bulduğum Gian Maria Volante bu filmde inanılmaz derecede Yılmaz Güney’e benziyor. Western seven herkese öneririm. Western sevmryen ama türe bir şans vermek isteyenler de bakabilir.
Puanım: 8,5/10

Sıra üçlemenin üçüncü ve son filmi olan İyi, Kötü ve Çirkin’de. Çoğu yerde çekilmiş en iyi Western olduğu iddia ediliyor. Ben şimdiye kadar izlediklerim arasında en iyi iki Western’dan biri diyebilirim(diğeri bu yazının devamında). Film Çirkin’in filmi diyebilirim. En çok gördüğümüz kişi Çirkin. Burada biraz neyin iyi neyin kötü olduğundan bahsetmek istiyorum.

Kötü çok açgözlü. Para için her şeyi yapabilir. Prensipleri var ve bunlara sadık. Bir iş alınca her türlü sonuna kadar gidiyor. Kötü olmasının asıl sebebi ise hiç merhamet duygusu olmaması. Ne kadar çok adam öldürürse öldürsün bundan rahatsız olmuyor. Yine de saf kötü değil kötüye daha yakın duran bir Anti-kahraman.
İyi Kötü’nün sahip olmadığı merhamet duygusuna sahip. Bunu yaralı askere su verdiği sahnede görüyoruz. Yine bir sürü adam vuruyor ama bundan hoşlanmıyor. Savaşı görünce bu kadar insanın ölmesi onu rahatsız ediyor. Çirkin’e ihanet ediyor ama o durumda bile onu öldürmüyor. Her ne kadar diğerlerinden iyi gibi dursa da yine de saf iyi değil iyiye daha yakın bir Anti-kahraman.
Çirkin filmdeki en çok sahnesi bulunan ve en iyi yazılmış karakter. Gariban ve bu sebeplerle haydutluğa soyunmuş ama gerçek bir haydut değil. Vizyonsuz ve bu sebeple sıradan bir haydut olarak kalmaya mahkum. Bunu İyi asla 3000 dolardan fazla etmezsin dediğinde de görüyoruz. Sergio Leone’nin Akira Kurosawa sevdiğini bu üçlemenin ilk filminden biliyoruz. Buradaki Çirkin Yedi Samuray’daki Mifune’nin oynadığı karaktere benziyor. Çirkin sonuçta kaybetse de filmin başrolü ve filmin en iyi oyunculuğunu gösteriyor.
Triello sahnesi çok başarılı. Diyalog yok, ses yok, haraket yok ama izlerken çok ciddi geriliyorsunuz.

Biraz da Ennio Morricone’nin müziklerinden bahsetmem lazım. Bu film sinema tarihinin en başarılı soundtracklerinden birine sahip. Özellikle Ecstasy of Gold çok güzel.
Son olarak filmin oscar adaylığı bile almamasından şikayet edeceğim. Bu film en azından 4-5 ödülü hak ediyor. En İyi Erkek Oyuncu(Eli Wallach), En İyi Müzik, En İyi Yönetmen, En İyi Film ödülleri bu filme verilse kimse şikayet etmez herhalde. Hadi o yıl daha iyi filmler vardır diyelim(pek sanmıyorum) ama bu müziğin oscar almamasının mantıklı bir açıklaması olamaz. Ki oscar dışında da çok ödül almış bir film değil zaten.
Bu filmi sadece Western sevenlere değil herkese öneriyorum. Zaten Western seviyorsanız muhtemelen izlemişsinizdir.
Puanım: 10/10


Üç Spagetti Western izledikten sonra biraz Amerika yapımı Western izlemeye karar verdim. Bu kararı verince biraz araştırdım ve her yerde önüme aynı isim çıktı: John Ford. Sevdiğim yönetmenlerin çoğu John Ford hayranı. Bunun sonucunda 1939 yapımı, Western türüne bir saygınlık kazandıran aynı zamanda John Wayne’i ünlü yapan film olan Stagecoach’u izledim.
Yılına göre çok başarılı bir film. Genç John Wayne izlemek çok ilginç. Adamın hep orta yaşlı halini biliyoruz. Oyunculuklar çok iyi. Özellikle doktor karakterinin oyunculuğu çok başarılı. Film ırkçılıkla suçlanıyor ama ben çok sıkıntı görmedim.

Apaçi baskını sahnesi çok güzeldi. Tek sıkıntı silah kullanan apaçilerin atlara ateş etmeyi düşünememesiydi.

