En Son İzlediğiniz Film?

The Devil All The Time
1600628103110

Ağır işleyen suç ve gerilim filmi. Konusu çok ilginç değil ama film sonuna kadar kendini izletiyor.

This text will be blurred[/spoiler]görseldeki bir kişi hariç herkes ölüyor. [spoiler]This text will be blurred

4 Beğeni

images (43)
Film İsviçreli yazar Johann David Wyss’ın 1812 tarihinde yayımladığı macera romanı İsviçreli Robinson Ailesi’nin uyarlaması.
Benim çocukken en sevdiğim 3 kitap arasına rahatlıkla girer. Kısaltılmış eserini 3,4 defa okumuşluğum ayrıca tam metin olarak Kabalcı yayınevinin çıkardığı kitabı ve de çizgi romanını da okudum. Film uzun bir süredir aklımdaydı, bir ara izlemeyi unutmuştum ama bugüne izlemek nasip oldu.
Film, kitaptaki birçok önemli olayı uyarlamış fakat çok önemli karakterler eksik, ayrıca kitapla çelişen olaylar da çokça var.
Dönemine göre çekim kalitesini beğendim, kitabını okumayanlar elbetteki bu detayları bilemez izler geçerler.
Konusu kısaca;
Yeni Gine’ye gemiyle gitmek üzere olan İsviçreli ailemizi beklenmedik bir kasırga vurup gemileri batmak üzeredir, gemiden kurtulamayan ailemiz ertesi gün kendilerini kıyıya yakın bir merkezde bulacaklardır. Film Kazazedelerimizin adaya yerleşmeleri, hayatta kalma senaryolarını, akabinde gelişen olayları konu alıyor.

4 Beğeni

The Negotiator’u izledim. Film, bir rehine arabulucusunun üzerine bir suç yıkılması sonucu masumiyetini kanıtlamak için bazı insanları rehine almasını konu alıyor.

Filmde, Samuel Lee Jackson ve Kevin Spacey gibi dev oyuncular yer alıyor. Özellikle Kevin Spacey başta olmak üzere tüm oyunculukları beğendim ve filme bayıldım. İzlenmesini tavsiye ederim.

2 Beğeni

Sonlarda bir kaç ortalama olacağını bildiğim ama yine de izlediğim 2-3 film var. Bunlardan ilki:

Filmdeki Sherlock bildiğimiz ünlü dedektif değil de isim benzerliği olan biriydi sanki. Aynı şekilde Mycroft da isim benzerliğinden mustarip başka birisiydi. Tüm bunları bir kenara koyacak olursam ilk yarısı keyifli 2. yarısı suyun bulandığı gereksiz uzatılmış bir filmdi diyebilirim. Bu filmi2 saat yapacaklarına bir buçuk saat yapsalar. daha keyifli olacakmış. Gizemi gizem değil zaten. Anladık anagram şahane bir şey. Oyunculuklar fena değildi ama film feminizmi de pek anlamamış bence. O kadar şey yaşanıyor olaylar yine erkek tarafından çözülüyor ve ergen aşkı yaşanıyor. En azından o yönde seyrediyor film. Filmin bence tek iyi seçimi. Fleabag gibi Enola’nın kameraya konuşması. Bu kız iyi oyuncu büyüyünce de çok iyi oyuncu olacak gibi ama internet aleminde yetişkin gibi davranması da beni korkutuyor. İnşallah sonradan sapıtmaz.

Bir diğer film ise başkası olma kendin ol temalı:

Görsel efektleri kötüydü filmin. İngilizce izledim filmi ve dandik dublajlı anime izliyormuş hissine kapıldım. Günün sonunda kocayı ve makamı kaptı feminist kızımız. Bir de Türkleri kötü gösteriyorlar rörörö.