Türü seviyorsanız izleyebilirsiniz. Yine de bu yazıdaki en zayıf film.
Puanım: 6,5/10


John Ford’un önemli filmlerinden biri olan ve bir önceki izlediğim film olan Stagecoach’tan sadece 1 yıl sonra çekilen 1940 yapımı Gazap Üzümleri filmini izledim. Kitap 1939’da yazılmış. Yani yazılır yazılmaz uyarlanmış. Kitabını okumadım şimdiden belirteyim. Ama kesinlikle okuyacağım.
Film çok başarılı. Sinematografi anlamında yönetmenin bir önceki filmiyle arasında dağlar kadar fark var. Çekimler çok güzel. Hikayede bazı yerler çok hızlı geçilmiş gibi ama muhtemelen süre kısıtlaması yüzündendir. Mesela dedenin ölümü çok hızlı geçilmişti.
Oyunculukların hepsi çok başarılı ama ben özellikle genç Henry Fonda’nın oyunculuğunu beğendim. 1940 yılında Hollywood’da sol eğilimli filmler çekenlere komünist denip baskı yapılıyor. Hatta Charlie Chaplin bu sebeple Amerikadan ayrılıyor. O yılda böyle bir film çekmek çok cesurca. Fakirliği anlatma şekli bana Akira Kurosawa filmlerini hatırlattı. İzlediğim en başarılı yol filmlerinden biriydi. Kitabını okuyan biri yorum yaparsa daha sağlıklı olur ben kısa keseceğim.
Puanım: 9/10

İyi, Kötü ve Çirkin hakkında izlediğim en iyi iki Western’dan biri demiştim. Diğeri bu film. Çekimler gerçekten çok başarılı.

Son sahne dahil çoğu sahnede açık kapıdan içerisi ve dışarısı çekilmiş. Bunun uygarlık ve vahşi doğa arasındaki farkları göstermek için yapıldığını düşünüyorum. Çünkü bu sahneler genelde içeride ev ve insanlar dışarıda ise çöller şeklinde veya tam tersi şekilde çekilmiş. Son sahnede ise herkes içeri giriyor çünkü onlar uygarlığa ait sadece geçici bir macera sebebiyle dışarıdalar. Ethan ise topluma ait değil. Zaten filmin başında gördüğümüz üzere Ethan yıllardır toplumdan uzakta savaşıyormuş.
Ethan karakteri ilginçti. Özellikle John Wayne’i o rolde görmek çok tuhaf oldu. John Wayne diyince aklıma saf iyi kasaba şerifi benzeri bir rol geliyor. Oysa burada oynadığı karakter anti-kahraman sayılabilir. İç savaşta güneyi desteklemiş. Savaşı kaybedince bile fikirleri değişmemiş. Komançilere karşı aşırı bir nefreti var. Filmin ana çatışması Ethan ve Scar arasında değil Ethan ve Martin arasında. Beyaz adam Kızılderili çatışmasını değil Kızılderililere farklı yaklaşan iki beyaz adamın çatışmasını anlatıyor.
Film bazı yerlerde ırkçılıkla suçlanmış ama ben ırkçı bulmadım. Evet Ethan ırkçı ama bu ırkçılık övülmüyor. Filmin ırkçı olmadığı Ethan ve Scar ilk karşılaştığındaki diyaloglarından anlaşılabilir. Scar ingilizce konuşuyor. Ethan iyi konuşuyorsun sana biri mi öğretti diye soruyor. Scar ise sen de komançi dilini iyi konuşuyorsun sana biri mi öğretti diyor. Scar muhtemelen dili 5 yıldır yanlarında yaşayan ve o sürenin bir kısmında karısı olan Debbie’den öğrendi. Bu sahneyi Komançiler beyazlara kötülük yapıyor ama beyazlar da aynılarını komançilere yapıyor şeklinde anladım.
Son olarak yakaladığım bir detaydan bahsedeceğim. Debbie’nin mezarlıkta saklandığı sahnede Ethan’ın annesinin mezar taşının üstünde Komançiler tarafından öldürüldüğü yazıyor. Bu Ethan’ın Komançilerden neden nefret ettiğini açıklar.

Film Western sevmeyen kişilerin bile izlemesi gerektiğini düşündüğüm bir sinema klasiği. Herkese öneririm.
Puanım: 9,7/10(9,5’tan yüksek puan vermek istedim ama 10’luk film de değildi böyle oldu.)
images - 2020-09-05T175700.044
Bu yazıdaki son filme geldik. Film tam Western sayılır mı emin değilim. Western döneminde geçiyor ama Western genel özelliklerinin çoğunu taşımıyor. İzlediğim en politik Western filmi.

Filmde üç kutup var. Tom Doniphon, Liberty Valance ve Ransom Stottard. Bu açıdan İyi, Kötü ve Çirkin’e benziyor. Türkiyede benzer senaryolarla çekilmiş bir sürü film var. Doğudaki başkentte yeni mezun olmuş idealist gencin gelişmemiş batıya atanıp toplumun gerçekleriyle tanışması. Yönler hariç aynı. Özellikle Lee Marvin’in ve Edmond O’Brien’ın oyunculuklarını çok beğendim. Filmin en büyük sıkıntısı oyuncuların yaşları. Hem John Wayne hem de James Stewart oynadıkları rol için fazla yaşlı. Filmin siyah beyaz olması sayesinde biraz kurtarır gibi olmuşlar ama yine de tam olmamış.