Imgur
Colassal ise güzel bir komedi filmiydi. Biraz 90lar tadı vardı. Bir takım olaylar oldu kediye dönüştüm, büyüdüm, kadınların zihinlerini okuyabiliyorm gibi tonla filmin 2016’da çekilmiş hali. Kötü değil ama izlemezseniz de bir şey kaybetmezsiniz. En azından kadın karakter sorununu bir erkek sayesinde çözmüyor. Feministim iddasında olan bir çok filmden daha iyi bu yönden bakarsak.

Kaliteli filmler de izledim tabi. Bunların sadece adını vereceğim ve çok iyi demekle yetineceğim. İzlemediyseniz izleyin.

Blade Runner

1917

Paths of Glory

Bir de belgesel izledim. Youtube’da Türkçe altyazılı bulmak mümkün.

Jodorowsky’s Dune


Keşke Jodorowsky filmi çekebilseymiş diyorum ama çekilmesi imkansın bir film için yola çıkmışlar. Ama filmde gösterilen storyboard keşke dijital olarak yayınlasa diye içimden geçirdim. Bir de neden çekilemediği çok üstün körü geçti. Sanki söylenmeyen bir şeyler daha var. Evet 14 saat film olmaz ama biraz kırparak 3 er saatli 3 film olarak çekebilirlerdi. Yine de 70lerin sonunda ve 80lerde birçok film için kaynak olmuş filmdeki storyboard ve çizimler. Jodorowsky gibi ben de animasyon olarak görmek istiyorum bu filmi. Kitabın ilk 150 sayfasını okudum. Bence kesinlikle Herbert’in Dune evreninden farklı bir şey Jodorowsky’nin filmi ama bir gün gerçekleşmeli bence.

Bir de Moebius, Chris Foss, ve Giger ne harika sanatçılar öyle.

7 Beğeni


Şimdi filmi izledim ve beğendim. Harika bir filmdi. Animasyon filmlerini çok seviyorum ve her zaman izliyorum. Filmi Netflix’te izledim. Filmin konusu da çok güzeldi ve film kısa sürede sona erdi. Film sıkıcı değildi. Sonu çok güzeldi. :blush:

13 Beğeni

#Long Way North

On dokuzuncu yüzyıl St. Petersburg’una konuk olduğumuz Long Way North’da, ünlü bir kaşif olan Olouikin’in torunu Sasha, dedesinin Kuzey Kutbu’nu keşif için gidip geri dönemediği seferin üzerine; bu sefere özel hazırlanan ve batmaz denilen gemi "Davai"yi bulmak ve ailesinin onurunu kurtarmak için zorlu bir yolculuğa yelken açıyor. İzlerken gerek animasyon stili gerekse kurgusu ile beni memnun eden bir film oldu.

#Song of the Sea

Ben ve Saoirse çok da iyi geçinemeyen iki kardeştir. Babalarıyla yaşayan ikili ninelerinin ısrarları sonucu yaşadıkları deniz fenerinin de bulunduğu adadan anakaradaki ninelerinin yanına taşınır. Ancak Ben kız kardeşinin bir “fok kızı (selkie, İrlanda mitolojisinde yer alan bir karakter, bir tür deniz kızı denilebilir)” olduğunu ve söyleyeceği şarkı ile tüm sihirli varlıkların kurtulmasını sağlayacağını öğrendiğinde zamana karşı bir yarış başlar. Ancak peşlerinde sadece zaman yoktur.
Bu film folklorik ögelerin ne kadar hoş bir şekilde filmlerde kullanılabileceğinin kanıtı benim için. İzlerken hiç sıkılmadım ve her sahnesi ayrı bir büyüleyiciliğe sahipti.
İki filmi de animasyon seven forumdaşlara tavsiye ederim. :pray:

10 Beğeni

The Profesor and The Madman

En son izlediğim etkisi ben de 2 gün süren ve hala da süre gelen bir film. Oxford sözlüğünün ilk kez basımının gerçek hikayesini anlatan Sean Penn’in ve Mel Gibson 'un oyunculuklarını konuşturduğu derin psikolojik film. İzlenmesi şiddetle önerilir.

7 Beğeni

Bu yılın beklenen filmi olarak geçenlerde izlemiştim. Klasik Nolan filmi. Kafa karıştırıcı ve filmin sonunda ne olup bittiğini anlamadığınız bir yapım.

indir

5 Beğeni

İzlemekte geç kaldığım bir film.

2 Beğeni

Bu film mekanikleri farklı işlese de Doctor WHO 'da doktorun karısıyla olan ilişkisinden Nolan çok etkilenmiş gibi hissettirdi. İzlemesi çok keyifliydi ancak üzerine biraz kafa yorunca elde kalan bir film. İkisi de zaman temalı olması acısından İnterstellar ile kıyaslayacak olursam İnterstellar sadece sonunda sevgi her şeyin çözümü demesiyle biraz tadımı kaçırsa da Tenet fikre çok kapılması sebebiyle ve o dandik kötü sebebiyle hemen hemen her noktada ama bu olmamış hissi uyandırdı. Diyaloglar da çok kötüydü belki onu da etkisi vardır. İnsanlar sadece açıklama yapmak için konuşuyor. Ortaya atılan teoriyi bana filmde açıklamak yerine gösterse veya sadece ismini söylese ben bilmiyorsam merak edip bakarım zaten. Bildiğim hikayeler filmde anlatılınca sıkılıyorum. Fizikte ilginç teoremler ve paradokslar dersine gitmiş gibi hissettim açıkçası. Benim favori Nolan filmim hala Prestij sanırım. Gerçi Dunkirk’i izlemedim hala.

2 Beğeni

Sana katılıyorum. Bu film biraz zorlama olmuş. Diğer Nolan filmleriyle kıyaslanınca tabii. Büyükbaba paradoksu falan bu gibi şeyler tam anlamıyla oturmamış. Nolan anlatmak istemişte yapamamış. Bu sene çok bekleniyordu. Korona virüsünden dolayı ertelendi çok zaten. Ertelendikçe benim de keyfim kaçtı açıkçası. Beklediğimi bulamadım. Favori Nolan filmim Inception. Hala ara ara açıp izlerim. Dunkirk’i izledim. Ben beğendim. Güzel işlenmiş akıcı bir tarih filmi.

2 Beğeni


9 KERE LEYLA

Ekşi sözlük hesabımdan kopyaladığım için büyük harf - küçük harf ayrımı yapmadım. Ertesi gün düzelteceğim.

öncelikle selamlar.

bu entryi ekşi sözlükte paylaştım. kendi bloğumda da paylaşacağım. inceleme spoiler içermemektedir.

filmimiz dokuz kere leyla, vermek istediği şeyler olup ancak bunları vermeyen bir film. bu kadar profesyonel bir ekibe, böyle bir senaryo, böyle bir kurgu, böyle bir görsel efekt yakışmamış.

film kendini çok fazla tekrarlıyor. ölüm sahneleri hep aynı hikaye akışı üzerinden çekilmiş. ve dört defa. bunların sonunda da kadının ölmeyeceğini fragmanlar ve isminden biliyoruz. bence bu ölüm hikayeleri hızlı hızlı anlatılsa ve filmin amacını, hikayesini keşke bize anlatmaya calismasalardi. bu anlatılan hikayeyi görsel olarak bir şekilde işleselerdi daha iyi bir iş çıkabilirdi.

kurgu kısmında ise alican yücesoy’un topluluğa yapmış olduğu konuşma sahnesi var. orayı izlerken kendimi sanki bir youtube videosu izliyormuş gibi hissettim. filmin kurgusu için -sanırım çekimleri ocak başı bitmişti, mart’ta vizyona girecekti- bir şeyler yapılamaz mıydı? bilmiyorum.

keşke görsel efektler üzerine çalışılsaymış. örümcekte mesela, artık substance painter ve blender’dan foto-gerçekçilik çok kısa bir süre içerisinde yakalanabiliyor. blender ücretsiz bir program zaten bilen bilir. cgtraderden bir örümcek modeli alınıp, kaliteli, kullanılabilirdi.