Filmi çok beğendim. Western sevmeyen kişileri türe ısındırabilecek bir film. Herkese öneririm.
Puanım: 8/10

14 Beğeni

İncelemenizi güzel yazmışsınız. Leone’nin üçlemesini ben de yıllar önce izlemiş ve çok beğenmiştim. Yalnız, Eli Wallach’ın oscar adaylığı olsa Yardımcı Erkek Oyuncu adaylığı olurdu sanki.

3 Beğeni

En iyi erkek oyuncuya kim aday olurdu o zaman? Clint Eastwood’un da Lee Van Cleef’in de Eli Wallach’tan daha az sahnesi vardı. En çok ekran süresi olan karakterin en iyi erkek oyuncuya aday olacağını düşündüm. Muhtemelen bu dediğimin Kuzuların Sessizliği dışında istisnası yoktur.

3 Beğeni

Midnight Meat Train (2008)
Kitap uyarlaması olduğunu izledikten sonra fark ettim, izlemeyenler kitabını okumak isteyebilir, hatta öyle yapsın, filmden iyidir muhtemelen. Uyardığıma göre az buz karalayayım bir şeyler.

Fotoğrafçı olan ana karakterimizin şehrin ruhunu yakalayacağı kareler peşinde koşarken yolu bir seri katille kesişir. Olayları araştırdıkça gariplikler ilgisini çeker ve olaylar başlar.
Filmi pek beğenmedim sanırım. Öncelikle son 1/3’lük kısım çok daha geniş anlatılmalıydı bence. Filmin sonu aceleye gelmiş gibi hissettim izlerken. Öldürme sahnelerinde kullanılan efektler ise gözlere zarar, hele mavi gözler. Ancak senaryosu daha iyi işlenmiş olsa çok daha güzel bir film olabilirmiş.

Ejderhanı Nasıl Eğitirsin 1-2-3
Bu seriye aşık oldum. Başka bir açıklamaya gerek yok sanırım. Fazla övdüğüm için üzerime gülünüyor artık. İzleyiniz efendim.

5 Beğeni

Başrolde Eastwood var. Sürenin çok önemli olduğunu sanmıyorum. Van Cleef ve Wallach yardımcı roldeler.

1 Beğeni

2 adet gönderi şu konuya taşındı: En Son İzlediğiniz Anime?

Cem Yılmaz Karakomik Filmler 2’nin ikisi de mükemmeldi yahu. Özellikle 2. tam A Serbian Film ayarında olmuş. Türkiye’yi daha iyi anlatamazdı bu kadar kısacık filmde.

3 Beğeni


The Handmaiden

Açıkçası güzel bir film .

Entrikalar güzel işlenmiş yani ters köşe oldum izlerken.

Hyatımda izlediğim en ilginç erotik filmdi. Yani tövbe bir garip geliyor bana, güzeller de ama cosplay olarak ,+18 öğelerle karşılaşınca böyle uzaylılarmış gibime geliyor.

5 Beğeni

En son dün akşam The Invisible Man izledim.


Film ana kahramanımızın toksik eşinden (sevgilisinden?) kaçmaya çalışmasıyla başlıyor. Kaçıyor kaçmasına da, birkaç güne gelen haberlerle birlikte acaba hiç peşini bırakacak mı, ne zaman bitecek bu çile? dedirten olaylar serisi başlıyor. Ben sevdim, ne kadar az anlatsam o kadar keyifli bir izleme deneyimi olur size de. Puanıııııım… “bir arkadaşıma da izletirim” yedisi.

Not: H.G.Wells’in de Görünmez Adam diye bir kitabı vardı değil mi? Bu foruma yazarken aklıma geldi, uyarlama mıdır (sanmam ama) araştıracağım.

Düzenleme: Baktım alakalı değilmiş.

5 Beğeni

The Bookshop

The Bookshop, 1978 tarihli Penelope Fitzgerald’ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır.

Florence Green, hayalini kurmuş olduğu kitapçıyı açmak için Londra’dan ayrılarak, küçük bir sahil kasabasına yerleşir. O bulunduğu yerden, yaşadığı hayattan memnun ve hayalini gerçekleştirebilmiş olduğu için ne kadar mutlu olmaya çalışsa da kitapçıyı açma ve işletme süreci umduğu gibi ilerlemeyecektir.

Birçok sekteye uğratılmasına rağmen hayalini gerçekleştirebilmiş bu kadının, duru hikayesini izlemeli ve filmin içine rafine edilmiş hüznü hissetmelisiniz.

Ve tabii tanıdığınız kitapları da raflarda aramayı unutmayın :slight_smile:

6 Beğeni

Yalanın olmadığı bir dünyada Mark Bellison (Ricky Gervais) ilk defa yalan söyleyen kişi olur ve bu yalan söyleme işini bir alışkanlık haline getirir. Başından çeşitli olaylar geçer.

Filmin konusu ve esprileri güzeldi ama film biraz yapay kalmış. Herhalde bunun nedeni İngiliz bir komedyen olan Ricky Gervais’in, Amerikalı oyuncularla olan uyuşmazlığıydı. Filmde yapılan espriler İngiliz mizahına göre ama oyunculardan dolayı espriler çoğunlukla havada kalmış.

6 Beğeni
1 Beğeni