müziklerine gelecek olursak. onlar da fiyaskoydu. arabesk ve neredesin firuze’nin (ezel akay filmi yine) müzikleri dilimde dolaşıp duruyor hala. hele arabesk’in allah’ım kör et beni, aşk olsun gibi. neredesin firuze’nin müzikleri özgün değildi ona bir şey diyemeyeceğim. ama oradaki müziklerde sahneleri ile beraber aklımda şu an. ama bu filmdeki müziklerin hiç bir şekilde akılda kalıcılığı yok. bomboş. arabesk te de hikayenin aynı şekilde tekrarlayıp durduğunu ama bunun ustaca yapıldığı bir iş olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

filmin tek iyi yanı renk paletleri. onu da artık colorhunt’tan bakıp herkes yapabiliyor.

filmin bendeki oranı 1/10.

1 Beğeni

Project Almanac filmini izledim. Ortalama bir film, pek felsefi veya edebi içeriği ve değeri yok. Klasik bir Amerikan filmi. Fakat eğlenmek için izlenebilecek bir film. Düşük veya orta beklentileri karşılayabilir.

Puanım: 5.5/10

1 Beğeni

https://www.blutv.com/filmler/yerli/91-1

BluTV’nin karantinada ücretsiz olmasını fırsat bilip oradan izledim.
Önceden duyduğumda hiçbir yerde olmadığı için malum sitelerde aramıştım ama bulduklarımın kalitesi çok kötüydü.

Balıkesir’de geçen, üç kuşağın kesişen hayatlarını konu alan, küfrün bolca kullanıldığı, hayata dair çoğu şeyi içinde barındıran bir film. Filmden beklentinizin ne olduğuna göre izleme keyfiniz değişecektir. Aksiyon veya komedi filmi değil. :smile:
Bildiğim kadarıyla da gerçek bir bağımsız film, yani özkaynaklarla çekilmiş…
Yerli ve bağımsız yapımları sevenler bir şans verebilir.

2 Beğeni

2011 yapımı Kore filmi Do-Ga-Ni ( Sessizlik ), 2005 yılında ortaya çıkan gerçek olaylara dayanan bir film. Günümüzü, günümüzden yıllar öncesini, geleceği, geçmişi, hepsi anlatıyor bence. Ne yaparsak yapalım, güçlü olan bileği büküyor.
Ama yine de “Mücadele etmemizin sebebi dünyayı değiştirmek için değil; dünyanın bizi değiştirmesine izin vermemek için.”
İzlerken zorlandım, gerçek olduğunu bilmek çok fena,çook…

3 Beğeni

Gecenin 2 sinde Tv de Yolcular filmini izledim…Yani sıkıcıydı.Sonu şaşırttı da internettw iyi gömmüşler filmi:)

1 Beğeni

Valla ben oturdum. Efendi efendi Bayi Toplantısını izledim.:grin:

1 Beğeni

Film beni cidden çok fazla etkiledi. Çok sert bir filmdi zaman saman durdura durdura izledim. Gerçek bir olaydan uyarlanmış olması çok üzücü. Her gün Twitter’da duyuyoruz böyle olayları evet ama filmde kanlı canlı görmek çok rahatsız edici.

3 Beğeni

3 saatlik şaheser diyebilirim, pek bir şey yazmak istemiyorum. Bir şans verin derim.

10/10 :yellow_heart:

4 Beğeni


Life’ı izledim.Konusu Uzay İstasyonunda Mars’tan getirilen bir örneği inceliyorlar.Bu örneğin canlı ve zeki bir yaşam formu olduğu anlaşılıyor.Sonra da tabi ki olaylar başlıyor.Ben Alien filmine benzettim.Alien filmini de çok sevdiğimden film boyunca kıyaslamadan duramadım.Ama yine de güzel,heyecanlı bir film.En çok sonunu beğendim.Etkileyiciydi.

5 Beğeni